Paylaş
“Partili cumhurbaşkanı” tezini savunuyor, Atatürk ve İnönü’nün de partili cumhurbaşkanı olduklarını hatırlatıyordu. Partisiz cumhurbaşkanı modelini 27 Mayıs darbesinin getirdiğini söylüyordu:
“Partisiz cumhurbaşkanı vesayet ve darbe dönemlerinin getirdiği bir durum. Bu husus 61 Anayasası ile girmiştir.”
Doğru mu bu sözler?...
ATATÜRK VE İNÖNÜ
Tarihi gerçek olarak doğrudur. Fakat, fevkalade yanıltıcı bir eksiklik var: O zaman rejimin adı “parti devleti” idi, “tek parti” rejimi idi!
Parti reisi ile cumhurreisinin ve başkumandanın aynı şahıs olması “parti devleti” rejiminin mantığına uygundu.
Zaten partinin ‘6 Ok’u anayasaya bile koyulmuştu. Bugün parlamenter veya başkanlık sistemini tartışırken, “parti devleti” tarafını söylemeden sadece “Atatürk ve İnönü de partili cumhurbaşkanıydı” demek eksik ve çok yanıltıcıdır.
Hatta iktidar sözcülerinden bazıları Atatürk ve İnönü dönemlerini “bir nevi başkanlık sistemi” diye niteliyor!
Evvela Atatürk ve İnönü dönemlerinde devletin “esas teşkilatı” kesinlikle parlamenter sistem şeklindeydi; bu bakımdan Avrupa’daki faşist, Ortadoğu’daki Baasçı rejimlerden kesinlikle farklıdır.
Esas teşkilatı parlamenter şekilde olduğu için başkanlık sistemine gerekçe yapılamaz. Otoriter tek parti rejimi olduğu için de demokratik bir başkanlık sistemi için emsal alınamaz.
1950-60 TECRÜBESİ
Bizde “partisiz cumhurbaşkanı”nın 1961 anayasası ile sistemimize girdiği doğrudur. Fakat bu yüzden “partisiz cumhurbaşkanı” fikrinin “vesayetçi” nitelikte olduğu söylenemez.
27 Mayıs darbesini ve hukuk sistemimizde yarattığı tahribatı eleştirmek başkadır, cumhurbaşkanının partili veya partisiz olması başka bir konudur.
Merhum Aydın Menderes, 27 Mayıs darbesine giden keskin kutuplaşma ortamında, DP’li Cumhurbaşkanı Celal Bayar particilik yapmayıp bir hakem gibi davransaydı, kavgayı yumuşatır, darbeyi önleyebilirdi, diye belirtmiştir. (Babam Adnan Menderes, s. 84-87, Doğan Kitap.)
Sayın Şentop’un da benim de manevi hocamız olan anayasa profesörü merhum Ali Fuat Başgil 27 Mayıs darbesinden birkaç ay önce çıkan ders kitabında, parlamenter sistemde cumhurbaşkanının tarafsız hakem gibi davranması, siyasi kavgaları sakinleştiren bir işlev görmesi gerektiğini uzun uzun anlatır. (Esas Teşkilat Hukuku, cilt 2, s. 345-347)
Başgil’inki soyut bir teori değildi. Yaptığı yumuşama tavsiyesini Menderes kabul etmiş, Bayar ise “zaaf olur” diyerek çatışmayı sürdürmüş, sonunda darbe olmuştu. Başgil, hem ilmiyle hem bu tür gözlemleriyle yazmıştı kitabını.
BAŞKANLIK SİSTEMİNDE
Başkanlık sisteminde ise başkan ya da cumhurbaşkanının “partili” olması tabiidir. Şentop “Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı daha keskindir” diyor.
Teoride böyledir ve bunun gerçekleşmesinin şartı, partili başkanın partisine mutlak egemen olmamasıdır.
Parti ile başkan ilişkisinin gevşek olmasıdır.
İşte Amerika’da başkan hiç kimseyi senatör yaptıramaz mesela.
Ama bütün yürütme yetkilerini elinde toplayan başkan, bir de “disiplinli” bir şekilde partisine hâkim olur da milletvekillerini belirlerse!...
İşte o zaman Cemil Çiçek’in uyardığı sakınca ortaya çıkar: Yasama ve yürütmeye hâkim bir başkan, yani otoriter rejim.
Prof. Şentop da bu bilimsel gerçeği eminim kabul eder.
Onun için, Türkiye başkanlık sistemine geçecekse, bunun rengini belirleyecek en önemli faktör, başkanla partisi arasındaki ilişkinin nasıl olacağıdır; siyasi mi, yoksa hiyerarşik mi?
Metin açıklanmadığı için bunu henüz bilmiyoruz.
Paylaş