1 Mart 2004
<B>DÜNKÜ</B> maça şöyle bir göz gezdiriyorum. Beşiktaş takımında <B>‘‘şu da iyi oynadı’’ </B>dediğim adam yok. İstanbulspor'a bakıyorum. Bir tane kötü oynayan oyuncusu yok. Bu ne demek? Futbolda bir matematik varsa, çok da fazla cilveli değilse, iyi oynayan takım kazanır. Oyunun ana fikri bu.
Hakemin Beşiktaş adına verdiği, bana göre hafif bir penaltı düdüğü var. Öne geçen Beşiktaş, onu bile elinde tutamıyorsa dünkü maç kayıp olurdu. Zaten öyle de oldu. Beşiktaş'ın futbolcuları profesyonel adamlar. Oynadıkları topun karşılığı kamyonla para. Son hafta içi Valencia ile oynadın. ‘‘Ben yorgunum, bir Valencia maçım daha var. Benim aklım orada. İstanbulspor maçı benim için önemli değil’’ diyorsan, başına eyvah kere eyvah gelir.
Hasar büyük
Dünkü oyunun faturası ağır. Hasar büyük. Ama 'eyvah' deyip de bundan sonrasına da öyle bakılırsa kötü olur. Daha 11 maç var. Dünkü kayıbın dersi iyi çalışılırsa Beşiktaş yine zirvenin sıcaklığında kalır.
Beşiktaş takımı iyi takım. Bu aralar kötü oynuyor. Her futbol takımının inişi çıkışı olur. İki çift lafım da Lucescu'ya var. Futbolcular bu maçı ne kadar hafife aldıysa, Lucescu da o kadar hafif tartmış. İlk çıkardığı onbir, rakibe bile keyif verir.
Beşiktaş'tan çok söz ettik, İstanbulspor'u atlamayalım. Bir kere İstanbulspor, üç büyük takımla oynadığı her maçı iyi oynayan bir takım. Çünkü onlar için bunlar vitrin maçı. Bütün sene televizyonda yayınlanan maçları bu maçlar. Kocaeli'nde, İnönü'de olmadığı kadar tribünde insan vardı. Ama kalabalığın önünde oynamak, İstanbulsporlu futbolcuların top oynama iştahlarını kabartıyor. Dün de öyle oldu. İstanbulsporlu bütün oyuncuları ve antrenörleri Aykut'u kutluyorum. İstediklerini sahadan çıkardılar. Başka denecek bir şey de yok.
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2004
<B>BANA </B>maçtan önce biri, <B>‘‘Beşiktaş, 3-2 kaybetse iyi midir*’’</B> deseydi, <B>‘‘evet''</B> derdim. Çok değişik bir futbol akşamı yaşadım. Beşiktaş, kazanacağı maçı kaybetti. Hele son dakikaya sıkışan bir gol var, tarifi yazık kere yazık. Esasında maç da yazık. Beşiktaş kazanacak kadar iyi oynadı. Kaybetmeyecek yerde maç kaybetti. Bunlar iki ayaklı oyun. Boyuda uzun. 180 dakika. İstanbul'da bir gol bulup da kazanılabilecek bir skor. Ama hakikaten yazık.
Yarısı tamam
Beşiktaş, çok iyi düşünüp, öyle de oynadı. Sahanın her metrekaresi daraltıldı, az poziyon verildi. Daha çok pozisyona girildi. Ama hep diyoruz ya, ‘‘futbol bu.’’ Oynadığının karşılığını her zaman alamıyorsun.
Maça ayrı bakıyorum. Oyuncuların arasına girip de bir tur atayım diyorum. En çok Pancu'yu beğendiğimi söylüyorum. Attığı iki gol için değil, oynadığı futbol için. Hele bir ikinci golü var, kopara kopara götürüp gol yaptı. İlk golde İlie'nin, Pancu'ya olağanüstü bir asisti var. İlie'yi de beğendiğimi söylüyorum.
Hakem iyiydi
Yasin'e ayrı bir satır ayırayım istiyorum. Bu kadar olumlu top oynarken Yasin'i ilk defa seyrettim. Hemen hemen sıfır hatayla top oynadı. Aferin bu kardeşe.
Dün akşamki oyunda hiçbir Beşiktaşlı oyuncuya, ‘‘vıdı vıdı’’ yapacak halim yok. Hepsi çok gönülden oynadı. Hak etmedikleri bir skorla sahadan ayrıldılar. Bir de en son hakem için bir dip notum olacak. Son senelerde bu kadar iyi maç yöneten bir hakeme rastlamadım. Her topun yanındaydı. Bir futbolcu kadar koştu. Hiç bir yanlış düdük de üflemedi.
Bana göre maçın ana fikri şu; ‘‘Beşiktaş'ın hak etmediği bir skorla dönüyor.’’ Ama ben, İstanbul'daki maça avantaj taşındı diye düşünüyorum. Hani bir yerde yarısı tamam da diyebiliyorum. Bir de öyle olsun istiyorum.
Yazının Devamını Oku 22 Şubat 2004
<B>İLK</B> önce hemen şunu söylemek isterim. Bu hava ve saha şartlarında kaybedilmiş puanların mazereti var. Bu tip maçları iyi oynayarak kazanamazsın. Doğru oynayarak kazanmak mecburiyeti var. Beşiktaş da doğruyu ikinci yarıda buldu, maçı dengeledi ama galip gelecek golü bulamadı.
İlk yarı Malatya ağırlıklı bir oyun seyrettim. Beşiktaş'ın hiçbir oyuncusuna bu şartlarda 'Niye be kardeşim öyle oynadın, böyle oynadın?' diyecek halim yok. Beşiktaş'ın oyun yapısı, topu ayağa oynayarak, az top kaybederek oynama pratiğinde. Saha ona müsait değil. Bu sahada uzun topla oynarsan pozisyonu ancak öyle bulursun. Malatya takımı kuru havada da böyle oynuyor. Uzun top yapıyorlar. Geri dörtlülerini hücuma kalkarken bile oyuna sokmuyorlar. Onun için de hem Beşiktaş takımı, hem Malatya takımı bu ligin en az gol yiyen takımları. Dün de aynı şekilde mücadele ettiler. Bir kaza golü dışında 40 gün, 40 gece gol olmazdı.
Ben hep Sergen'i ayrı, takımı da ayrı seyrederim. Sergen'in iyi günü oldu mu Beşiktaş'ın işleri kolaylaşıyor. Ama dünkü oyunda Sergen'in sevmediği bir saha ve hava vardı. Sergen'in de takımına eli, ayağı değmedi. Cordoba 90 dakika çok dikkatli top oynadı. Zaten iyi kaleci. Konsantre olduğu maçları çok iyi oynuyor.
Kırmızı da yanacak
Maçın hakemi tek pozisyon haricinde fevkalade iyi bir maç yönetti. Nasıl bu sahada futbolcular için top oynamak zor diyorsak hakemler için de bu sahada maç idare etmek zordur. Bir tek hatası oldu. O da Ronaldo'nun koluna çarpan topa penaltı düdüğünü öttüremedi. Ahmed Hassan'ın attığı bir gol var. Ofsayt yok. Ama Selçuk'un durduğu yer, pozisyonu çözecek yer değildi. Mecburen de yardımcısına emanet oldu. Kalkan bayrağa itibar etti.
Malatya takımının bütün maç boyu çok iştahlı, çok tempolu oynadığını gördüm. Her iki takımın futbolcularının da böyle bir sahada çok iyi niyetle koşuşturduğunu gördüm. Hiçbir oyuncu rakibine kasti faul yapmadı. Fevkalade bir Malatya seyircisi vardı. Çok iyi bir lig oyunu oldu. Futbolda hep yeşil ışık yok. Arada bir kırmızı da yanacak. Dünkü oyunda olduğu gibi. Ama yukarıda da söyledim ya, bu maçın bir afedersin tarafı var.
Yazının Devamını Oku 16 Şubat 2004
<B>B</B><B>EŞİKTAŞ</B> dünkü oyunda maçın başında öylesine ucuz bir gol yedi ki, maçı zora soktu. Ve ilk yarı Ahmed Hassan oyuna girene kadar, hiçbir şey de yapılmadı. Bu Ahmed Hassan çok değişik bir oyuncu. Onun için ona hoşgeldin diyorum.
Oyuna girdi penaltı yaptırdı, ikinci yarı golünü de attı. Maçın kapısını araladı, sonradan da İlie işi bitirdi. İlk yarıdaki Beşiktaş'ı hiç beğenmedim. Oyunda ağırlığını hiç hissettirmeyen bir takım hüviyetindeydi. Çok top kaybedildi. Oyun coşkusu yoktu, temposu yoktu.
İkinci yarı saha ve hava şartlarının zorlaşmasına rağmen Beşiktaş futbol oynama iştahıyla zor maçı kazandı. Demek ki, isteyince oluyormuş. İlk yarıda çok ayrı Beşiktaş, ikinci yarıda tempoyu, kazanmayı isteyen bir Beşiktaş seyretim.
Kaldı ki, Sergen de, Sergen gibi oynayamadı. Ama İlie'ye attırdığı goldeki pası mükemmel. İlie'nin de. İlie demişken, Beşiktaş'ta çok iyi işler yapacağının sinyallerini gördüm. Bu da ileride Beşiktaş'ın avantajı olur diye düşünüyorum.
İyi sinyaller
Bence dün takımın da sahanın da en iyi oyuncusu Pancu'ydu. Ama öyle bir gol kaçırdı ki akıllara zarar. Onu da atmış olsaydı, oynadığı futbolu iki misli süslemiş olacaktı.
Beşiktaş'ın defansında zaaflar var. Çok pas hatası yapıyorlar, eski bildiğimiz defansın adam paylaşma yönü de zayıflamaya başladı. Zago geldiğinde bilinmez.
Sinan'a da iki çift lafım var. Bak Sinan kardeş, kötü oynuyorsun çünkü yanlış düşünüyorsun. Kaçtığın yerler hep çıkmaz sokak. Topla da, topsuz da orada hep boğuluyorsun. Bu yanlışından vazgeçebilirsen bu takımda forma bulabilirsin. İyi fubolcusun.
Emre... Takımın 3-1 galip be kardeş. Adamla didişmenin anlamı ne. Hem adamları iştahlandırıyorsun, hem de lüzumsuz kart görüyorsun.
Beşiktaş ligin ikinci yarısında 5 puan kaybetti. Artık puan kaybına tahammülü yok. İkinci yarıda oynadığı futbolu, iştahı öbür maçlarda gösterebilirse eski çizgiyi yakalar.
Dün oynayan Ümit Aydın'ı da beğendim. Tayfun'un hücum gücü olmadığı yerde dün Pancu ile birlikte iyi iş gördü.
Denizlispor deplasmanda iyi oynayan bir takım. Bayağı da puan topladılar. Fakat dünkü maçın ikinci yarısında yapacakları fazla bir şey yoktu. Zaten yapamadılar da.
Maçın hakemlerini de beğendim. Hakem, bu ağır sahada topu hep diri tuttu. Topun yanında oldu. Hemen hemen yanlış bir düdük öttürmedi.
Beşiktaş kazanırken, eski Beşiktaş olacağının sinyallerini verdi. En azından ben öyle hissettim.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2004
<B>ÇOCUKLUĞUMDA</B> keçiboynuzu yerdim. Bir kilo alırdım, bir gram da keyif. Dün akşamki oyun aynen öyle. İki takımdan biri kazansa, biz keçiboyunuzunu yemiş olacaktık. İkisi de hak etmedi. Eski düğünler gibi, 40 gün 40 gece oynansa, bu oyun berabere de biterse hakkı buydu diyeceğim bir oyun seyrettim.
Yenilmiş iki tane amatör çerçevede goller var. Süper Lig diyoruz, iki takımın da böyle gol yemeye hakkı yok. Demek ki, atmaya da hakkı yok. Dün, ikişer puan kaybı bana enteresan gelen bir netice değil, öyle gidiyordu, öyle oldu. Kimse maçın hakemine bulaşsın istemiyorum. Ne gördüyse onu çaldı. Topun da hep yanında oldu. Ankaragücü'nü, aldığı tek puan kurtarır mı bilemem? Beşiktaş'ın kaybettiği iki puana iki laf edeyim.
Beşiktaş'ın sıkıntıları
Ligi çok zora soktular. Zor maçtı, gözüken oydu. Beşiktaş, kolay tarafını beceremedi. Beşiktaş'a Ankara deplasman yeri değil. Yüz kişi varsa, doksan kişi Beşiktaşlı, on kişi Ankaragüçlü. Bu nasıl deplasman? Herhalde benim anlamadığım bir yer.
Rıza, kendi futbolculuğundan kalma hangi takıma giderse gitsin, savaş veren bir takım yaratıyor. Lucescu, buna göre bir tedbir almamış mı, hayır almamış. İlk çıkardığı tertip yanlış kere yanlış. Pancu, kendi milli takımında santrfor olabilir. Beşiktaş'ta oynadığı hemen hemen iki sezondur tek maçta en ileri adam oynadı. Demek ki, özelliğini unuttu. İkinci yarı vazgeçti, biraz daha Beşiktaş ağırlıklı oynanan bir oyun var. Neden böyle başlamadı, bilemiyorum?
Bekleyip göreceğiz
Beşiktaş'ın ileride oynayacak iki tek oyuncusu var; biri İlie, biri de Sinan. İkisinden biriyle başla, ilk yarıda birşeyler yap. Oyunun kocaman 45 dakikasını Beşiktaş sokağa attı. ‘‘Ah şu da kaçar mı?’’ dediğim pozisyon yok, ikinci yarı var. Demek ki, yanlıştan dönmek, sınırlı dakikalara sığmıyor. İlk baştan iyi düşünüp öyle kullanmak mecburiyeti var. Bundan sonra olur mu, bekleyip göreceğiz. Çünkü zaman yalan söylemez. Ama dün akşam seyrettiğim oyunun ana fikri Beşiktaş'ın sıkıntıları var. Çabuk tedavi olmazsa, zor ki zor...
Yazının Devamını Oku 2 Şubat 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>, dünkü oyunda kendi istediği topu oynayamadı. Ama istediği 3 puanı aldı. Bu, şu demek. Futbolun matematiğinde kazanan haklıdır. Oyunun geneline şöyle bir göz gezdiriyorum. 10 kişi kaldıktan sonra bile Bursaspor ağırlıklı top oynandı. Fazla adamla oynamanı akıllı kullanamıyorsan, demek ki hiçbir avantajın yok. Haa, araya sıkışan kaçan bir penaltı var. Benim de Tümer'e iki lafım. Tümer, sen evinde çocuklarınla top oynarken bile penaltı atma kardeşim. Çünkü topa vurmadan önce kalecilere telefon açıyorsun. Ben, tribünden senin nereye vuracağını anladığıma göre daha dikkatli bakan bir kaleci haydi haydi anlıyor. Gözünü seveyim, bir daha penaltı topuna gitme.
Beşiktaş, istediği gibi oynayamadı derken bunun başrol oyuncuları da var. Hem Sergen, hem Tümer bu ülkede ayağa topu en iyi oynayan iki kardeş. Öyle top kayıpları yaptılar ki, akıllara zarar. Top Beşiktaş'ta kalmadı ki. İlhan, kafa şeklini değiştirmiş, imajını değiştirmiş. Öyle giyinirmiş, böyle soyunurmuş beni hiç alakadar eden şeyler değil. Ben İlhan'ın sahada ne yaptığına bakıyorum. Dün ne mi yaptı? Hemen söyleyeyim. Maçtan önce takımla hatıra fotoğrafı çektirdi. İlhan'ı orada gördüm. Maçın içinde ara ki bulasın.
Ders almış
Cordoba, G.Antep maçından ders almış. Çok büyük bir ciddiyetle oynadı. Zaten ona yakışan da bu. Çünkü çok iyi bir kaleci. Ahmed Hassan'ın bu takım için ne kadar gerekli bir adam olduğunu dün akşam bir defa daha anladım. Ligin ilk yarısında ne kadar sıkıntılı maç varsa, Ahmed Hassan ile çıkıldı. Demek ki lazım kere lazım. Pancu en kötü oynadığı maçta bile Beşiktaş'a lazım bir adam diye tutturdum durdum. Ben bu işte haklıyım. Pancu bu takımın çok önemli bir oyuncusu.
Bursa takımını beklediğimden çok iyi buldum. Aslanlar gibi mücadele ettiler. Kaldı ki bir futbolcuları da bana göre haksız atıldı. 10 kişi kaldılar. Yine Beşiktaş'ın üstüne geldiler. Eğer futbol oynama iştahları öbür haftalara taşınırsa Bursaspor bu iğneli fıçıdan çıkar. Neticede Beşiktaş, Bursa'da ilaç buldu. Bu ilacı iyi kullanmak mecburiyetinde.
Yazının Devamını Oku 26 Ocak 2004
<B>BEN </B>senelerdir bu işin içindeyim, böyle şey görmedim. Bir hakemin bir takımı katletmesini hazmedemiyorum. Bu takımın adı Beşiktaş olmasa da, bu söylediklerim geçerli. Benim senelerdir hakemlere sitemlerim olmuştur, ama kimseye şikayet etmem. Şimdi şikayet ediyorum... Bülent Yavuz kardeş, bu adamın hemen elinden lisansını, ağzından da düdüğünü al. İsmi nedir bilemem, onu en kısa yoldan zurna çalması için bir zurna dersanesine gönder. Bu kadar kompleksli bir adamı bir daha bu sahanın içinde görmeyelim.
Attığı iki oyuncu var ki, böyle şey olmaz. Zago'ya lafım yok, onun atılışı doğru. İbrahim ile Ahmet'in atılması kadar tuhaf bir şey yok. Artık basketbol maçlarında bile böyle faullere düdük çalınmıyor. Dünkü maçın içine etti. Kırmızı noktalı filmler vardır ya, bu maç için de o kırmızı nokta bu hakem. Maç için vıdı vıdı yapacak halim yok. Bugünün futbolunda sekiz kişi kalmış bir takım kolay kolay bayan takımlarını bile yenemez. Onun için de hiçbir futbolcuya, ‘‘Ah be kardeşim, niye böyle yaptınız da, şöyle yaptınız da’’ diyecek halim de yok.
Samsun takımına da ne diyeyim ki... Bulmuşlar sekiz kişilik bir takım, tabii ki oynayacaklar. Oynadılar da... Ne akıllarına, ne hesaplarına gelmeyen bir skorla İstanbul'dan dönüyorlar. Kızacak halimiz yok. Kızdığımız hakem. Bu maç için bu kadar yeterli. Kısa oldu ama, uzununu uyduramadım!
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2003
<B>DÜNKÜ </B>oyundan önce Beşiktaş'ın zirve kovalayan iki rakibi de puan kaybetti. Ama ligde başkasının kayıplarıyla bir yere gelinmez. Kendi işini kendin göreceksin. Beşiktaş'ın dün akşam kazandığı oyun gibi.
Dünkü maç kolay değildi. Yenilmiş çok kötü bir gol var. Koca defans uyudu, Cordoba'nın da yapacağı bir şey yoktu.
Rize takımı koşan, rakibi bozan, oyunu zorlaştıran bir takım. Ondan sonra gol bulmak, gol pozisyonuna girmek zorlaşacaktı. Öyle de oldu. Ama Sergen diye bir fazlalık var. Bu adam başka bir adam. Öyle bir frikik golü attı ki, oraya vurmak şeytanın aklına bile gelmez. Golün hemen ardından bir penaltı yaptırdı. Ama Tümer penaltı vuruşunu yapmadan önce, kaleciye telefon açtı. Kaleci de tuttu.
Akıllılık yaptı
İkinci yarı Lucescu, Tümer'i çıkarmakla akıllı davrandı. Değiştirdiği Ahmed Hassan takıma büyük katkı yaptı. Tümer ilk yarı hep kalabalığın arasına topla dalmaya kalktı. Öyle şey yok. Beşiktaş ikinci yarı Beşiktaş gibi oynamaya başlayınca, işler başka türlü olmaya başladı. İkinci yarı Beşiktaş'ta kötü oynadı diyeceğim tek oyuncu kalmadı.
İlk yarıdaki sıkıntı biraz da kenar oyuncuların kötü oynamasından oldu. Hem Dobra, hem İbrahim ilk yarı hiçbir şey yapmadan ilk devreyi tamamladı.
Maçın hakemine pek bir şey demek istemiyorum. İkinci golde ofsayt var mıy dı, yok muydu, bunu oturduğum yerden çözmem mümkün değildi. Ali Eren hakeme lüzumsuz itirazlarından dolayı takımını 10 kişi bıraktı. Zaten Beşiktaş ağırlıklı giden oyun, Rize defansına tamamen kitlendi kaldı.
Beşiktaş ilk yarıya 'tamam' dedi. İşin sonunda tamam demek çok önemli. Yine gözden kaçmasın Beşiktaş son haftalarda çok gol yemeye başladı. Devre arası Beşiktaş'a bu yönden çok faydalı olacak.
Beşiktaş bol gollü maçı kazanmayı kafasına koyduğu için kazandı. Kazanma iştahları bu zor maçı kolaya getirdi.
İki çift lafım da taraftara var; çünkü Beşiktaş'ın taraftarı hakikatten bu takımın büyük ikinci gücü. Lider olan takımın maçına gidilmez de hangisine gidilir?
Yazının Devamını Oku