Paylaş
Hani siyasete yeni giren biri bu ilkeleri açıklasa söylenecek tek laf olmazdı, aksine Türkiye’nin ihtiyaçlarını doğru okuduğu için büyük alkış alırdı.
Belgede ve Erdoğan’ın adaylık konuşmalarında kulağa çok hoş gelen epey söz var, o sözlere inanacak olursak Türkiye için çok umutlanabiliriz.
Ancak, ‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz’ sözünü anımsayıp, geçtiğimiz 12 yılda bu üç ilkede nereye ulaşıldığını düşündükçe karamsarlık ağır basıyor.
SORU SORDURMAMA DEMOKRASİSİ
Ankara’daki disiplinli adaylık açıklaması, İstanbul’daki şaşaalı vizyon toplantısında Erdoğan’ın soru almaması ‘demokratik ilke’ye yeterli bir darbeydi.
O soru sordurmama halinin ‘açık toplum’ ilkesine aykırılığını da geçelim.
Demokratik siyaset, partilerin lider sultasından uzaklaşması ile orantılıdır.
Ama 12 yıl boyunca seçim ve siyasi partiler yasalarında bu yönde tek bir düzenleme yapılmadığı gibi hem AKP tüzüğündeki demokratik maddeler ayıklandı hem de her şey lidere odaklandı.
Malum, demokrasi, muhalefet varsa, o muhalefet kendisini ifade edecek kanallara sahip olup eşit ve özgür rekabet şansı yakalarsa demokrasidir.
Karşısına çıkan cumhurbaşkanı adaylarının adını dahi anmayan, itibarsızlaştırmayı yeğleyen; muhalefet liderlerinin altyazı olarak verilen sözleri için ‘Alo Fatih’ telefonları açarak sansür uygulayan; muhalefetin billboard kiralamasına dahi engel olan bir anlayışın ‘demokratik siyaset’ vaadinde bulunması ancak mizah sayılabilir.
‘Açık toplum’ ilkesi için de benzer ifadeyi kullanabiliriz.
Çünkü bugünün Türkiye’sinde, her 1 Mayıs’ta İstanbul’da tüm yolları kapatan; Gezi gösterilerinde çocukların ölümünü dert edinmeyen, anma gününde ise dünyanın en büyük polis gücünü sokağa yığan; medyanın üzerinde her türlü baskıyı uygulayan ve onu tek tipleştirmek isteyen bir anlayış iktidarda.
HEPİNİZ ORADAYDINIZ BE
‘Hukuk yoksa ekmek de yok’ başlığıyla bu köşeden sayısız hukuk ve anayasa ihlalleri sıralamış biri olarak ‘hukuk devleti’ ilkesine alkış tutarım.
Ama acı ki bu vaadi yapanlar da, 11’inci iktidar yılında hukuk ihlalleri sonucu cezaevlerinin masum insanlarla doldurulduğunu; devlete bizzat yerleştirdikleri ‘paralel yapılar’ eliyle insanların, isimsiz, imzasız ihbar ve gizli tanıklarla cezalandırıldığını; milli orduya kumpas kurulduğunu itiraf edenlerdir.
Daha dün, Adalet Bakanı Müsteşarı, 866 bin kişinin hukuk dışı dinlendiğini ima etti.
Yani; iktidar sahipleri, sanki ülkeyi yönetenler, ‘Fırat kenarında kaybolan kuzunun sorumluları’ uzaydan birileri gibi davranıyor.
Gerçek ise tam da Erdoğan’ın, ‘Ulan hepiniz oradaydınız be’ sözüyle uyumlu.
Yargı kararları için “Güçleri yeterse uygulasınlar” diyerek veya kolluk güçlerine, “Sakın o kararı yerine getirmeyin” telefonu açarak bile bile anayasaya aykırı davrananlar da uzaylılar değildi.
Bakın bu ilkenin açıklandığı gün TBMM, iki yasal düzenlemeyi konuşuyordu.
Avukatlara dosya bakma yasağı getirilirken, yargı kararlarının 2 yıl süre ile uygulanmaması sağlanıyordu. Yüzlerce başka örnek de sıralanabilir, ama belki de şu özetle yetinmeli:
“Erdoğan çareyi, 12 yıllık iktidarının uygulamalarını inkârda buldu.”
Paylaş