4 Ekim 2010
RAHMETLİ Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü üzerindeki tartışmalar sürüp gidiyor, ortada kafa karışıklıkları bulunduğuna göre bunların giderilmesi için her şeyin araştırılması gereği ortada.
O araştırmalar süredursun; Özal’ı çok yakından izlemiş muhabirlerden biri olarak son gezisindeki bazı izlenimlerimi ve yaşadıklarımı aktarmak isterim.
Tam o günlerde, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile anlaşmazlık nedeniyle Özal’ın Cumhurbaşkanlığından istifa edip siyasete dönmesi bekleniyordu.
Çok sayıda ANAP’lı milletvekili de bu nedenle partilerinden ayrılmıştı.
O milletvekillerine defalarca, “Bu hiç doğru bir karar değil” demiş biriyim.
Yazının Devamını Oku 30 Eylül 2010
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TESK buluşması ve tam bir mutabakat olmasa da hem anayasa hem de türban/başörtüsü sorununu ele almaları olumlu yankı yarattı. Kılıçdaroğlu sonrası siyasetinin sorun çözme koşullarının gelişeceğine inananlardanım; ama bunun somut gelişmelere bağlanma zamanı da geldi.
O nedenle CHP’nin daha hızlı hareket etmesi şart; çünkü seçim yaklaşıyor.
Kılıçdaroğlu’nun da bunun farkında olduğu gözleniyor ve o nedenle örneğin CHP türban komisyonundan raporunu en kısa sürede yazmasını isteyebilir.
Ancak bir yandan sorunun çözümünü CHP’den bekleyip, öbür yandan CHP’de farklı çıkabilecek sesleri arayıp öne çıkarmak kolaylaştırıcı etki yaratmaz.
PAKET YAKLAŞIMI
Ayrıca, adı ister türban ister başörtü sorunu konsun, bunu namaz gibi İslam’ın şartları arasına koyan anlayış da CHP’nin işini zorlaştırır.
CHP seçmeni bu anlayışı, “Türban İslam’ın şartı gibi gösterilirse, bu, başı açık kadınlara baskıya yol veren anlayışı güçlendirir” diye görülebilir.
Sadece bu sorunla ilgili bir düzenlemeye gitmek de aynı sonucu verir.
Oysa, Türkiye’de din bağlantılı başkaca sorunlar da var.
Alevilerin başta ibadethane olmak üzere inanç sorunları, Hıristiyan ve Musevi azınlıkların sorunları, imam hatipler sorunu, Kuran kursları sorunu, zorunlu din dersi uygulaması ilk kalemde akla gelenler.
Birilerinin başkaca eklemeler yapabileceği tüm bu sorunlara hem de AB kriterleri ile uyumlu bakmak ve tümünü mümkün olduğunca aynı anda çözüme kavuşturmak Türkiye’deki birçok gerginliği ortadan kaldıracağı gibi böylesi bir pakete gelen kamuoyu desteğini de en yüksek düzeye çeker.
Sadece kendisinin değil herkesin özgürlük alanını genişleten anlayış şart.
İKİ KOMİSYON DA OLABİLİR
Başbakan ile Kılıçdaroğlu’nun buluşmasına baktığımızda iktidarın, türban sorununu ayrı, anayasa sorununu ayrı ele almak ve CHP’nin hangi çözümleri önereceğini görmek istediği anlaşılıyor.
Bunu, görüşmede bulunan bazı AKP’lilerin, “Eksik bilgilenme var; Kılıçdaroğlu, başörtüsü sorunu konusunda farklı farklı şeyler söyledi. Önce ‘Anayasa değişikliğine gerek yok’ dedi. Sonra tek maddelik değişiklikle sorunun çözüleceğini savundu. En sonunda da mahkeme kararlarına işaret etti. Oysa biz net bir anlayış beklerdik” demelerinden çıkarıyorum.
Aynı şekilde, Anayasa değişikliği konusunda komisyon kurulmasını da Başbakan’ın önerdiğini, bunun iki üç kez tekrarladığını anlattılar.
Bu durumda yapılması gereken tarafları eylem alanına çekmek olabilir.
Bunu başaracak tek isim de TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin olabilir.
Şahin’in, sadece, “Komisyon kuralım” demesi yetmiyor, hemen resmi bir yazı ile anayasa değişikliği komisyonu kurmak istediğini belirtip parti gruplarına ‘Üyelerinizi bildirin’ önerisi yollayabilir.
O zaman biz de görebileceğiz komisyona kim üye veriyor, kim vermiyor.
Öbür yandan AKP ile CHP arasında türban/başörtüsü konusunda da ayrı bir komisyon kurulabilir ve iki komisyon paralel çalışma yapabilir.
Çünkü, anlaşılan ortada bir güvensizlik var ve bu güvensizlik ancak taraflar söylemden somut eyleme geçtikleri takdirde ortadan kalkacak gibi.
Yazının Devamını Oku 27 Eylül 2010
REFERANDUM sonrası en çok merak edilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeni yapısı ile ilgili yasa tasarısı bugün Bakanlar Kurulu’nun gündemine geliyor ve belki de yarın TBMM’ye sevk edilecek.
Hükümet, tasarıyla hem AB’nin hem de muhalefetin kuşkularını giderme iddiasında ve “Göreceksiniz makulün de ötesine geçen yasa olacak” deniyor.
Bu cümle o kadar iddialı ki bir yetkili, “Bakanlar dahi şaşıracak” dedi.
Objektif ölçülerin kural haline getirileceği belirtilen tasarıda gözler, en çok, Adalet Bakanı’nın HSYK Başkanı sıfatıyla aldığı kişisel kararlarının yargıya taşınması konusundaki kuşkuları giderip gidermeyeceğine çevrili. Malum, muhalefet çevreleri, “Bir hâkim ya da savcıyı şikâyet edecek vatandaşın Danıştay’a gitme hakkı elinden alınıyor” demişti.
GEREKÇEYE YAZILACAK
Söyleyelim; tasarıda, “Şu hâkim/savcıdan şikâyetçiyim” dilekçesini işleme koymayan HSYK Başkanı’nın bu tasarrufunu vatandaş idari yargıya götürme hakkına vurgu yapılacak da bunun şekli kesin değil.
Şöyle ki; yasalara, “Yargı denetimine tabidir” ibaresini koymak yasa yazma tekniğine aykırı görülüyor, sadece aksi durum varsa yasaya konuyor.
Burada da idari yargıya gitme hakkı açık olduğundan yasaya yazmak yerine, sırf kuşku dağıtma amacıyla madde gerekçesine koyma görüşü ağır basıyor.
Yazının Devamını Oku 23 Eylül 2010
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Berlin’e yaptığımız gezi gösterdi ki muhalefet, AB zeminlerini bundan sonra sadece iktidar partisine bırakmayacak, her fırsatta bu alanlarda boy gösterecek. Kılıçdaroğlu’nun, Brüksel’in ardından Avrupa’nın en güçlü sosyal demokrat partisinin olduğu Almanya’ya gitmesi ve elde ettiği sonuçlar bunu gösteriyor.
Berlin’de sadece SPD ile görüşmekle yetinmeyen Kılıçdaroğlu, Sol Parti ile Yeşiller’i de ziyaret etti; her üç partiden, “Nihayet ortak bir dil yakaladık, bundan sonra sık sık işbirliği ve ilişki içinde olalım” karşılığını aldı.
Aslında, CHP açısından Avrupa ve AB ile ilişkide yeni dönemi özetleyen en net sözü SPD Başkanı Sigmar Gabriel söyledi; “Nasıl bir CHP görmek istiyorsunuz” sorusuna, “Kılıçdaroğlu’nun CHP’si” yanıtını verdi.
DESTEĞE VARIZ
Kılıçdaroğlu’nun bu gezilerinden Türkiye’de de memnun olan birileri var.
Bunların başında da Başmüzakereci Egemen Bağış geliyor.
İlginç bir rastlantı, Berlin dönüşü İstanbul-Ankara yolculuğunu 23.00 uçağı ile 1-C koltuğunda yapan Kılıçdaroğlu’nun yanına biraz sonra iki yolcu geldi.
Bunlardan Egemen Bağış, 1-A koltuğuna, Tarım Bakanı Mehdi Eker de 1-D koltuğuna oturdu, ikisi de Brüksel’den müzakerelerden dönüyorlardı.
Önce Eker, koridor boşluğu nedeniyle eğilerek Kılıçdaroğlu’na temasları, et ithalatı, tarım kredileri ve teşvikler hakkında bilgi verdi.
Sonra da referandum sürecinde birbirlerine yönelik sert görülecek eleştiriler yapmış olan Kılıçdaroğlu ile Bağış saygılı ve samimi bir konuşmaya başladı.
Bağış, AB süreci hakkında bilgi verdi, sosyal demokrat partilerle temasın önemine işaret etti, atılması gereken adımları anlattı.
Örneğin, Devlet Yardımları Otoritesi Kanun Tasarısı ile özel sektöre yönelik tüm teşviklerin Hazine’de tek elde toplanacağını belirtti, “AB’nin rekabet kriteri bu. Tasarı ekimde yasalaşmalı. Desteğinizi bekliyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu, “Tabii ki destek veririz” dedi, yetinmedi şöyle devam etti:
“AB sürecinde her katkıyı yapmaya hazırız. Meclis’i kilitlemek gibi bir amacımız yok, işbirliği yapmaya hazırız.”
TÜRKİYE VE CHP’LİLERİN BEKLENTİSİ
Konuşma samimi bir tonda sürünce Bağış, bazen “Sayın Genel Başkan” bazen de “Abi” diye hitap ettiği Kılıçdaroğlu’na ilginç de bir öneri yaptı.
Başbakan Erdoğan’ın diyaloğa çok açık olduğunu söyleyen Bağış devam etti:
“Sayın Deniz Baykal ile diyalog için çok çalıştı. Yeni genel merkeziniz açılınca ziyaret etti; zaman zaman bizi gönderdi, bilgi verdirdi. Bizim genel merkez açılınca ziyaret bekledik, gerçekleşmedi.”
Bağış, bu girişin ardından, “Siz seçildikten sonra da tebrik mesajı yolladı” anımsatmasını yapıp önerisine şöyle geldi:
“Sayın Başbakan ziyaretinize de geldi. Ardından referanduma gidildi. Karşılıklı sözler söylendi. Sayın Başbakan o gece kırdığı birileri varsa, hepsinden özür dilediğini söyledi. Şimdi bu sıcak yaklaşımları sürdürmekte yarar var. Sizin de diyaloğa açık olduğunuz umuluyor. Şimdi siz de Başbakan’ı bir arasanız, kendisini ziyaret etseniz iyi olur. Türkiye’nin ve de CHP’lilerin büyük bölümünün beklentisinin de bu olduğuna inanıyorum.”
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın ziyaretinin, kendisinin genel başkanlığını kutlama amaçlı olduğunu anımsatmadı, hemen “Hayır” da demedi.
Aksine, “Bir düşüneyim” diyerek, referandum kırgınlıklarını giderecek, topluma moral verecek bir buluşmaya kapı araladı. İyi de olmaz mı?
Yazının Devamını Oku 20 Eylül 2010
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa turu Almanya ile sürüyor.
Sosyal Demokrat Parti’nin davetlisi olarak Berlin’e gelen Kılıçdaroğlu ile yolda sohbet ettik, ilk konumuz da Deniz Baykal’ın kurultay çağrısı ve Genel Sekreter Önder Sav ile CHP Sözcüsü Hakkı Suha Okay’ın yanıtları oldu.
Yaşanan tartışmadan üzüldüğü görülen Kılıçdaroğlu, Brüksel’de yaptığı açıklamada, “Kararı delege verir” dediğini aktarıp şöyle devam etti:
“Deniz Bey eski genel başkanımız, tabii ki görüşlerini söyler. Brüksel’den döndüm, ooo kimler, neler demiş? Dün arkadaşları uyardım, kimse konuşmayacak bu konuda.”Kılıçdaroğlu’nun ‘dün’ diye aktardığı konuşmayı, Kalecik’e giderken otobüsün arka bölümünde Sav ve Okay ile yaptığı görüşmeye atıf diye okumalı.
Sav ve Okay’a mesajını vermiş olan Kılıçdaroğlu, Baykal’a da seslendi:
Yazının Devamını Oku 16 Eylül 2010
OYLAMA sürerken kaleme aldığım, sonuçlar çıkınca da değiştirmediğim pazartesi günkü yazımda, süreç eşit olmayan koşullarda tamamlandığı için yüzde 40’ı aşan her ‘Hayır’ oyunu demokrasinin göstergesi kabul ettim.
Hâlâ da aynı görüşteyim, ancak buna rağmen sonuçların Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisi için büyük başarı olduğu tartışılmaz bir gerçek.
Sonuçlar CHP açısından ise tartışmalı bir durumu yansıtıyor.
Tartışma, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çok CHP performansı üzerinden yapılıyor.
Genel merkezle örgütün Kılıçdaroğlu’nun hızına yetişemediği görüşü etkin.
Ancak, CHP’nin uzun yıllardır ilk kez, özellikle büyük illerin hemen hemen tamamında, sandık sonuçlarını tam olarak elde etmesi önemseniyor.
Sonuçları ve daha da önemlisi bundan sonraki süreci Kılıçdaroğlu başta olmak üzere birçok CHP’li ile konuştum, ortaya çıkan tablo şöyle:
Yazının Devamını Oku 13 Eylül 2010
MEYDANLARDAKİ söylemlerle izlenen yöntemler referandum sürecinin, bırakın bütünleşmeyi, maalesef yeni ayrılıklarla sonuçlanmasına neden oldu. Ölüm kalım sorunu haline getirilen referandum için her yol mubah görüldü.
İktidar da muhalefet de birbirini çok ağır ifadelerle saldırdı.
Cami önünde propaganda yapanı da, oy vermeyi umreden daha hayırlı bulanı da gördük; iftar sofralarında hoşgörü, yerini en sert politik eleştirilere bıraktı, iftarlık ekmeğin üzerine dahi ‘evet’ yazıldı.
‘Hayır’ diyecekler için ‘darbeci’, ‘postalcı’, ‘deli’ dendi; yurtseverliğinden şüphe edildi, aklına şaşıldı; demokrat olmamakla suçlandı.
Kimileri, ‘hayır’ demenin de demokratik hak olduğunu aklına dahi getirmedi.
Her gün AB kriterlerini anlatan Dışişleri Bakanı, “Hayır çıkarsa dışarıda bunu savunamam” diyerek bir ilke imza attı; savunacağı şeyin, ‘hayır’ değil demokrasi ve halk iradesi olduğunu düşünmedi dahi.
STÖ’LERİ DE KAVGA ETTİRDİK
“İstenen tavrı almayanlara” bertaraf edilme olasılığı anımsatıldı.
Muhalefet liderlerinin kitlelerle birlikte fotoğrafları birinci sayfalarda görünmez, ‘hayır’ kampanyası yürüten tek bir medya organı olmazken, medyanın büyük bir bölümünde en sert ‘evet kampanyası’ yürütüldü.
Referandumu fırsat bilen etnik köken üzerinden siyaset yapan bir parti, şiddeti de arkasına alarak vatandaşın özgürce oy kullanmasının önüne geçti.
Etnik köken üzerinde yaşanan bölünme yetmiyor gibi mezhepsel ayrılıkları körükleyecek söylemler dahi miting meydanlarında dillendirildi.
Kamu görevlilerine, “Mezhebinizi açıklayın” diye soru soran gazetecilere, mezhepsel nedenlerle mahkûm edildiğini savunan siyasilere ilk kez bu referandum sürecinde tanık olduk.
İnsanların soylarını sorgulamak dahi propaganda şekli oldu, sivil toplum başkanları ahlaki değerleri hiçe sayan ifadeler kullanmaktan çekinmedi.
Tek taraflı bakış nedeniyle söylemler, eylemler, haberler çarpıtıldı.
Daha onlarca ‘olmaması gereken’ madde sayarım; ama sadece can sıkar.
HAKEME İHTİYAÇ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün oyunu kullandıktan sonra, siyasetçilerin miting meydanlarında söyledikleri sözlerin orada kalmasını istedi. Ancak yeni bir balkon konuşması dahi o söylemleri unutturacak gibi değil.
Çünkü, 22 Temmuz gecesi balkondan verilen sözlere uyulmadığı için Türkiye bugün daha çok bölündü, hatta o nedenle referanduma gidildi.
Anayasa değişikliği uzlaşmaya değil, kavga ve bölünmeye yol açtı.
Bütün bunlara karşın bu ülkeden umutsuz olmaya gerek yok.
Meydan meydan dolaşıp halkı sandığa çağıran ana muhalefet lideri, sandığa gidememek gibi bir inanılmazı gerçekleştirse de halk, saygın iradesini koydu.
Onca baskıya, tek yanlı etkilemelere rağmen, bırakın ‘hayır’ çıkmasını yüzde 40’ı aşan, her ‘hayır’ oyu, demokrasinin yaşayacağının göstergesidir.
Artık Türkiye yeni bir sürece girmiştir; daha fazla bölünmüş olsa da daha çok umut barındıran bu ülkede, siyaset mutlaka bir çıkış bulacak, bulmalı.
Bunun yolu uzlaşma ve uzlaşma için de acil bir hakeme gerek var.
Şimdiye kadar olamadı; ama keşke Cumhurbaşkanı Gül, hiç değilse şimdiden sonra bu hakemliğe soyunabilse, buna ihtiyaç da kesinlikle büyük.
Yazının Devamını Oku 9 Eylül 2010
ERMENİSTAN açılımına tepki veren Azerbaycan ile yapılan doğalgaz fiyat ayarlama pazarlığının ayrıntıları soruları da beraberinde getirdi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun kurucu başkanı, MHP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Yusuf Günay, BOTAŞ Yönetim Kurulu’nun, konuyla ilgili 31 Mayıs 2010 tarihli kararını ele geçirince şaşırıp kalmış.
Karara birçok eleştiri getiriyor; ama en çok da yönetim kurulunun, ilgili dairenin “Kurum cirosu bundan zarar görür” demesine rağmen karar alınmasına isyan ediyor.
Kararın bir fotokopisini bana da veren Günay, bakın nelere dikkat çekti?
YÜZDE 1’LİK YANSIMA
Türkiye ve Azerbaycan arasında 2001 tarihli doğalgaz alım anlaşmasına göre, Sah Deniz Faz I’den yılda 6.6 milyar metreküp doğal gazın ithalatı yapılmakta; bunun 2 milyar metreküplük kısmı Suriye ve/veya Bulgaristan ve/veya Yunanistan’a ihraç etmek üzere SOCAR’a teslim edilmekte.
Doğal gazın 1.2 milyar metreküpü ise yurtiçi tüketicilere satmak üzere SOCAR’ın Türkiye’deki iştiraklerine verilmekte.
Yurtiçinde tüketicilere satmak veya yurtdışına ihraç etmek üzere SOCAR’a yapılacak teslimler bir kontrat devridir ve Doğalgaz Piyasası Kanunu’na göre kontrat devri ancak BOTAŞ’ın yapacağı açık ihale ile mümkün.
Yani SOCAR’a ve SOCAR’ın iştiraklerine devir için bu yasanın değişmesi şart.
Bu noktada BOTAŞ Doğalgaz Pazarlama Satış Dairesi, şu net uyarıda bulundu:
“12 milyar metreküp gaz teslimi durumunda 2010 yılı verileri ile BOTAŞ cirosunda yaklaşık binde 8’lik (yaklaşık 100 milyon dolar) gelir kaybı olacak. Ayrıca, bu gaz Türkiye’nin en düşük ithal fiyatıdır. 1.2 milyar metreküp doğalgazı Türkiye piyasasında SOKAR’ın satması durumunda BOTAŞ’ın ithal ettiği doğalgazın paçal fiyatını yaklaşık yüzde 1-1.5 yükseltecektir.”
Daire, “Bu durum mutlaka Bakanlar Kurulu’na sunulmalı” da diyor.
GERİYE DÖNÜK FİYAT
Kararda yine ilgili dairenin, “2 milyar metreküplük ihracatın kuruluşumuz tarafından gerçekleştirilebileceği dikkate alındığında kuruluşumuza bir katma değerinin olup olmadığının tespit edilmesi halinde yapılabilir olduğu düşünülmektedir” dediğine yer verildiğini de belirtelim.
Günay, 2 milyar metreküp doğalgazın Yunanistan/Suriye’ye ihracı için de 5040 ve 4732 sayılı yasalarda mutlaka revizyon veya değişime gidilmesi gerektiğini, kararda bunun da bulunduğunu anlattı.
Protokole göre Azerbaycan tarafından Şah Deniz Faz II’den çıkarılacak yıllık 10 milyar metreküp doğalgazın Yunanistan üzerinden ihraç edeceğini de anlatarak bunun Türkiye’nin ortağı olduğu Nabucco projesi ile çeliştiğini savundu.
Günay’ın üzerinde durduğu bir nokta da yapılan anlaşmanın geriye dönük, 2008 Nisan’ından itibaren geçerli kılınmasının yarattığı maliyet.
Bu yolla alınan gaz için Azerbaycan’a 1 ile 1.5 milyar dolar daha fazla ödeme yapılacağını ileri süren Günay, şöyle konuştu:
“Bunun anlamış değilim. Eğer fiyat düzenlemesi o tarihten itibaren geçerli olacaktıysa niye o gün harekete geçilmedi? Çünkü fiyat bu şekilde devam edecekti; ama Ermenistan açılımı Azerbaycan’ı rahatsız etti. Bu Azerbaycan’ı yok sayarak yapılan anlaşmanın maliyetidir. Unutmayalım ki Azerbaycan’ın desteği yoksa asla enerji koridoru olamayız.”
Hayırlı bayramlar.
Yazının Devamını Oku