Dünkü kararda, ‘işlenmemiş gıda kaynaklı enflasyon düşüşü’ vurgusu olsa da; “çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmenin sınırlı olması likidite politikasındaki sıkı duruşun korunmasını gerektirmektedir” deniliyor.
‘Sıkı duruş’, bugünlerde yüzde 8.70’de olan ortalama fonlama faizinin pek de aşağı gelmemesi olarak işaret ediliyorsa; geriye yani gelecek toplantıya bir şey kalmıyor. Rötuştan başka.
Dünkü indirimle, tavan yüzde 10, taban yüzde 7.25 ortalama fonlama faizi de yüzde 8.70’de. Hani ağustos ayından beri söylenen o ‘sadeleştirme’ ve de ‘koridoru daraltma’ operasyonu ikinci adımını görmüş oldu. Aslında geldiği yerde de simetri sağlanmış oldu. Taban faiz yüzde 7.25 ile tavan yüzde 10’luk faizin orta noktası yüzde 8.625’e karşılık geliyor; bu da ortalama fonlama faizinin yaklaştığı yer. Yüzde 10’la beraber bugünden itibaren oraya oturacak.
Görev yaptığı 5 yılda Başçı geriye ne bıraktı?
Koltuğu devraldığında da Başçı’nın iyi bir iktisatçı olduğuna şüphe yoktu; sonrasında da iktisat yazınındaki gelişmeleri takip etmesi ve bunu çevresi ile paylaşması dikkat çekiyordu. Donanımı hiçbir zaman tartışma konusu olmadı.
Sorun şu idi; iyi bir ‘aşçı’ olmakla, iyi bir ‘lokantacı’ olmak farklı idi. Başçı da, bu ikilemin içinde kaldı. Yönetebilecekken, durumu idare etti. Para politikası duruşu, ‘ne şiş yansın ne kebap’ olunca, verdiği sinyaller de hep karmakarışık oldu. Yılmaz’dan öğrendiği iki unsur yer değiştiriverdi; kararsız bir iddialılık.
1 Kasım seçimlerinde yeterli oyu alamadığı için seçilemeyen Durmuş Yılmaz, kurultay sürecine giren Milliyetçi Hareket Partisi’nde genel başkan adaylarından Meral Akşener’in ekonomi kurmayı olarak yer alıyor.
7 Haziran milletvekili seçimiyle siyasete atılarak Uşak’tan seçilen Merkez Bankası eski başkanı ve Cumhurbaşkanlığı eski danışmanı Durmuş Yılmaz, 1 Kasım’da seçilememişti. Cumhurbaşkanlığı’ndaki görev süresi dolduktan sonra doğru bildiğini söyleyen tutumu ile dikkat çekmişti.
7 Haziran seçimleri sonrasında da 80 milletvekili kazanan, ancak 1 Kasım seçiminde 40 milletvekiline düşen partide, bu sonuçları yine kendi üslubunca doğrudan genel merkezdeki parti yetkililerine değerlendiren Durmuş Yılmaz’ın, hoşgörülü bir karşılık bulamadığını öğrenmiştim.
Merkez Bankası başkanlığına atanacak olan Murat Çetinkaya’nın bankada başkan yardımcısı olabilmesi için 2012’de yasa değişikliği yapılmıştı. Pazartesi günü başkanlığa atama açıklamasından sonra da Merkez Bankası’ndaki özgeçmişi değiştirildi. 2012’deki ilk atamadan başlayalım. Önceki yasa maddesi, atanacak başkan yardımcılarının hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde lisans ya da lisansüstü öğrenim görmüş olmalarını, yeterli bilgi ve deneyime sahip olup mesleklerinde en az 10 yıl çalışmış olmaları şartını taşımalarını arıyordu.
13 Haziran 2012’de yapılan değişiklikle, bu alanlara; mühendislik, kamu yönetimi, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ile istatistik alanları ile genel biçimde ‘iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde’ eklemesi yapıldı. 29 Haziran 2012’de de, Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji ile siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler dalından çifte dal mezunu Murat Çetinkaya, Merkez Bankası başkan yardımcılığı görevine atandı.
Başkan Yardımcısı olarak atanan Murat Çetinkaya’nın Merkez Bankası web sitesindeki özgeçmişinde “Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansını tamamlayan Çetinkaya, halen aynı Üniversitede uluslararası finans/ekonomi-politika alanında doktora tez çalışmasını sürdürmektedir” yazıyordu. Dün yazmıştım; “Yüksek lisansını Boğaziçi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamlamış. Ancak alanı ve tez konusu bilinmiyor. Enstitü de; bilinmesinde kamu yararı olan bu bilgiyi ‘kişisel bilgi’ gerekçesi ile sır gibi saklıyor. Çetinkaya aynı yerde ekonomi doktorasına devam ediyor.” Yukarıdaki satırlar dün yayımlanmadan önce bu soruyu Merkez Bankası basın sözcüsüne de sormuştum; yüksek lisans dalı ve tez konusu neydi? Hala bir yanıt alabilmiş değilim. Bir arkadaşım, YÖK veri tabanında Çetinkaya tarafından yazılmış bir yüksek lisans tezi görünmediğini hatırlattı.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, politik erkler çekişmesi olmadan atanan bir başkan oldu Murat Çetinkaya. Önceki hafta Borsa İstanbul’a hiç piyasa deneyimi olmayan bir bürokratın Genel müdür olarak atamasının ardından, Merkez Bankası’na yapılan başkan ataması da şaşırtmadı.
Çetinkaya görev yaptığı sürece Merkez Bankası’nın yüzü olarak kamuoyu önüne çok az çıktı. Bu yüzden fikirleri pek bilinmiyor. İkincisi de hem Merkez Bankası öncesinde, hem de Merkez Bankası’ndaki görev alanı itibariyle bakıldığında, para politikası alanında uzmanlığı yok. Bankadaki görevi sırasında baktığı alanların çoğu operasyonel; bankacılık, muhasebe, ödeme sistemleri ve muhasebe.
Lisans eğitimi de ekonomi değil. Siyaset ve sosyoloji lisans eğitimi almış. 4 yıl önce de başkan yardımcısı olarak atanabilmesi; ancak yasadaki şart koşulan öğrenim vasıflarına bu dallar eklendikten sonra mümkün olabilmişti. Yüksek lisansını Boğaziçi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamlamış. Ancak alanı ve tez konusu bilinmiyor. Enstitü de; bilinmesinde kamu yararı olan bu bilgiyi ‘kişisel bilgi’ gerekçesi ile sır gibi saklıyor. Çetinkaya aynı yerde ekonomi doktorasına devam ediyor. Gelişmiş merkez bankalarına atanan başkan ya da para politikası komitesi üyeleri para politikası alanından, bilemediniz ekonomi doktorası olan kişilerden atanıyor artık. İstisnaları da, uzun süreli çekirdekten yetişme merkez bankacı olanlar.
AYNASI ENFLASYONDUR
Panama belgelerinden, vergiden kaçınan siyasetçi yakınları ile servet saklama aracı olarak kullanan siyasetçiler listesi içinde, Britanya Başbakanı David Cameron’ın babası da çıkmıştı.
David Cameron’ın babası Ian Cameron’un, 1980’lerin başlarında Panama’da tescil edilmiş ama Bahamalar merkezli Blairmore adlı şirketin 5 yöneticisinden biri olduğu; bu şirketin de Britanya’nın kalburüstü zenginlerinin parasını yönettiği ve 30 yıl boyunca Britanya’da tek kuruş vergi ödemediği ortaya çıkmış. Bahamalar’da tescil demek, Britanya’daki vergi yükümlülüklerini teğet geçmek demekti.
Guardian’da, paravan şirketçe yönetilen bu fonun müşterileri arasında Rolling Stones grubunun kullandığı özel bankacılık hizmeti veren bir bankanın da olduğuna işaret ediliyor.
Sadece varlık olarak tutmakta değil; süregelen bir rüşvet mekanizmasını ‘iş modeli’ olarak devam ettirmenin de bir yolu bu paravan şirket mekanizması.
HESABA PARA TRANSFERİ
Rüşvet ya da uyuşturucu, terörün finansmanı ya da ‘gönüldaşlara silah temini,’ her ne ise uluslararası hukukta yasadışı sayılan faaliyetlerden elde edilen gelirin ya da bu faaliyetlere finansman sağlayanların kaçındığı bir kanal var. O da kendi adına ya da hesabına para transferi yapılması. Alanın ve de verenin belli olduğu, her adımlarının takip edilebileceği kanal; bankacılık işlemlerinde. Herhangi bir para transferi suçüstü yakalanmalarını rahatça sağlayabilir; çünkü kayıt iz bırakıyor.
Pazara akşamı açıklanan ‘Panama Belgeleri’, 12 ülke liderinin ve önde gelen 128 politikacının vergi cennetlerindeki 140 adet (offshore) paravan şirketi olduğu, bunlar üzerinden (offshore) servet ve parasal akışların olduğunu ortaya döktü.
Alman Süddeutsche Zeitung gazetesince elde edilen, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), BBC ve Guardian tarafından paylaşılan belgeler, paravan şirket kurma konusunda dünyanın dördüncü büyük firması olan Panamalı şirket Mossack Fonseca’nın kayıtları idi. Şirketin İsviçre, Kıbrıs, British Virgin Adaları, Guernsey, Jersey gibi vergi cennetlerinde kurduğu 214 bin paravan şirket ve bireylerin kayıtları yer alıyor. Herhangi bir bireyin ‘offshore’ hesabı ya da şirketinin olması yolsuzluk ya da kara paraya bulaştığı anlamına gelmiyor.
BU YOLA BAŞVURANLAR