DÜNKÜ maça şöyle bir göz gezdiriyorum. Beşiktaş takımında ‘‘şu da iyi oynadı’’ dediğim adam yok.
İstanbulspor'a bakıyorum. Bir tane kötü oynayan oyuncusu yok. Bu ne demek? Futbolda bir matematik varsa, çok da fazla cilveli değilse, iyi oynayan takım kazanır. Oyunun ana fikri bu.
Hakemin Beşiktaş adına verdiği, bana göre hafif bir penaltı düdüğü var. Öne geçen Beşiktaş, onu bile elinde tutamıyorsa dünkü maç kayıp olurdu. Zaten öyle de oldu. Beşiktaş'ın futbolcuları profesyonel adamlar. Oynadıkları topun karşılığı kamyonla para. Son hafta içi Valencia ile oynadın. ‘‘Ben yorgunum, bir Valencia maçım daha var. Benim aklım orada. İstanbulspor maçı benim için önemli değil’’ diyorsan, başına eyvah kere eyvah gelir.
Hasar büyük
Dünkü oyunun faturası ağır. Hasar büyük. Ama 'eyvah' deyip de bundan sonrasına da öyle bakılırsa kötü olur. Daha 11 maç var. Dünkü kayıbın dersi iyi çalışılırsa Beşiktaş yine zirvenin sıcaklığında kalır.
Beşiktaş takımı iyi takım. Bu aralar kötü oynuyor. Her futbol takımının inişi çıkışı olur. İki çift lafım da Lucescu'ya var. Futbolcular bu maçı ne kadar hafife aldıysa, Lucescu da o kadar hafif tartmış. İlk çıkardığı onbir, rakibe bile keyif verir.
Beşiktaş'tan çok söz ettik, İstanbulspor'u atlamayalım. Bir kere İstanbulspor, üç büyük takımla oynadığı her maçı iyi oynayan bir takım. Çünkü onlar için bunlar vitrin maçı. Bütün sene televizyonda yayınlanan maçları bu maçlar. Kocaeli'nde, İnönü'de olmadığı kadar tribünde insan vardı. Ama kalabalığın önünde oynamak, İstanbulsporlu futbolcuların top oynama iştahlarını kabartıyor. Dün de öyle oldu. İstanbulsporlu bütün oyuncuları ve antrenörleri Aykut'u kutluyorum. İstediklerini sahadan çıkardılar. Başka denecek bir şey de yok.