Öncelikle belirtelim ki, Başkan Soyer, eski bir tiyatro sanatçısı olmasının getirdiği müthiş bir takdim yetkinliğine sahip.
Çok özenli hazırlandığı belli olan bir metni yaklaşık 90 dakika boyunca etkileyici biçimde izleyenlere aktardı.
Tunç Soyer, Seferihisar Belediye Başkanlığı döneminde, o esnada kimsenin çok üzerinde durmadığı bir dünya trendini sezinleyip, o küçük ilçede hayata geçirmeye çalışıyordu.
Dünyanın “çok yorulduğunun” farkındaydı.
Nitekim, virüs felaketinden çevresel sorunlara, “hayat” bu durumu teyit etti.
Seferihisar’ı kararlılıkla bir “yavaş şehir” yapmıştı.
Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı’nın profesyonel bileşenleri ile organize ettiği “Ege Ekonomi Forumu’nun” dördüncüsünün zamanı yine geldi.
Giderek gelenekselleşen, bir nevi “Ulusal güz Davos”u niteliğine bürünen bu etkinlik 2-6 Kasım tarihlerinde, bu defa “online” gerçekleştirilecek.
EGEV Başkanı Mehmet Ali Susam’ın özverili çabalarıyla ülke çapında ses getiren bu forum Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın açılış konuşması ile start alacak ve günler boyu muhtelif konularda çok değerli yönetici ve katılımcılarla paneller şeklinde devam edecek.
Konu başlıkları kısaca şöyle;
* Dünyayı yeniden tasarlamak
* Yüksek teknoloji temelli üretim ekosistemi
Kirli iktidarlar “hak, hukuk ve adaleti” kendine göre uygulama gücüne de sahip olur.
İktidar değişince, bu kudret terk edilme durumunda kalınır.
Pek tabii, onlar yönünden dramatik bir durumdur bu...
Bu sebeple kimi ülkelerde “dürüst seçim” yoktur.
3 Kasım tarihinde ABD’de de Başkanlık seçimleri var.
ABD varsayılır ki, demokrasinin en yerleşik olduğu ülkelerdendir.
Bu projeye, haklı olarak Müslüman ülkelerin yöneticilerinden, bu arada Türkiye’den de tepki geldi. “Haklı olarak” diyoruz, çünkü böylesi bir girişim Müslüman olmayan bir ülkenin siyasilerine düşmez. Ama, bu demek değildir ki “bedevi ve arabik” geleneklerin “din” olarak sunulması eleştirilemez.
İslam dininin kimi kurallarının dönemin koşulları içinde değerlendirilme gereğine pek çok İslami otorite de işaret eder. Pek tabii mevzu inanç meselesi olduğu için hassastır ve mümkünse “içeriden seslerle”, o da saygın ve kabul görmüş kişiler olması halinde, sınırlı çerçevede dikkatlice tartışılmalıdır.
Geçenlerde GATA Hastanesinin doktor sıfatını taşıyan bir yöneticisi “çok evliliği” “dini ruhsat”la temellendirilmiş ve Medeni Kanun’a karşı çıkan söylemleri ile gündemi meşgul etmişti. Hakikaten 21 yüzyılda, kadın-erkek eşitliğine aykırı bir fikri savunmak ve bu sapkın düşünceyi bir kutsal kitaba refere etmek, kabul edilebilir değildir. Bugün hiçbir medeni toplum düzeni kadını ikinci sınıf göremez. Kadın ne cennetteki huridir, ne evdeki çok eşten biri ya da cariyedir. Mirasta ayrımcılığa rıza göstermez, evlilik akdi “boş ol” denilerek sona erdirilemez, çocuk yaşta evlendirilemez, kocanın dayakla terbiyesi gibi bir hak söz konusu olamaz, kılık-kıyafetine, özgür iradesine karışılamaz. Kadın, özetle bir eşit bireydir.
Başa dönersek; Macron, bir “yanlış ağız” dır. Ama bu konularda bazı sorunlar olduğu da açıktır. İslam’a dair, otantik kurallarından ziyade ezel-ebed geçerli moral hükümlerinin ön plana çıkarılması bir ihtiyaçtır. Zaten süreç de bu şekilde gelişmektedir. Her tek tanrılı din kendi sosyolojik mecrasında, giderek çağdaş değerler ve pozitif bilimlerle mesafesini azaltmaktadır. İsevi Katolik dünyanın ruhani lideri Papa’nın söylemleri bu durumun açık örneğidir. Neticede “su yolunu bulur”.
Hariçten müdahaleye, “reform, aydınlanma,yapılandırma” gibi incitici, irkiltici ve itici söylemlere hiç gerek yoktur.
Yalandan tedbir
Merkez Bankası’nın afişe 8,25 olan faiz oranının gözden geçirilmesi bekleniyordu.
Ekonomistler genelde enflasyonun bahse konu oranın üstünde seyretmesi nedeniyle artırım gereğini ifade ediyorlardı.
Ama artırımın realize olması konusunda çoğu kişide bir beklenti yoktu.
Zira, Cumhurbaşkanı’nın faiz-enflasyon ilişkisine dair görüşleri biliniyordu.
Bağlı olarak “Merkez Bankası faiz artırımı yoluna gitmez” diye düşünülüyordu.
Sonra faiz 10,25’e çıkartıldı.
Hilton cephesinden yapılan açıklamada, beş yıldızlı ilk Hilton Oteli işleticiliğinden çekileceği belirtildi.
Esasında “Hilton” İzmirli moralitesi yönünden 1987 yılında başlayan önemli bir öyküydü.
Burhan Özfatura’nın ilk belediye başkanlığı döneminde Amerikalılar’dan çok ucuz bir fiyatla alındığı söylenen bir arsa, benzer bir projeyi Ankara’da gerçekleştirmiş olan MNG Grubu’nun (Günal İnşaat) teklifiyle ortak bir projeye dönüştürülmüştü.
Belediye, arsasını kurulacak şirkete aynî sermaye olarak koyacak, karşılığında %23.8 oranında hisse alacak ve bu hisse oranı ileride yapılacak sermaye artışlarından etkilenmeyecek, ayrıca ortaklar arası özel bir sözleşme ile de ana sözleşmede yer almayan bir anlaşmaya istinaden otelin otopark gelirlerinden masraf ve vergiler düşüldükten sonra %50 oranında, mal sahibi şirket vasıtasıyla pay alınacaktı.
Hilton’un 65 milyon dolara çıkması öngörülüyordu.
Sonradan bu rakamın 90 milyon dolarlara ulaştığı görülecekti.
İşin garibi, muhalefette olanlar iktidarlara yönelik satır arası “bilenmişliklerini” gizleyemez, değişimi “intikam saati” olarak hevesle bekleşirler. Bu dediğimizin, sağ-sol, laik-muhafazakâr, Kürt-Türk olmakla bir ilgisi yoktur. Ülkemizin “kumaşı” maalesef budur. Bu durum esasında toplumumuzun, sanılanın aksine ne denli “yaşlı” olduğunu gösterir.
Yaşlılık kavramını biyolojik bir terim olarak almayınız. Bir ülkenin insanları hiç kimseyi olumlu anlamda şaşırtmıyorsa, çok şey bildiğini zannediyor ve “meraksız” bir ömür tüketiyorsa, özetle; “konfor alanı”nın dışına çıkmıyorsa, zaten yaşlıdır. Geçenlerde CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu Atatürk’ü anarken “Gazi Mustafa Kemal” söylemini daha içselleştirdiğini ifade etti.
Vay, sen misin bunu söyleyen, en bilindik, sıradan kalıplarla parti içinden eleştirilere boğuldu.
Ağırlıklı olarak İzmir milletvekillerimizdi bu tepkileri gösteren.
Açık bir militer vurgu içeren “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını severek kullananlar, aynı isim tercihini seslendirenlere ironik şekilde hassasiyet gösterdi. Diyeceğimiz, mevzu “İktidar Oyunları” olunca her düzeyde yıpratma argümanı ıskalanmıyor, samimiyet, tutarlılık kaygısı akla bile gelmiyor.
Yazının başında belirttiğimiz “pembe ufukların” sadece genç ve taze nefeslerle mümkün olabileceği aşikâr.
“Beyturan” lokantasının öyküsünü biraz da bu duruma benzetiyoruz. Birkaç yıl öncesine kadar sınırlı bir zümre dışında bu denli bilinmiyordu. Ama sonrası, tıpkı “Şampiyon At” gibi oldu. Aydın yolu üzerinde Havaalanı’nı geçtikten sonra Kısıkköy Marangozlar Sitesi’nin içinde 30 yılı aşkın süredir hizmet veren bir esnaf lokantasından söz ediyoruz. Zeytinyağlı ev yemekleri, odun ateşinde pişen et yemekleri ile Nesrin hanımın kepçesi harikalar yaratır.
Daha evvel muhtelif vesilelerle bu mekândan söz etmiştik. Bu defa tekrar gündeme gelmesinin sebebi “Kaymaklı Menemen”. Hani “soğanlı” mı, “soğansız” mı diye tartışılırken “kaymaklısı” nereden çıktı, diyebilirsiniz. Menemen bu mekanda; tarla domatesi, biber, kaşar peyniri, köy yumurtası, süt kaymağı ve az zeytinyağı ile birlikte müthiş bir lezzet resitaline dönüşüyor. Aile işletmesinin ikinci kuşağının da işin içinde olduğu bu özel mekân, zaten Girit yemek kültürü ile bir efsane olmuşken bahse konu “hoş”luğu ile bir kere daha dikkatleri üstüne topluyor.
Henüz denemeyenlere hararetle tavsiye ederiz.
-----
Çok şey yalan oluyor
YENİ bir yaşam biçimine ne ölçüde hazırlıklıyız. Pandemi’den söz ediyoruz. Kalıcı çözüm haberleri henüz ikna edici seviyede değil. Hani, “zamanla geçer” gibi bir durum henüz yok. Buna mukabil virüs giderek yaygınlık kazanıyor. Biliyoruz ki enfekte olanların belirli bir yüzdesi maalesef kaybediliyor. Pandemi hız kesmezse, bir müddet sonra en sakin olanlarımızın bile kimyası bozulmaya başlayacak.