Uğur Gürses

Ayrılma gerilimi

14 Haziran 2016
23 Haziran’da İngilizler Avrupa Birliği’nden ayrılığı oylayacaklar. Referandum anketlerinde son günlerde ‘evetçilerin’ öne çıkması piyasaları altüst etti. Sterlin dolar karşısında değer kaybederken Türkiye dahil Avrupa borsalarında büyük kayıplar var.

Britanya’da bir süredir gündemde olan ama ‘hayırcıların’ görece geriden gelmesi nedeniyle kamuoyu yoklamalarına bakılarak hafife alınan Avrupa Birliği’nden (AB) çıkış (Brexit) potansiyeli, son kamuoyu yoklamaları ile birden ciddiye bindi.


Kimi yoklamalara göre ilk kez Brexit taraftarları AB’de kalma taraftarlarının önüne geçti. Kimi kamuoyu yoklamalarından birinde ise (YouGov) Brexit taraftarları yüzde 46 ile önde. Kalma taraftarı olanlar yüzde 39’da. Kilidi ise oylamada kararsızların çözeceği açık.


Olasılık hesaplarına göre ise 10 puanlık artış var; bir hesaba göre çıkış olasılığı yüzde 42.5’e ulaştı. Britanya’nın en çok satan gazetesi The Sun, dün şu başlıkla çıktı “BeLeave in Britain”. Kelime oyunu yapılarak; ‘ayrıl’ anlamına gelen kelimeler, ‘Britanya’ya inan-güven’ sesi verecek biçimde birleştirilmişti. Bu başlıkla editöryal çağrı yapılıyor ve 23 Haziran’daki halk oylamasında Britanyalılara AB’den ayrılma yönünde oy kullanmaları tavsiye ediliyordu.



Yazının Devamını Oku

Eğreti büyüme

10 Haziran 2016
BU yılın ilk çeyrek büyümesi, kasım seçimi sonrasının ilk sonucu sayılabilir; yüzde 4.8’lik bir büyüme getirdi.

Sadece seçim sonrası değil, önemli ikinci bir faktör daha var; yüzde 30’luk bir asgari ücret artışının yürürlüğe girdiği dönemdi ilk çeyrek.

İlk çeyrek verilerinden, stok için üretim dahil toplam iç talebin yüzde 6.3 büyüdüğü, net ihracatın bu büyümeyi 1.5 puan aşağı çektiği bir tablo çıkıyor.

Asgari ücret artışının hane halkı tüketim harcamaları kalemlerine yansıdığını söyleyebilecek izleri göremiyoruz. Büyüme yüksek, ancak ‘kaliteli’ ve sürdürülebilir büyüme tablosu sunmuyor. İki nedeni var; biri hane halkı tüketimini yüksek kılan alt harcama kalemleri ‘eğreti’ görünüyor, ikincisi ise özel yatırımlarda yine hiçbir umut veren hareketin gözlenmemesi.

 

Yazının Devamını Oku

Sanayi 2015'te kur zararına çalışmış

7 Haziran 2016
İSTANBUL Sanayi Odası’nın (İSO) dün açıkladığı ‘500 büyük sanayi kuruluşu’ (İSO-500) sayıları, 2015’de sanayinin kur zararını çıkarmak için çalıştığını gösteriyor. 

İSO-500 verilerindeki şu iki gelişme belirgin biçimde ön plana çıkıyor:

Birincisi, faiz takıntısı ile kurları zıplatan politikaların reel kesime faturası, İSO-500 şirketlerinin bilançosuna yeniden ‘mühürlenmiş’. 2015’de dolar kurunda yüzde 25’lik artışın, 180 milyar dolarlık açık pozisyon taşıyan reel kesim şirketlerine hasarının bir bölümü burada ortaya çıkmış. Hızla borç yapısı yükselen İSO-500 şirketlerinin, ‘finansman giderleri’ kalemi de yüzde 75 gibi çok yüksek oranda artmış.

Bunun en büyük nedeninin döviz kuru artışı olduğunu biliyoruz. Hem borcun bilanço içindeki payını artıp öz kaynak payını azaltıyor, hem de kur zararı aynen 2013’de olduğu gibi; bir önceki yıla göre sert kur artışı bilançoya esaslı bir zarar yazdırıyor.

2014 ‘finansman giderlerine’ bakınca 2013’e göre yüzde 16 azalmıştı. Nedeni kur artışının enflasyon kadar olmasıydı.

Yazının Devamını Oku

‘Çekemeyenlerden’ aldığımız para

3 Haziran 2016
SON dönemde dış politikada komşularla, Rusya, Avrupa ve ABD ile sarpa saran yola girdikçe siyasetçilerin fazlasıyla dile getirdikleri bir söylem var; “büyümemizi çekemiyorlar”.

SON dönemde dış politikada komşularla, Rusya, Avrupa ve ABD ile sarpa saran yola girdikçe siyasetçilerin fazlasıyla dile getirdikleri bir söylem var; “büyümemizi çekemiyorlar”. Dahası, büyük yatırım projelerini de örnek gösterip, özellikle Batı Avrupalıların, “havalimanı yapmamızı”, “Marmaray’ı inşa etmemizi” çekemedikleri anlatılır oldu.


Her yıl verdiğimiz 30-50 milyar dolarlık cari açığı, ayrıca 140-200 milyar dolar aralığındaki dış borç geri ödemelerini yapmak için borç arayan bir ülkeyiz; bu borcu da, o ‘bizi çekemeyen’ ülkelerin tasarrufçularından, bankalarından ya da hükümet kuruluşlarından alıyoruz. Büyümemizin yakıtı, işte bu sermaye girişleri.


En fenası da; ‘bizi çekemediklerini’ her defasında tekrarlayarak, bu duruma bir son verme iradesini ortaya koyamıyoruz. Ne tasarruflarımızı artırmayı, ne vergi reformu yaparak vergi gelirlerimizi artırma, ne de bütçe harcamalarını azaltarak borçları küçültmeye niyetlenmiyoruz. Devlet büyüklerimiz hem ‘bizi çekemeyenlerden’ şikayet ediyor, hem de onların imal ettiği pahalı ve lüks araçları her yıl devlet kesesinden alarak geziyor; ama nihayetinde ülke olarak dövizimiz yetmediğinde, yine gidip onlardan borçlanıyoruz.

Yazının Devamını Oku

Bankaların bilançosu ekonominin panoraması

1 Haziran 2016
TÜRKİYE’nin büyüme hikayesinin ‘panoramik resmi geçidi’ bankacılık sektörünün bilançosundan izlenebilir. Bu sadece ekonomik olgu ve gelişmelerin değil, politik ve toplumsal gelişmelerin de bir sonucudur.


Bankacılık sektörünün ekonomiye ‘kan akışı’ sağlayan bir işleve sahip olduğu geriye doğru bakıldığında daha iyi anlaşılır. Örneğin 2002 yılında milli gelirin kabaca yüzde 60’ına denk gelen bir bilanço büyüklüğü olan sektörün, bugünkü büyüklüğü yüzde 120’si kadar. Sermaye ve kaynak buldukça, kâr elde edip bunu öz kaynaklarına ekledikçe kredi verme yeteneği arttı; bu da ekonomik büyümeye kaynak oldu. 2002’de bilanço içindeki payı yüzde 25 olan krediler, bugün yüzde 63’e geldi.


2002’de milli gelirin yüzde 15’i kadar kredi yaratan bankacılık, bugün yüzde 76’sı kadar kredi yaratmış durumda. Bunun sırrı da; 2002 reformları ile sağlıklı hale gelen ekonomide bankacılığın itibarının artması, böylelikle dış kredi olanaklarının artması. Yani borçlanma.


Yazının Devamını Oku

Şimşek neyi kurtaracak?

27 Mayıs 2016
GEÇEN hafta içinde kabinenin açıklanması ile mali piyasalarda hızlı bir toparlanma gerçekleşti.

Kabinede Mehmet Şimşek’in ‘kalması’ mali piyasalarda ‘makul’ ekonomi politikası çerçevesi için bir güvence olarak görülüyordu. Oysa devamında gelen görev alanı ile ilgili düzenlemeler; ekonomi yönetiminde biçimsel olarak da aksın değiştiğini, Beştepe ile entegrasyonu sağlayacak biçimde gerçekleştiğini söylüyor. Fark şurada; mali piyasalar gelinen yeri görmek istemiyor.


Davutoğlu sonrasındaki ‘yeni dönemde’ Şimşek’in ve mali piyasaların artık ‘aynı ırmakta yıkanamayacakları’ düşünceme, kurumsal bir düzenleme ile teyit geldi.


Kabinenin görev dağılımının açıklanmasıyla bakan Mehmet Şimşek’in ‘kolunun kanadının kesildiği’ ilan edildi önce; BDDK, SPK ve TMSF birkaç gün önce Şimşek’e bağlı iken, popülist bir çizgiyi temsil eden Nurettin Canikli’ye bağlanıyordu. Daha fazlası, dün öğreniyoruz ki; Ekonomi Koordinasyon Kurulu

Yazının Devamını Oku

Yeni dönem cesareti

24 Mayıs 2016
Merkez Bankası dün gecelik borç verme faizini yarım puan indirip yüzde 9.50’ye çekerken, haftalık repo faizi ile gecelik borç alma faizine dokunmadı. Böylece iki üyesi değişmiş Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, yeni bir politika ‘cesaretini’ para politikası çerçevesine yansıtmaya başlamış oldu.

ÖYLE görünü-yor ki, siyasetteki ‘yeni döneme’ Merkez Bankası da kendi ‘yeni dönemi’ ile eklemleşiyor. Merkez Bankası dün gecelik borç verme faizini yarım puan indirip yüzde 9.50’ye çekerken, haftalık repo faizi ile gecelik borç alma faizine dokunmadı. Bankanın açıklama metninde, faiz indirimine açıklayıcı bir görünüm çizilmiyor. Faiz indiren banka, küresel oynaklıkta bir miktar artış yaşandığına vurgu yaparak, ‘sıkı’ olarak tanımladığı para politikası duruşunun diğer önlemlerle beraber şoklara karşı ekonominin dayanıklılığı artırdığını söylüyor. Açıklamada “sadeleşme yolunda ölçülü bir adım atıldığı” söylemi devam ettiğinden, bu indirimin henüz bitmediği de anlaşılıyor.


Merkez Bankası’nın Ağustos 2015’den beri muğlâk biçimde ortaya attığı ‘para politikasındaki sadeleşme’ fotoğrafında, ‘faiz koridoru’ olarak tanımlanan son tablo şöyle: Taban faiz yüzde 7.25, tavan faiz yüzde 9.50’de. Nihai olarak Merkez Bankası’nın piyasaya borç verdiği likiditenin faiz ortalaması ise yüzde 8.46’da. Banka, iki kanaldan piyasaya likidite sunuyor; likiditenin yarıya yakını faizi yüzde 7.50 olan haftalık repo, diğer yarısı ise faizi dün yüzde 9.50’ye düşürülen gecelik borç verme penceresinden. Ekonomideki fiyatlama eğiliminin ifade olan çekirdek enflasyon ise son 12 ayda yüzde 9.5’e yakın seyrediyor.


ÇEKİRDEK ENFLASYON

Yazının Devamını Oku

Siyasette ve ekonomide yeni dönem

20 Mayıs 2016
TÜRKİYE geride kalan hafta yeni bir siyasi dönemece girdi. Bu, ekonomide de yeni bir dönem demek. Hem de küresel konjonktürün de daha fazla zorlaştığı bir evrede.

Gelişmiş ülkelerin tuzu kuru para yöneticileri için anlaşılabilir ve kıyısından köşesinde sıyrılabilinecek bir durum; ‘FED bir süre faiz artıramaz’ diyerek, varlık yatırımlarını buna beklentiye uygun biçimde yönetmek.


Peki, FED faiz artırımını öteleyebilir mi? Evet hâlâ mümkün bu.


Oysa bizim gibi tasarruf açığı olan ve kendi bahçesini düzeltmek zorunda olan gelişen ülkeler ve onları yönetenler için bu durum esaslı bir kumar. Hem de siyasi çalkantıların ve krizin içinde iseniz.

Yazının Devamını Oku