Eserlerini gerçekten çok ilginç bulduğum, özellikle kullandığı renkleri sevdiğim Nurettin Akkaya, yıllardan beri bu köşede yer vermek istediğim bir ressam. Ama nedense bir türlü olmadı. Neyse ki, bu yıl imdadıma Nurettin Akkaya’nın Galeri Soyut’ta 25 Ocak’ta açılacak “Mühürlenmiş Zamanlar” diye tanımladığı sergisi yetişti. Geçen yılın sonuna doğru Galeri Soyut’un sahibi Mehmet Subaşı ile sohbet ederken, Akkaya’nın Ocak’ta sergi açacağını öğrenince köşe için bir anlamda erken rezervasyon yaptırdım. Sağolsun Subaşı, çoğaldıkça yalnızlaşan insanın ruh durumlarını eserlerine yansıtmaya çalışan Akkaya’nın sergisiyle ilgili aynı zamanda ressam da olan sanat eğitimcisi Mehmet Kaya’nın hazırladığı manifestoyu gönderdi. Akkaya’nın sergisiyle ilgili hazırlanmış manifestoyu, sanatçıyı ve sanatını daha yakından tanıyabilmek amacıyla özetliyorum:
“Nurettin Akkaya erken gelişmiş bir soyutlamacı olarak, tuvale adanmış bir yaşamın engin tecrübelerini, bir çırpıda sürülmüş temiz renkleri ve anlık heyecanları yansıtmadaki hünerini zarif pentür üslubuyla ortaya koyuyor. Figürlerin duygularını okuyor, onlarla konuşuyor, renklerin ve biçimlerin ruhuna girerek tuval yüzeyini boyamak onun için dünyanın en keyifli anı oluyor. Resimlerinde biçimden öze indikçe resim içinde resim hissi uyandıran ve insan yaratılışının ilksel kaosundaki kekemeliklerin aşılmasında önemli bir sıçrama olan gürültünün müziğe, dansın şiire, resmin yazıya ve insanın ikonaya dönüşen hikayesine tanık oluyoruz adeta. Nurettin, tuvalini çok sesli müziğini sunmaya hazırlanan bir kompozitör kaygısıyla orkestra salonu gibi düzenliyor, sahneye koristlerini ve çalgıcılarını titizlikle yerleştiriyor, hareketli figürleri ve renk partisyonları arasında bıkmadan usanmadan virtüözünü arıyor, çalgının gücünün yetmediği yerlerde paletinin harcına kendisini katarak ‘Enuma Eliş’ okuyan bir Sümer rahibi gibi huşu içinde iç çekişlerini yansıtıyor. Nurettin o imgeyi öyle derinden okuyor ki, kimi zaman alaycı ve trans halinde deforme edilen figürlerin tuhaf bir gariplik duygusu uyandıran halleri bizleri geçmişin silinen izlerine ve ‘Mühürlenmiş zamanlara’ doğru sürüklüyor. Onun resimlerinde sessizliğe mahkum edilmiş bir insanın çığlığını içine alıp canlı tutmaya çalışan işaretler var. Öyle bir işaret ki, tuvalden tuvale kendini aşıyor ve örtüyor. Görmeyi kışkırtıyor, göreni şaşırtıyor. Orada eski ben, yeni biz oluyor ve koroya katılıyor. Koronun yankısı her bir figürde devam ediyor, böylece insanı kendi ruhuna geri dönmeye, kendi içiyle hesaplaşmaya çağırıyor.(...) Nurettin’in çalgıcıları ne kıyameti haber veren İsrafil gibi korku salıyor, ne de ‘Erdemli bir flütçünün sofrasında dansözlere yer yoktur’ diyen Platon’un mağarasındakiler gibi itaatkar. Çarpık kolları ve bacaklarıyla gülünç sıçrayışlar yapan kara büyülü dansözler, dünyevi zevkleri mahkum eden Atina Okulundan da kovulmuşlar sanki. Çünkü tarih boyunca eğlenmeyi, gülmeyi suç gibi gören yobazlığa karşı, Nedim’in ‘dünyadan kâm alan’ ateş ağızlı rakkaseleri de, Şaman rahiplerinin tütsülerine eşlik eden baksılar da, Sulukule’nin zurnaya üfleyenleri de ‘müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanıyor’ aforizmasıyla, fetvalarla kuşatılmış sisteme meydan okudular adeta.”
Akkaya ile birlikte Ercan Ayçiçek ve Hatice Berrak Çiçe’nin de resim, Serkan Suphi Ertuğrul’un da heykel sergisinin aynı zamanda Galeri Soyut’un diğer salonlarında açılacağını duyurarak bitirelim yazıyı.
GÖRÜLMESİ GEREKEN SERGİLER
Ankara sanatseverlere özellikle dört sergiyi tavsiye edeceğim. Güler Sanat’ta (Ümitköy) açılan ve 15 Mart’a kadar sürecek Ahmet Güneştekin; Nurol Sanat’ta (Güvenevler-Kavaklıdere) 12 Şubat’a kadar sürecek Abidin Elderoğlu; 7 Şubat’ta “Evliyagil Dolapdere”nin açılışıyla artık İstanbul sanat dünyasına da güçlü giriş yapmayı hedefleyen Müze Evliyagil’de (İncek) “Düşünme ikonları: İmgeler ve metinler” adı altında ustalardan karma ve Keskinok Sanat Vakfı’nda da (Cinnah Caddesi) 26 Ocak’ta açılacak Kayıhan Keskinok sergilerini kaçırmamanızı öneririm. Diğer bazı sergiler de şunlar:
Zeki Serbest-25 Ocak’ta açılacak (BRHD/Yıldız), Aykut Öz/24 Ocak’ta açılacak (CerModern/Sıhhiye), Ali Düzgün-1 Şubat’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Mehmet Yücel-2 Şubat’a kadar (Ata Sanat/Ulus), Bahattin Odabaşı-26 Ocak’ta açılacak-(BoHo Art/Kale), Sadık Demirsoy-Şenol Sak-7 Şubat’a kadar (Emin Antik/Kale), Davut Kanmaz-25 Ocak’ta açılacak (Galeri Akdeniz/Yıldız), Vedat Hazneci-7 Şubat’a kadar (Valör Sanat/Yıldız).
Üç yıl önce kaybettiğimiz Aynur Pehlivanlı’nın anısına saygıyla, ilk durağımız, kurucu ortağı olduğu Armoni Sanat. Bu köşeyi takip edenler bilir, Armoni Sanat benim fırsat buldukça uğradığım galerilerden biridir. Sevgili Aynur ablanın eşi Faruk Pehlivanlı ve ortağı Zerrin Çolak’la sohbetteyiz. Memleket halleri, ekonomideki gelişmelerin kültür-sanat hayatına etkileri, Ankara’da geçmiş yıllarda daha fazla olan kültürel etkinlikler üzerine konuşuyoruz. Bir ara Faruk abi, Aynur ablanın vefatının yıldönümü nedeniyle bazı şeyler hazırlayacaklarını belirtip, arzu edersem benim de bir şeyler yazabileceğimi söyledi. Elbette seve seve kabul ettim. “Işıklar içinde uyuduğundan hiç şüphem yok güzel kadın” diyerek bitirdiğim o yazının bir bölümünü burada özetleyerek, Aynur ablayı sanatsever okurlara da hatırlatmak istedim:
“(...)Bir anda, Maltepe Camii’nde karla kaplı bir Ankara günündeki cenaze törenini, bir de kedilere olan sevgisini hatırladım Aynur ablanın. Buz gibi Ankara soğuğunda muhteşem kalabalık, Maltepe Camii’nin avlusunu ısıtarak Aynur ablaya son görevini yerine getiriyordu. Ben sevdiğim insanların hastalığında ve cenaze törenlerinde fena olurum. Kalbimde çarpıntı başlar. Çok duramam. Başsağlığı dileklerimi ilettikten sonra hemen ayrılmıştım Maltepe’den...
Tuvale harika yansıtırdı kedilere olan sevgisini. Bu sevgiyi vefatından sonra kaleme aldığım bir yazıda dile getirmiştim. Şöyle anlatmışım: Armoni Sanat’ın balkonuna yavrulamış bir sokak kedisi ile yavrulara bakışını hiç unutamam. Sevimli yavrular pencerenin demir parmaklıklarına tırmanıp haylazlık yaparken çok mutlu olurdu. Yavrulardan birinin sokak köpeği tarafından öldürüldüğünü duyunca nasıl da hüzünlenmişti.(...)”
ÇİNGENELER ZAMANI
Armoni Sanat’tan Platform A’daki (Taurus AVM) Mustafa Sönmez sergisine uzanıyoruz. Konya Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü dereceyle bitirip yüksek lisans çalışmalarını sürdüren genç sanatçının “Çingeneler Zamanı” isimli sergisi 31 Ocak’a kadar sürecek. Resim sanatını “Uçsuz, bucaksız, duraksız bir yolculuk” olarak tanımlayan Sönmez, gördüğü, yaşadığı, hissettiği her şeyi kurgulara yer vermeden eserlerinde dürüstçe işlediğini vurguluyor. Devamında şöyle anlatıyor genç sanatçı:
“Kimsede olmayan bir lezzet peşine düştüm. Yeri gelip dokularda buldum dünyamı, yeri gelip geleneksel üslupla ince ince bezedim. Ama herkesten bir şey koyup onu izleyiciye aktarmak istedim. Bunu yaparken tekniğin çok önemli olduğunu hep hatırladım. Doğuştan bana armağan edilene sahip çıkıp geliştirmeliydim, işte bu bilinçle hala öğrenmeye, öğretmeye devam ediyorum. Resimlerimde belli bir konu üzerinde yoğunlaşıyor gibi görünsem de, her zaman desenin en iyi olması gerektiğine inandım. Çünkü desen resmin hayat damarıdır. Hayatımı adadığım bu dipsiz kuyuda bulduğum nadide parçaları izleyiciye büyülü bir şekilde aktarmam gerektiğine inanıyorum. Bu istek ve güç büyük bir hazza dönüşüp beni sarhoş etmeli. Bu hazzı önce ben, sonra da izleyici tattıktan sonra ben amacıma ulaşmış olurum.”
KENTTE NE VAR?
Abidin Elderoğlu-18 Ocak’ta açılacak (Nurol Sanat/Güvenevler), Ali Düzgün-1 Şubat’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Mustafa Salim Aktuğ-16 Ocak’ta açılacak (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Mustafa Ural-Ali Rıza Kanaç-23 Ocak’a kadar (Artsürem/Hilal Mahallesi), Mehmet Yücel-19 Ocak’ta açılacak (Ata Sanat/Ulus), Mine Gençtürk-23 Ocak’a kadar (BRHD/Yıldız), Nurtaç Özler ve Hümeyra Erdem- 17 Ocak’ta açılacak (ÇSM/Çankaya), Sadık Demirsoy-Şenol Sak-19 Ocak’ta açılacak (Emin Antik/Kale), Ekrem Kutlu-19 Ocak’a kadar (Galeri Akdeniz/Yıldız), Gürcü Görkem-20 Ocak’a kadar (Galeri Gözde/Y.Ayrancı), Erdem Ünver-31 Ocak’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Serpil Akyıl-26 Ocak’a kadar (Sevgi Sanat/Hilal Mahallesi), Vedat Hazneci-7 Şubat’a kadar (Valör Sanat/Yıldız), Mira Koldaş-16 Ocak’ta açılacak (Sepa Sanat/Yıldız), Orhan Umut-Sedigheh Fatolahzadeh-Mahmut Özdemir-23 Ocak’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız).
Yılın ilk konuğu Serap Soyaltın. Soyaltın, son dönemde Ankara’dan çıkan ve resimleri başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin değişik kentlerinde beğenilen kadın ressamlarımızdan. Uzun zamandır tanıdığım Soyaltın, zaman içerisinde kendini geliştiren bir sanatçı. Geçmiş dönem resimleriyle, yakın zaman eserlerini karşılaştırdığınızda bunu kolaylıkla fark edebiliyorsunuz.
Ankara doğumlu sanatçı aslında stilist ve moda eğitimi almış, uzun süre tekstil firmalarında stilist olarak çalışmış. İçindeki resim sevgisi coştukça, bu sevgisini tuvale yansıtmaktan geri kalmamış. Resim eğitimi aldığı hocası Vahap Demirbaş’ın (Kendisi ay sonunda bu köşenin konuğu olacak) katkısını da gözardı etmemek gerekiyor. Soyaltın, “Vahap hoca verdiği eğitimin yanı sıra beni cesaretlendirmesiyle de resime teşvik etti” diyor. Soyaltın’ın naif resimlerinde Ege havasının ağır bastığı bir yaşam tarzı hakimdir. Kendine has figürler, renkler, özellikle kadınların toplumdaki gözardı edilen çalışkanlığı, varlığı, emeği, hatta kalıplı vücut hatlarındaki dişiliği, çekici ve güzellikleri Soyaltın’ın resimlerinde vurgulanarak ön plana çıkıyor. Soyaltın’ın eserlerini ayrıntılı incelediğinizde su kenarında çamaşır yıkayan, sokak arasında yün çırpan, kışa hazırlık yapan, bağ bozan, pekmez kaynatan, duvar dibinde sohbet eden, bohçacılık yapan, bebeğini emziren kadınları görürsünüz. Kadın figürler çoğunlukta olsa da, dedeler, oyun onayan çocuklar, kahvehanede vakit geçiren erkekler de, Soyaltın resimlerinde karşınıza çıkar. Sanatçı, gelenek ve göreneği, yöresel kültürü, artık büyük özlem duyduğumuz çocukluğumuzun neşeli ve coşkulu mahalle yaşamınını yansıtmaya çalışırken, kullandığı sıcak renklerle de içinizi rahatlatır, huzur ve mutluluk verir.
Geçmiş yılların gelecek nesillere resimlerle anlatılabileceğine inanan sanatçı, “Maalesef günümüzde çocuklar, bizlerin sokak aralarında oynadığımız oyunları bilmiyorlar. Yaptığım resimlerle istiyorum ki, bugünkü çocuklar bizlerin çok güzel bir çocukluk geçirdiğimizi anlasınlar. Oyun oynarken yaratıcıydı benim neslim. Evlerimizde divanlar, karyolalar vardı. Bunların üzerinde de duvara dayalı yastıklar. Büyüklerimizin ellerinden çıkmış danteller süslerdi o yastıkları. Aynı şekilde misafir odalarının büfeleri ve büfelerin raflarına serilen danteller. Genç kızların çeyiz sandıkları...Birçok konu sayabilirim böyle. Geçmişten, günümüze ve geleceğe görsel bir miras bırakmak istiyorum ben” diyor.
Ankara’da kendisine ait atölyesinde çalışmalarını sürdüren sanatçının eserleri Ankara ve İstanbul’da birçok galerinin duvarlarını süslüyor. Sanatçının eserlerine çoğunlukla Ankara ve İstanbul’da düzenlenen müzayedeler yoluyla da sahip olabilmek mümkün.
Kapanan veya kişisel sergi açmak yerine elindeki konsiye ile idare etmek zorunda kalan galeriler oldu. Özellikle İstanbul’dan resim dünyasıyla ilgili olumsuz haberler kulağıma geliyor. Ben bu zor günlerin eninde, sonunda geride kalacağını düşünenlerdenim.
Epey zamandır duyurmak istiyordum, yeni yıl nedeniyle kısa bir yazı kaleme alacağım için kısmet bugüneymiş. Ankara’da yeni açılan galerilerden bahsedeceğim. İlk duyuru eski meslektaş Ahmet Erhan’dan. Ahmet, Uğur Mumcu Caddesi’nde (GOP) uzun zamandır faaliyette olan Maarif Sahaf Antika’nın sahibi. Maarif’in hemen yanında “Proud Art Gallery” de açtı. Galerinin ilk konuğu ressam Serkan Bayer. Bayer’in “Yalansız resimler” adını verdiği sergisi 11 Ocak’a kadar açık. Hem Maarif’i hem de yeni galeriyi görmenizi tavsiye ederim.
Kova Art Space yanlış hatırlamıyorsam Şubat’tan beri faaliyette. Ayrancı Güvenlik Caddesi’ndeki bu yeni mekanın sanat alanı uzay çöpü sergisi ile açılmıştı. Şimdi ise sosyal ve tarihsel katmanlarla ilgilenen Doğukan Çiğdem’in 13 Ocak’a kadar sürecek “Çok Uzun Sürmüş Gece” isimli sergisi var.
Başkanlığını ressam Hüseyin Yıldırım’ın yaptığı Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’nin de (BRHD) (Hollanda Caddesi/Yıldız) yeni dernek merkezine Tuğrul Velidedeoğlu’nun eşi eğitim emekçisi Güler Velidedeoğlu’nun bağışı ile kavuştuğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var. BRHD’de yeni yılın ilk sergisini 4 Ocak’ta Mine Gençtürk açacak.
Yalçın hoca bazı özel nedenlerden dolayı bu yıl sergiye İstanbul’da hazırlandı. Hatta Ankara’da uzun süre gözükmeyince bir ara “Ankara’yı artık terk etti, İstanbul’a yerleşti” söylentileri aldı başını gitti. Bu doğru değil. Hoca yine eskiden olduğu gibi Ankara ve İstanbul arasında gidip gelecek. Belki İstanbul’da biraz daha fazla zaman geçirecek.
Gökçebağ’ın resimlerinde yine Anadolu esintileri var. Biri hariç eserler 60x80 santimetre ebatlarında. Çocukluğundan, gençliğinden, köy enstitüsünde geçen yıllarından bildiği Anadolu’nun yaşamını, üretimini, kadınlı-erkekli hasat yapanları, kar kış demeden at arabalarında köy düğünü daveti için yola koyulanları, Karadeniz’de çay toplayan kadınları görüyoruz Gökçebağ’ın resimlerinde. Bu sergide kırsalda karpuz satıcısının yanı sıra, Fethiye sahillerinde bir kır kahvehanesinde vakit geçirenler konuları da var. Elbette Bodrum’da. Benim ilgimi ise keman çalan çobanın güttüğü bol koyun figürlü resim çekti. Meğerse keman çalan çoban Yalçın hocanın okul yıllarından bir arkadaşıymış. Kaval yerine, hem de Mozart’dan rondoları, Bach’ı kemanla çalarak Ege’nin ören yerlerinde güdermiş koyunları.
Tarzıyla tarihe ışık tuttuğunu söyleyen Gökçebağ, “Çünkü bu tablolarda gördükleriniz de artık pek kalmadı Anadolu’da” diyor. Gökçebağ bir ışık ustası. Türkiye’nin resim için en güzel ışık alan ülke olduğunu belirterek şu ilginç tespiti yapıyor: “Dünyanın kuzeyi karanlık, güneyi de fazla aydınlık. En güzel ışık Türkiye’de. Işık demek, renk demektir. Ülkesini seven bir sanatçı olarak bu ışığı, bu renkleri kullanarak izleyiciye yansıtmak istiyorum. Bunu, ben kendime göre bulduğum bir yöntemle yapıyorum. Kendime has bir üslup ürettim. Asıl olan ışıktır, doğadır, manzaradır, ama ben çok detaycı olduğum için onları da ehemmiyetle çiziyorum.”
Gökçebağ’ı yakından izleyen birisi olarak tuvallerinin ve fırçalarının özel olduğunu bilirim. Tuvalleri davul gibi gergin olacak, parmaklarıyla vurdu mu hafiften davul gibi ses getirecek. Öyle onlarca, yüzlerce değil, binden fazla fırçası var Gökçebağ’ın. Fırçasını kendisi inceltir. Her konunun fırçası ayrıdır. Çay tarlası yaparken başka, hasat yaparken başka. Birçok kez fırçaya sinirlendiğine şahit olmuşumdur. Kızar, onunla konuşur. Aradığı fırçayı bulursa keyfine diyecek yoktur. Ben onu izlerken, tuval hizasından başını çevirerek, “İşte şimdi oldu. Baksana yağ gibi akıyor kerata tuvalin üstünde” diyerek, anlık sevincini dile getirir. Fırça ve boya satın almak hocanın bir anlamda mesleki hastalığı. Kaliteli boya ve fırçayı bulduğu zaman, hemen alır. Gökçebağ’ın şövalesi de farklıdır. Özel üretim uzaktan kumandalı şövalenin kendisine büyük kolaylık sağladığını vurgular.
Gökçebağ sergisinin geçmiş yıllarla benzerliği yine her resmin çerçevesinde “satıldı” anlamına gelen “kırmızı nokta”nın bulunması. Evet Gökçebağ, Türkiye’nin çok satan yaşayan ressamlarından biri. Ama onun bu safhaya gelişi hiç de kolay olmamış. Ne ilginç yaşanmış olaylar dinledim kendisinden. Çok az kişi bilir Gökçebağ’ın zor zamanlarda elinde saz, düğünlerde sahneye çıktığını. Çok iyi saz çalar ve özellikle Ege ağzıyla çok da iyi türkü söyler. Gökçebağ’la ilgili sayfalar dolusu yazı yazabilirim. Ama bu köşenin de bir sınırı var. O nedenle hem sanatseverlere sergiye gitmelerini, hem de genç nesil ressamlara Gökçebağ’la tanışıp, onun bu aşamaya nasıl geldiğini kendi ağzından dinlemeleri için Aramoni Sanat’a uğramalarını tavsiye ediyorum.
AYAZ SERGİSİ
Ankara’nın bir başka ustası Mustafa Ayaz da, Balgat’ta kendi adını taşıyan müzesinde “Yeni yıl sergisi” açtı. Bu yıl özel bir açılış yapmayan Ayaz’ın sergisinde de birbirinden güzel eserler sanatseverleri bekliyor. Yeni yıl hediyesi olarak düşünüldüğünden çok büyük boyutlarda olmayan resimlerde Ayaz’ın kadınları yine dans ediyor, siyah ve kırmızı çoraplarıyla poz verip, şapkalı portreleriyle karşınıza çıkıyor. 31 Ocak 2019’a kadar sürecek sergideki eserleri hem Mustafa Ayaz Müzesi’nin internet sayfasından, hem de “Lebriz”de görebilirsiniz.
KENTTE NE VAR?
17 Aralık 2016’da aramızdan ayrılan Turani, Çankaya Sanat Galerisi’nden Turan Akyürek ile oğlu Can Turani’nin desteği ve Mira Koldaş’ın küratörlüğünde Sepa Sanat’ta (Yıldız) bugün açılacak sergisiyle anılacak. Turani sadece resim çalışmalarıyla değil yazdığı kitapları, üniversitelerde kurduğu bölüm ve kürsülerle de Türk resim sanatına önemli katkılar yapmış bir isim. Dünya Sanat Tarihi isimli kitabı her sanatçının, sanatseverin başucundan ayırmaması, okuması gereken bir eser.
Bu sergide Turani’nin tuval üzerine yağlı boya çalışmaları ile desenleri yer alacak. Sergi hazırlık çalışmalarından gözlemime göre, Turani’nin çok sevilen keman çalan kadın kompozisyonları ağır basıyor. Merhum Turani’yi birçok kez atölyesinde ziyaret etmiştim. Bir yandan onun resim yapışını izler, diğer yandan da pek çok konuda sohbet ederdik. Kendisine neden keman çalan kadın figürünü çok işlediğini sorduğumda, şu yanıtı vermişti:
“İstanbul Muallim (öğretmen) Mektebinden hocam Şevket Dağ, ‘Muallimler Meclisi’ne akademiye geçebilmem için öneride bulundu. Bu öneri sonrası çok sıkı, ciddi ve ağır bir sınavdan geçtim ve başarılı oldum. Artık akademi öğrencisiydim. Başarımdan dolayı bana bir keman hediye edildi. Dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası baş kemancısı Ekrem Zeki Ün de müzik hocalığımı yaptı. Kemanı bana o sevdirdi. Parmağımda sık sık kramp baş gösterince bırakmak zorunda kaldım. Ekrem bey bu nedenle darılmıştı da bana...”
Turani, boya ve pentürü seven bir sanatçıydı. Bir yılda 100 kilodan fazla boya kullandığını anlatmıştı. Onun boya üretimine de şahit olmuştum. Özellikle kağıt desenlerinde tüp boyanın ucuyla yaptığı ve bir hareketle ışık verdiği beyaz çizgileri unutmam mümkün değil. Hoca, bir yılda 100 kilodan fazla boya kullandığını söyleyince, şaşırmıştım. Bana çıkışarak, “Niye şaşırıyorsun. Goya’nın, Picasso’nun kullandığı boya miktarını bir duysan dudağın uçaklar. Haddi hesabı yok adamların kullandığı boyanın. Benim miktarım onların yanında hiç bir şey” demişti. Turani ile sohbetlerimizin saatlerce uzamasının bir önemli nedeni de, sanırım ikimizin de Almanya geçmişinden kaynaklanıyordu. Hoca, 1953-1959 yıllarını Almanya’da Münih, Stuttgart ve Hamburg Güzel Sanatlar Akademilerinde lisans ve uzmanlık eğitimi alarak geçirmiş. Almancası müthişti. Türk toplumunda sanatın her yönünün fakir kaldığını ayrıntılarıyla örnekler vererek anlatır, sonunda da üstüne basa basa kalın ses tonuyla Almanca “Die Kunst ist sehr wichtig mein Herr (Sanat çok önemlidir bayım)” derdi. Bugünkü sergi Turani’yi anmak adına önemli. Ama bence Turani’yi daha sık yaşamak ve eserlerini izlemek için öğrencisi Mustafa Ayaz’ın Balgat’ta kendi adını tayışan müzesini de görmek lazım. Ayaz, hocasının eserlerini müzenin ilk katında sergileyerek bir anlamda kendisine duyduğu saygı ve sevgiyi gösteriyor.
Sanatçının Grup Sanat Galerisi’nde (Hollanda Caddesi) açılan ve 22 Aralık’a kadar sürecek serginin kataloğunda sulu boyanın ustası Sabri Akça’nın, “Hayat dolu, heyecanlı ve sanatın istediği ataklık ve coşkulu bir fırça. Hem desen, hem de çok ‘içten gelen’ soyutlamaları ile yol gösterici tavır içinde. Resim için üç şey gereklidir: Desen, desen, desen. Kutluyorum Akdoğan” sözleri, Topaçlıoğlu’nun bu özelliğine işaret eder nitelikte. Eserleri yakından incelediğinizde az ama dolgun fırça darbeleriyle üretilmiş figürler, sanatçının desendeki ustalığını net şekilde ortaya koyuyor.
Keçiler, atlar, bisikletler ve “özgür” genç kızlar Topaçlıoğlu’nun vazgeçilmezleri. At ve bisikletle eserlerine hareketlilik, hız ve farklı bir enerji yansıtan sanatçı, keçiyle bu hayvanın esneklik ve hareketliliğinin yanı sıra, kendisini de bir anlamda tuvale yansıttığını söylüyor. Bisikletler aynı zamanda Topaçlıoğlu’nun çocukluğuna dair simgeler, iz bırakan anılar. Lekeci, figüratif tarzdaki resimlerinde soyut ve somut arasındaki dengeyi tutturmayı başaran sanatçı, resmin arka planına yerleştirdiği simge ve figürlerle sizi ister istemez öne çıkan kompozisyonun arka boyutuna da taşıyor. Soğuk ve pastel tonların arasından fışkıran sıcak renkler de sizi olumlu duygularla kucaklar.
Topaçlıoğlu’nun “Özgürlüğün sembolü” olarak gördüğü genç kızları mini eteklidir. Bakışları resmin akışına göre şekillenmiştir. Kimi zaman hüzün, kimi zaman sevinç vardır o kızların bakışlarında. Aslında Topaçlıoğlu’nun eserleriyle ilgili tam olarak ne demek istediğimi Kırıkkale Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Ayşe Güler güzel özetlemiş:
“Sanatçının, resimlerinde kullandığı kadın, at ve keçi figürlerinin hareketleriyle ortaya çıkan devinim, kendini toprak tonlarının içinde özgürleştirerek izleyenleri de özgür olmaya davet ediyor. Durağan gibi görünen figürlerin bile aslında kendi lekesel gerçeklikleri içerisinde özünü ortaya koyarak hız kazandığını söyleyebiliriz. Sanatçı bu sergide gerçek dünyada algıladığımız hız kavramını oluşturan zaman ve mekan algısını, biz izleyenlere inanılmaz bir devinimle soyut figürlerindeki renk, leke ve çizgileriyle adeta akıtıyor. Resimlerdeki hayvan ve insan figürleriyle bilindik zaman ve mekan algısını, figürlerin içinde yaşadıkları gerçekle yeniden ortaya koyuyor. Sanatçı, farklı bir gerçeklik içerisinde kavrayabileceğimiz ögeleri, izleyenlere lekenin ve çizginin içerisine gömdüğü hız algısıyla yeniden yansıtıyor. Resimlerde oluşturulan belli belirsiz mekan algısı, izleyenleri o hızın içine alarak yüzeyde bir serüvene çıkarıyor. Bir atın kişnemesini sadece kahverengi bir lekeden bizlere duyurabilmeyi başaran Topaçlıoğlu, resimlerinde kullandığı insan ve hayvan figürleriyle sezgisel olarak adım attığı gerçekliği bizlere düşündürüyor.”
NEV’DE NEJAD DEVRİM
Galeri Nev (Kırlangıç Sokak) ilginç bir sergi dizisine başlıyor. Yalnızca bir eserin yer alacağı bu sergiler, eser etrafında galerinin sanat tarihi ve sanat eleştirisi konusundaki birikimini ortaya koyuyor. Düzenli olarak tekrar edecek sergi dizisinin ilki, Nejad Devrim’in 1954 tarihli başyapıtlarından birine ev sahipliği yapacak. Tablonun ortaya çıktığı tarihin öncesini ve sonrasını izleyenlerin zihninde canlandırmak üzere kurulan sergi, Galeri Nev arşivlerinde korunan sayısız gazete-dergi kupürü, sergi davetiyesi ve afişi, önemli resimlerin ve resimsel yolculukların eskizleri, mektuplar, kartpostallar, tanıklıklar, ses-video kayıtları ve özellikle de fotoğraflardan oluşacak. Serginin bir diğer ayağı ise Galeri Nev’in başlatacağı internet arşivi projesiyle ilgili. Sanatçının ailesinin ve çevresinin arşivlerinde korunan ve tek eserlik sergi için bir araya gelen tüm belgeler internet sitesine yüklenerek, arzu eden herkesin kullanabileceği bir hale getiriliyor. Şimdilik Nejad Devrim’e mahsus içerik, yakında tek eserlik yeni sergilerle zenginleşmeye, sanatçıların dünyalarına dair ipuçlarını birleştirmek isteyenlere yol göstermeye devam edecek. Kısaca Nejad Devrim 12 Aralık-12 Şubat tarihleri arasında Galeri Nev’de yeniden Ankaralı sanatseverlerle buluşacak.
HEDİYELİK TABLOLAR
Tam üç hafta sonra 2019’a “merhaba” diyeceğiz. Yeni yıl hediyeniz küçük bir tablo neden olmasın? Bana gelen elektronik postalardan, Ankara’da bir çok galerinin ay sonuna kadar değişik sanatçılardan çoğunlukla küçük ebatlı tabloları yılbaşı hediyeliği olarak sergileyeceği anlaşılıyor. Yanılmıyorsam ilk olarak Galeri Soyut’un başlattığı bu anlayış, Ankara’da bir çok galeri tarafından benimsenmiş. Bu hafta “Kentte ne var?” bölümü yerine, galerileri ziyaret edip yılbaşı hediyenizi resim olarak seçin önerisinde bulunuyorum.
Son dönemde üç boyutlu çalışmalara ağırlık veren, geçmişin mirası ile Türk kültürünün sentezi üzerine yoğunlaşan sanatçının bu sergisi bir anlamda retrospektif tadında. Sanatçının her döneminden resimler sergileniyor. Kişisel sentezlemelerinde çağdaş anlamda kendi dilini oluşturmaya çalıştığını ifade eden Tamay, eserlerinde yarı değerli doğal taşlar, altın, hat sanatı, ebru sanatı, tel kırma, ağaç oyma, tezhip, halı-kilim sanatı, sedef kakma gibi örnekleri orijinal haliyle kullanıyor. Sanatçı, bu şekilde çağdaş eserlerle Türk kültürünün örneklerini harmanlayıp nesillere aktarmayı hedeflediğini belirtiyor.
Farklı sanat anlayışından örnekleri resimlerine koymasına rağmen kendisinin minyatür, ebru, hat veya tezhip sanatçısı olmadığını vurgulayan Tamay, ressam olarak bu sanatları resimsel bir şiirle tuvale aktardığını belirterek, bunları “Soyut mekanda geleneksel sanatların bulunduğu özgün çalışmalar” olarak tanımlıyor. Işık-gölge konusunu çok seven Tamay, “Işık, gölge, mekan farklılıkları, espas mesafeleri ve hareket beni çok fazla ilgilendiriyor. Resimlerimde çevreden merkeze, merkezden çevreye doğru hareket eden formları, önlerine çıkan figüratif nesneler engellemez. Akademik eğitim aldığım için öncelikle resmin sanatsal yönünü önemsiyorum, konular hep ikinci planda kalıyor. Hatta ilk dönemlerde konunun hiçbir önemi yoktu, sadece sanat için sanat yapıyordum. Fakat zaman içerisinde farklılaştı durum, konular da öne çıkmaya başladı” diyor.
Tamay insanların soyut resmi anlayıp, sevmelerinde yaşadıkları sorunların da farkında. Bu nedenle insanların soyut resmi sevmeleri için yoğun çaba gösterdiğinin altını çizerek şunları söylüyor:
“Soyut resmin içinde herhangi bir figür olmadığı için ‘Ben anlamıyorum, o yüzden soyut resmi sevmiyorum’ tepkisini veriyor insanlar. Fakat benim resimlerimde objeler, gerçek olan şeyler var. İzleyici resimde birkaç zaman ve birkaç mekanı bir arada görüyor. Soyut, modern bir resim; sezgi ve bilinçle, akademik bakış açısıyla kurgulanıp doğru bir kompozisyonla sunulduğunda insanlar resme ‘ne kadar güzel’ diye yaklaşıp daha sonra soyut resmi sevme aşamasına geçiyor.”
Birçok uluslararası sanat fuarı ve çalıştaylara katılarak Türkiye’yi temsil eden Tamay’ın bir diğer ilginç özelliği de, 1988 yılından bu yana sanat eserleriyle ilgili adli bilirkişi olması. Tamay, Valör Sanat’taki sergisindeki çalışmalarında, “Türk kültürüne özgü anıtsal kaynakları evrensel dil ve çağdaş yorumla, tuval üzerine karışık teknikle sanatseverlere sunmayı hedeflediğini” belirtiyor.
BÜYÜK MÜZAYEDE
Önümüzdeki pazar günü, yani 9 Aralık’ta Ankara’da iseniz ve resime meraklıysanız, size oldukça heyecanlı geçeceğini tahmin ettiğim bir müzayedeyi önermek isterim. Başkentte yıllardan beri mezat denilince akla gelen ilk yerlerden biri olan RC Müzayede’nin bu müzayedesinde Türk çağdaş resminin ünlü isimlerinden önemli eserler satışa çıkacak. Her zaman olduğu gibi Rahmi Çöğendez yönetiminde yapılacak müzayedede Nuri İyem, Neşet Günal, Nuri Abaç, Burhan Doğancay, Adnan Turani, Avni Arbaş, Fikret Otyam, Eşref Üren, Mustafa Ayaz, Söbütay Özer, Yalçın Gökçebağ, Mürşide İçmeli, Habip Aydoğdu, Sabri Akça, Hakan Esmer ve daha pek çok ünlü ressamın eserleri satışa çıkacak. Sadece Ankara’dan değil başta İstanbul olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında değişik şehirlerden katılıcımların pey verdiğini öğrendiğim ve 70’den fazla eserin sanatseverlerin beğenisine sunulacak bu müzayede Bilkent Center’da saat 18.00’de başlayacak.
KENTTE NE VAR?