Bankaların bilançosu ekonominin panoraması

TÜRKİYE’nin büyüme hikayesinin ‘panoramik resmi geçidi’ bankacılık sektörünün bilançosundan izlenebilir. Bu sadece ekonomik olgu ve gelişmelerin değil, politik ve toplumsal gelişmelerin de bir sonucudur.

Haberin Devamı


Bankacılık sektörünün ekonomiye ‘kan akışı’ sağlayan bir işleve sahip olduğu geriye doğru bakıldığında daha iyi anlaşılır. Örneğin 2002 yılında milli gelirin kabaca yüzde 60’ına denk gelen bir bilanço büyüklüğü olan sektörün, bugünkü büyüklüğü yüzde 120’si kadar. Sermaye ve kaynak buldukça, kâr elde edip bunu öz kaynaklarına ekledikçe kredi verme yeteneği arttı; bu da ekonomik büyümeye kaynak oldu. 2002’de bilanço içindeki payı yüzde 25 olan krediler, bugün yüzde 63’e geldi.


2002’de milli gelirin yüzde 15’i kadar kredi yaratan bankacılık, bugün yüzde 76’sı kadar kredi yaratmış durumda. Bunun sırrı da; 2002 reformları ile sağlıklı hale gelen ekonomide bankacılığın itibarının artması, böylelikle dış kredi olanaklarının artması. Yani borçlanma.


Bankaların kredi verirken sınırsız bir kaynakları yok. Sermaye ve mevduat artışı sınırlı iken tek büyüme kaynağı var dış kredi. Son 6-7 yılın hikayesi de budur.


Bankaların büyümesi, kredi verdikçe ‘riskli varlıkların’ artması demek. Bu da sermaye yeterliğini aşağı çeken bir unsur. Bunu aşmanın yolu da, ya sermaye ilavesi yapmakla ya da kredi verme hızında yavaşlamakla mümkün.


Geçen hafta Bankalar Birliği genel kurulu sonrasında açıklanan 2015 verileri şu gelişmelerin izini taşıyor; hikayenin sonuna yaklaşıyoruz. Yani, bankaların öz kaynak kârlılıkları düşüyor, sermaye yeterlikleri sınıra yaklaşıyor, mevduat artışı kredi artışını desteklemiyor. Bankacılık sektörü aktifleri dolar bazında 3 yıldır yerinde sayıyor.


TAKİPTEKİ KREDİLER


Hele ki artış eğilimindeki sorunlu kredilerden gelebilecek potansiyel ilaveler, kredi verme yeteneklerini daraltacak. Örneğin bankacılık sektörünün kredilerinin yüzde 4’ü turizme, yüzde 8’i ise enerji sektörüne verilmiş durumda. Her iki sektörde son bir yılda yükselen sorunların bankacılık sektörü bilançosuna yansıyacağı çok açık.


Bankaların bilançolarında ilan ettikleri batık kredileri 2015’de yüzde 30 gibi yüksek bir oranda artarken, mevcut canlı kredilerden sorunlu olmaya bir adım yakın olan grupta da yüksek artışlar olmuş. Yeniden yapılandırılan kredilerdeki artış yüzde 38’de. Böylelikle, bankaların yasal takipteki kredileri, bilançodan silinerek bir varlık yönetim şirketlerine devredilenler ve yeniden yapılandırılanlarla birlikte ‘sorunlu kredi’ şemsiyesi altındaki kredileri 2015’de 100 milyar TL’yi geçerek 107 milyara vurmuş oldu. Bu da toplam kredilerin yüzde 7’si demek.


Bankaların güç kaybına dair en iyi gösterge; borsada işlem gören bankaların değerlerindeki değişim. Bankaların borsa değerleri 2012’de 100 milyar doların üzerinde iken, bugün 50 milyar dolar civarında. Bankaların piyasa değerinin defter değerine oranı gösteren çarpan ise 2012’de 1.6 kat iken bugünlerde 1’in altında: 0.9’da. Bunun anlamı; bankalar borsada defter değerinin bile altında fiyatlanıyor.


Bankaları ‘bakkal gibi çalıştıkları’ açısına sahip gözlükle görmek; siyasetçileri, sınırsız bir kaynağın bolca dağıtılabileceği ve fiyatını da (faiz) rahatça indirebilecekleri düşüncesine getirebilir. Ancak, çok açıdan görülüyor ki; bankaların kısıtları giderek her eksenden sıkıştırıyor. Bunu gören yatırımcılar da, buna göre fiyat biçmeye çoktan başlamış durumdalar. Ülkemize bol likidite akan günlerde, zirvesinde; borsa değeri 25 milyar doların üzerine çıkan özel bir bankanın bugünlerdeki borsa değeri 10 milyar dolarda, borsa değerinin defter değerine oranı da 0.9’da.


Bu fotoğraf, ekonomi politikasının akışa bırakılmış olduğunun iyi bir kanıtı. Küresel akımlar zayıfladığında sizin hikayeniz de bitiyorsa ekonomi politikasında uzun vadeli plan yapmamışsınız, fırtınalara açıksınız demektir.


Yazarın Tüm Yazıları