Paylaş
İlk kez halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı için yapılacak yarışın, demokrasi çıtasını yükselten, halkı ayrıştırmayan, barış ve huzuru önde tutan bir anlayışla sürmesini dileyelim.
En iddialı aday Tayyip Erdoğan, dünkü toplantı ve konuşmasıyla aylardır sürdürdüğü seçim kampanyasının resmi başlangıcını yapmış oldu.
Allı pullu sözler edeceklere lafım yok, ama kampanyanın başlangıcındaki görüntü ve söylem gidişatın işaretini de verdi.
Görüntüyü en basitinden, alınan güvenlik önlemleriyle anlatabilirim.
HAKSIZLIKLARA MUHATAP EDİLMİŞ ERDOĞAN
Hani, otoriter devletlerin gitmediğim başkanlık sarayı kalmamıştır desem yeridir ve üzülerek söylemeliyim ki dün o toplantı salonunda alınan güvenlik önlemleri hiç de oralardan farklı değildi.
Tam beş polis noktasından geçerek salona girdik; hadi normal sayalım.
ATO Kongre Merkezi’nin dışında her taraf demir bariyerlerle çevrilmişti.
‘O da normal’ diyelim; ama içeride, gireceğiniz kapıya kadar koridorları bölen demir bariyerler arasından yürümek zorunda kalmak çok düşündürücüydü.
Salonun içinden gelen, “Davetlilerin tümü protokol” anonsunu duyunca da o onlarca metrelik demir bariyerler kara mizaha dönüşüyordu.
Ancak beteri de varmış; bir toplantı salonunda davetli gruplarının, yine o demir bariyerlerle bölündüğünü hayatımda ilk kez gördüm.
Ne diyeyim, demek ki yol göstermek için kimi kadife şeritlerden yararlanır, kimi demir bariyerler kullanır!
İleri demokrasi iddiasındaki bir partinin salonda böyle bir atmosfer yaratması tam bir tezat, ama tezatlık sadece atmosferde değildi.
Sinevizyon gösterisini izlerken, geçmişte hukuk ve demokrasi dışı birçok uygulamaya muhatap edilmiş bir Erdoğan gerçeği ile yeniden yüzleştik.
Ancak aynı Erdoğan’ın, yaptırdığı onca anayasa/yasa değişikliğine rağmen, 11 yıl sonra masum insanların cezaevlerinde konduğunu itiraf etmesinden öte nasıl bir tezatlık ola ki?
O DUAYA YÜREKTEN AMİN
Erdoğan’ın konuşması da hem yürüteceği seçim propagandasının ana temalarını verdi hem de bugüne kadarki ‘öfkeli’ söyleminden sapmayacağının göstergesi oldu.
Dualarla başlattığı konuşmasını duygusallık ve mağduriyet cümleleri ile sürdüren Erdoğan, ‘Artık öfke bize, uysallık sana’ demiş olan Edebali’nin tavsiyelerini örnek aldığını vurgulaması; kendisine oy vermeyenleri de sevdiğini söylemesi; ‘Alevi, Sünni demedik’ ifadesi kullanması dikkate değerdi.
Kimileri bu sözler için “Gerçekten mi Sayın Erdoğan’ diyebilir; ama “Bu ülke bizi sevmeyenlerin de ülkesi” dediğinde, “Bizi sevmiyorsan bu ülkeden çek git” şeklindeki sözlerini anımsadım.
“Sünni’nin sorununu dert edindiğimiz gibi Alevi’nin sorununu da dert ettik” dediğinde, “Ali’siz Alevi” söylemini, ‘soy’ vurgusunu anımsadık.
Ülkenin 77 milyonunu kucakladığını söylediğinde, hem sol ilerisinde ayakta bekleyen vatandaş tekmelemiş danışmanına gözümüz takıldı hem de ‘onlar’ ve ‘düşman’ diye hangi vatandaşları kastettiğini merak ettik.
“Kimseyi kendimize benzetmenin peşinde olmadık” sözüne ise onlarca tezat cümlesini anımsadık; ama uzatmayalım en iyisi Erdoğan’ın şu duasına, hepimiz için bütün yüreğimizle ‘amin’ diyelim:
“Ya Rabbim, bizi kibirden, hasetten, haksızlıktan, zulümden beri eyle.”
Paylaş