Paylaş
Gelişmiş ülkelerin tuzu kuru para yöneticileri için anlaşılabilir ve kıyısından köşesinde sıyrılabilinecek bir durum; ‘FED bir süre faiz artıramaz’ diyerek, varlık yatırımlarını buna beklentiye uygun biçimde yönetmek.
Peki, FED faiz artırımını öteleyebilir mi? Evet hâlâ mümkün bu.
Oysa bizim gibi tasarruf açığı olan ve kendi bahçesini düzeltmek zorunda olan gelişen ülkeler ve onları yönetenler için bu durum esaslı bir kumar. Hem de siyasi çalkantıların ve krizin içinde iseniz.
Geçici para akışları, kısa soluklu ‘işleri yoluna koyduk’ hissi verebilir, ama bir gecede işlerin ters yüz olabileceğini 3 Mayıs ertesinde gözledik.
‘İstikrar’ vaadi ile gelen hükümetin ‘sürücü’ değiştirmesinin bedeli kısa vadede yüksek oldu. Merkez Bankası’nı faizleri düşürmesi için baskı altına alan politikacılar, kurların yüzde 5.5, faizlerin de 1 puana yakın artmasına neden oldular. Ama öte yandan ‘Merkez Bankası’nın daha seri faiz düşürmesi gerektiğine’ dair akıllar verilmeye devam ediyor.
Tek başına iktidarı getiren seçimlerden altı ay sonra bir parti neden genel başkan ve başbakanını değiştirir? ‘Değiştirir ve yenisi ile yola devam eder’ denilebilir. Ama ekonomi ve mali piyasaların göstergelerinin öncesine döneceğini beklemek saflık olur. Hele ki bu küresel konjonktürde, ‘oyun bozuldu, ama şimdi yenisine kaldığımız yerden başlarız’ önerisi kabul görmez. Zira ‘oyunun’ başlangıçtaki iddiası, ‘istikrar’ idi. Ama iddia sahibi çantasını alıp gidiyor.
Ne politik açıdan, ne de ekonomik açıdan ‘pencereden’ görünen istikrar değil. ‘Sadece politikada oluyor, ekonomiye yansımıyor’ önermesi de geçerli değil. En belirgini; Rus uçağının düşürülmesi ve kitlesel ölümler yaşatan bombalı eylemler sonrasında turizmin aldığı ağır darbe düzelecek gibi durmuyor.
YENİ DÖNEM
Binali Yıldırım’ın genel başkanlığa ve başbakanlığa gelişi ile olasılıkla başbakanlık merkez ofisi Beştepe’deki saray olacak. Böylelikle güçler ayrılığının çöküşüne yeni bir aşama eklenecek; yürütme de fiili olarak tek bir çatı altına girmiş olacak. Bunun ekonomi politikalarına yansıması, uzunca bir süredir seslendirilen ‘paradigmanın kırılması’ iddiasının hayata geçmesi olacak.
Bu durum uzun vadede sürdürülebilir değil; kurumları yok eden, kuralları olmayan bir politik bir tablo, orta vadede ekonomik açıdan istikrarlı bir gidişat vaat edemez. Sadece Türkiye’de değil, bu denli görece ilerlemiş kapitalizm ilişkilerine sahip herhangi bir ülke, kurumları ve kuralları tahrip olan politik gidişatı ve mimari yapıyı fazla taşıyamaz. Ekonomik akışlar, şirketler zayıflar.
Yeni döneme, ‘kaldığı yerden devam’ denilemez; çünkü göstermelik de olsa reform ajandası olan ama Beştepe tarafından bir defa dahi sahiplenilmeyen bir hükümetten, yeni atanan Yıldırım’ın rolü ile de uyumlu ‘projeci bir sekreteryaya’ geçiş güçlü bir olasılık.
Büyük projelere para bulma ve harcama potansiyeli yüksek. Kamudaki birikmiş hazır tasarruflara ya da özel fonlara (BES) bu harcamaların kaynağı olarak el atılması düşüncesi epeydir Ankara’da ‘pişiriliyordu’. O kapının daha fazla açılması muhtemel.
Ya da ‘kalkınmacı merkez bankacılığı’ safsatası ile alt yapısı hazırlanmaya çalışılan, ‘faize dokunamıyorsan para miktarını artır’ şiarı ile Merkez Bankası’nın reeskont penceresinden sisteme kredi genişlemesi sağlaması gibi ‘cin fikirler’ daha fazla yol alacaktır.
Ama şu var ki; küresel konjonktür, artık siyasette ön kabul haline gelen ‘ne yaparsak yapalım ekonomiye bir şey olmuyor’ ezberine uygun değil. Tasarrufu düşük olan, cari açığı yüksek olan ve bu açığını küresel kurum ve kurallar penceresinden sağlayan bir ülkenin ne yazık ki orta vadede bu ‘ezberi’ bozulur.
Paylaş