Paylaş
Merkez Bankası’nın afişe 8,25 olan faiz oranının gözden geçirilmesi bekleniyordu.
Ekonomistler genelde enflasyonun bahse konu oranın üstünde seyretmesi nedeniyle artırım gereğini ifade ediyorlardı.
Ama artırımın realize olması konusunda çoğu kişide bir beklenti yoktu.
Zira, Cumhurbaşkanı’nın faiz-enflasyon ilişkisine dair görüşleri biliniyordu.
Bağlı olarak “Merkez Bankası faiz artırımı yoluna gitmez” diye düşünülüyordu.
Sonra faiz 10,25’e çıkartıldı.
Açıkça, zaten olması gerekene ironik bir şekilde şaşırıldı.
Alakasız gibi gözükse de ülkede siyasi gerekçe algısının ağır bastığı kimi durumlarda, mesela Osman Kavala tahliye edilse, zaten olması gereken buydu, denmeyecek ve yine şaşıracağız.
Hani aklımızı emanet edeceğimiz bir otoritenin bulunması müthiş bir zihin konforu sağlasa da “kediye kedi” demeyi erteleyerek yaşamak ilginç bir demokrasi deneyi olmaya başladı.
Talimatı sükûnetle karşılamak meseleleri tabii ki, çözmüyor.
Mamafih mevsimler “güz”e evrilirken, hemen her konuda “yeni normale” alışıyoruz.
Mahsun, mazlum, mağdur ve giderek gevşemiş bir halde mutluyuz.
-----
“Değerli gerginlik” politikası
TÜRKİYE alttan alan, yumuşak, anlayış bekleyen dış politika dilini bir süredir bıraktı.
İstediğini, tansiyonu yükselterek ve gerilimi tırmandırarak elde etmeye çalışmak tabii ki, bir yöntemdir.
Devletler birbirleriyle ilişkilerinde “karşılıklı menfaat” ve “gün dengesi”, uzlaşının ana belirleyicisidir.
Ama bu esnada mümkün mertebe “diplomatik nezaket” korunmaya çalışılır.
Türkiye bilinçli bir şekilde, bilerek bu hususa özen göstermiyor.
Hiç şüphesiz “diplomasi kodlarına” aykırı davranmak, ülke moralitesine de bir tatmin sağlayabilir.
Bu tutum, Türk dış politikasının geleneksel anlayışında yeni bir çığırdır.
Gün gelir bu üsluptan vazgeçilmek istenirse, “Monşerler” her daim hazır-nazır, tüm birikimlerini muhafaza ederek görev bekler durumdadır.
Bakalım, bu tercih, yarar veya zarar anlamında ne gibi bir sonuçlar doğuracak.
Paylaş