IMF verilerine göre mart sonunda 587 milyar dolar döviz rezervi bulunan Suudi Arabistan’ın ABD tahvilinde tuttuğu miktar rezervlerinin yüzde 20’sine karşılık geliyor.
Peki, bu açıklamanın önemi ne?
Düşük petrol fiyatları nedeniyle 2015’de milli gelirinin yüzde 15’ine denk gelen yaklaşık 100 milyar dolarlık müthiş bir bütçe açığı veren Suudi Arabistan’ın başı ekonomik olarak dertte. 2014 Ağustos ayında 746 milyar dolar olan döviz rezervi, bir buçuk yılda 587 milyar dolara gerilemiş durumda. Petrol gelirleri düşen, devasa bir bütçe açığı vererek hızla rezerv eriten ülkenin, şimdi politik alanda da ABD ile başı dertte.
Bundan bir ay önce iktisat öğrenimi olmayan bir Merkez Bankası Başkanı ataması yapıldı. Dün de yeni bir başkan yardımcısı atandı. Haziran ortasına kadar da üç başkan yardımcısı ataması daha yapılacak.
Özgeçmişleri ve liyakatleri sorgulanıyor. Bu her yurttaşın hakkı; şimdi yeni atanan başkan yardımcıları için de bu sorgulama yapılacak.
Bakın, gelişmiş bir ülkede merkez bankasına başkan ataması nasıl yapılıyor?
2013’de Britanya Merkez Bankası’na başkan ataması yapılmadan önce ilana çıkılmış. Aranan özellikler sayılıyor. Deneyim aranıyor, finansal piyasalar ve makro ekonomi bilgisi. Liderlik ve yönetim, iletişim yeteneği de. Politika geliştirme, uygulama yeteneği aranıyor ki; değişen koşullarda manevra yapabilsin.
Aranan koşulların, ‘okulda gördüğü’ ders bilgisinin çok ötesinde olduğu açık. “İşi iş başında öğrenir” ya da ‘paraşütle indirelim, bir 4 yıl öğrensin, sonra ‘içeriden’ deriz’ diye de düşünülmemiş.
Ülkelere göre sınıflanan arama motorundan, Türkiye’de 684 kişinin 101 denizaşırı (offshore) şirket bağlantısı olduğu ortaya çıktı. Kişilerin neredeyse tamamı iş dünyasından, holdinglerden, yatırım şirketlerinden. Siyasetçi ya da bürokrat ismine rastlanmıyor. Belli ki; veri tabanını elden geçiren Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), ön ayıklama sırasında tüm ülkelerdeki siyasetçi ya da bürokrat olanları çıkarıp nisan başındaki açıklamada yayınlamış. Geriye sadece iş dünyası ve bireyler kalmış.
Adı ‘offshore’ olduğu için ve geçmişte Türkiye’deki bankaların açtıkları ‘offshore’ hesaplarını anımsattığı için, şunu not etmek gerekiyor; yayımlanan veri tabanı bir banka hesap bilgisi içermiyor.
Veri tabanında sadece şu bilgiler; kimin, nereyi adres göstererek, hangi offshore şirketin hissedarı ya da şirket kaydına şerh düşülen o şirketin sahip olduğu mülkiyet hakkından yararlanan kişi olduğu yer alıyor. Bu yüzden, kurulan paravan şirketin; nerede, ne kadarlık bir mülkiyete sahip olduğu, hangi parasal değerin ya da hangi ticari ya da finansal işlemin söz konusu olduğu bilgisi yer almıyor.
‘Güçlü Cumhurbaşkanı-zayıf Başbakan’ olarak ifade edilen yürütme tablosunda, ekonomi politikasının ekseni de Beştepe’ye kayacak.
Kabinede ekonomideki yapısal sorunların farkında olan ve kestirmeci ama tehlikeli çözümlere karşı çıkan Mehmet Şimşek gibi bakan profili olacak mı belli değil. Ancak Davutoğlu’nun arkasından kendi mahallesinden söylenenlere bakılırsa ‘faizci anlayışın dışında bir yöntem geliştirilmesine’ karşı çıkmayan bir Başbakan ve bakan profili daha olası.
Bu politikanın önemli parçalarından biri, para politikasında açılan yeni dönem. Yeni atanan başkan Çetinkaya, Beştepe’yle uyumlu bir görünüm sergilemeye aday görülüyor.
KREDİ NOTLARI NE OLUR
Davutoğlu’nun çekilme gerekçesi, yokluğunda partideki bir düzenlemenin kendi bilgisi dışında hazırlanması ve önüne konulması.
Bir süredir ülkede yaşanan anayasal güçler krizi, sonunda aynı siyasi felsefe şemsiyesi altındaki yürütmede de patlak vermiş oldu. Bu, ekonomide mevcut temel sorunları da derinleştiriyor; çünkü Davutoğlu kabinesi, biçimsel de olsa en temel ihtiyacın altını çiziyordu. Bu da reformlardı. Davutoğlu 2014’te göreve geldikten bu yana, reformlar konusunda hep temel sorunların başlıklarını belirleyen, ama bunlara çözüm arama gayretiyle sınırlı bir çerçeve çiziyordu. Bunlar, reform olarak nitelense de, ‘niyet deklarasyonu’ idi. 1 Kasım seçimlerinden sonra, vaatler ile 3 aylıktan başlayarak 6 ve 12 aylık reform hedefleri açıklanmıştı.
Seçim çerçevesindeki vaatler neredeyse tamamlanırken, reformlarda ‘dişe dokunur’ bir mesafe alınamadı. Meclis’e sevk edilen yasa tasarıları bile ‘yapılan reformlar’ içinde sayıldı. Davutoğlu sonrasında asıl soru, ‘dişe dokunur’ reformların geleceğinin ne olacağıdır. Aralık ayında reform takvimi ilan edildiğinde, yatırımcılar nezdinde pek de heyecan verici bir hikâye olarak ‘satın alınmamıştı’. Ülkenin kredi notunu belirleyen dereceleme kuruluşları, uzunca bir süredir seçimler sonrasında Türkiye’nin reform ihtiyacının nasıl yönetileceğinin dikkatle izleneceğini açıklamışlardı. Siyasi kriz derinleşirse not kaybına kadar uzanabilir.
Daha fazlası, uluslararası piyasalardan gelen ‘bahar havası’ bozuldu.
‘Daha güvercin bir merkez bankası başkanı’ geleceği beklentisi neye yol açarsa bizde de o oldu; kısa vadede varlık fiyatlarının yükseleceği beklentisi köpürdü. Nitekim öyle de oldu; Çetinkaya’nın atanacağı sözünün telaffuz edildiği 11 Nisan gününü izleyen günlerde borsa endeksi yüzde 5’e yakın yükselmiş, kur da dışarıdaki doların değer kaybını da arkasına alarak gerilemişti. Dün borsa endeksi ulaştığı tavandan yüzde 5’lik düşüşle şimdi başladığı yere geri döndü.
İlk Para Politikası Kurulu toplantısında faiz indirimi devam etti. Ardından enflasyon tahminlerini değiştirmeyen, ama faiz indiriminin devam edeceği sinyali verilen Enflasyon Raporu açıklamaları geldi.Oysa seyir konusunda ‘sürücüden’ çok daha belirleyici olan ‘yol koşulları’ idi. Dün gelen enflasyon verisi ‘hikâyeyi’ sakatladı. Dün açıklanan enflasyon verileri şunu söylüyor; gıda fiyatları düşüyor, ama temel fiyatlama eğilimi olan çekirdek enflasyon katılığını koruyor.
Gıda fiyatları nisan ayında yüzde 1.7 düşünce, ocak ayından bu yana süregelen düşüş yüzde 3.5’i buldu. Bu da yıllık gıda enflasyonu baz etkisiyle ‘sıfırladı’. Yani yıllık yüzde 0.6’ya kadar düşürdü. Gıdanın genel tüketici enflasyonu içindeki yüksek ağırlıklı payı yüzünden, TÜFE aylıkta yüzde 0.78 artabildi. Yıllık enflasyonda yüzde 6.57’ye düşüverdi.
BİREYSEL Emeklilik Sistemi’nde (BES) bir süredir üzerinde çalışılan değişikliklerin belirginleşmeye başladığını, yeni çerçevenin ‘merkezi fonlar’ etrafında kurulacağını öğrendim. Hazine’de yapılan çalışmalarda; hem mevcut BES tasarruflarının, hem de otomatik katılımın başlatılması ile birlikte oluşacak yeni fonların ‘merkezi fonlar’ mimarisi üzerine oturtulması tasarlanıyor.
BES’te ‘merkezi fon’ kurulacağına dair bir süredir aldığım duyumları, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e sordum.
Geçmişteki gibi, tasarrufların zorunlu bir potaya aktarılması ve buradan mega yatırımlara kaynak aktarılmasına dair bir çalışma söz konusu muydu? ‘Merkezi fonlar’ olacak ise fonların kurucuları emeklilik şirketleri mi, devlet mi olacaktı? Fonların yönetimi kimler tarafından yapılacaktı? Bugünkü BES’e göre daha iyi yönetim olacağı beklentisinin dayanağı neydi?
ÇALIŞMA YAPILIYOR
‘Seçimle gelenin at koşturduğu’ kurumlar olarak görülmez. Tabii ki seçimle gelen iktidarlar, bu kurumlara para ile ilgili kararları alacak kadroları atarlar; o kurumun tüm toplum önünde itibarını korumalarını bekleyerek.
İşte Türkiye’de Merkez Bankası kurulurken de, tam bu nedenle ‘Türkiye Cumhuriyet’ denilerek bu bütüncül açı yerleştirilmiştir.İşte bu yüzden, itibar kaygısı olan kurumların bastığı paraların üzerine koyduğu görsel unsurlar; toplumun değer verdiği tarihsel kişilere ait portreler, eserler ve mekânlar oluyor; kapsayıcı, ama ayrıştırıcılıktan uzak biçimde.
Son dönemde gelişmiş ülke merkez bankalarının bastığı paralara bir ‘kadın hareketi’ damgasını vuruyor. Sorun tam şu; uzun bir süredir parasının üzerine bir kadın portresi koymamış ülkeler var. En başta da ABD.
ABD