Paylaş
Bu çok yönlü krizi iyi yönetmek için “seferberlik” psikolojisine değil, sakin ve rasyonel düşünmeye, sakin ve rasyonel yönetime ihtiyacımız var... Araçları belirsiz soyut ve hamasi hedefler yerine somut, rasyonel ve araçları belirlenmiş...
Türkiye’de kurumların “hukuki ve rasyonel” görevlerini siyasi müdahale olmadan yapabildiğine dair güven yaratmaya ihtiyacımız var; Merkez Bankası’nın ve yargının bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne güvenilmesi gibi.
Önce Batı’yla ilişkiler sorununa bakalım.
HANGİ AVRUPA?
Avrupa Parlamentosu (AP) dün neredeyse ittifakla “Türkiye ile ilişkilerin geçici olarak dondurulması” kararını aldı. Bağlayıcı değil ama etkilidir.
“Hıristiyan dünyası, Haçlı ittifakı” falan gibi ideolojik genellemeler bizi yanıltmamalı.
Şu fotoğrafa bir bakalım:
15 Aralık 2004’te Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması için oylama yapıldığında, parlamenterlerin büyük çoğunluğu “Türkiye’ye evet” diyordu, salon Türk bayraklarıyla donanmıştı.
Batı basını Türkiye’yi göklere çıkarıyor, İslam dünyasına örnek gösteriyordu.
Bugün ise tam tersine aynı parlamentodan neredeyse ittifakla aleyhimize karar çıktı.
NEDEN BURAYA GELİNDİ?
Bunun önemli bir sebebi Batı’da uluslararası entegrasyonlara karşı çıkan aşırı sağın yükselmesidir, İngiltere’nin AB’den ayrılmasında görüldüğü gibi AB’nin “genişleme” vizyonunu kaybetmiş olmasıdır.
Yine de Batı’da hâlâ çoğulcu demokrasi, çok kültürlülük ve küreselleşme yanlıları vardır; Türkiye bunları kazanabilmeliydi.
Fakat 15 Temmuz ve OHAL’den çok önce Türkiye üzerine otoriterleşme gölgesi düşmüştü, 2004’te çok parlak olan demokratik imajı son 4-5 yılda bozuluyordu.
Lüzumsuz idam sözleri de buna tuz biber ekti.
Dün AB’den Sorumlu Sayın Ömer Çelik, Avrupa’nın yanlışlarını saydı, çok haklı eleştiriler yöneltti fakat bunlar genelde son iki yılda yaşanan FETÖ gibi, darbe gibi, terörle mücadelenin tırmanması ve göçmen sorunu gibi olaylarla ilgilidir.
Halbuki Türkiye’nin demokratik-özgürlükçü imajının bozulması daha eskidir; eleştiriler 2011’de başlamıştı.
Sayın Abdullah Gül 14 Şubat 2014’te yani 2 yıl 9 ay önce “Bir zamanlar çok parlayan ışığımızın aynı parlaklıkta olmadığı” uyarısını yapmıştı.
ORTAK AKIL
Türkiye demokratik standartlarını yükseltirse, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, kamu kurumlarının “hukuki rasyonel” işleyişi gibi hayati konularda “reytingini” iyileştirmeye başlarsa hem teröre karşı daha güçlü olur hem Batı’da yeminli Türkiye düşmanı olmayan sosyal demokratların, liberallerin, yeşillerin desteğini tekrar alabilir.
TL’nin değer kazanması ve ekonomimizin rahatlaması için bile bu lazım.
“Ortak akıl” da bunu söylüyor. İşte hem Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci hem CHP Genel Başkan Yardımcısı ekonomist Sayın Selin Sayek Böke, ekonomik iyileşmenin başlaması için OHAL’in kalkması gerektiğini söylüyor.
İşte yazımın başındaki “hamasi değil, rasyonel” vurgusuna güzel bir örnektir bu.
İçinden geçtiğimiz kriz öyle tehlikelidir ki, bugün hamasi laflarla çekiştirdiğimiz Lozan’da büyük çabalarla kazandığımız değerli başarıların bir kısmını bile tehlikeye atabilir.
NOT: Bu akşam CNN Türk’te saat 19.30’da konuklarımla Avrupa’yı, Amerika’yı, Şanghay Beşlisi’ni, siyasi ve ekonomik depremler yaşanan bugünkü dünyada Türkiye’nin yapması gerekenleri konuşacağız.
Paylaş