27 Ağustos 2008
Siyaset kazanı kaynıyor. Kulisler, dedikodular.
Çalışmalar, lobiler. Başarılar, başarısızlıklar.
Açılan ya da kapanan kapılar.
Herkes kendine bir "rol" biçiyor.
Yani; siyaset deyimiyle "bir koltuk".
Ama koltuk sayısı o kadar az ki...
Üniversite sınavı gibi; onda bir kazanacak, çoğunluk "gelecek yılları" bekleyecek.
Gelecek seçimleri.
Birçok isim için gelecek şimdiden karanlık. Bazılarında umutlar taze.
Zaten bazıları için olsa da, olmasa da "her dem taze".
Aday olamayanlar ya da olamayacağını anlayanlar şimdiden başka yollara sapıyor.
Bu yollardan biri de "ittifak".
İttifak ile "bari bir yerlere yamanayım" düşüncesi.
Bu yarar sağlamaz, ama yine de deneyenler var.
Siyasette çok bilinen hikayedir; duayenler anlatır:
"İki çürük armut, bir kurtlu elma, bir de yaralı şeftali, şöyle ağızlara layık bir golden elma etmez".
Çürük çarıklarla bir sağlam kıyaslanmaz!
Kıyaslayanlar var! Hep olacak.
Ama siyasetin de kendine özgü kuralları var:
Çürükler ayrılır, sağlamlar piyasaya sürülür.
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!
Şimdi birbirlerinin geçmişte altını oyanlar, karşılıklı suçlamalarda bulunanlar "tren kaçarsa" diye korku içinde.
Öyle garip ittifak arayışları var ki...
Hani fındık reklamındaki gibi; "Yersen".
Duyanlar şaşkın; "Nasıl olur" diye tepki vermede...
"Ben bir şey olamadım, dördümüz, beşimiz bir araya gelip bir şeyleri zorlayalım".
Tutmayan bir model. Olmayacak duaya amin!
Yine siyasette çok kullanılan bir deyimdir:
"Korkunun ecele faydası olmaz".
Siyaset kulislerine atfolunur!
Baykal’ın vefası
CHP Lideri Baykal, hafta sonu yeni bir İzmir çıkarması yaptı.
AKP ne kadar "İzmir’i istiyoruz" derse, Baykal da İzmir’e o denli yükleniyor.
Amacı; hem kaleyi kaptırmamak, hem de oy oranını artırmak.
22 Temmuz seçimlerinde elde edilen yüzde 36’lık oy oranı Baykal için "tatmin edici" değil.
Hedef; daha yüksekler.
İzmir gezisinde özellikle Konak ve Buca ilçelerinde Baykal moral buldu.
Yapılan çalışmalar, halkın ilgisi Baykal’ı sevindirdi.
Bu başarılarda elbette CHP örgütünün ve ilçe başkan ve yöneticilerinin katkısı büyük.
Baykal, Buca’da Cemevi ziyaretinde Alevi yurttaşlara da sıcak mesajlar verdi. Ama bu gezide benim dikkatimden kaçmayan bir başka nokta vardı: Baykal’ın vefası.
CHP Lideri uzun yıllar birlikte mücadele ettiği, Gültepe’nin sevilen ve efsane Belediye Başkanı merhum Aydın Erten’i de andı.
Mezarını ziyaret etti, Erten ile ilgili anılarını arkadaşlarına nakletti.
Bir süre önce ölüm yıldönümünde anılan Erten’e Baykal tarafından gösterilen vefa, "vefasız" Türk siyaseti açısından önemli bir ayrıntıydı.
Baykal’ın bu vefası birçok CHP’liyi mutlu etti.
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2008
HALKIN içinde nabzın en iyi tutulduğu kesim. Yaşanan gelişmelere reaksiyonun anında görülebildiği, mahallede, sokakta hayatının her alanında onlar. Ancak son zamanlarda siftahsız kapanan kepenkler. Sohbetlerdeki en önemli soru; "Ne olacak bizim halimiz". Bu hafta, 32 bölge birliği, 921 kooperatifi ve 1 milyon kayıtlı ortağıyla ülkenin en büyük sivil toplum kuruluşlarından Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği’nin İzmirli Başkanı Salahaddin Hünü ile söyleştik.
Son ekonomik gelişmeler sonunda esnafın her geçen gün daha da zorlandığı söyleniyor. Esnaf ne noktada, temel sorunlarından bahseder misiniz?
- Ülkemiz ekonomik açıdan önemli mesafeler kat etmiş, faiz oranları düşmüş, döviz yerinde saymış hatta gerilemiş, enflasyon iki hane ile tek haneli rakamlar arasında gidip gelmiştir. Saydığımız olumlu gelişmelerin, esnaf ve sanatkarımıza tam yansıdığını söylemek ne yazık ki mümkün olmamıştır. Bunun en önemli sebebi olarak, esnaf ve sanatkara hak ettiği teşviklerin verilmemesini, buna bağlı olarak da üretimin ve istihdamın artırılmamasını görüyoruz. Bugün girmeye çalıştığımız AB dahil, bütün dünya ülkeleri stratejik işbirliği anlaşmalarının temellerini küçük işletmeler eksenine oturtmaktadır. Bu itibarla AB’ye tam üyelik sürecinde sayıları 4 milyonu aşan esnaf ve sanatkarlarımızın AB’deki 16 milyon işletmeyle rekabet edebilirliğini sağlamak için devletimizin destek mekanizmalarını zaman geçirmeden geliştirme mecburiyeti vardır. Esnafın bizim açımızdan temel sorunlarının başında finansal açıdan desteklenmesi gelmektedir. Bu bağlamda, kayıt dışının önlenmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, girişimciliğin desteklenmesi, üretimin ve ihracatın teşviki, kolay ve ucuz maliyetli kredi, kapsamlı bir sicil affı da bu çerçevede değerlendirilebilir. Piyasada nakit para dönmemesi, kredi kartları, vergi, işsizlik, belediye ve sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili sorunlar ile, hipermarketler yasasının çıkarılmaması da kanayan bir yara haline gelmiştir.
Yeni bir sayfa açılması kaçınılmaz bir gerçektir
İzmir esnafının devletten beklentileri, sorunları ve bu konudaki girişimlerden bahseder misiniz?
- Piyasada nakit darlığının olduğu, gerek çalışan kesimin, gerekse esnafın, tüccarın, sanayicinin nakit problemi yaşadığı herkesin malumu. Çözüm yoluysa piyasaya para sürülmesidir. Eskiden bunu Merkez Bankası para basarak yapardı. Şimdi bu mümkün olmadığına göre, para girişi ancak kredi kullanma ya da maaş artışıyla mümkün olmaktadır. Maaşların 2008’de yeterince artmadığı göz önüne alınırsa, ilk çözüm yolu kredi olacaktır. Bu aşamada önümüze çıkan en büyük sorun ise toplumun büyük kesiminde olduğu gibi, esnaf ve sanatkarların protestolar yüzünden "Kara Liste"ye girmeleridir. Esnaf ve sanatkarın özellikle kredi kartları yüzünden protesto edildiğini, bu durumda da artık kredi kullanamaz hale geldiğini üzülerek görmekteyim. TESKOMB olarak esnaf ve sanatkara verilen kredi miktarını artırmaya çalışırken, bankaya giden dosyalar protestolar yüzünden geri dönüyor. Hatta ortaklarımızın, kooperatif kredisi ile ilgili sorun yaşamazken, kredi kartı veya diğer krediler yüzünden bütün senetleri muaccel hale geliyor. Yeni ve kapsamlı bir sicil affı çıkarılmasını istedik. Esnafın kredi faizleri düşürülmeli, kredi limitleri serbest marjda olmalıdır. Krediye ulaşım kolaylaştırılmalıdır. Bürokratik engeller asgariye düşürülmelidir.
Ortaklara kredi imkanı
Birlik olarak 2008 yılında İzmir’de neler yapıldı? Hedefleriniz?
- 2007’de Birlik Başkanı iken, merkez birliği genel başkanlığına seçilmem dolayısıyla, sadece İzmir değil, tüm esnafı kapsayacak şekilde çalıştık. Ağustos 2008 itibarıyla sicile kayıtlı 1 milyon 900 bin esnaf ve sanatkarın yaklaşık 800 binine kooperatiflerimiz kefaletiyle Halk Bankası’ndan 3 milyar YTL kredi kullandırılmıştır. Esnaf ve sanatkarımızın kredi kullanımlarının yaygınlaştırılması ve çeşitlendirilmesi için çalışmalarımız devam etmektedir. Borçları kooperatiflerimizin takibine intikal eden ortaklarımıza temerrüt faizi uygulanmadan taksitlendirme olanağı getirdik. Diğer önemli bir gelişme ise ipotek işlemlerinden harç alınmamasıdır. Kooperatiflerimizin gerek kendi kaynaklarından kullandırdıkları, gerekse kefalet ederek bankalardan kullandırdıkları kredilerin temini ve bunların teminatı ile geri ödemelerine ilişkin işlemler harca tabi tutulmayacaktır. Söz konusu kanunla kooperatif ortaklarımız 150-300 YTL arası ek mali külfetten kurtarılmıştır. Aynı durum icra dairelerinde ödenen harçlar için de geçerlidir. Ülke genelinde, ihracat kapasitelerini artırıcı veya ihraç edilebilecek mal ve hizmet üretebilmeleri için oluşturacakları projelere destek sağlamak amacıyla projesi olumlu bulunan ortaklarımıza "İhracat Destek" adıyla kişi başına 100 bin YTL’ye kadar kredi kullandırılmıştır. Ülkemizin AB’ye entegrasyonuna paralel olarak birliğimiz esnaf ve sanatkarımıza yeni ve önemli bir hizmet sunmaktadır. Yaşanan ekonomik sıkıntıların aşılabilmesi için üretmeli, üretmeli ve üretmeli, ürettiğimiz malın da en az yüzde 60’ını ihraç etmeliyiz.
Birliklerin başkanı
1945’te İzmir’de doğdu. İzmir’de mobilyacılık mesleğine atıldı. Bir dönem ESGİMTAŞ ve TESKOMB Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Halen İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi Başkanlığı, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birliği Başkanlığı, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB) Genel Başkanlığı görevlerini yürüten Hünü, evli ve 2 çocuk babasıdır.
Yazının Devamını Oku 20 Ağustos 2008
CHP’de yerel seçimler öncesi büyük bir yarış var.<br><br>Özellikle de İzmir ve Ege’de. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, ilçe belediye başkanlıkları, belediye ve il genel meclisleri üyelikleri...
İzmir’in iki önemli ilçesi Konak ve Buca için şimdiden 20’den fazla aday var desem ne düşünürsünüz?
Bu sayı artacak.
Ege illeri için de aynı şey geçerli.
CHP, Ege’de elinde olmayan, ya da geçmişte kaçırdığı birçok kent için işi sıkı tutuyor.
Manisa’da, Denizli’de, Aydın’da, Uşak’ta, Balıkesir’de "neden olmasın" diye soruluyor.
Bu anlamda en çok yorulan, çaba gösteren kişilerden biri de CHP Genel Sekreteri Önder Sav.
Politika duayeni ve CHP Lideri Baykal’ın son kurultayda da "en yakını" olduğu tescillenen Önder Sav, partide önemli güçlerden biri.
CHP içinde çok sayıda seveni ve mücadele arkadaşı var.
Önder Sav’a kimi "Ağabey" diye hitap ediyor, kimi "Dede" ya da "Baba" diyor.
Çok yapmacıklı tanımlamalardan hoşlanmıyor.
"Önder Baba" bir süreden beri özellikle İzmir ve Ege Bölgesi için sürekli nabız yokluyor.
İzmir’de amaç; Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kaptırmamak, hatta alınan oylarla yeni bir zirve yaptırmak.
İlçelerde ise başta Buca ve Gaziemir olmak üzere bazı önemli yerleri CHP’ye taşımak.
Önder Sav, delegelerle, milletvekilleriyle, partililerle bire bir görüşüyor.
Nabzı alıyor, isimleri öğreniyor, artı ve eksileri değerlendirme şansı buluyor.
Bu gelişme CHP açısından elbette önemli.
Demek ki; yerel seçimlere hazırlık başladı.
Ama ben kulağıma gelen bir olayı anlatayım da, herkes dikkatli olsun.
Ne de olsa karşılarındaki "Önder Baba".
Öyle kolay "baba" olunmuyor.
Önder Sav, belli makamlar için aday olduğunu söyleyen, kendi söylemese de birileri ile "zoraki kulis" yaptıran bazı isimleri çağırıp gözlerinin içine baka baka soruyormuş:
"Söyle bakalım şurası için en iyi aday kim?"
O koltukta gözü olan ofluyor, pufluyor, bir isim çıkarıyor tabii ağzından.
Ama Önder Sav’ın amacı başka; kibarca "otur oturduğun yerde" diyor bazı isimlere.
Eee, "Önder Baba" bu, neler gördü, neler geçirdi!
Benden söylemesi!
Nöbetçi vekillere eşler ne soracak?
AKP yerel seçim sürecini sıkı tutuyor.
Bir yandan hem büyükşehir için, hem de ilçeler için en iyi adayı bulma çabası, bir yandan da 40 derece sıcağa rağmen siyaset!
Kolay değil.
AKP İl Başkanı Aydın Şengül, İzmir’i iyi motive ediyor.
Örgütün başında, mütevazı ve çalışkan.
Her gün bir yerde.
Bıkıp usanmadan dert dinliyor.
Kolay değil; iktidar partisinin il başkanı olmak.
Sancı yaratmamak, dedikoduya mahal vermemek ve tepki almamak.
Şu ana kadar "gidişat iyi".
Parti kamuoyu da bu görüşte.
AKP’nin İzmir’de gerçekleştirdiği "nöbetçi vekil" uygulaması da bir yenilik.
Bir süreden beri vekiller partide vatandaşı dinliyor, sorunlara çözüm arıyor.
Vatandaş bu!
Dertli. Derdi de bitmiyor.
Yaz sıcak, üstelik sıcaklar da mevsim normallerinin üzerinde.
Hal böyle olunca yorgunluk fazla oluyor.
Ne var ki herkes memnun.
Parti örgütü de. Vatandaş da. Öyle ya, derdini anlatacak birileri var.
Ama!
İşin bir de aması var.
Vekiller partide nöbette de, çoluk - çocuk, eş evde.
Onlar da nefes almak istiyor.
Kulağıma geldi; çalışma mesaisini uzun tutan ve eve geciken vekillere eşlerden ültimatom hazırlığı var.
Ve şöyle bir sitem:
"Yahu Bey, anladık partide nöbettesin. Tamam da gece bekçisi de değilsin herhalde. Nöbetin de bir sınırı olmalı".
Şaka bir yana.
Ağustos ayında tutan uygulama, eylülde de devam edecek.
Vekiller "pes" edinceye kadar.
Yazının Devamını Oku 16 Ağustos 2008
Sporda, tek İzmirli federasyon başkanı. İki dönemdir Türkiye Tenis Federasyonu’nu yönetiyor. Ve katkılarının bilinciyle tenisi Türk insanına sevdirmenin haklı gururunu yaşıyor. Hani politikada sıkça rastlanan "koltuk bırakmama" alışkanlığı vardır ya, o tam tersine aylar önce başkanlığı bırakacağını açıkladı. Şimdi ise, "Yaptıklarımın örnek olmasını diliyorum" diyerek vedaya hazırlanıyor. Bu hafta Türkiye Tenis Federasyonu Başkanı Azmi Kumova ile söyleştik.
İki dönemdir federasyon başkanısınız. Tenisteki gelişmeleri paylaşır mısınız?
18 Kasım 2000’den itibaren Türkiye Tenis Federasyonu (TTF) Başkanlığı’nı yürütüyorum. İki dönemdir federasyon başkanıyım. Birinci dönem sonunda çıkan kanuna uygun şartları yerine getirerek özerkliğin kurucu başkanı oldum. Federasyon başkanı olmadan önce dört yıl, benden önce görev yapan Şadi Toker’in yönetim kurulu üyesi, gençler ve genç milli takımlar sorumluluğunun yanı sıra teknik kurul üyesiydim.
Basketbol kökenli
İzmir Kültürpark Tenis Kulübü’nde Rami Berki başkanlığındaki yönetimde altı yıl genel sekreterlik yaptım. Ege Üniversitesi Spor Kulübü Yüzme Şubesi’nin açılmasında görev aldım. Basketbol kökenli bir sporculuk yaşantım oldu. Daha sonra ilerleyen yıllarda sağlıklı yaşam sporu olarak tenisi seçtim ve 20 yıl teniste yöneticilik yaptım. Başkanlık süremde, 200 civarındaki yarışmalara giren sporcu sayısı 10 bini geçti. Benden önceki son yılda 14 ulusal müsabaka düzenlenmişti, bu yıl 250 turnuva düzenlendi.
Turnuva sayısı arttı
12 yaş müsabakalar yeniden grup maçları olarak düzenlendi, puan uygulaması kalktı. 10 yaş ve altı ki, 8, 9, 10 diye başlatıldı grup maçları olarak Avrupa’da ilk düzenlemedir. Bu iki sistemle yeni nesil sporcular, eski sporcular ile karşılaştırıldığında, onların 18 yaşındaki maç tecrübesine 12 yaşında ulaşmış oldu. Uluslararası turnuva sayısı üç kat arttı ve ilk kez ITF (Uluslararası Tenis Federasyonu) junior turnuvası düzenlendi. İlk kez WTA turnuvası her yıl düzenlenmeye başlandı. ATP turnuvası sayısı iki- ye çıkarıldı ve bu turnuva da her yıl düzenleniyor. ITF junior turnuvası, Satalitte turnuvası, ITF future turnuvası ve ATP Challenger turnuvalarını kazanan sporcular yetiştirildi.
Tarihte ilk Grand Slam
Dünya klasmanlarında, daha önceleri hiç görülmemiş yerlere gelen sporcularımız var ve tarihimizde ilk kez Grand Slam turnuvalarında teklerde (Wibmledon) mücadele edildi, US Open için hazırlık yapılıyor. ITF’nin veteran dünya şampiyonası, başkanlık süremde beş kez düzenlendi, ülke ekonomisi ve tanıtımı adına çok ciddi katkılar sağlandı.
Kumova: "Yaptıklarımın örnek olmasını diliyorum"
1948 Akhisar doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimini Akhisar’da tamamladı. Ege Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi’nde lisans eğitimi aldı. Amatör sporlarda 24 yıl yöneticilik yaptı. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nde iki dönem konsey üyeliği, 2001 ve 2005 Akdeniz Oyunları İcra Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Halen Türkiye Tenis Federasyonu Başkanlığı’nı yürüten Azmi Kumova, evli ve bir çocuk babası.
Amatör sporcu sayısını artırmalıyız
İzmir önemli bir tenis kentine dönüşebilir mi? Dünyanın en pahalı sporlarından biri olduğu söylenilen tenis için neler yapılabilir?
İzmir veya ülkemizin bir başka ili tenis merkezi olma yolundadır. Son yıllarda tesis, sporcu artışı yönünde bir numaradır. Bu güne kadarki yaşantımda ülkeme sporda hizmet verdim ve şuna inanıyorum: Ülkemizin geleceği için amatör sporcu sayımızı geliştiremezsek, başarılı sporcu, sağlıklı nesil, kötülüklerden uzak bir gençlik yetiştiremeyiz. Şu an Türkiye’de milyonlarca tenis oynamak isteyen çeşitli yaştan sporcu mevcut. Eğer bu kişilerin ihtiyacına cevap verebilirsek her kesimin yaptığı bir spor olur.
Mahalli yönetimlerde çalışacağım
Başkanlığa aday olmayacağınızı açıkladınız. Bu kararınızın nedenlerinden ve bundan sonra planlarınızdan bahseder misiniz?
Her spor branşının insana kazandırdığı sosyal ve kültürel zenginlikler farklıdır. Mesleki tecrübelerim ve spordaki yöneticilik yıllarımın bana kazandırdığı birikimle bir şeyler yapmak istiyorum. Bu sürede devleti, kurumlarını ve yöneticilerini tanıdım, beraber faaliyetler yaptık, mahalli yöneticileri tanıdım. Bu birikimlerle mahalli yönetimlerde faydalı çalışmalar yapacağımı düşünüyorum. Ama neler olur bilemiyorum.
Yazının Devamını Oku 13 Ağustos 2008
SOSYALİST Enternasyonal’in CHP ile arası soğuk. Yaşanan aslında biraz da CHP’ye baskı. Bazı AB kararlarının yaptırımı. Türkiye politikasına etki. Olayı biraz da böyle görmek gerek.
Ekim ayında Sosyalist Enternasyonal’den bir heyet, Türkiye’ye gelecek ve CHP’yi izleyecek. CHP ne yapıyor? Ne kararlara imza atmış? Hangi çizgide?
Bunları gözlemleyecek.
Daha önce böyle bir şey oldu mu bilmiyorum, ama kararın AKP’li bazı eski solcu milletvekillerinin şikayeti ile alındığı biliniyor.
CHP, gelişmelerden rahatsız.
Hatta bu yönde tavır sergileyen bazı üyelere kırgın ve tepkili.
Ama CHP de boş durmayacak.
CHP Lideri Deniz Baykal, yaz sıcağına rağmen "arı gibi" çalışıyor, temaslarda bulunuyor, her kesimden insanı dinliyor.
Yani, Baykal, İzmir’de olduğu gibi Türkiye’de de fotoğraf çekiyor.
Deniz Baykal’ın söylemlerinde belirginleşen bir önemli ayrıntı da Sosyalist Enternasyonal karşısında sergilenecek tavır.
CHP dik duracak!
Ve önemli bir ayrıntı daha:
CHP’de de bir Sosyalist Enternasyonal heyeti oluşturuldu.
Bu heyet hem yapılan yanlışı anlatacak, hem de Sosyalist Enternasyonal’i sorgulayacak!
Yani, Sosyalist Enternasyonal istenen çizgide mi? Ne tür projeler hazırladı? Dünyanın geleceğine nasıl bakıyor?
Yani, kısasa kısas...
Belki ilk kez Sosyalist Enternasyonal da hesap verecek!
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmasınlar!
DP’de yeni ayak sesleri
İzmir DP karışık. Hem de ne karışık.
İlk kez bu köklü partide "kayyum yönetimi" devrede. Seçimler olacak.
Görünen o ki; iki aday var.
Yıldırım Ulupınar ve Turhan Arınç.
Biri yeni, diğeri eski Başkan.
Kongreyi almak için iki grupta harıl harıl çalışıyor.
Ama bir de buz dağının görünmeyen yüzü var; Genel Başkan tartışması.
DP’de bazı gruplar "Süleyman Soylu ile bu iş gitmiyor" tezini daha yüksek sesle dillendirmeye başladı.
Bu yüzden de yaz sıcağında DP kulisleri hareketli.
İzmir seçimleri bir anlamda Genel Başkan Soylu’nun güven oylamasına dönüşecek!
Yani, İzmir’de kongreyi Arınç ve ekibi kazanırsa Türkiye’de "Soylu istifa" eleştirileri yankı bulmaya başlayacak.
Bu bir anlamda "Tansu Çiller için siyaset yapıyor" eleştirilerini bir türlü ortadan kaldıramayan Soylu için de bazı şeylerin sonu olacak.
Tabi Tansu Çiller için de...
Arınç ve ekibi kazanırsa, galiba DP için yeni bir hareketli süreç başlayacak. DP’de kazan kaynayacak.
O zaman; bir yeni isim ortaya çıkabilir. Aslında bildik bir isim; Hüsamettin Cindoruk.
Türk politikasının ağır toplarından biri.
Cindoruk DP’de devreye girebilir. Partiyi eski güçlü günlerine döndürebilmek adına.
Bakalım! Siyaset DP’de de yeniliklere gebe.
Hem de ne yenilikler!
Yazının Devamını Oku 9 Ağustos 2008
İZMİR Ekonomi Üniversitesi’nin sevilen öğretim üyesi, Türkiye’de geniş bir entelektüel kesimin yazılarını ve değerlendirmelerini ilgi ile izlediği bir isim. Uzun yıllar Ankara ve yurt dışında görev yaptıktan sonra ’İzmirli olan’ ama şimdilerde Bahçeşehir Üniversitesi’ne transfer olan Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu. Gerek İzmir, gerek Ekonomi Üniversitesi, gerekse ona büyük sevgi duyan öğrencileri için ciddi bir kayıp. Orhan Hoca ile İzmir ve Türkiye ile ilgili geniş bir ufuk turu yaptık.
En önemli sorunlardan biri olarak Türk toplumunda tepki eksikliğinden söz ediliyor. Bu doğru mudur? Doğruysa sizce neden?
- Bir sosyolog olarak tepki eksikliği olan bir toplumdan söz etmem tabii ki mümkün değil. Sadece toplumdan topluma tepki türleri farklı olur, nitekim Türkiye’de de bazı batılılara göre değişiklik gösteren tepki biçimleri vardır. Bu ülke insanında öncelikle pragmatist, yani duruma göre hızla değişen tepki verme alışkanlığı vardır. Tabii ki, en önemli olan şey durumu okuma, anlama yeteneğidir. Bu konuda da bu ülke insanının grup davranışı özelliği hemen ortaya çıkar. Yani durumun ne olduğu bilgisini o konuda fikirlerine güvendiği ’bir bilen’den almaya çalışır ve o konuda ikna oldu mu inandığı fikri hızla etrafındakilere yaymaya çalışır. Tepkileri konusunda önce suskun, ama bu konuda çoğunluğun da aynı kanıda olduğunu hissettiği anda ’sesli’dir. Siyasi davranıştan örnek vermek gerekirse genel olarak pasif-agresiftir. Bir şeyden memnun değilse hemen bir suskunluğa bürünür, rahatsız olup olmadığı sorulduğunda, rahatsız olduğunu asla söylemez, ancak seçim günü gerçek duygularını ortaya koyar, hem de kitlesel olarak. Bu nedenle, bir partinin seçimden seçime ciddi oy kaybına ya da kazancına uğraması bu ülkede sıklıkla görünür. Batılı siyaset bilimciler tarafından geliştirilen seçmen davranışı kuramlarına göre çok ’tuhaf’ olan bu pasif-agresif tepki bu ülkede yaşayanlar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir ruh halini ortaya çıkarır. Çok yakında Türkiye’deki en çekişmeli seçimlerden birini yaşayacak olan İzmir’deki siyasal gözlemciler ve adayların bu davranış kalıbını dikkate alacağını sanıyorum.
Avrupa ile entegrasyon aksıyor kültürel muhafazakarlık yükseliyor
Türk toplumu özellikle son 7-8 yıllık süreç içinde nasıl bir değişim gösterdi? Bunu yorumlar mısınız?
- Türkler her toplum gibi sürekli değişiyor. Yine de bize özgü bir dinamik çerçevesinde bu değişim şekilleniyor. Son on yılın değişimine bakarsak iki eksenden söz edebiliriz. Bunlardan ilki ve itici güç olarak çalışanı dıştan gelen global dalga ve bununla ilintili dinamikler. Bu çerçevede batı iktisadi dünyası ve Avrupa Birliği ile umulan entegrasyon süreçlerinden söz edebiliriz. Ama bu sürecin hem dış ayağı hem de iç ayağı sürekli olarak aksıyor. Bunun sonucunda da ikinci eksen ortaya çıkıyor. O da içten yükselen ve toplumu hızla saran bir kültürel muhafazakarlık ekseni. Türkiye, bu eksenlerin ortasında bir yandan dışa savruluyor bir yandan kendi içine kapanmaya çalışıyor. Kapitalizmin olmazsa olmazı globalleşme acımasız bir şekilde topluma kendini hissettiriyor. Örneğin, çalışanlar için çok sorunlu bir sosyal güvenlik yasası gündeme geliyor, benzin fiyatları delice artıyor, elektrik faturaları otomatik olarak yükselmeye başlıyor. Buna paralel olarak, bunalan bir çok insan belki anti-kapitalist değil ama anti-batılı bir yerelciliği, kendine kapanma anlayışını kolayca benimseyebiliyor. Gelecek dönemde bu sürecin çok daha keskinleşeceğini ve bu süreci yönetmede ciddi zaafları olan mevcut iktidarı zorlayacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor.
’Örgütlenemeyen Şehir: İzmir’
İzmir’i ve Ege Bölgesi’ni Türkiye’nin sosyolojik gelişim çizgisi içinde nasıl bir yerde görüyorsunuz?
- Bölge üstüne konuşabileceğimi düşünmüyorum, ama İzmir üstüne düşündüğümde şunu hemen söyleyebilirim. Ne yazık ki, çok sorunlu bir yerde. Daha seksenli yıllarda, bir akademisyen olarak düşündüğümde Türkiye’nin halen aşılmamış organizasyon sosyoluğu olan Prof. Dr. Oğuz Arı’dan ders alırken bize okuttuğu çalışmasının adı yanılmıyorsam ’Örgütlenemeyen Şehir: İzmir’di. Bu şehrin kanaat önderlerinin bu çalışmayı bulmak için sahaflara gitmesini önermek zorundayım. Çünkü henüz yetmişli yılların sonunda İzmir’de yapılan ve sanırım bir benzeri bir daha yapılmayan bu çalışmada şehrin sosyolojik profilini Oğuz Hoca çok başarılı bir şekilde çıkarmıştı. Ben dört yıl kadar bu şehirde yaşadım ve emin olabilirsiniz ki, bu şehri birçok İzmirli’den çok daha fazla sevdim ve benimsedim. Ama bütün bunlar Oğuz Arı’nın yıllar önce yaptığı saptamanın pek de değişmediği gözlemimi değiştirmiyor. Bu şehrin çok ciddi bir araya gelememe, ortak akıl üretmeme, kısacası örgütlenememe sorunu var. İstanbul ve Anadolu’daki bir çok şehrin inanılmaz bir şekilde başarılı olduğu örgütlenme becerisinin neden bu şehirde başarılı olamadığına dair bir çok fikrim var. Kısaca esnaflık kültürü diyebileceğim bir sosyal dinamiğin sorunların merkezinde olduğu kanaatimi söyleyerek bu konuyu kapatmak istiyorum. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim: İzmir’in sorunları ne sanıldığı kadar büyük ne de aşılamayacak bir kapsamda. İzmir’in her zaman müthiş bir gelişme potansiyeli ve imkanı var. Mesele bunu kimin hangi kadroyla yapabileceğinde düğümleniyor sanırım.
Kimdir?
1958 Ankara doğumlu. Lisans eğitimini ODTÜ Sosyoloji Bölümünde, Yüksek Lisans eğitimini Oslo Üniversitesi’nde tamamladı. Yine ODTÜ’de doktora yaptı. Uzmanlık alanı kültür sosyolojisi olan Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu, medya kültürleri, kültür siyasetleri, popüler kültür ve müzik alanlarında çalışmalarını sürdürüyor. Son yıllarda daha çok kültürel beğeni ve kültür tüketimi kavramlarını kullanan alan araştırmalarına yoğunlaşmıştır. Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanmış makaleleri ve birçok ulusal ve uluslararası kongrelerde sunduğu bildirilerinin yanı sıra, Foucault Sosyolojisi ve Pop Yazılar isimli iki kitabı da bulunan Tekelioğlu, uzun yıllar Bilkent Üniversitesi’nde ve bir ara ABD Ohio-State Üniversitesi’nde görev yaptı. İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki görevinden geçtiğimiz günlerde ayrılan Tekelioğlu, Eylül 2008’den itibaren Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü Başkanı olarak akademik hayatını sürdürecek.
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2008
İZMİR Milletvekili A.Rezzak Erten, geçenlerde annesini kaybetti. Büyük bir acı. Erten’in annesine ve ailesine yakınlığı malum. O yüzden de ’boşluk’ dolmuyor, ’acı’ dinmiyor. Biz de acısını paylaşıyoruz. Tıpkı sevenleri gibi.
Erten, taziyeleri annesinin Dışkapı Semti’ndeki mütevazı evinde kabul etti.
Sevenleri, dostları acılı gününde Erten’i yalnız bırakmadı.
Akrabaları, partilileri, Mardinliler ve İzmirliler.
Erten’in İzmir örgütündeki gücü de biliniyor. İzmir’den de çok sayıda dostu Erten’e taziyelerini iletti.
Sevenlerin zor günde onu yalnız bırakmaması, acısını paylaşması elbette güzel.
Ve Erten de taziye için gelenleri yöresel Mardin börekleri, ekmekleri ile ağırladı.
Tabi bu arada ziyaretçilerin de çoğunun eli kolu doluydu.
Ne güzel Türk gelenek ve görenekleri.
Bir de hoş olay yaşandı Erten’in yaşamı boyunca unutamayacağı.
Bir dostu taziye evine kargo ile bir tepsi börek göndermişti.
Ama evdekiler sıkı sıkı sarılı paketi görünce tedirgin oldu.
Acaba bombalı bir paket miydi bu?
Erten’e durum iletildi. O da ’Açmayın’ dedi. Akşam eve gelindi, masanın bir köşesinde bir paket.
Yuvarlak, adeta bir tepsi.
Erten, sağından solundan kurcaladı, bir arada kokladı. Allah Allah o da nesi? Börek kokusu!
Bomba börek kokar mı?
Böreğin içinde bomba olur mu?
Şakalar yapıldı bu arada.
Ve paket açıldı. Çıka çıka içinden mis gibi bir tepsi börek çıktı. Bir arkadaşı taziye evine uzaklardan ’dost katkısı’ yapmıştı.
’Bomba süsü’ verilmiş börekler afiyetle yendi.
Çukurambar’da İzmir!
Siyaset gündemindeki önemli konulardan biri de, geçenlerde gerçekleşen Çukurambar buluşması.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çukurambar’da bir araya geldi.
Bu buluşma sonrası ilginç değerlendirmeler geldi iki önemli siyasetçiden de... Başbakan Erdoğan, yeni açılımlardan söz etti, toplumla uzlaşmadan.
Cumhurbaşkanı Gül ise özeleştiri ve empatinin altını çizdi.
Gerçekten de zorlu bir süreç yaşadı Türkiye. Belirsizliklerle dolu.
Gerçi hala her şey sütliman değil, ama en azından bazı yanlış değerlendirmeler ortadan kalktı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararından herkes kendine bir ders çıkaracak.
Çukurambar buluşması sonrası AKP’den gelen değerlendirmeler, bazı olumlu yankılanmalar olacağı şeklinde.
En azından şimdilik.
Öyle ya; Anayasa Mahkemesi’nin altını çizdiği mesaj net:
’Odak olmak. Ve bu odak olma noktasından uzaklaşarak halkla bütünleşmek.’ AKP için ciddi bir uyarı.
Önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Dedim ya; Çukurambar buluşması önemliydi.
Peki Çukurambar’da buluşulan, Kayseri işi mantılar yenen ev kimindi?
İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun.
Tekelioğlu, Cumhurbaşkanı Gül’ün akrabası, çok yakını.
AKP’nin de etkili isimlerinden.
Peki bu isimler hiç İzmir’i konuşmadılar mı?
Aldığım bilgileri sizlerle paylaşmak isterim.
Elbette İzmir de gündeme geldi.
Başbakan Erdoğan, İzmir’in ne kadar önemli olduğunu bu buluşmada bir kez daha vurguladı. Üstelik bu görüşlere Cumhurbaşkanı Gül de destek verdi.
Yani; Çukurambar’da İzmir de vardı.
İzmir’in geleceği, su konusu ve AKP adayı?
İsimler konusunda net bilgiler yok.
AKP’nin ’üzerinde çalıştığı’ kişiler var. Bunlar sevilen, sayılan isimler.
Bu konuda elbette Tekelioğlu’nun da katkıları olacak.
Deneyimi, görüşmeleri, çevresi ile.
Ama kulislere sızan bilgilere göre; Çukurambar buluşmasından sonra gözler AKP’de bir kez daha İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’a çevrildi.
Tekelioğlu ve Gül ile Demirtaş’ın yakınlığı malum.
Bu anlamda Gül’ün de, Tekelioğlu’nun da tavırlarını Demirtaş’tan yana koyabileceği konuşuluyor.
Elbette sonrasında karar Başbakan Erdoğan’ın.
Bu arada diğer adayları da şöyle bir hatırlamakta yarar var: "Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel, Bakan Ertuğrul Günay, milletvekilleri Erdal Kalkan ve Taha Aksoy, Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy, Adnan Menderes ve Mahmut Özgener."
Yazının Devamını Oku 2 Ağustos 2008
HEP konuşuluyor. Evde, sokakta, kahvede, işyerlerinde... Ekonomi nereye gidiyor? Bir belirsizlik, tedirginlik. Dünya ve Türk ekonomisi, İzmir, Ege Sanayici ve İşadamları Derneği’nin hedeflerini, Yönetim Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer’le konuştuk. Bir kriz söylentisidir gidiyor. Türk ekonomisi nelere gebe, düşünceleriniz?
- Ben kriz değil de dalgalanma gibi tanımlamanın doğru olacağını düşünüyorum. Kriz çok daha hacimli hareketleri ifade ediyor. Bugün "Türkiye’de ekonomik alanda ne olacak" dediğimizde siyasi gelişmelere, Amerikan borsasındaki duruma bakıyoruz. Oradaki gelişme ertesi gün Türkiye’ye yansıyor. Türkiye’nin ekonomik verileri, dünya ekonomisiyle birebir ilişkili. Türkiye açısından neden kriz olmaz, çalkantı olur? Öncelikle dünyada mortgage sisteminden kaynaklanan dalgalanma sürecini tamamlamış değil, yansıma devam ediyor. Finansal sistemdeki zarar 945 milyon dolar tahmin ediliyor. Bu yüzden uluslararası risk alma iştahı, panik çizgisinin altında. Dolayısıyla dünyada dalgalanma devam ediyor. Türkiye gibi ülkeleri etkiliyor. Türkiye, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in ifadesiyle, "Bu sene 50 milyar dolar cari açık verecek". Cari açığa bakıyoruz, yaklaşık 40 milyar doları petrol ve diğer enerji ithalatı kaynaklı. Petrol dışarıda tutulduğu zaman, nerede ise 10 milyar dolarla dengeye yakın seviyede. Ama 50 milyar dolar açık var. Peki nasıl finansa edeceksin? Üç yol var. Türk hazine borsasına gelen dövizler. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı. Borçlanmak. İlk iki kalemde ciddi aksama var Türkiye, borçlanma yoluna gidecek. Bu da kredi demek. Türkiye kaçınılmaz sıkıntı yaşıyor. Likidite de daralma artacak. Krediyi işletmeler daha zor, yüksek fiyatla bulacak. Türkiye gibi ülkelerin öz kaynak sıkıntısı vardır. Öz kaynağa ihtiyaç duyan, bulamazsa ticareti döndüremez. Ne olur? Paran yoksa, ticarete devam ediyorsan, ya iflas edersin ya da işletmeler el değiştirir. Parası olan işletmeyi alır. Türkiye’de bu yaşanacak zaten, yoğun el değiştirmeler olacak. Şimdi Türkiye ne yaptı? Kredi almak zorunda kaldı. Ve elindeki tek silahı, faizi kullandı. Netice olarak, yüksek faizle sen şu anda kendini koruyorsun. Netice de mortgage de bir, iki yılda etkilerini hafifletecek, dünya bir resesyondan çıkıp genişlemeye doğru gidecek. Dünya 12 yıl sonra bir daha krize girer, bu söylentiler yeniden olabilir, oluyor da. Ama yine de umutlu olmalıyız. Ne olursa olsun çocukluğumuzda geleceğe dair hep bir mutluluk vardı. Onu sürdürmeliyiz.
İZMİR’İN TEK RAKİBİ VAR; İSTANBUL
Ya İzmir’in geleceği? İzmir için yapılması gerekenler? Geleceğin İzmir’ini nasıl görüyorsunuz?
- Bir kere İzmir kendi kendimize sitem ettiğimiz kadar kötü durumda değil. İzmir’in bir ekonomik büyüklük olarak bir tek rakibi var, İstanbul. İstanbul’un da aşağı yukarı üçte bir mertebesindeyiz. İzmir kişi başı sanayi katma değerinde Türkiye birincisi. Kişi başı sanayi elektrik tüketiminde Türkiye birincisi. İstanbul’dan çok ileride ve hepsinden önemlisi Türkiye ekonomisi 700 milyar dolar gelire gidiyor. Eğer bu ülkede 700 milyar dolar milli gelir yaratılmışsa tek ekonomik metropolle bu işler gitmez. İzmir’in mevcut durumuna ilaveten Türkiye’nin gelişen şartlarında mutlaka ekonomik patlamayı yapacak ve ikinci büyük ekonomik metropolü haline gelecektir. İstanbul artık doldu. Bundan sonra yabancı sermaye, yeni yatırım yapacak kuruluşlar, kuruluş yeri arayışında olanlar açısından önümüzdeki 10-15 yılın yıldızı ve tek adayı İzmir olacak.
1958 İzmir doğumlu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde lisans eğitim aldı. TPAO’da müfettişlik, Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanlığı ve özel sektörde mali yöneticilik görevlerinde bulundu. Halen Sun Bağımsız Dış Denetim Şirketi’nin ortağı olan Şükürer,evli ve iki çocuk babası.
BİZ TÜRKİYE İÇİN HERŞEYİMİZLE VARIZ
Peki ESİAD yeni bir yönetimle yoluna devam ediyor. Yeni dönemde farklı çalışmalar olacak mı?
- Öncelikle Avrupa Birliği konusundaki hassasiyetimiz sürüyor, bu kapsamda açılan projelere katılıyoruz, takip ediyoruz. Yürüttüğümüz projeler de var, başvurduğumuz, kazanma ihtimalimizin çok yüksek olduğu projeler de. Avrupa Birliği filomuz çok deneyimli ve gayretli. Ayrıca, yeni bir anayasaya çalışması yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın da doğrudan doğruya spesifik olarak iş dünyasını ilgilendiren yeni anayasa taslağı çalışması yaptık. Bununla ilgili oldukça geniş katılımlı komisyon çalıştı. Komisyon raporu tamamladı. Yakında da kamuoyuna açıklayacağız. ESİAD, bir kurumsal kimlik. Kendisinin geleneksel bir yönetim anlayışı var. O çizgi değişmez ama her başkanla birlikte o başkanın anlayışıyla o dönemde bir yönetim anlayışı sentezlenir. Biz de bu dönemde ESİAD’ın yönetim kurulu olarak İzmir iş dünyasının var olduğuna inandığımız entelektüel boyutun biraz daha ön plana çıkartmak istiyoruz. Biz, Türkiye’yi derinliğine kavrayan, hemen her konuda Türkiye üzerinde bilgisi olan ve bunları formüle edip ortamın istifadesine sunabilecek insanlarız. Bu dönemde becerebilirsem ben ESİAD havuzunda bu özü çıkarıp kamuoyunun istifadesine sunmak istiyorum.
Yazının Devamını Oku