Veli Şakır

Mezarcılardan sonra meydancılar!

30 Temmuz 2008
Geçen hafta yazdım, "Mezarcılar çoğaldı" diye. Hani bol bol imza toplayıp, "en beyazı benim yoğurdum" diyenler.

Yiyenlere tabii!

Şimdi de "meydancılar" türedi.

Bu yakıştırma da siyasetin emekçilerine ait.

"Meydancı" dedikleri, bazı siyaset heveslilerinden ve adaylardan günlük para alıp, sokak sokak dolaşanlar.

Orada burada dolaşıp da "en iyi aday bu adam" diyenler.

Anlaşılan kimsenin bileğinin gücüne güvendiği yok.

Varsa yoksa ya mezarcılar, ya meydancılar!

Vay böyle siyasetten medet umanlara!

Halkın olmadığı siyasetin paranın bulaştığı ortamlardan kime ne yarar!

Aslında halk da gelişmelerin farkında...

Mezarcılardan ve meydancılardan medet umanların da...

Hani çok bildik bir söz vardır; "Herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın".

Ne de olsa çil çil dolarlar. Havadan kazanılan paralar.

Bunlar da "çorbacılar"ın cebine gidiyor.

Yani, haydan gelen huya gidiyor.

Bir siyaset duayeni şöyle bir yorum yaptı:

"Seçim dönemlerinde havadan kazandığı paraya güvenenler çok çıkar. Biz böylelerini çok gördük. Bunlardan ne köy olur, ne kasaba. Bırakalım haydan gelenleri biraz garibanlara dağıtsınlar. Bu bir ilahi adalet."

Bunlar kim?

Herkes biliyor.

Bilenler bilmeyenlere söylüyor.

Ayrıca, ateş olmayan yerden duman çıkar mı?

İlçeler de hareketli!

Seçim, seçim, seçim.

Hemen her yerde konu bu.

Özellikle de siyasilerde.

Halkın gündemine tam oturmasa da, kahvelerde de konuşulmaya başlandı.

İzmir’de ve Ege’nin çeşitli illerinde ilçelerde de adaylar bir bir ortaya çıkmaya başladı.

Kimi yerde "Ben adayım" diyorlar, kimi yerde "Altan alta" çalışmaları yürütüyorlar.

Hal böyle olunca da, heyecan artıyor.

Benim kulağıma gelen adaylar da var. Tabii ismini ortaya koyanlarda.

İsterseniz biraz da "gözden ırak" olan bazı isimleri "gönülden ırak" tutmayalım, bu sütunlarda analım.

Ne dersiniz?

á Bayraklı’da AKP’den Ali Aslan, Ali Sözer, Ali Aşlık, Kerem Ali Sürekli, Lütfi Aydemir, Bülent Delican, CHP’den Kerim Özer, Ertam Özen, Hasan Karabağ, Mustafa Doğan.

á Buca’da AKP’den Yusuf Kenan Çakar, Mehmet İlkbahar, CHP’den Levent Piriştina, İsmail Bekiroğlu, Mehmet Süne, Sevda Erdan Kılıç, Ali Rıza Kaya, Hüseyin Yüzer, Ercan Tati, Necati İmam.

á Bornova’da AKP’den Cengiz Bulut, Rahmi Taştan, Olgun Atilla, Mustafa Seyhan, CHP’den Adnan Hocaoğlu, Tufan Eker.

á Karabağlar’da, AKP’den Bilal Doğan, Ali Gönen, CHP’den Turan Manduz, Mahmut Esat Aslan, İrfan Can, Salih Erkek.

á Konak’ta AKP’den Ahmet Sarışın, CHP’den Sıtkı Kürüm, Merih Şan.

á Gaziemir’de AKP’den İsmail Acar, CHP’den Ramazan Kaya, Halil İbrahim Şenol.

á Alaçatı’da AKP’den İbrahim Topal.

á Manisa’da CHP’den Semih Balaban.

á Kuşadası’nda DSP’den eski Başkan Engin Berberoğlu.

Bunlar akla gelenler.

Önümüzdeki günlerde farklı yerlerdeki adayları hep birlikte göreceğiz...
Yazının Devamını Oku

Hayalleri gerçek yapan vakıf: EÇEV

26 Temmuz 2008
1961’de Ankara’da doğan Okan Sezer, Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü mezunu. Maltepe Askeri Lisesi ve Özel İzmir Amerikan Lisesi’ndeki 12 yıllık öğretmenlik ve yöneticilik deneyiminden sonra Schneider Elektrik ve Eldor Elektronik firmalarında insan kaynakları ve kalite alanlarında İzmir’de ve yurtdışında üst düzey yöneticilik yaptı. Halen EÇEV Yönetim Kurulu Başkanı olan Okan Sezer, aynı zamanda 2006 yılından beri Işıkkent Eğitim Kampüsü Genel Müdürlüğü görevini yürütmektedir.

YILLARDIR Avrupa devletlerinden örnekler vererek, gerek etkinliklerinin artırılması gerekse üye sayıları konusunda sürekli eleştirdiğimiz sivil toplum örgütleri artık Türkiye’de de söz sahibi. Tabii ki gelişimin sonu yok, ama her şeyin devletten beklenmeyeceği anlayışıyla, yürütülecek doğru projelerle gerçekleşen katkılar da göz ardı edilmemeli. İşte bu hafta Ege Bölgesi’nde özellikle eğitim alanında önemli açılımlar sağlayan EÇEV’in Yönetim Kurulu Başkanı Okan Sezer ile söyleştik.

EÇEV nasıl kuruldu? Neyi amaçlıyor, kısaca bahseder misiniz?

- EÇEV (Ege Çağdaş Eğitim Vakfı) 1995 yılında kuruldu. Ülkemiz eğitim alanında hem nicelik hem de nitelik açısından çok derin sorunlarla boğuşmakta. Sahip olduğumuz genç insan potansiyeli, eğitimle fırsata dönüşebileceği gibi, tersi durum, bizim için önemli bir tehdit. Toplumumuzdaki sosyal ve ekonomik dengesizliğin yarattığı eğitimde fırsat eşitsizliği, bugün İzmir’in kenar semtlerinin neredeyse kaderi olmuş durumda. Toplumumuzun temel değerleri sarsılmakta ve Atatürk devrimlerine inanan, çağdaş nesiller için eskisinden daha çok çaba sarfedilmesi gerekmekte. İşte bütün bunları alt alta koyduğunuz zaman EÇEV’in varlık nedeni de ortaya çıkmış oluyor.

Özellikle eğitim ve genç neslin sosyalleşmesi anlamında açılımlar sağlıyorsunuz. Yürüttüğünüz projeler ve çalışmaları anlatır mısınız?

Çalışmalarımız başlangıçta başarılı öğrencilere burs yoluyla finansal destek vermekle başladı. Şu anda ilköğretim, lise ve üniversite düzeyinde toplam 600 bursiyer öğrencimiz var. 13 yıl içerisinde binlerce öğrenciye burs yoluyla ulaştık.

Sosyal girişimcilik

Bir program çerçevesinde yürüttüğümüz eğitimler, sosyal ve kültürel etkinlikler yoluyla burs verdiğimiz öğrencilerle kesintisiz olarak birlikteyiz. EÇEV’in İzmir’in kenar semtlerinde yer alan toplam 17 pilot okulu mevcut. Bursiyerlerimizi ağırlıklı olarak bu okullardan seçerken, bu okulların fiziki ortamlarının geliştirilmesine de katkıda bulunuyoruz. Yamanlar Emek Mahallesi ve Altındağ’da, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle kurmuş olduğumuz iki eğitim merkezimiz var. 2003 yılından beri gönüllülerimiz kanalıyla Yamanlar Eğitim Merkezi’nde öğrencilere, velilere ve yetişkinlere sağladığımız toplumsal hizmetlerin yarattığı birikimi, başarıyla modelleyerek, 2006 yılında Altındağ’daki yeni eğitim merkezimize taşıdık. EÇEV Altındağ Eğitim Merkezi tam bir "Sosyal Girişimcilik" örneğidir. Bunların yanısıra öğrencilere yönelik kitap okuma saatleri, söyleşiler, geziler, konser, tiyatro gösterileri, sportif çalışmalar, yaz okulları ve yetişkinlere yönelik okuma-yazma, meslek edindirme kursları ile çalıştığımız bölgelerde sosyal bir değişimi tetikliyoruz.

Gönüllüler eğitiyor

Buralarda yaşama ve insanlara dokunuyoruz. Yamanlar Emek Mahallesi’nin okullarından seçilen ve gönüllülerimiz tarafından eğitilen 30 ilköğretim öğrencisinin İzmir Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde, sanatçı Yıldız Kenter ile birlikte Nazım Hikmet’in Kuvai Milliyesi’sini binlerce kişi önünde soluksuzca oynadığını, aynı grubun senfoni orkestrasının yıllık programı içerisinde "Hayvanlar Karnavalı" müzikalini yaşıtlarına düzenli olarak sergilediklerini hayal edin. Biz bu hayalleri gerçekleştirdik.

Eğitim merkezlerimiz çoğalacak

EÇEV olarak hedeflerinize ulaşabildiniz mi? Peki yeni projeler?

Sosyal sorumluluk bilinci kesintisizdir. EÇEV tabii ki, bir çok hedefe ulaştı. Ancak her defasında kendisine yeni hedefler koydu. Eğitim merkezlerimiz çok başarılı ve toplum üzerindeki artı değeri çok yüksek. Bu nedenle bütün konsantrasyonumuzu eğitim merkezlerimizi çoğaltmaya yönlendirdik. Daha çok bölgede daha çok öğrenciye, gence, yetişkine ulaşmak, başarılarını desteklemek için burs vermek istiyoruz. Bu nedenle her zamankinden daha çok desteğe ihtiyacımız var.
Yazının Devamını Oku

Mezarlıkları dolaşanlar arttı!

23 Temmuz 2008
SEÇİM takvimi kısaldıkça, kafasında adaylığı kuranların ortaya attıkları ya da planladıkları cinlikler çoğalıyor. Son günlerde bazı ’aday adayları’ ya koltuklarını sağlamlaştırmak ya da belli makamlara ulaşabilmek için ’imza toplamaya’ başlamış! Amaç; imzalarla ’ben iyiyim’ sonucunu çıkartmak.

Bunu, siyasi tarih kitaplarından, 1950 ve 60’lı yıllarda DP-CHP sonra AP-CHP çekişmelerinden anımsıyoruz!

Ama bu taktiklerin üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçmiş. Bazıları ise hala aynı noktada. İmza toplayıp, ’ben süperim’ mesajı verecekler.

Hani insanın aklına şu MFÖ’nün sevilen ismi Özkan Uğur’un fındık reklamlarındaki ’yersen’ tanımı takılıveriyor!

İmzacılar harıl harıl çalışıyor, ama bir zorlukları var; eskiden olduğu gibi telefon rehberleri yok.

Demokrasilerde çare tükenir mi? İmzacıların yeni adresi; mezarlıklar.

’Çorbacılar’ mezarlıklarda harıl harıl isim topluyor, sonra yanına imzayı basıyor.

’Birileri süper’ ya!

Kulakların çınlasın Özkan Ağabey, "yersen"...

Sınıfı geçen başkanlar!

Seçimler yaklaştıkça, heyecan artıyor.

Tabii aday sayısı da.

Tabii parti içi mücadelelerdeki doz da...

Şu anda görevde bulunan belediye başkanları son kozlarını oynuyor.

Kimi bir şeyler yaptı, meyvesini topluyor, ya da toplayacak. Kimi son dakika atağında.

Ama tempo yoğun. Çalışmalar çok hareketli. Başkanlarla ilgili en gerçekçi ve somut kararı hiç kuşkusuz, seçmen verecek. Seçmenin hikmetinden sual olunmaz!

Ama bazı başkanlar kamuoyu araştırmaları ile de durumlarını yokluyor. Bunlar arasında ciddi araştırma şirketleri var, bir de ’dost işi’ olanlar. Tabii o kendini kandırmaca...

Benim ilgilendiğim ciddi olanlar.

Uluslararası araştırma kurumlarına akredite olanlar. Yani, ciddi ve resmi olanlar. Onların çeşitli belediyelerle ilgili yaptığı çalışmalar var.

Duymadıklarım varsa affola.

Ama duyduklarım arasında çok başarılı olanlar da var, sınıfı geçenler de, durumu kritik olanlar da. Ben bugün sizlerle ’başarılı’ başkanları paylaşmak istiyorum. Yani, seçmenden bir daha aday olurlarsa geçerli not alabilecekler:

’Alaçatı - Muhittin Dalgıç, Buca - Cemil Şeboy, Çeşme - Faik Tütüncüoğlu, Çiğli - Ensari Bulut, Karşıyaka - Cevat Durak, Konak - Muzaffer Tunçağ’

Ne diyelim? Şimdiden kutlarız.
Yazının Devamını Oku

Kemeraltı'ndan çıkan bir marka

19 Temmuz 2008
Son yıllardaki spordaki gelişim ve ilgi açıkça gözlenebiliyor. Artık sağlıklı yaşam düşüncesiyle daha özenli ve konforlu ortamlarda, bilinçli spor yapılıyor. Çocuklar ve gençlerin ise yavaş yavaş futbol dışında farklı alanlara ilgisi artıyor. Bir zamanlar vitrinlerde görülünce iç geçirilen dünyanın dev spor markaları evlerde yerini alıyor. İşte bu hafta yıllar önce Kemeraltı'nda küçük bir mağaza ile yola çıkan Barçın Spor'un Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Barçın ile spor malzemeleri konusundaki İzmir'de yarattıkları markayı konuştuk.

Barçın Spor nasıl doğdu? Bugünlere geliş öykünüzü anlatır mısınız?

 İlk mağazamız 1958’de Kemeraltı 2’nci Beyler'de kuruldu. Babam Aili Barçın, 16-17 metrekarelik bir alanda hizmet vermeye başladı. 1981'e kadar oradaki dükkan açık kaldı. Bu tarihten sonra şubeleşmeye başladık. Önce Karşıyaka, Alsancak ve tüm İzmir’de şube açtık. Son dönemlerde mağaza sayımız hızla arttı. 1991'de şimdiki Barçın binası kuruldu. Bu bina Türkiye’nin en büyük spor mağazası. Türkiye’de bu kadar çok markayı barındıran bir mağaza yok. Yeni açılan yedi katlı mağazamızla, Kemeraltı’nda 6 bin 500 metrekarelik satış alanına ulaşıyoruz.

Baba işini büyüttü

Deniz Barçın 1956'da İzmir’de doğdu. İzmir Özel Türk Koleji ve Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. 1979'dan bu yana ticaretin içinde. Halen Barçın Spor Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyor. Barçın, çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif olarak yer almakta olup evli ve iki erkek çocuğu babası.

Ege’de şubeler açacağız

 Son ekonomik gelişmeler ışığında ve 2008 yılı beklentilerinizi değerlendirir misiniz?

 Eskiden İzmir’de Kemeraltı çok gözdeydi. Herkes kolayca buraya ulaşır, alışveriş yapardı. Alsancak’tan daha çok marka vardı. İlçelerin büyümesi ve nüfusun artmasıyla metropollerden dışarı çıkıyoruz. Artık, müşterilerin ayağına kaliteli hizmeti getiriyoruz. Tüketiciye daha iyi hizmet vermek için şubeler açtık. Trafiğin de artmasıyla insanların Kemeraltı’na gelmeleri zor. Ege Bölgesi’nde uygun yerlerde şube açmaya hazırız. İş kendini geliştiriyor ve ister istemez büyüyorsunuz. Bu saatten sonra durmak yok, çünkü ok yaydan çıktı. Uygun şartlar olduktan sonra büyümeye devam edeceğiz. Şu anda spor sektörü büyük bir gelişimde. Artık spor sağlık için yapılıyor. Böylece insanlar malzeme kullanırken dikkatli oluyor. Eskiden sokağa çıktığımda kösele ayakkabıyla yürüyüş yapanlar görüyordum. Şimdi spor malzemeleri insanların hayatına daha çok girdi. Herkesin birden fazla spor ayakkabısı var. Bizim sektörümüz yoğunlukla ithalata dayanıyor. Döviz kurlarının sabit kalması girdileri etkilemedi. Şu anda herkese hitap edebiliyoruz. Eskiden sadece zenginler spor ayakkabı alırken şim-di ise orta hallilerin bile ikiden fazla spor ayakkabısı var. 45-50 YTL’ye markalı ayakkabı alabiliyorlar. Şirket olarak 2007'-de yüzde 20 büyüdük. 2008'de yine yüzde 20 büyüme hedefimiz var.

Türkiye’nin her yerine taslimatımız var

 Barçın Spor’un hedeflerinden bahseder misiniz? Türkiye çapında bir açılım olacak mı? Başka sektörlere yönelmeyi düşünüyor musunuz?

 Barçın Spor her zaman müşterilerine en iyi markaları sunmayı hedefliyor. İzmir dışında da mağazalarımız var. En son Aydın’da açılacak ve İzmir’deki Forum Bornova’nın benzeri yapıda mağaza açmayı hedefliyoruz. Satışlarımız Ege'yle sınırlı değil. Oğlum Ali’nin uzun süre çalıştığı internet sitemizle Türkiye’nin her noktasına çok kısa sürede ürün teslim edebiliyoruz. Müşterilerimizin olumlu tepkileriyle sitenin teslim hızının muhteşem olduğunu gösteriyor. Spor giyim sektörü dışında şarapla ilgileniyoruz. Can Ortabaş ile Urla’da 5-6 yıl önce bağ aldık. Bağlarımız en verimli döneminde. Fabrikamız da bitmek üzere. Türkiye’nin en iyi şarabını bu tesislerde yapacağız. Bu konuda iddialıyız. 1,5-2 yıl sonra markamız piyasada olacak. 1,5 milyon dolarlık yatırımla Türkiye’nin en büyük spor mağazasını Kemeraltı’nda açtık. Şube sayımız 19’a yükseldi. Yeni mağazanın açılmasıyla iki tane ana markayı iki ayrı binada ayırdık. Dünyada lider olan Nike ve Adidas’a bin 200’er metrekare verdik. Yeni mağazada çok özel ürünler sunacağız. Bu konsept İstanbul’daki İstinye Park’dan sonra ikinci mağaza olacak. İzmirliler de başka yerde olmayan ürünleri bulabilecek. Yeni mağazada Lacoste markası da bulunacak. Lacoste Türkiye’de ilk kez bir spor mağazasında olacak. Bizim müşterilerimiz için de uygun bir marka olduğunu düşündüğümüz için Lacoste ile çalışma kararı aldık. Tüketiciye, konusunda bilgili, işinde uzman satış ekibimizle hizmet vereceğiz. Spor Akademisi mezunu çalışanlarımız ise en doğru spor aletini, ya da kıyafetini müşterilerimize sunacak. Barçın Spor olarak 240 kişilik ekibimizle iddialıyız.
Yazının Devamını Oku

AKP hangi bombaları patlatacak?

16 Temmuz 2008
YEREL seçimlerle ilgili belirsizlik birkaç hafta içinde netleşecek. Yani yerel seçimler zamanında, Mart 2009'da mı yapılacak, yoksa öne mi alınacak? Belki de kasım ayına.

Kulislerde en çok konuşulan konu bu.

Partilerde çalışmalar sürüyor.

AKP bu anlamda en etkin partilerden biri.

Sessiz ve derinden.

Bir yandan doğal oy tabanlarını sağlam tutmaya çalışıyorlar, bir yandan da devlet olanakları ile sempati toplamaya.

Ve tabii ki oy.

Yeni hizmetler, TOKİ kanalı ile konut seferberliği, gecekondu semtlerine yardım, köylerde KÖYDES katkısı.

Dedim ya; sessiz ve derinden.

Kafalarında da 3-4 aday var.

Bu adaylar bir şekilde Başbakan Tayyip Erdoğan’a da iletilmiş durumda.

Zamanı geldiğinde Tayyip Erdoğan "son kararı" verecek.

Dinleyecek, irdeleyecek, tek başına "açıklama yapacak".

AKP; rahat.

İktidar gücü önemli.

CHP’nin kamuoyunda dillendirilen "aday adayları" ile de ilgili çalışmalar yapıyorlar.

O da sessiz ve derinden.

Nereden geliyorlar? Ne yapmışlar? Geçmişleri?

AKP İzmir İl Başkanı Aydın Şengül, "arı gibi".

Her hafta bir yerde.

Ama bu konuda ser verip sır vermiyor.

Kulağıma gelen şu: AKP’nin bombaları var!

Hem de CHP’yi çok "derinden" etkileyecek!

Biri Homeros Vadisi çevresindeki "arsa satışları".

Diğeri de devletin 600 milyon dolar "kazık yediği" Tekel Rakı’nın satışı.

Artık bu dosyaya "Meygenekon" mu denir, başka bir ad mı takılır, bilemem!

Bildiğim; dosyalar AKP’nin önünde.

Ne zaman mı açılacak? Kim bilir?

Az daha bazı göçmenler küstürülecekti!

CCHP Lideri Deniz Baykal da "rüzgar gibi" geçti İzmir’den. Yoğun bir program uygulandı, Deniz Bey adeta nefes almadı.

CHP Lideri kadar yorulan bir başka isim de İzmir İl Başkanı Kemal Karataş’tı tabii. 2 saat uyku, program aksamasın diye özen, kimse alınmasın diye hep sağduyu ve alttan alma. Sonuçta 2 gün CHP rüzgarı esti İzmir’de.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "istiyorum da istiyorum" diye her gün yöneticilerinin üzerinde baskı uyguladığı bir dönemde CHP de ciddi bir gövde gösterisi yaptı.

"İstiyorum" diyene "Gel de al. O kadar kolay değil" mesajı verdi.

40, zaman zaman 45 dereceye ulaşan sıcaklarda Deniz Baykal’ın da gıkı çıkmadı. Kilometrelerce yol katetti, kurdeleler kesti, el sıkıştı, öpüştü, halay çekti.

Deniz Baykal’ın İzmir gezisinde Balkan göçmenleri de bu kez ağırlıklı bir yer tuttu. Daha önce Tayyip Erdoğan da göçmenlerle bir araya gelmiş, vaatlerde bulunmuştu. Bu kez Balkan göçmenleri Deniz Bey’le buluştu.

Ama az daha "kaş yapayım derken göz çıkacaktı". Çıkacaktı da, iyi ki CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve göçmenlerin sevdiği bir isim olan Mehmet Sevigen vardı, iyi ki İl Başkanı Kemal Karataş vardı.

Balkan yemeğini hazırlayanlar daha önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yemeğine katıldı diye bazı dernekleri kara listeye almıştı.

Oysa o derneklere de üye binlerce insan vardı. O derneklerin de İzmir siyasetinde ağırlığı vardı.

Tepki gösterdiler:

"Bize niye AKP’li muamelesi yapıyorsunuz? Biz AKP’nin değil, bu ülkenin başbakanının yemeğine gittik".

Olay büyüyecekti. CHP göz göre göre ciddi bir seçmen kitlesini göçmenlerin deyimiyle "AKP’nin kucağına itecekti".

İş bilmez, "One man şovcu" bazı kişiler nedeniyle...

Neyse ki Mehmet Sevigen devreye girdi, göçmenlerin bir bölümü ile Baykal’ı buluşturdu. Diğerlerine de Ankara buluşması için söz verdi.

Böylelikle Baykal’ın büyük önem verdiği İzmir gezisinde bir skandalın eşiğinden dönüldü.

Yoksa CHP için yeni bir sancı mı olacaktı? Su krizlerine göçmen sancıları mı eklenecekti?

Kim bilir!

Neyse ki Sevigen oradaydı!
Yazının Devamını Oku

Tarım üreticisine sahip çıkılmalı

12 Temmuz 2008
SICAKLAR bastırırken kuraklığın etkisini en çok hisseden kesim doğal olarak üreticiler. Önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Ege Bölgesi özellikle, endüstriyel tarım ürünleriyle ve tarımsal ihracatla ülkenin yükünü bu alanda sırtlıyor. Ama çiftçi dertli. Bir yandan hava şartları, diğer yandan ekonomik zorluklar. Bu hafta, İzmir Ziraat Odası Başkanı Sedat Köse ile söyleştik.

Æ Kuraklık kendini iyice hissettirirken çiftçinin, üreticinin beklentilerini nasıl görüyorsunuz?

Æ Ege Bölgesi'nde 2007 yılı üretim sezonunda gözle görülür bir şekilde kuraklık hissedildi ve üreticilerimiz verim kaybına uğradı. Üretimde girdilerin yüksekliği ve bankalara olan borçlar nedeniyle sıkıntılı bir yıl geçirildi. Tarımsal üretimimizin devamlılığını sağlamamız için başta girdi unsurları olan elektrik ve mazottaki ÖTV’nin ve KDV’nin kaldırılması gerekir. Hükümet bu gerçeği algılayıp, tarımın önemini benimseyerek, sahip çıkmalıdır. Üretimiyle bu ülkenin besin ihtiyacını ve sanayicisinin hammaddesini üreterek kırsalda istihdam sağlayan çiftçilerimiz, kuraklıkla verim kaybına uğrayacak, Bağ-Kur, SSK borçları yükselecektir. Bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatifi’nden alınan kredilerin acilen yapılandırılması gerekmektedir. En önemlisi ise sulama göletlerinin yapılmasına hız verilmelidir.

Æ Organize sanayi bölgelerinde tarım gibi ihtisas sanayi bölgeleri öneriliyor. Bu konudaki görüşleriniz?

Æ Elbette özel ürün ve havzaların çiftçilerimize örnek teşkil edeceği bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Hayvansal veya bitkisel üretimin, ambalajlama, paketleme yapılarının olduğu bir bölge düşünürsek hem üretimi hem de pazarlanması bir planlama dahilinde kontrollü bir şekilde havzalar hayata geçirilir ve daha sağlıklı işletmeler oluşur.

Organik tarım konusunda zamana ihtiyacımız var

Æ Organik tarım konusunda nasıl bir yol izlenmeli? Sizin bu konudaki önerileriniz?

Æ Organik tarımsal üretim alanları olarak ülkemiz ve Ege Bölgesi, gelişmiş Avrupa ülkelerine göre daha bakir havzalara sahip. Narenciye, şeftali, incir, kiraz, zeytin, üzüm, açıkta ve serada yetişen domates, kavun, çilek ve her türlü sebze, organik olarak değerlendirilecek alanlarda üretilmektedir. Bu ürünlerde ilgili ihracatçılar ve işletmeciler tarafından sertifikalandırılmaktadır. Üreticilerimiz ürünlerini sertifikalandırılabilirler. Ancak, sertifikalandırdığı ürünün pazarlanması süreci, ülkemiz içinde aynı değerlerle satılmasını özendirmemektedir. Avrupa ülkeleri organik ürün talep etmekte ve tüketmektedir. Ülkemizin bu şekilde üretilen ürünlerin tüketilmesi konusunda zamana ihtiyacı vardır. Organik üretim sağlık demektir. Gelecek nesilleri sağlıklı ürünlerle büyütmemiz için organik üretim desteklenmelidir.

Açıklanan prim miktarları üretimi teşvik için yetersiz

Æ Doğrudan gelir desteği konusunda çeşitli düzenlemeler yapıldı. Bu konudaki düşünceleriniz?

Æ Doğrudan gelir desteğinin değişmesini her zaman istedik. Çünkü, doğru bir uygulama modeli değildi. Açıklanan 2008 yılı destekleri ise yetersiz. 2008 yılına ait tarımsal destek bütçesi 5.4 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu durumda 2008 yılı tarım destek bütçesi, 2007 yılı için açıklanan 5.3 milyar YTL’den sadece yüzde 1.9 artırılmıştır. Bütçe giderleri yüzde 9.6 artırıldığı halde, tarım için ayrılan kaynağın yüzde 1.9 artırılmasının sebebi anlaşılamamıştır. Tarım Kanunu’nun bu konuya ilişkin 21’inci maddesinde, "Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde birinden az olamaz" denmektedir. Yasa hükmüne uygun bir bütçe hazırlansaydı, tarımsal destek bütçesinin asgari 8.6 milyar YTL olması gerekirdi. Bütçe yetersiz olduğu için açıklanan prim miktarları da üretimi teşvik etmeye yetecek düzeyde değildir. Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararı değiştirilmeli ve primler yükseltilmelidir.

Kimdir?

Mesleği çiftçilik olan Sedat Köse, 1959 İzmir doğumlu. 1991'den bu yana, belediye meclis üyeliği, Çiftçi Malları Koruma Meclisi Murakabe Heyeti Üyeliği, İl Genel Meclisi üyeliği, Tarım, Köy hizmetleri, Sağlık ve Spor Komisyonu üyelikleri, Ziraat Odası Yönetim Kurulu üyeliği ve Başkan Vekilliği, Mera, Tahkim, Milli Emlak Değer Tahkim, Hal Komisyon üyeliği görevlerinde bulundu. Halen, İzmir Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı, Ege Bölgesi Yürütme Kurulu Başkanlığı, EGEV Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini sürdüren Köse, evli ve 2 çocuk babası.
Yazının Devamını Oku

Anayasa Mahkemesi kararı neden uzatıyor?

9 Temmuz 2008
SICAKLAR iyiden iyiye bastırdı. İzmir’de 40 derecenin üstünde.

Ankara’da ise gündüzler sıcak, gece şöyle bir "oh" denilebiliyor. Ve TBMM çalışmaya devam ediyor.

Yoklamalar, ara vermeler olsa da Meclis çalışıyor.

Tabi vekillerin büyük çoğunluğu da.

Özellikle AKP’de Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın "Ankara’dan ayrılmayın, TBMM çalışmalarına katılın" talimatı sonrası vekiller, eş - dost yaz tatilinde, buz gibi denizlerde olsa da ya TBMM çalışmalarında, ya kulislerde, ya Ankara’da.

Küçük kaçamaklar yapanlar ise izleniyor.

Başbakan ağır ceza verebilir korkusu yaygın.

Eee, ne de olsa "baskın bir seçim" olabilir.

Ve koltuklar gidebilir.

Bu yüzden de vekiller TBMM çalışmalarını aksatmamaya çalışıyor.

Beklenen, Anayasa Mahkemesi kararı.

Yani, AKP kapatılacak mı? Kapatılırsa kaç milletvekili için TBMM günleri sona erecek?

Bu ve benzeri sorular.

Ve vekiller de birbirlerine takılmadan edemiyor:

"Anayasa Mahkemesi kararı uzayacak galiba. Amaç bize tatil yaptırmamak. Canım şunu açık açık söyleseler, çalışın deseler, çalışırız, böyle korkutmalara ne gerek var".

Dillerde bu tür espriler.

Bedenlerde yorgunluk.

İzmir - Ankara arasında mekik dokuyan vekillerden biri de AKP’nin sevilen isimlerinden İzmir Milletvekili İsmail Katmerci.

İsmail Katmerci, yaz sıcağı ve TBMM çalışmaları için arkadaşlarına şöyle takılıyor:

"Çalışmadan kaçan var mı ki. Niye bizi Anayasa Mahkemesi ile korkutuyorlar? Çalışın desinler, çalışırız. Vekilleri çalıştırmanın bir yolu da bu mu acaba?"

Milletvekilinin oğlunu geberttiler

SEZEN Aksu renkli bir sanatçı.

Hele İzmir konserlerinde, İzmir’de aile buluşmalarında daha bir mutlu.

Geçen İzmir konserinde de bu mutluluk gözlendi.

Bir yandan yeni şarkıları ile süslü muhteşem bir konser verdi, bir yandan da gençlik, çocukluk anılarını anlattı.

Bunlardan biri de dayısı ile ilgiliydi. Üstüne üstlük bir milletvekili oğluna yapılan bir şakaydı.

Sezen Aksu bu tatlı anekdotu şöyle aktardı: "Benim dayım, genç, bıçkın bir adam. Bir de Suat diye bir arkadaşı var. O da o dönemin milletvekilinin oğlu. Milletvekili dediysem bugünkü gibi değil, ama... O günün milletvekilleri de milletvekili gibi. Güçlü, sözü geçer. Neyse dayımla arkadaşı, milletvekilinin oğlu Suat içmişler. Sonra da gençler arasında olduğu gibi tartışmışlar. Bu tartışma bayağı gürültülü olmuş. Ayrılırlarken de dayım Suat’a bağırmış: Geberteceğim seni, geberteceğim...

Ve ayrılmışlar. Dayım bu, sözünden cayar mı? Sabah kalkmış erkenden, gitmiş camiye, imama da demiş ki; Senin de eline doğan milletvekilimizin oğlu Suat sizlere ömür. Ve selası verilmiş Suat’ın. Bizim ki seni geberteceğim demişti ya, dediğini yaptı. Akmış bütün İzmir camiye. Milletvekilinin oğlu öldü ya. İş anlaşılmış tabi sonra. Suat da dolanmış durmuş ortalıkta; Dediydi, dediydi de... İnanmamıştım".

Bu da köşemize Minik Serçe katkısı.
Yazının Devamını Oku

İzmir’in gururlandığı dünya devi: CMS

5 Temmuz 2008
OTOMOTİV, son yılların en hızlı gelişen sektörü. Türkiye’de de bu gelişmeye ayak uyduran bir örnek. İzmir sanayisinin güçlü oyuncularından biri CMS. CMS yatırımcılara, küresel ekonomiyle rekabetin İzmir’den de yapılabileceği mesajını veriyor ve dünya ülkelerinden teklifler alıyor. Bu hafta CMS’nin genç Yönetim Kurulu Başkanı Berat Ösen’le söyleştik.

CMS’nin öyküsünden kısaca bahseder misiniz?

1956 yılında 21 bin lira sermaye ile kurucumuz Tonguç Ösen tarafından temelleri atılan CMS, alüminyum döküm sektöründe küçük bir atölye iken bugün Çiğli ve Pınarbaşı’ndaki tesislerinde modern üretim teknikleri ile faaliyetlerini sürdürüyor. 1985 yılında CMS alüminyum jantlarının üretimine başladık. CMS bugün, kanıtlanmış teknolojisi ve üretim olanakları ile kendi uzmanlık konusunda uluslararası pazarlarda faaliyetini yürütüyor. Her yıl reel olarak satışlarını ve üretimini arttıran CMS, Avrupa’da alanında ilk 5 üretici arasında yer almaktadır. Pınarbaşı fabrikamıza ek olarak kurduğumuz Çiğli fabrikası ile üretim kapasitemiz 4.5 milyon adete ulaştı ve artık kapasite kullanımı anlamında Avrupa’nın en büyük 4. alüminyum jant üreticisi olduk. 2007 sonunda 3.9 milyon adet jant satışı gerçekleştirdik. CMS halen, aktif olan 13 inçten 20 inçe kadar 200 farklı modelin üretimini yapıyor.

En fazla ihracat, Almanya Fransa ve İtalya’ya

Sektörünüzde önemli bir yere sahipsiniz. Hangi oyuncularla işbirliğiniz var? Hedeflerinizden bahseder misiniz?

2006’da 119 milyon Euro’luk ihracat gerçekleştirirken, 2007 yılında ise 140 milyon Euro’luk ihracat yaptık. 2007’de gerçekleştirdiğimiz 180 milyon Euro’luk ciromuzun 140 milyon Euro’luk bölümünü, yurt dışına yaptığımız ihracat oluşturuyor. TAYSAD tarafından geçtiğimiz yılın en başarılı 3. ihracatçı firması seçildik. Otomotiv endüstrisinin kalbinin attığı Almanya, Fransa ve İtalya, aynı zamanda CMS’nin en fazla jant ihraç ettiği 3 önemli pazardır. CMS olarak Toyota, VW AG (Audi, Bentley, SEAT ve Volkswagen), PSA Grubu (Peugeot-Citroen), Fiat Grubu (Alfa Romeo, Fiat ve Lancia), Renault ve Honda İngiltere için ihracat odaklı üretim gerçekleştiriyoruz. Türkiye’de ise yine üretim yapan Toyota, Renault, Fiat ve Honda’ya jant veriyoruz. Bugün dünya çapında 7 milyondan fazla araçta CMS markalı jantlar kullanılıyor.

Japonya’da kalite ödülü kazanan tek Avrupalı

Peki CMS’nin güçlü yönleri nelerdir?

Otomotiv yan sanayisinin gelişiminde maliyet, kalite, lojistik, performans ve büyüme potansiyeli son derece etkili dinamikler oldu. Belli bir ölçeğe gelemeyen firmalar yok oldu veya sektörün yenilikçi olmayı başaran liderleri tarafından ele geçirildi. Biz de kalitemizle ön plana çıkıyoruz ve bu anlamda küresel başarılara da imzamızı atıyoruz. 2007 yılında Toyota’nın her yıl kendi tedarikçileri arasında düzenlediği "Regional Contribution Award" yani "Bölgesel Katkı Ödülü"ne layık görülen CMS, Japon üreticinin 400’ü aşkın tedarikçisi arasından sıyrılarak bu başarıya imza attı. Toyota, geçtiğimiz yıl bu ödülü sadece 5 firmaya verdi. Ödül kazanan tek Avrupalı tedarikçi ise CMS oldu.

Yurt dışı yatırımları için çok sayıda teklif var

Geçtiğimiz günlerde Fas ve Rusya’da üretime geçmekle ilgili bir açıklamanız oldu. Sizi yurtdışına yönelten etkenler neler oldu? Bu düşünce şu anda hangi aşamada?

Yurt dışından, yatırım için çok sayda teklif alıyoruz. Ancak şu anda fizibilite aşamasında olduklarından bunlar hakkında konuşmak için henüz çok erken. Tabii bu demek değildir ki artık İzmir’i veya Türkiye’yi bırakıyoruz. CMS olarak biz her zaman için öncelikli olarak şehrimizi ve ülkemizi düşünüyoruz. Fakat bunun yanısıra yurt dışından gelen son derece cazip yatırım olanaklarını da değerlendirmek durumundayız. Bizim ana merkezimiz her zaman için İzmir ve Türkiye. Yurt dışını ancak ek kapasite veya farklı alanlara yatırımlar olarak düşünebiliriz.
Yazının Devamını Oku