Sevgili okurlar, bu hafta konumuz ‘doğuştan kalp hastalıkları.’
Hastalık; hem erken, hem de geç dönemde belirti verebiliyor ve tedavisi ciddi önem taşıyor. Bu yüzden erken tanı ve erken ameliyatın hayat kurtarıcı nitelikte...
Özellikle bu hastalıkta bebeğinizde doğumun ilk günleriyle birlikte morarma, sık nefes alıp verme, solunum zorluğu ve beslenme güçlüğü farkedebilirsiniz. Bu gibi durumlarda çocuğunuzu zaman kaybetmeden çocuk kardiyoloji uzmanına götürmeniz hayati önem taşıyor.
Böylesine önemli bir konuda; doğuştan çocuk kalp hastalıklarının belirtilerini, tanı ve tedavi yöntemlerini Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi uzmanı Prof. Dr. Mustafa Koray Lenk ile konuştuk. Hafta boyunca gelen maillerde ve merak edilenleri sordum o da cevapladı.
* Doğuştan kalp hastalıkları nelerdir, biraz bahseder misiniz?
Doğuştan kalp hastalıkları üç bölüm altında inceleniyor. İlk grubu morarmayla birlikte seyreden kalp hastalıkları oluşturuyor. Bunlar hayatın çok erken döneminde bulgu veriyor.
İkinci grupta yüksek basınçlı kalp odacıklarından daha düşük basınçtaki odacıklara kanın geçmesi ile ilintili bulguların ortaya çıktığı kalp hastalıkları bulunuyor. Bunlar, ilk grubun aksine hayatın 1. ve 2 aylarında bulgu veriyor.
Bu yöntem kulak zarında delik olan hastalarda uygulanıyor. Bir mikrocerrahi yöntemi olan kıkırdak timpanoplastisini sizlerden gelen sorular doğrultusunda Ankara TOBB ETÜ Hastanesi doktorlarından Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Cem Özbek ile konuştuk.
- Öncelikle kulak zarı neden delinir?
- En sık neden özellikle çocukluk çağında geçirilen sık orta kulak enfeksiyonları. Bu enfeksiyonların bir kısmında kulak zarı delinebiliyor ve eğer doğru tedavi uygulanmaz ise delik kapanmayabiliyor. Bazen de doğru tedavi edilse dahi kalıcı delik olabiliyor. İşitme kaybı hem zarın delik olmasından, hem de yıllar içerisinde ortaya çıkan akıntılar nedeniyle kemikçik zincirdeki erimelere bağlı artabiliyor.
- Peki kulak zarı delikliği olan hastalar hangi şikayetlerle doktora başvuyor?- Kulakta zaman zaman meydana gelen akıntı, işitme kaybı, kulak uğultusu ve bazen akıntılı dönemlerde ortaya çıkan kulak ağrısı en sık başvuru nedenlerini oluşturuyor.
- İşitme kaybı sadece zar delikliğinden mi kaynaklanır?- Bazı hastalarda sadece zar deliğine bağlı olabildiği gibi bazı hastalarda bununla birlikte kemikçiklerdeki erimeden kaynaklanabiliyor. Her akıntı orta kulakta bulunan kemikçiklerdeki erimeyi biraz daha artırıyor. Bazı kulaklarda ise kireçlenme benzeri özel durumlar da ortaya çıkabiliyor. Ameliyatlarda cerrahın her duruma karşı hazırlıklı olması ve bu durumu tedavi edebilecek deneyim ve bilgi birikimine sahip olması gerekiyor. Kulak mikrocerrahisi özel deneyim gerektiren bir alan.
- Hangi hastalara kulak ameliyatı gerekiyor veya hangi tip hastalığı olanlarda uygulanan bir yöntem?
- Ameliyat öncesinde yapılan odyolojik işitme tetkiki, işitme kaybının seviyesi ve şekli hakkında bilgi veriyor. Bazen daha detaylı bilgi edinmek istediğimizde bilgisayarlı tomografiden de faydalanıyoruz. Nihai karar ameliyatta karşımıza çıkan bulgulara göre veriliyor. Cerrahın her duruma karşı hazırlıklı olması gerekiyor.
- Mikrocerrahi dediniz, bu kulak burun boğaz uzmanlığında özel bir alan mıdır?
Obezite, önceleri gelişmiş ülkelerin bir sorunuyken artık gelişmekte olan ülkeleri de tehdit etmeye başladı. Ülkemizde de giderek çoğalan obeziteyi, tehlikelerini ve tedavi sürecini Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Osman Yıldırım ile konuştuk.
- Obezite ve morbid obezite nedir?
- Obeziteyi, kısaca vücutta aşırı yağ birikimi olarak tanımlayabiliriz. Dünya Sağlık Örgütü ise “Vücutta hastalıklara neden olacak biçim ve oranda anormal, fazla miktarda yağ birikmesi” şeklinde açıklıyor. Morbid Obezite ise ortaya çıkardığı ölümcül sorunlar nedeniyle yaşamı ciddi olarak tehdit eden ileri derecede şişmanlık olarak olarak tanımlanır.
- Peki obezitenin tehlikeleri nelerdir, ne gibi sonuçlara yol açar?
- Obezite vücudun tüm sistemlerinde bozukluğa sebep olur. Uzmanlar, obez kişilerin yaşıtlarına göre 12-15 yıl daha az yaşadığını söyler. Obezite, tip 2 diabetes mellitus (şeker hastalığı), hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, yağ metabolizması bozuklukları, uyku apnesi, reflü, cinsel bozukluklar, kemik ve eklem sorunları, solunum sistemi bozuklukları gibi birçok hastalığa neden olur. Obezite hastalarının dış görünümleri bozulduğu için bu hastaların sosyal yaşam ve ruh sağlığı da bozulur.
- Obezite tedavisinden bahseder misiniz? - Obeziteli hastalar için diyet, egzersiz, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi seçenekleri vardır. Tedavide diyet ve egzersizin büyük rol oynar. Fakat bu yöntemler yetersiz kaldığında belli grup hastalarda ilaç denenebilir. Bu süreçte yan etkiler oluşabilir. Morbid obezitenin kalıcı ve etkin tedavisi cerrahidir.
Obezite tedavisi tamamen bir ekip işidir. Endokrinoloji, genel cerrahi, psikiyatri, beslenme ve diyet uzmanlarından oluşan bir ekip hastayı değerlendirmeli, tedavi yöntemini belirlemelidir.
- Hangi obez hastalara cerrahi tedavi öneriyorsunuz?
Sevgili okurlar bu hafta konumuz Sedasyon. Sedasyon kavramı, tıp biliminde kullanılan bir kavramdır ancak halk arasinda genel olarak genel anesteziyle karıştırılmaktadır. Hastada uyku hali oluşturarak hastanın rahatlamasını ve sakinleşmesini sağlayan ve anesteziyi desteklemek amacıyla kullanılan sedasyon yöntemi son yıllarda gelişen tıp uygulamaları içerisinde birçok alanda tanı ve tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Hafta boyunca gelen mailler doğrultusunda Ankara Acıbadem Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Arif Timuruğlu ile Sedasyon hakkında bilinmesi gerekenleri konuştuk.
Öncelikle sedasyonun tanımı ile başlayalim sedasyon nedir?
Ağrı duymanızın, hareketli olmanızın veya uyanık olmanızın istenmediği tanı ve tedavi amaçlı yapılacak tüm işlemler için uygulanan anestezi yöntemine sedasyon denir. Genel anesteziden farklı olarak genellikle hastanın bilinci açıktır. Sedasyon, anestezi uzmanı veya sedasyon uygulama eğitimi almış bir hekim tarafından ameliyathanede, poliklinikte veya muayenehanede uygulanabilir.
Peki kimlere ve nasıl uygulanabilir?
Ortodonti kelimesi, Yunanca’da ortho düzgün ve odons diş kelimelerinden oluşmaktadır. Ortodonti anabilim dalı, dişlerin diş kemikleri (alveolar kretler) üzerinde düzgün şekilde yerleşmesi ve yüz düzensizliklerinin teşhis ve tedavisi ile ilgilenen diş hekimliğinin bir uzmanlık dalıdır. Her ne kadar düzgün diş anlamına gelse de, kelime anlamını aşan Ortodonti bölümü, günümüzde sadece dişleri değil, alt ve orta yüz düzensizliklerini de tedavi etmektedir. Ortodonti dalı, alt ve üst çenenin kafa kaidesine ve birbirlerine göre konumunu ve dişlerin ilişkilerini üç boyutlu olarak inceler. Ortodonti tedavisinin gerekliliği, yararları ve aşamaları ile ilgili bilinmesi gereken birçok konu ve ortodonti dalının günümüzde geldiği son nokta ve ağız ve diş sağlığında ortodonti tedavisi ve merak edilen ayrıntılarını Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ufuk Toygar Memikoğlu ile konuştuk.
- Öncelikle, ortodonti ne demektir ve ortodontik tedavi ne işe yarar?- Ortodonti kelime anlamı olarak “düzgün diş” anlamına gelmektedir, ortodontik tedaviler dişlerin çene kemikleri içerisinde düzgün bir biçimde sıralanmasını, çene ve yüzün büyüme ve gelişim bozukluklarını düzeltmeyi hedefleyen tedavilerdir. Alt ve üst dişlerde ortodontik tedavi ile sağlanan iyi bir kapanışın, düzgün sıralanmış dişlerin ve dengeli bir alt-üst çene ilişkisinin bireylere pek çok artısı vardır. Bireyin yüz ve diş estetiğini düzeltmenin yanı sıra, çiğneme ve konuşma fonksiyonlarını da iyileştirir. Aynı zamanda düzgün sıralanmış dişlerin temizlenmesi çapraşık (eğri) dişlere göre daha kolay olmaktadır bu sayede ağız ve diş sağlığı da geliştirilmiş olur, bu durum genel sağlığı da olumlu yönde etkileyerek bireyin öz güvenini artırır.
BOZUKLUK VARSA TEDAVİ GEREKİR
-Kimler ortodontik tedavi görmelidir?
- Çocuğun diş gelişimi ve çene gelişiminin ortodontik açıdan değerlendirilmesine 7-8 yaşlarında başlanmalıdır. Ortodonti uzmanı bu değerlendirmeler esnasında dişlerin, çene kemiklerinin ve yüzün büyüme ve gelişiminde bir bozukluk olduğunu tespit ederse size ortodontik tedavi önerecektir. Dişlerin, çenelerin ve yüzün büyüme ve gelişiminin bozulduğu pek çok ortodontik problem vardır, şimdi hepsini burada söyleyemeyiz ancak bir problem var ise ve birey bu problemden estetik ve fonksiyonel açıdan rahatsız ise ve tedavi talebi varsa bu kişilerin ortodontik tedavi görmesi gerekmektedir.
- Peki ortodontik tedavi nasıl bir tedavidir? - Tedavilerde kullanılan pek çok uygulama vardır ancak bunlardan en yaygın olanı ve halk tarafından en çok bilineni sabit ortodontik aygıtlar olarak adlandırılan braket ve diş tellerinden oluşan tedavi mekanikleridir. Bunlar metal veya porselen (diş renginde) olabilir. Ancak bunun yanında hastaların takıp çıkarabildiği hareketli aygıtlar, ağız dışından kullanılan maskeler ve boyunluklar gibi pek çok tedavi aracı bulunmaktadır. Ayrıca dişlerin arkasına yapıştırılan tellerle yapılan ve lingual tedavi olarak adlandırılan ve şeffaf takıp çıkartılabilen aygıtlarla yapılan tedavi şekilleri de mevcuttur. Bunlardan hangisinin uygulanması gerekliliğine hastanın problemine göre hekim karar verecektir.
YAŞ SINIRLAMASI YOK
- Ortodontik tedavilerde yaş sınırı var mıdır?
Deride büyük kesiler yapılmadan, sadece endoskoplar yardımıyla bir kaç ufak delikle hedef organı görüntüleyip, müdahale edebilmeyi olanaklı kılan endoskopik yöntemler her alanda kullanılmaya başlandı. Son yıllarda Beyin Cerrahisi operasyonları bu yöntemle yapılıyor. Endoskopik nörocerrahi alanını TOBB Hastanesi doktorlarından Nöroşiruji Uzmanı Prof. Dr. Engin Gönül ile konuştuk.
- Endoskopi nedir, tanımını yapar mısınız?
- Endoskop Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “İnsan vücudunun herhangi bir boşluğunu, muayeneyi kolaylaştırmak için aydınlatıp görünür duruma getiren alet, içgörür” olarak tanımlanıyor. Bu sistem tıbbın hemen tüm dallarında kullanılıyor.
- Endoskopik cerrahinin avantajları nelerdir?- En büyük avantajı doğal açıklıklardan veya küçük deliklerden girerek hedef organa ulaşıp, teşhis ve tedaviyi sağlamak. Endoskopi önceleri vücudun doğal boşluklarını kullanıyordu. Uygulama yapılacak bölgede doğal boşluk yoksa bu cerrahi olarak oluşturuluyor. Bu işlem halk arasında kapalı ameliyat olarak biliniyor.
- Peki Beyin Cerrahi alanında hangi ameliyatlarda endoskopi kullanılıyor?
- Hipofiz adenomlarının yanısıra, kafa tabanı tümörlerinin pek çoğu, hatta damarsal patolojiler endoskopik yöntemlerle tedavi edilebiliyor. Hipofiz adenomlarının tedavisinde; burun deliğinden girilerek, burun orta hat yapıları ve mukozanın korunması ile nazal tampona bağlı olarak yüzde 35 oranında görülen yüz ve baş ağrısı, atrofik rinit, septum perforasyonu, koku duyusunda azalma veya kayıp, diş etlerinde his bozukluğu, burun kemerinde deformite gibi komplikasyonlardan uzaklaşılabiliyor. Endoskopik menengiom (iyi huylu beyin tumorü) ameliyatında tümöre ulaşmak için genellikle burun delikleri kullanılıyor veya kafatasına küçük bir delik açılıyor. Ayrıca bouyn ve bel fıtığı ameliyatlarında da endoskopi kullanılıyor.
- Boyun ve bel fıtığı ameliyatlarında endoskopik yöntemin diğer cerrahi yöntemlere göre bir üstünlüğü var mıdır? - Boyun ve bel fıtıklarında, cerrahi girişimler minimal invaziv yöntemler kullanılarak gerçekleştirildiğinde; ameliyat süresinde kısalma, minimal doku travması ve cerrahi komplikasyonlarda azalma olduğu görülür. Böylelikle hastanede kalış süreleri kısalır, hastalar günlük yaşantılarına çok daha çabuk dönebilir. Vücutta yalnızca kalem kalınlığında bir delik açılır, hastalar aynı gün ayağa kalkar. Endoskopik bel fıtığı ameliyatında 5 milimetre çapında bir endoskopla gerçekleştirilir. Cerrah ameliyat alanını, büyütülmüş bir şekilde ekrandan görür, Fıtığa ulaşmak için omurga ve çevresindeki dokulara dokunulmaz. Perkütan Artroskopik Diskektomi, klasik açık yöntemlere göre daha az invazivdid. Farklı açılı optik kullanılarak, uzak lateral disklerde endoskopla dıştan yaklaşarak, fasetektomiye gerek kalmadan fıtıklaşan disk parçası alınabilir.
Bu yöntemler hangi hastalara uygulanamaz?
Sevgili okurlar bu hafta konumuz böbrek taşları ve yeni tedavi alternatifleri. Bilindiği üzere böbrek taşı bazen kendiliğinden düşer, çoğunlukla da cerrahi tedavi gerektirir. Cerrahi tedavi yani ameliyat hepimizin korkusudur. Gelişen tıpta tedaviler hep cerrahiden uzaklaşma yönüne gitmiştir. Bunlardan bir tanesi de böbrek taşı tedavisinde kapalı bir yöntem olan robotla tedavi. Konuğumuz ise bu robotu tıp literatürüne sunan bir Türk doktoru, Ankara International Medicana Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Remzi Sağlam. Hafta boyunca sizlerden gelen mailler doğrultusunda derlediğimiz soruları kendisine sorduk. O da yanıtladı.
Hocam bilindiği üzere böbrek taşı tedavisi deyince ameliyat akla gelir.Biraz geçmişe gidip açık ameliyatlar ne zaman terkedilmeye başlandı bahseder misiniz?
1970’li yıllarda böbrek taşları tüm dünyada açık ameliyatla tedavi ediliyordu, ancak bir takım gelişmeler vardı ve böbrek taşları kapalı ameliyatlarla tedavi edilmeye çalışılıyordu. Almanya’da Peter Alken, Avusturya’da Marberger, bir iğne ile böbreğe giriyorlar, yolu genişleterek böbrek taşlarını kırıp çıkarıyorlardı. Bu teknik 1980’li yıllarda tam kabul gördü ve yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Biz de 1985 yılında bu tekniği uygulamaya başladık.
Aynı yıllarda İspanya’da Perez Castro üreteroskop denilen aleti icat etmiş ve ureter dediğimiz, böbrek ile idrar kesesi arasındaki kanal içindeki taşları tedavi etmeye başlamışlardı. Biz bu yöntemi de uygulamaya başladık. Böylece daha önce küçücük bir taş için ameliyat ettiğimiz hastalarımızı artık kesmeden kapalı ameliyatlarla tedavi etmeye başladık. Bu konuda öncülerden biri olduk.
TEDAVİDE MUCİZE
Hocam peki biraz da taş kırma cihazı ve taş kırma yönteminden bahseder misiniz?
1980 yılında Almanya’da Christian Choussy ve arkadaşları uzun yıllar süren bir çalışmanın ardından bugün ESWL, böbrek taşı kırma cihazı, dediğimiz cihazı icat ettiler ve sonuçları yayınlamaya başladılar. Bu mucize gibi bir şeydi, böbrek taşı tedavisi değişmişti. Artık hastaların böbreğine veya ureter dediğimiz idrar kanallarına bir aletle girmeye bile ihtiyaç yoktu. Böyle bir cihaz 1986 yılında İstanbul’da, 1988 yılında da Ankara’da kuruldu. Bu yıllarda bir yandan ESWL dediğimiz tedavi yöntemine yoğun ilgi artarken, bir yandan da kapalı böbrek taşı ameliyatında kullanılan cihazlar geliştiriliyordu.
- Sağlıklı bir yaşam ile spor ve kalp ilişkisi nedir?Sağlıklı yaşam, kişinin temizliğine ve beslenmesine dikkat etmesi, spor yapması ile birlikte yaz-kış aylarında hastalıklara yakalanmadan yaşamını idame ettirebilmesidir. Sağlıklı bir yaşam için alkol ve sigara kullanmamalıstresten uzak durmalı, cinsel yaşama ve uyku düzenine dikkat etmeliyiz. Haftada bir bile olsa doğa ile başbaşa kalmak sağlığa iyi gelecektir.
- Kalp sağlığı için yapılması gerekenler nelerdir?Tansiyonu ve kolesterolü kontrol altına almanın ilk şartı sağlıklı ve dengeli bir diyet uygulamaktır. Fazla kilolu olmak koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve inme için de risk oluşturmaktadır. Günümüzde sigara, önlenebilir ölüm sebepleri içinde ilk sırayı almaktadır. Sigara kullanımı, kansere, kalp damarlarının tıkanmasına dolayısıyla kalp krizine sebep olmaktadır. Düzenli egzersizin hemen her hücremize olumlu etkisi var desek yanlış olmaz.
KAN BASINCI DÜŞÜYOR
- Spor, kalp ve damar sağlığına nasıl etki ediyor?
Her kas gibi kalp kası da antrenman yaptıkça daha güçlü oluyor ve daha verimli çalışıyor. Hem kasılması güçleniyor hem de rahatlayıp gevşemesi mükemmelleşiyor. Antrenmanlı kalp, sıkıntılı bir durumla karşılaştığı zaman sakin bir tepki veriyor. Damar sertliğine karşı koruyucu rol oynayan HDL kolesterolü yükseltmenin yollarından biri egzersiz yapmak. Egzersizin süresi ve sıklığı arttıkça olumlu etki de artıyor. Düzenli spor yapanların hareketsiz bir yaşam sürenlere göre daha az endişeli olduklarını, uykularının daha düzenli olduğunu gösteren çalışmalar var.
HER GÜN 30 DAKİKA
Peki sadece yürümek yeterli midir?