MEYDANLARDAKİ söylemlerle izlenen yöntemler referandum sürecinin, bırakın bütünleşmeyi, maalesef yeni ayrılıklarla sonuçlanmasına neden oldu.
Ölüm kalım sorunu haline getirilen referandum için her yol mubah görüldü.
İktidar da muhalefet de birbirini çok ağır ifadelerle saldırdı.
Cami önünde propaganda yapanı da, oy vermeyi umreden daha hayırlı bulanı da gördük; iftar sofralarında hoşgörü, yerini en sert politik eleştirilere bıraktı, iftarlık ekmeğin üzerine dahi ‘evet’ yazıldı.
‘Hayır’ diyecekler için ‘darbeci’, ‘postalcı’, ‘deli’ dendi; yurtseverliğinden şüphe edildi, aklına şaşıldı; demokrat olmamakla suçlandı.
Kimileri, ‘hayır’ demenin de demokratik hak olduğunu aklına dahi getirmedi.
Her gün AB kriterlerini anlatan Dışişleri Bakanı, “Hayır çıkarsa dışarıda bunu savunamam” diyerek bir ilke imza attı; savunacağı şeyin, ‘hayır’ değil demokrasi ve halk iradesi olduğunu düşünmedi dahi.
Muhalefet liderlerinin kitlelerle birlikte fotoğrafları birinci sayfalarda görünmez, ‘hayır’ kampanyası yürüten tek bir medya organı olmazken, medyanın büyük bir bölümünde en sert ‘evet kampanyası’ yürütüldü.
Referandumu fırsat bilen etnik köken üzerinden siyaset yapan bir parti, şiddeti de arkasına alarak vatandaşın özgürce oy kullanmasının önüne geçti.
Etnik köken üzerinde yaşanan bölünme yetmiyor gibi mezhepsel ayrılıkları körükleyecek söylemler dahi miting meydanlarında dillendirildi.
Kamu görevlilerine, “Mezhebinizi açıklayın” diye soru soran gazetecilere, mezhepsel nedenlerle mahkûm edildiğini savunan siyasilere ilk kez bu referandum sürecinde tanık olduk.
İnsanların soylarını sorgulamak dahi propaganda şekli oldu, sivil toplum başkanları ahlaki değerleri hiçe sayan ifadeler kullanmaktan çekinmedi.
Tek taraflı bakış nedeniyle söylemler, eylemler, haberler çarpıtıldı.
Daha onlarca ‘olmaması gereken’ madde sayarım; ama sadece can sıkar. HAKEME İHTİYAÇ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün oyunu kullandıktan sonra, siyasetçilerin miting meydanlarında söyledikleri sözlerin orada kalmasını istedi. Ancak yeni bir balkon konuşması dahi o söylemleri unutturacak gibi değil.
Çünkü, 22 Temmuz gecesi balkondan verilen sözlere uyulmadığı için Türkiye bugün daha çok bölündü, hatta o nedenle referanduma gidildi.
Anayasa değişikliği uzlaşmaya değil, kavga ve bölünmeye yol açtı.
Bütün bunlara karşın bu ülkeden umutsuz olmaya gerek yok.
Meydan meydan dolaşıp halkı sandığa çağıran ana muhalefet lideri, sandığa gidememek gibi bir inanılmazı gerçekleştirse de halk, saygın iradesini koydu.
Onca baskıya, tek yanlı etkilemelere rağmen, bırakın ‘hayır’ çıkmasını yüzde 40’ı aşan, her ‘hayır’ oyu, demokrasinin yaşayacağının göstergesidir.
Artık Türkiye yeni bir sürece girmiştir; daha fazla bölünmüş olsa da daha çok umut barındıran bu ülkede, siyaset mutlaka bir çıkış bulacak, bulmalı.
Bunun yolu uzlaşma ve uzlaşma için de acil bir hakeme gerek var.
Şimdiye kadar olamadı; ama keşke Cumhurbaşkanı Gül, hiç değilse şimdiden sonra bu hakemliğe soyunabilse, buna ihtiyaç da kesinlikle büyük.