Sorgulamalarda eski bir HSYK üyesine yöneltilen sorudaki şu tabloya bakın:
“Yargı içerisinde idari görevler dahil olmak üzere ağır ceza mahkemesi başkanları, ticaret mahkemesi başkanları, komisyon başkanları, başsavcılar, başsavcı vekilleri, HSYK tarafından atanan özel yetkili savcıların tümüne yakınının Fetullah Gülen cemaati mensupları olarak görülmektedir.”
Sorgularda bu vahim tablonun nasıl oluştuğu araştırılıyor.
İktidar, araları bozuluncaya kadar yargı kadrolarını açmış, hatta yüksek yargıya atanacak hâkimler için kontenjan pazarlığı bile yapmışlar!
Bu yolda Trump’ın kazandığı büyük zafer özellikle çok önemli. Çünkü Amerika bütün dünyayı etkileyen bir devlettir ve ekonomidir. Ayrıca Amerika gibi liberal kültürün güçlü olduğu bir toplumda bile popülizmin başarılı olması elbette daha bir dikkat çekici.
En önemlisi de şu: Meydanlarda ahaliyi coşturan, seçimlerde sandıkları dolduran popülizm, iktidarda gerçeklerin sınavıyla karşı karşıya artık.
EKONOMİDE NE YAPACAK?
Düşünün, Trump daha koltuğa oturmadan 2-3 milyon yabancıyı ülkeden çıkaracağını söyledi. Çin mallarına karşı gümrükleri yükseltecek, Amerikan pazarında daha çok Amerikan malı satılacak, gelişen Amerikan sanayisi yeni iş imkânları yaratacak...
“Partili cumhurbaşkanı” tezini savunuyor, Atatürk ve İnönü’nün de partili cumhurbaşkanı olduklarını hatırlatıyordu. Partisiz cumhurbaşkanı modelini 27 Mayıs darbesinin getirdiğini söylüyordu:
“Partisiz cumhurbaşkanı vesayet ve darbe dönemlerinin getirdiği bir durum. Bu husus 61 Anayasası ile girmiştir.”
Doğru mu bu sözler?...
Yıllardan beri parlamenter sistemi savunan MHP yöneticileri, şimdi “ama” diyerek “Türkiye’nin içinde bulunduğu” şartlar gerekçesiyle bu sisteme destek verecek.
Sanki bu şartlar, Türkiye’de hem cumhurbaşkanlığı hem hükümet kurumu yani parlamenter sistem bulunduğu için ortaya çıkmış gibi.
Fakat başkanlık sistemleri genelde iki partili yapıları güçlendirir. İki başkan adayının yarışacağı seçimler üçüncü, dördüncü partileri marjinalleştirir. Türkiye’de AKP ve CHP dışında bölgesel oy stokundan dolayı HDP öyle bir sistemde de parlamentoda grup kurabilir.
MHP NEYİ DESTEKLİYOR?
Malum, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz bazı gazetecilerle HDP’li bazı vekillerin tutuklanmasına ve idam cezası söylemine işaret ederek Türkiye’ye “ekonomik yaptırımlar” uygulanmasından bahsetti.
Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu buna “Elinden geleni ardına koymasın” diye tepki gösterdi.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise sürekli AB’yle ilişkilerin önemini vurguluyor. Dün de yazdım, Şimşek mesela şöyle diyor:
“Japonya’ya gittim, en çok gelen soru, Türkiye AB’den kopacak mı? Koparsanız biz uğramayız diyorlar.”
Böyle bir ortamda Trump’ın seçilmesi Ankara’da sevinç yaşattı.
Evvela, Trump, Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesinden yana.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ı ilk kutlayanlardan biri oldu, onu Türkiye’ye davet etti. Suriye’de “uçuşa yasak bölge” oluşturulması konusunda “benzer görüşler”i var.
Erdoğan’a göre Trump’a karşı yapılan protestolar “hazımsızlık”tan kaynaklanıyor, protestocular yakında Trump’tan “randevu almak için sıraya girerler”.
Benim üzerinde duracağım konu “rasyonel akıl”dır: Bilgi verileriyle düşünen, müzakere eden, sebep sonuç ilişkilerini kavramaya çalışan, duygu patlamalarına kendini kaptırmayan bir akıl ya da akıllılık.
Şu söze ne dersiniz:
“Dünyada siyasi zemin uçlara doğru kayıyor. Böyle olunca rasyonel politikalar geliştirmek kolay olmuyor.”
Bu cümle Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e aittir; benim
Anglo-Amerikan kültüründe “milli irade” kavramı yoktur; onlar “çoğunluk” derler.
Milli irade kavramı Fransız devrimcilerinin eseridir.
Trump’ı seçmenin iyi mi, kötü mü sonuçlar vereceğini önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
Amerikan çıkarlarını koruyacağım diye mesela fazla korumacılık yaparsa ilk elde işsiz Amerikalıları memnun eder ama çok geçmeden hem Amerika hem dünya ekonomisi büyük sıkıntıya girer.