5 Kasım 2003
Bu tip takımlarla oynarken, kendi yerlerinde kazanmak daha kolay. Beşiktaş, Prag'da oynadığı maçı kaybetti. Kendisinden iyi olmayan bir takımla dışarıda oynamak daha kolaydır. Dün akşam adamların hesapları, kitapları 1 puan kapıp, Beşiktaş'ı devredışı bırakmaktı. Kolay bir gece olmadı. Adamların fizik gücü var. Hava toplarında iyilerdi. Bir de kenarlardan iyi hücum edemezseniz ki, Beşiktaş edemedi, rakibin kucağına düşersiniz. Bu iki türlü top oynama zaafı yaratır. Kalabalık defanstan çıkmak kolay iş değil. Çıkayım derken, hele bunu çabuk düşünüp yapayım diye düşünüyorsan rekor seyivede ofsayta düşersin.
Zaten bunu İlhan'ın en az 10 defa ofsayta kalarak göstergesi doğru çıktı. Lucescu, tabii ki oyun planını kazanmak üzere kurmuş. Ama bir antrenör takımını öbür kaleye kadar götürür, öbür kalenin önünde marifetli adam lazım. Beşiktaş'ın öyle kaçırdığı goller var ki, Lucescu'nun çıkıp gol atacak hali yok.
Kaldıki Lucescu, ikinci yarı oyuncu değişiklikleriyle çok yerli yerinde ve zamanında yaptı. Marifetli adamları çoğalan takım topa daha fazla sahip olmaya başladı. Gol de geldi.
Fıtık ettin
Beşiktaş bundan sonraki oynanacak maçlarda çıkaracağı puanlarla kendisini bir üst tura atabilir. Yok işte bu puanları alamazsa bu sahadan çıkardığı 3 puanla en azından UEFA Kupası'na katılır.
Dobrowski'nin kaçırdığı 2 gol var. Akıllara zarar. Dobroswski, zaten senede bir iki gol atan adamsın. Bu bir iki gol hakkından birini dün akşam kullansana be kardeşim. Milleti fıtık ettin. Takımı da büyük sıkıntı içinde bıraktın.
Sergen, yine öyle gol topu bıraktı ki, eski fiziğine rağmen daha da arkada ama aklı vücudundan her zaman ileride.
Bir hakem seyrettim çok namusluydu namussuz. Ne gördüyse onu çaldı. Kendi sahasında oynayan bir takımın yanında olmadı. Ama rakibin bir son topta İlhan'ı çekişi yüzde bin kırmızı karttı. Onu atladı.
Neticede Beşiktaş ama öyle, ama böyle maçı kazanmayı bildi. Bu tip maçlarda kazanıyorsan, fazla vıdı vıdıya gerek yok. Grup ikinciliği yakalandı, oynanmamış iki maç var. Karşısında da daha alınmamış 6 puan.
Demek ki, Beşiktaş silbaştan yapacak.
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2003
<B>DÜN </B>akşam öyle bir oyun oldu ki, iki takım da kazanacak kadar iyi oynamadı. Ama kaybedecek kadar da mücadeleden yoksun oynamadılar. Maçın uzatmalarında Beşiktaş'ın girdiği 2 net pozisyon var, onlardan biri gol olsa, maç öyle biterdi. Ama bana göre dün akşamki oyunun skoru, oynananla eş değerde. Beraberlik oyunuydu, öyle başladı, öyle de bitti.
Galatasaray için çok önemliydi, sahadan patinaj yapıp çıksalardı, büyük farkla zirvenin sıcaklığından uzaklaşacaklardı. Neticede bu lig oyunu, iki tarafın da ikişer kaybı var. Maçın hakemi, bana göre bir kaç yanlış düdük üfledi, ama oyunun neticesine tesir edecek büyük bir yanlışın içinde olmadı.
Giunti en iyisi
Benim işim Beşiktaşla. Beşiktaş'a bir göz atayım... Geçmiş haftalarda oynadığını, rakibine kabul ettiremedi. Ama hayret ettiğim bir şey var; oyunda kaldıkları müddetçe Pancu ve Kaan Dbra olumlu hiçbir şey yapmadı. İbrahim de ilk yarıda göründü, ben ikinci yarı oynadı mı, oynamadı mı farkında değilim.
Tabii ki Beşiktaş'ın kalıplaşmış bir defans anlayışı var. G.Saray'a çok az pozisyon verdiler. Ama kendileri de geçmiş oyunlara göre daha az pozisyon buldu. Maçın bütününde, sezon başından bu yana olduğu gibi yine Giunti yalnız takımının değil, sahanın en iyi oyuncusuydu.
Kız oyunu değil
İki tarafın da direklerden dönen iki topu var. Demek ki, o toplar bile dengeli oldu. Maç da başladığı gibi bitti. Maçın içinde futbolun müsade ettiği kadar sertlik oldu, ama tabii ki olacak. Bu futbol kız oyunu değil. Maçtan sonra bütün futbolcuların birbirleriyle sarmaş dolaş olması, futbolun güzelliği oldu.
Beşiktaş, maç öncesi düşüncelerde avantajlı olan takımdı, ama kazanamadı. Futbolda bu da var. Lig daha çok uzun, kayıplar olacak. Önümüzdeki hafta oynanacak bir Şampiyonlar Ligi maçı var. Beşiktaş artık bu kısa metrajda, o maçı düşünmeli. Tabii ki gözardı etmiyorum, Sergen gibi büyük bir usta, dün akşam oyunda yoktu. Onun olmadığı maçlarda Beşiktaş sıkıntıdan pek çıkamıyor. İnşallah salı akşamına kadar düzelir, Beşiktaş da Şampiyonlar Ligi'nde önemli bir oyunu kazanarak geçer.
Yazının Devamını Oku 27 Ekim 2003
<B>BEŞİKTAŞ</B> dün gece çok uzun zamandır yenemediği rakibini güle oynaya yendi. Bu kendiliğinden olmadı. Çünkü Antep takımı bu ülkenin üst seviye takımlarından biri. Üstüne üstlük çok ciddi bir deplasman yeri. Beşiktaşlı oyuncular bu maça çok iyi konsantre olmuşlar. Maç öncesi ısınırken bile her hallerinden belliydi. Oyuna da çok iyi başladılar. Erken gelen gol de Beşiktaş'a ilaç gibi geldi. İstediği gibi top çevirdi, istediği gibi oyunu hızlandırdı, lazım olan yerde de frene bastı.
Pancu'nun haricinde yarım yamalak oynayan oyuncu yok. Çok çok iyi oynayanlar da çok. Yapılan üç golün dışında kaçan çok gol var. Bu şu demek; ‘‘Ben iyi oynarken her şeyi yapabilecek gücüm var.’’ Ben de dün akşam için Beşiktaş, Beşiktaş gibi oynadı diyorum. Beşiktaş'ın üç golü de güzel. Ama son, Tümer'in attığı gol ders gibi de gösterilebilir. Giunti ile başladı, Tayfur'la şekillendi. Tümer'le de bitti. Hakikaten görülmeye değer bir goldü.
Hediye kartı
İlhan'ın iki golü var. İnce işler, o golleri herkes atamaz. Kaçırdığı iki gol var. O da işin kalın tarafı, herkes atar. Maçın hakemi bu ülkenin en iyi hakemi. Tek hatayla maçı bitirdi. Ahmed Hassan'ın göğsüyle düzelttiği topu, ‘‘elle düzelttin’’ dedi. Sarı kart da gösterdi. O ara çocuk kaleciyi de geçmişti. Gol de havaya gitti, kart da hediye kartı oldu.
Beşiktaş, rakibe fazla pozisyon vermedi. Orta sahayı çok iyi parsellediler. Antep takımı ortadan bir şey yapamayacağını anladı. Topu kenarlara oynamaya başladılar. Dün iki kenar oyuncusu, hem Emre, hem Ahmet Yıldırım çok iyi oynadılar. Topu da oyuna iyi soktular. Takıma ikisinin de katkısı büyük oldu.
Kafası Prag'daydı
Ahmet Dursun oyuna sonradan girdi. Belli ki kafası Prag'da kaçırdığı gollerde kalmış. Ona eski bir futbolcu ağabeyi olarak şunu söylüyorum. Bak benim güzel kardeşim. Sen iyi bir futbolcusun. Daha bu takıma senelerce top oynayarak emek vereceksin. O gün için kaçırdın, yarın atarsın. Kafanı hiçbir şeye takmadan çok çalış. Formalardan birini kap. Üzülerek olmaz, çalışarak olur.
Bir de sonradan oyuna giren Ahmed Hassan'ı iyi bulmadım. Demek ki o da ilk onbirde oynamıyorum diye kafayı oraya takmış. Bu da profesyonel çerçeve içinde hoş karşılanacak bir durum değil. Yine sonradan oyuna giren Yasin sakatlığından dolayı futbola mola verdi. Şu an hazır değil. Beşiktaş, çekinerek geldiği yerden, o yeri bayram yerine çevirip İstanbul'a dönüyor. Bundan daha iyisi can sağlığı.
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2003
İLK önce hemen şunu söyleyeyim; bu Şampiyonlar Ligi'nde hiçbir grupta Sparta Prag takımından daha zayıf bir takım yok. Beşiktaş böyle bir takıma kaybetti. Lucescu'nun maç öncesi kurgusu doğru olabilir. Zaten aklı da yeter. Ama takımın futbol oynama gücüne kenar adam etkili olamaz. Dün akşam kazanmaya güçleri yetmedi diyemeyeceğim. Çünkü yenilen 2 amatör çerçevede gol var. Oyunda öyle kötü bir dakikada, öyle kötü bir gol yendi ki, Beşiktaş 2 puan kaybediyor dediğim anda, üçü birden gitti. Ve resmen harakiri yaptılar.
Oyun başladı, daha birinci dakikada, Sergen topu Ahmet Dursun'un ağzının içine bıraktı. O gol olsa, maç başladığı anda biterdi. Ahmet yine öyle bir gol kaçırdı ki, birincisinin kopyası. Ahmet dün, rakip takımın liberosu gibi top oynadı. Lucescu, onu değiştirmekte niye o kadar bekledi, aklım ermiş değil.
Defansın hatası
Lucescu oyunun dengesini, Tayfur, Giunti, Pancu üstüne kurmuştu. Zaman zaman bu üç oyuncu da dengeyi ayakta tuttular, ama bu oyunun ancak üçte bir zamanında oldu. Cordoba, cin gibi bir adam. Daha top ayaktan çıkmadan rakibin hareketlendiği yere çabuk düşünüp gidiyor. Hani bir yerde, leb demeden leblebiyi anlıyor. Ama ilk golde zamanlama hatası yaptı. Top rakibin ayağındayken açılmıştı, Cordoba geç kaldı. Kaldı ki, o golde bütün defansın ailecek hatası var. Okan mı, Dobra mı, tercihi bence doğru. Okan büyüyene kadar bu takımda Dobra oynayacak gibi gözüküyor. Maçın hakemi son senelerde gördüğüm en iyi hakem. Ne yanlış bir düdük üfledi, ne de yanlış bir kart kullandı. Beşiktaş'a verdiği penaltı da, her baba yiğidin harcı değil.
İlhanı'ı aradım
Dün bütün oyun süresince Giunti takımın ayakta kalan oyuncusuydu. Çok az top kaybetti, çok top da kazandı. Sergen Yalçın penaltı yaptırırken becerikliydi, onun dışında da arkadaşlarını en az 4 gol topuyla birleştirdi. Bir adam çıkıp da, tek başına bundan daha iyisini yapamaz.
Dün akşamki oyunda gözüm hep İlhan'ı aradı. O saçma sapan kartları görmeseydi, dün akşam muhakkak etkili olurdu. Tam onun maçıydı, bundan sonra bu ayabını muhakkak telafi etmeli. Neticede kısa boylu bir lig oynanıyor. Daha oynanmamış 3 maç ve ortalarda dolaşan boşta duran 9 puan var. Dün akşamdan ders çıkarsa, bu takım İstanbul'da Prag'ı elini kolunu sallayarak yener. Demek ki, hala ümit var, ama dün akşamki intihar iyi olmadı.
Yazının Devamını Oku 19 Ekim 2003
<B>BEŞİKTAŞ </B>dün gece büyük bir futbol oynama sıkıntısına girdi. Bu, tabii kendiliğinden olacak iş değil. Zaten ben de göz ardı etmiyorum. Diyarbakır, Beşiktaş'ı enine boyuna iyi etüd edip, İstanbul'a gelmiş. Oyunun her alanını çok iyi daralttılar, Beşiktaşlı oyuncunun pas yaparak kendi kalelerine gelmelerini santra civarında önlediler. Yedikleri gol, pozisyon hatası değil. Becerikli bir adamın gol vuruşu yaptığı frikik. Onun dışında koca 90 dakika Beşiktaş'ın Sinan'ın ayağından direğe giden bir topu var. Başka ne var? Pozisyon yok.
Bu ligdir, kötü oynarken kazanmak tabii ki önemlidir. Ama Beşiktaş, bundan sonra ben hep kötü oynayıp kazanacağım diyorsa, öyle de olmaz. Ama Beşiktaş da bu kadar kötü oynamaz. ‘‘Çarşamba günü Prag'da maçım var. Benim aklım orada, ayaklarım İnönü'de’’ diyen varsa, ben ‘‘öyle de olmaz’’ diyorum. Her maç ayrı ayrı oynanır. Öyle düşünüp oynamak da mecburiyettir.
Dün akşam Beşiktaş takımında ‘‘şu iyi oynadı’’ diyeceğim oyuncu yok. Ama bir Okan seyrettim, hayret ettim. Bak Okan kardeş, top oynamanın ilk şartı, ayakta durmaktır. Ben seni hep yerlerde sürünürken gördüm. Nasıl olacak bu iş? Pancu'yu da her topu ayağına aldığında kalabalığın içine dalıp, hem topu kaybederken, hem de kendi de kaybolurken seyrettim.
Hediye değil, ceza kartı!
Beşiktaş'ın tek tek oyunu değiştirecek çok oyuncusu var. Hepsinin bir arada bu kadar kötü oynaması, dün akşama denk geldi diye düşünüyorum. Hepsini ayırıp sakatlanana kadar bir tek Tümer'i beğendiğimi söylüyorum.
Maçın hakemine de iki çift lafım var. Yahu bu kullandığın kartlar, hediye kartı değil, ceza kartı. Öyle abuk sabuk kartlar çıkardın ki, futbolcunun futbol oynama özgürlüğünü elinden aldın. Faturası da Serdar'a çıktı, ikinci sarıdan kırmızı oldu. İlk sarı tamam, ikincisi yanlış. Bir penaltı pozisyonu var, o senin takdir hakkın. Bu ülkede burnunu karıştırana bile penaltı çalınıyor. Çalsan kimse bir şey demeyecek. Çalmadın yine denmeyecek.
Diyarbakır takımını çok diri gördüm. Bütün ikili mücadelelerde Diyarbakırlı oyuncu ayakta kaldı. Ben, Sakıp'ın eski arkadaşıyım. Futbolculuğunu da gayet iyi bilirim. Kendi futbol oynama iştahını futbolcularına aşılamış. Diyarbakır benim gördüğüm kadarıyla, fizik gücü çok üst seviyede bir takım. Yabancı oyunuları da fena değil. Şimdi ligde olduğu yer, Sakıp'ın takımının yeri değil. Yukarılara tırmanacağına inancım büyük.
Yazının Devamını Oku 12 Ekim 2003
<B>DÜN</B> akşam öyle bir maç yaptık ki, <B>kazanamazsak kaybetmeyelim</B> maçı değildi. Yarım sıfır bile kazanmak bizi Portekiz'e direk götürecekti. Şimdi baraj maçını geçebilirsek baraj aktarmalı Portikez'e gideceğiz. Dünkü oyuna şöyle bir bakıyorum. Çok iştahla top oynayan bir Milli Takım görüyorum. Ama kazanacak kadar iyi oynadık mı? Hayır. Hele ilk yarı çok top kaybıyla oynadık. Bu kadar çok top kaybı demek, az pozisyona girmek demektir. Zaten öyle de oldu.
İlk yarı Sergen'in kafasından bir pozisyon Nihat'ın da ayağından yarım voleyle bir pozisyonumuz var. Adamlar ilk yarı penaltı da dahil, bizden çok daha fazla pozisyona girdiler. İkinci yarı bizim de pozisyonumuz var. Ama onlarınki daha çok.
Bir de gözardı etmeyelim, adamlar futbolun daha kolay oynanan tarafındaydı. Beraberliğe oynamak daha kolay. Çünkü oyunun her azalan dakikası İngilizleri'in avantajı. Kazanmanın daha zor olduğunu düşünerek hiçbir futbolcuya beceremidiniz, beceriksizler demeye kimsenin hakkı yok.
Başka çare yok
Bu takım bizim takımımız. Futbolcular da bizim çocuklarımız. Onlara sevgimizi, yıpratmayalım. Taze kalsın daha bu takım büyük işler görecek. Benim inancım bu.
Eskiden kim oynayacak diye adam bulamazdık, şimdiki halimize bakalım. Kadroya giremeyip, tribüne çıkadığımız çocuklardan bir takım yapsak ligimizde şampiyonluğa oynar. Demek ki, çok iyi bir futbol kadromuz var. Şenol bana göre yapılacak olanları yaptı. Ama tutmadı. Milli Takım'da Ali oynar Veli oynamaz diye birşey olmaz. Bu kaliteli kadrodan en çok güvendiğin adamlara formayı verirsin. Olursa olur.
Maçın hakemi Dünya'nın en iyi hakemi. Onun için vıdı vıdı yapılacak bir laf da bulamıyorum. Şimdi artık önümüze bakıp barajı atlamaya bakacağız. Zaten başka da çaremiz yok.
Yazının Devamını Oku 11 Ekim 2003
<B>BUGÜN,</B> hepimizin takımı, futbol tarihimizin önemli bir gününde sahne alacak. Kazanırsak, Avrupa Şampiyonası'na transit geçiş yapacağız. Yok kaybedersek, baraj maçı aktarmalı gitmeye soyunacağız. Bu grupta topladığımız puanlarla hak ettiğimiz yerdeyiz. Koca kuzuyu yedik, kalan kuyruğu...
Bireysel yetenek olarak rakipten fazlalığımız var. Benim hep iddia ettiğim gibi, 5-6 tane bücürümüz var ki, bu çocukların futbol oynama marifetlerinde türlü türlü becerileri var. Yönetmek içgüdüsü tabii ki her antrenör için farklıdır. Demek Şenol da bunu bugüne kadar iyi kullandı ki, buralara taşındık. Bugün başka bir gün. Bu ülkenin insanı olarak, kazanmayı temenni etmiyorum, istiyorum. Maçın sonunda ah şu maçı keşke seyretmeseydim, demek de istemiyorum. Portekiz bileti ayağımıza geldi. Yere düşürmeyelim.
Yarım sıfır lazım
Mustafa Denizli, Bursa'da Hollanda ve Almanya oyunlarını sabırla 1-0'lık skorlarla geçti. Bugün bize yarım sıfır lazım. Acele etmekle, çabuk top oynamanın başka başka manaları vardır. İnşallah o geçmiş maçlardan ders alıp, bugün öyle oynarız. Oyuna başlayan kadro dakikalar azaldıkça düşünülen skoru yakalayamıyorsa, değiştirilecek üç adamla istenilen skor zorlanabilir. Şenol, senin elinde yalnız üç değil, kadronda olan bütün futbolcular bunu yapabilecek kapasitede. Bana biri çıkıp da, ‘‘Bir onbir karala’’ dese, işin içinden çıkamam. Zor ama bu senin işin kardeş.
Türk futbol tarihinin en önemli jenerasyonunu yakaladık. Onun keyfini çıkarıyoruz. Arkama dönüp baktığımda tek tek o kadar büyük futbolcular gelip geçti de, pek birarada olamadılar. Bir-iki tanesinin de güçleri takımı ayakta tutmaya yetmedi.
İşte Şenol onun için şanslı bir adamsın. Şanslı da gidesin istiyorum. Gözardı da etmiyorum, belki burun kıvıranlar var ama, sevgili Ulusoy ve federasyonu alışık olunmayan bir tarzla Milli Takım'ın çok içindeler. İyi bir futbol ailesi olmak öyle pek kolay değil. Ama bizim takımımız oldu. Payı büyük olanlara saygı duyuyorum.
Akıllı olalım
Milli maçların önemli bir sorunu tribün kalabalığıdır. Büyük takımların tribünde oturan insanı organize olmuş insanlardır. Grup grup değişik tribünlerden ezberlenmiş sloganlar çıkar. Nerede ne yapılacağı tribün şeflerinden işaretlerle halledilir. Milli maçlarda böyle bir disiplin yok. Hep beraber bağırıp tepiniyoruz. Fener Stadı müthiş bir yer. Sesimiz sahaya girer ama atacağımız herhangi bir madde girerse yandık. Bütün dünyanın gözü bizim üzerimizde. İngilizler futbolları kadar futbolun siyasetiyle de önde bir ülke. Tek bir fasulye bile atılsa, sahayı fasulye tarlası olarak gösterirler. Akıllı olalım, çünkü rakip oyuncular da hem oyuncularımızı, hem biz seyreden insanları tahrik etmek için büyük çaba sarfedecekler.
Gelelim maçın hakemine... Dünyanın bir numarası. Ben hiçbir maça hakem seyredeyim diye gitmem. Ama Collina'ya başka bir gözle, oynanan oyuna da başka bir gözle bakıyorum. Ve ondan büyük bir oyuncu seyretme keyfi alıyorum. 22 kişi oynanan futbolun 23'üncü oyuncusu. İyi futbola çok katkısı var. Karar verme standardını büyük bir disiplin içinde uyguluyor. Düdük çalma tercihi bir hakem için tek seçimdir. Geri alınmaz, alternatifi de yoktur. İşte Collina böyle bir hakem. Zaten onun için bir numara. Yalnız aldanmayalım, Collina santrfor değil. Önüne gelen topa vurup gol atacak hali yok. Adam ne görüyorsa onu çalıyor. Collina ile bugüne kadar kaybetmedik. Oraya kadar tamam. Ama bu iş kendiliğinden olmadı. İyi oynadık, öyle oldu. Futbolda sihir, büyü, fal olmaz. Futbola romantik de bakılmaz. Hadi yarım sıfırı bulalım, kolay
Yazının Devamını Oku 6 Ekim 2003
<B>BEŞİKTAŞ, </B>Elazığ'a çok ağır bir yükle geldi. Bu yük, sanılmasın ki, deplasman korkusu, rakip korkusu. Böyle bir şeyle alakası yok. İngiltere'den buraya taşıdıkları manevi bir yüktü bu. Burada ters bir şey olsa, o muhteşem galibiyete leke düşecekti. Futbolcu da doğal olarak bundan etkilenir. Oyun başladı, ilk 20-25 dakikada ben oturduğum yerden bunları hissettim. Böyle sansasyonel bir maç sonrasını oynamak kadar zor bir şey yoktur.
Çok çabuk da gol yendi, al sana bir yük daha... Maç, gündüz, saat 15.00, sıcaklık da 28 derece... Bu da yük sayılmaz mı? Bu kadar mazereti sıralayıp da 5 tane gol atmış bir takıma burun kıvrılmaz. Kötü başladılar, çok iyi bitirdiler. İkinci yarı, üçüncü golü bulduktan sonra, topu ayağa oynayarak dinlenme antrenmanı yaptılar. O da bu çocukların hakkı.
Penaltıyı göremedi
Maçın hakemi, Beşiktaş'ın bir penaltısını vermedi. Vermedi sözü ağır olur, vazgeçtim görmedi demek lazım. Görse niye vermesin be kardeşim? Yardımcı hakem de güneşten görememiş olabilir. Güneşten bahsettik; kaleci Ramazan niye şapkasız çıktı, aklım ermedi. İki yan top yanlışı yaptı, inanıyorum ki gözlerine güneş geldiği için oldu.
Bu takımın beş tane çok önemli oyuncusu yoktu. Ama yerlerine oynayanlar da, Lucescu'nun ezberlettiği futbolu ikinci yarıda oynadılar. Kadro hakikaten kalabalık ve iyi. Beşiktaş'ın üç kulvarda yarışacağını düşünürsek, demek ki, oyuncudan yana sıkıntısı olmayacak.
Bir de gözüme çarpan şıklıklardan bahsedeyim. İlhan, Trabzon maçında da iki, dünkü oyunda da iki gol attı. Bu çocuk, gol yerinde durmayı biliyor. Bir gol kendiliğinden olmaz. Bütün ümidim, şu kart alışkanlığından bir kurtulsa, hem kendi rahat edecek hem de takımı.
Adam sabun gibi!
Ahmed Hassan, benim iddia ettiğim gibi, bu sezonun transfer listesinin başı. Çok büyük, çok değişik bir oyuncu. Allah, kimseye onunla karşılıklı oynamayı nasip etmesin. Adam sabun gibi, yakalamak mümkün değil. İkinci yarı Tümer'in oynadığı futbola şapka çıkarıyorum. Arkadaşlarını 7 defa gol topuyla buluşturdu. Aferin Tümer sana. Sergen'e dün için lafım yok. Hem Londra'da neyi var neyi yok bıraktı, hem de dünkü maç gündüz. Sergen'i tanırım, gündüzü sevmez.
Bir de Ronaldo'nun futbol ahlakına aşığım. Adam plajda bile top oynasa, ciddiye alıyor. Beşiktaş, ‘‘belki zorlanırım’’ diye geldiği yerden elini kolunu sallaya sallaya İstanbul'a dönüyor.
Elazığspor mütevazı bir futbol takımı. Beşiktaş iyi oynamaya başlayınca havluyu attılar. Bu da normal. Normal olmayan, seyircilerinin yaptığı taşkınlık. Bu kadar taşı nasıl stada sokup da attılar ben hayretler içinde kaldım. Taşlardan bir tanesi Sergen'in beline, bir tanesi de Ahmet Dursun'un kafasına geldi. Ya gözlerine gelseydi? Günah değil mi bu çocuklara?
Yazının Devamını Oku