Paylaş
Kimine göre bu bilinçli bir tercih, iktidarın oyları böyle artıyor...
Tersini savunan da çok; ama konu bu değil.
Konu iktidarın, övündüğü yeni Türkiye gerçeğini okumaması, onun ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan yeni politikalar belirlemekten uzak görüntüsü. 22 günde birbirinden farklı komplo teorilerine sığınılması bunun işareti.
Oysa ne komplo teorileri, ne baskıyı artırmak, ne de polis devleti yolunda adımlar atmak bugünün ve yarının yeni Türkiye’sinde geçer akçe olacak.
Muhalif veya iktidar, bunu gören siyaset kazanır, diğeri sınıfta kalır.
ÇEVREDEKİ BİR PSİKOLOJİ
AKP iktidarının katkısı ile kişi başı ulusal geliri on bin doları aşmış bir Türkiye’de, artık eski kışkırtıcı söylemlerin halkı sokaklara dökmediği ortada.
Örnek mi? 12 Eylül öncesinin en acı katliamları hep, camilerle ilgili yayılan yalan haberler ardından yaşandı.
Bugünse ‘Camiye hakaret edildi’ merkezli sözler kimden gelirse gelsin, aynı sonucu yaratmıyor; çünkü artık Türkiye yemiyor.
Başta muhafazakârlar olmak üzere, ‘yemeyen’ herkese sonsuz teşekkürler.
(Velev ki kendini bilmez bazıları, o kutsal mekânlarda yanlış işler yaptı; buradan hareketle genellemede bulunmak, bunu konuşmak büyük haksızlık.)
Peki, durum böyle olduğu halde neden dezenformatif, kışkırtıcı, yararı olmayan sözler ediliyor, buna da bir bakmalı.
Ankara kulislerinde, kimi iktidar mensuplarındaki bir psikoloji konuşuluyor. Bu nedenle, Başbakan’a verilen bazı bilgileri kimin ilettiği önemli, deniyor.
Çünkü Başbakan’a yakın bazı isimlerde, “Ülkesi için gece-gündüz çalışan bir Başbakan’a bunu yapanlar, yarın bize ne yapar” psikolojisi oluşmuş.
Bu psikolojideki kişilerin bazı bilgileri Başbakan’a, daha sert tutuma yönlendirici tarzda sundukları belirtiliyor.
“Yakınındaki hiç kimse Başbakan’a yanlış bilgi veremez” denebilir; ama doğruluğu kanıtlanmamış bazı bilgileri ve kaynaklarını test etmeli.
MESAJ İKTİDARA DA MUHALEFETE DE
Bugün yapılması gereken, toplumun her kesimini rahatlatacak söylem ve eylemleri gerçekleştirmek, sokaktaki insanları evlerine yollamaktır.
Evdekileri de koltuklarına oturtmaktır. (Onlar da zamanı geldiğini görmeli.)
Eğer “76 milyon bir” deniyorsa, uygun söylemle bu sonuç çok rahat sağlanır.
Yaşananlar ardından Türkiye, ikiye bölünen, çatışan değil; herkesin birbirine saygı duyduğu, kimsenin kılığına/kıyafetine/inancına/mezhebine laf edilmediği, aksine bu alanlardaki tüm ayrımları ortadan kaldırıp özgürlükleri genişlettiği bir ülke olmaya çok yakın. Tüm partilerin de buna her katkıyı sağlaması zorunluluktur.
Çünkü, göstericilerin mesajları sadece iktidara değil, muhalefete de. Her parti, hiç değilse İran’a bakarak, bu çağda hangi ağır baskı uygulanırsa uygulansın, ‘tek tip toplum’ çabalarının sonuçsuz kaldığını anlayabilir.
Veya Brezilya’da Devlet Başkanı Rousseff’in, sokağa dökülen halkına, “Protestolarla gurur duydum. Tarihin yanlış tarafında olmayalım. Bu seslerin duyulması gerekiyor” dediğini görebilir.
İşte o zaman cadı avına çıkarak da sonuç alınamayacağı anlaşılır.
Paylaş