Paylaş
“Nâzım Hikmet’i sürgüne gönderen, sürgünde ölmesine yol açan kim? CHP. Nâzım Hikmet’e vatandaşlığını iade eden kim? AK Parti.”
Erdoğan dün grup toplantısında Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kendilerini lüks iftarlar düzenlemekle eleştirdiğini belirterek şu haklı sözü eti:
“Yanlış ifadeler Cumhurbaşkanlığı yoluna çıkanlara yakışmaz; dürüst olmak gerekli.”
Bu durumda Nâzım’la ilgili sözlerden başlayarak bazı anımsatmalar yapmalı.
Yaşamı Nâzım okumakla geçen bir gazeteci olarak Erdoğan’ın sözlerini duyunca bilgiyi kimden aldığını merak dahi etmedim.
Çünkü bilgilendirme eksiksiz yapılmış da olsa Erdoğan, ilk kez yanlış ifadeler kullanmıyordu; sonuçta ertesi günlerde ve dün de aynı şeyi söyledi.
VATANDAŞLIKTAN ÇIKARAN DP
Doğrudur; CHP’nin tek parti iktidarında Nâzım büyük haksızlıklar yaşadı, en verimli yıllarını cezaevlerinde geçirdi.
Dünyanın baskısı, Nâzım’ın açlık grevinin de etkisiyle, iktidara yeni gelen DP’nin (yarım) affıyla 15 Temmuz 1950 günü cezaevinden çıktı.
Çıktı ama 11 ay sonra askere çağrıldı; oysa Bahriye Mektebi’ni 1919’da bitirmiş stajyer subay olarak göreve başlamış; ancak zatülcenp hastalığı nedeniyle çürüğe çıkarılmıştı.
Askere çağrılınca ‘öldürüleceği’ düşüncesiyle, 17 Haziran 1951’de, “Yanlışı düzeltmek için Ankara’ya gidiyorum” diye evden çıktı, bir daha ülkesine dönmedi.
O büyük usta bu kaçıştan 5 hafta sonra 25 Temmuz’da DP’nin Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarıldı.
Dediğim gibi CHP, tek parti döneminde Nâzım’a her kötülüğü yapmakla suçlanabilir; ama ötesi?
Ayrıca her fırsatta geçmişe bakılacaksa, aynı CHP’nin Ecevit sonrası Nâzım’a bakışı ile Erdoğan’ın siyasi çizgisinin bakışını kıyaslamak da mümkün.
Neyse, ne demiş Mevlana; “Ölülerle savaşarak kahraman olunmaz” demiş.
ÖZÜR HAK GETİRE
Ancak sorun, bir başbakanın, sonucu ciddi tehlikeler barındırsa dahi, zaman zaman doğru olmayan bilgileri kullanabilmesidir.
Gezi göstericilerinin, Kabataş vapur iskelesinde bir başörtülü kadına saldırdığı, Valide Sultan Camisi’nde içki içtiği yönündeki sözler bunların en vahimidir.
Erdoğan, bugün cumhurbaşkanı adaylarına karşı da benzer yolu kullanıyor. Seviyeli bir yarışa katkı sağlamak yerine; rakiplerinin varlığını kabullenmeyen, adlarını anmaktan dahi kaçınan bir kibrin ipuçlarını veriyor.
Örneğin; bugünün hassas konusu Filistin’deki İsrail katliamları için Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, “Türkiye tarafsız kalmalı” dediğini söyledi.
Bu sözleri dinlediğimde yine hayret ettim; çünkü tam bir gün önce Aydın’da İhsanoğlu ile uzun bir görüşme yapmış, “Türkiye’nin Ortadoğu’da tarafsız kalamayacağı tek ve haklı dava Filistin’dir” sözlerini kulaklarımla duymuştum.
İhsanoğlu, bu sözlerini defalarca (dün de) yineledi; ancak bırakın kendisinden özür dilenmesini, Erdoğan ve destekçileri ‘yanlış ifadeleri’ sürdürmeyi yeğliyor.
Ne diyelim; gelin Mevlana’nın ardından bitişi de iki Hadis ile yapalım:
1- “Yalan söyleme.” (Beni dünya ve ahrette kurtaracak tek şey ne, sorusu üzerine.)
2- “Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” (Mümin hırsızlık, zina yapar; yalan söyler mi, soruları üzerine. İlk ikisine -istemeden- ‘Olabilir’ dese de...)
Paylaş