Evvela iktidar kanadında pek görmediğimiz “farklı bir ses” ortaya çıktı.
İkincisi, iktidar partisine mensup hukukçuların suskun kaldığı “idam” ve “hukuk devleti” konularında Türkeş yine farklı görüşler açıkladı.
Üçüncüsü, Devlet Bahçeli’nin birdenbire sistem değişikliğine destek vermesini sorgulayan yorumlar yaptı.
Ben Türkeş’in iktidar partisinde farklı bir ses olarak “idam”ın geri getirilmesine karşı çıkmasını ve “hukuk” vurgusu yapmasını ele alacağım.
Acemoğlu “siyasette de ekonomide de durumun acil olduğunu ve düzeltmek için çok az vakit kaldığını” söylüyor.
Acemoğlu niye önemli?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mart 2011’de Acemoğlu’na OECD nezdinde Türkiye Büyükelçiliği’ni teklif etmişti. Acemoğlu hakkındaki şu sözler Davutoğlu’na aittir:
“Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gelecekte ekonomi teorisine en büyük katkıda bulunabilecek ekonomistleri arasında bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin başarılarıyla gurur duyduğu bir vatandaşıdır.”
Boyun eğmedik, dik durduk.
Devleti yönetenler “Hiçbir hükmü yok” dediler. “Yok hükmündedir, Kapıkule’den geçmez” diye konuştular.
Bunların toplumda moral bozukluğu yaratmamak için söylenmiş siyasi beyanlar olduğu belli.
Ben işin gerçeğini anlamak için hep Mehmet Şimşek’in konuşmasını bekledim. Konuşmadı ama çok önemli işaretler verdi.
Bu çok yönlü krizi iyi yönetmek için “seferberlik” psikolojisine değil, sakin ve rasyonel düşünmeye, sakin ve rasyonel yönetime ihtiyacımız var... Araçları belirsiz soyut ve hamasi hedefler yerine somut, rasyonel ve araçları belirlenmiş...
Türkiye’de kurumların “hukuki ve rasyonel” görevlerini siyasi müdahale olmadan yapabildiğine dair güven yaratmaya ihtiyacımız var; Merkez Bankası’nın ve yargının bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne güvenilmesi gibi.
Önce Batı’yla ilişkiler sorununa bakalım.
HANGİ AVRUPA?
Demek ki “sivil toplum”, Meclis’te mutlak çoğunluğa sahip bir iktidara bile geri adım attırabiliyor. Hem de Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanı’nın malum açıklamalarına rağmen.
Evet tasarıyı geri çektiren Cumhurbaşkanı’nın talimatı oldu. Fakat Cumhurbaşkanı’nı da bu karara yönelten elbette kadın hareketidir. Özellikle muhafazakâr kadın kuruluşlarının da karşı çıkması iktidarı daha kolay etkiledi.
Gelecek için iyi bir emsal oluştu.
DÜNYADAKİ YERİMİZ
Tarihe girmeyelim, yaşanmakta olan sorun HSYK ile başladı. AB kurumlarının tavsiyesiyle Türkiye’de HSYK reformu 2010’da gündeme geldi; fakat maalesef “cemaat yargısı”yla noktalandı!
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in hazırladığı taslakta, “bir adaya bir oy” ilkesi vardı. Böylece hiçbir ideolojik, dini, siyasi grup “liste” halinde seçim kazanıp
HSYK’ya hâkim olamayacaktı.
Fakat Anayasa Mahkemesi yetkisini de aşarak maalesef bunu iptal etti. HSYK seçimlerinde “liste” usulü uygulandı. Adalet Bakanlığı elemanlarıyla cemaatin birlikte hazırladığını sonradan öğrendiğimiz “liste” kazandı; “cemaat yargısı” dönemi böyle başladı.
“İtaat”ten eleştiriye, itiraza geçmek, hele de bunun mücadelesini vermek özlediğimiz hukuk devleti, demokrasi, eşitlik ve bireysel özgürlük gibi değerlerin teminatıdır.
Bilimsel zihniyetin gelişmesi için de şarttır.
Tabii muhafazakâr kadınların ve hatta AK Parti’nin siyasi çizgisindeki kadın kuruluşlarının da aktif olarak tavır alması siyaseten bilhassa önemlidir. Bunun en belirgin örneği, “Kadın ve Demokrasi Derneği” KADEM’in de AKP’nin Meclis’e sunduğu bu teklife karşı çıkmasıdır.
GELENEKSEL TOPLUM
Çocuk istismarı gibi fevkalade vahim bir probleme duyarlılık gösterirken, torba yasalar ve KHK’lar ile gittikçe artan “acele kanun” sorunu gözden kaçmamalı.
Kanunların kamuoyu ve komisyonlarda tartışılarak olgunlaşması demokrasinin en önemli erdemlerinden biridir.
‘TECAVÜZ DEĞİL İSTİSMAR!’
Adalet Bakanı adeta çırpınıyor “Tecavüzcülere af getirmiyoruz, ilgisi yok” diyor. Bakanlık da bir açıklama yayınladı. Evet, gece yarısı Meclis’e sunulan teklifte “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın” deniliyor.