Şenol Kalyoncu

Sağlık için 21 gün

2 Mayıs 2015
Diyetisyen Derya Şahin, “Günde 3 ana, 2 ara öğün olmak üzere en az 5 öğün beslenin. Beslenmenizde tuz ve şekeri azaltın. Dildeki tat tomurcukları 21 günde daha az tuzlu ve az şekerli beslenmeye uyum sağlar” uyarısında bulundu.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz yeterli ve dengeli beslenmenin vücuda ve sağlığa olan katkıları. Birçok hastalığın temelinde aslında düzensiz ve yetersiz beslenme yatmaktadır. Gıdaların gerektiği miktarda ve gerektiği zamanlarda alınmaması ve bunun sürekli olması sağlığımızı ciddi şekilde etkilemektedir. Biz de bu hafta ‘yeterli ve dengeli beslenmenin kodlarını’ Diyetisyen Derya Şahin’le konuştuk. Hafta boyunca sizlerden gelen mailler doğrultusunda merak edilenleri sorduk o da yanıtladı.

Öncelikle yeterli ve dengeli beslenme nedir?Sağlığın devamlılığı için günlük enerji gereksinimini karşılayan, vitamin ve mineral içeriği yüksek, uygun oranda protein, yağ ve karbonhidrat içeren, zengin ve renkli beslenme biçimine yeterli ve dengeli beslenme denir.
Beslenme süreci anne karnında başlar ve tüm yaşantımız boyunca devam eder. Yeterli ve dengeli beslenmek sağlığınızı ve yaşam kalitemizi arttırken hastalıklara karşı koruyucu etki gösterir.

Klasik bilgi olarak bildiğimiz beslenme piramidinin geçerliliği halen var mıdır?
Besin piramidi günlük almamız gereken enerji dağılımını ve oranlarını belirlemek için bir örnek oluştursa da bu geleneksel bilgi yapılan araştırmalar sonucunda değişime uğramıştır. Sağlıklı beslenme bütün besin gruplarını içermeli ve kişiye özel olmalı. Besinleri temel yapıtaşlarına göre; tahıl, süt ve ürünleri, et ve yumurta, sebze ve meyve olarak 4 grup altında toparlandığında şans anlamına gelen dört yapraklı yonca modeli bizler için daha ideal bir referans oluşturur. Bu besinlerin günlük tüketilmesi gereken miktarlar ise kişinin gereksinim duyduğu enerji miktarına, yaşına, cinsiyetine, yaşam tarzına göre farklılık gösterir. İşte bu nedenle beslenme düzeni kişiye özel olmalıdır diyoruz. Günde 4 bin kalori yakan genç bir sporcu ile, standart yaşam süren 50 yaş üstü bir bayanın bin 400 kalori içeren beslenme düzeni ciddi farklılık gösterir. Fakat hepsinin ortak özelliği dört yapraklı yonca modelinde olduğu gibi bütün besin gruplarını içermesi gerektiğidir.

OYUMUZ DOĞADAN YANA

Sağlıklı beslenmek için ek alınması gereken besin takviyelerini öneriyor musunuz?

Yazının Devamını Oku

Göz ameliyatında lazer teknolojisi

25 Nisan 2015
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz Lazerle gözde görme kusurlarını düzeltme ameliyatları.

Lazer teknolojisi göz hastalıklarının tedavisinde uzun yıllardır kullanılıyor. Farklı göz hastalıkları için farklı lazer teknolojileri uygulanıyor. Halk arasında sıklıkla “lazerle gözlükten kurtulma” ameliyatı veya “göz çizdirme” olarak bilinen operasyonlar “excimer lazer” kullanılarak yapılan tedaviler. Excimer lazer ile miyop, hipermetrop veya astigmat tedavisi yapılabiliyor. Lasik, excimer lazer kullanılarak yapılan lazerle gözlük ve kontakt lenslerden kurtulma operasyonları arasında en sık uygulanan ve en konforlu tedavi olma özelliğini taşıyor. Lasik operasyonunun popülerliğinin nedeni ise tamamen ağrısız bir operasyon olması ve hızlı sonucu vermesi. Sizlerden gelen sorular doğrultusunda lazer operasyonları, Ankara Liv Hastanesi doktorlarından Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sibel Şalvarlı’ya sorduk.

Gözün kırma kusurları nelerdir?
Gözün kırma kusurları miyop, hipermetrop ve astigmattır. Göze gelen görüntü, görme merkezinin önünde odaklanıyorsa miyop, gerisinde odaklanıyorsa hipermetrop, retinanın önünde veya arkasında farklı düzlemlerde odaklanıyor ise astigmat denir. Kornea ve lensin yapısal bozuklukları, kırıcılık güçlerinin yetersizlikleri veya fazlalıkları kırma kusurlarına neden olur.

Peki Kırma kusurlarının tedavi yöntemleri nelerdir?Kornea ve lens gibi kırıcı ortamlara yapılacak çeşitli müdahalelerle kırma kusurlarını düzeltebiliriz. En sık kullanılan yöntem excimer lazer olup farklı yöntemlerin kendine özgü üstünlükleri ve zaafları vardır. Ancak refraktif suit ile hayat bulan Optilasik bugüne kadar bilinen excimer lazer yöntemlerine daha ileri bir boyut getiriyor.

Optilasik nedir?Optilasik, korneanın doğal anatomik şekline sadık kanarak tedavi yapan böylece lazere bağlı gelişen istenmeyen kamaşma ve yansıma oluşumuna engel olan eximer lazer teknolojisidir. Optimize wave front ve dört farklı kişiye özel tedavi seçeneği sunarak çağın ötesinde bir teknoloji kullanmamızı ve mükemmel sonuca ulaşmamızı sağlar.

Optilasikte excimer lazere uygunluk nasıl belirlenir?

Yazının Devamını Oku

Anevrizmalar sinsi seyrediyor

18 Nisan 2015
Genel olarak anevrizmaların sinsi seyrettiğini belirten Doç. Dr. Yaman Zorlutuna, “Belli bir büyüklüğe eriştikten sonra, bulunduğu bölgeye göre basıya bağlı bulgular verebilir. Bunlardan en önemlisi ağrıdır” dedi.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz aort anevrizmalarinin tedavisinde açık cerrahiye alternatif bir yöntem olan endovaskuler stent greftler. Konuyla ilgili olarak Bayındır Söğütözü Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Yaman Zorlutuna ile konuştuk. Sizlerden gelen sorular doğrultusunda konu ile ilgili merak edilenleri sorduk, O da yanıtladı.
Öncelikle Aort damardan bahseder misiniz?
Bilindiği gibi kalpten çıkan ana atardamarımıza Aort (veya Aorta) denilmektedir. Tüm vücudumuza temiz kanın dağıtım anayolu olan aorta, kalbin sol karıcığının üzerinden başlayıp göğüs ve karın içinde seyreder. Aorta, bulunduğu bölgelere göre farklı isimlerle tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, göğüs kafesi içinde kalan kısmına torasik, karın bölgesindekine ise abdominal aorta denilmektedir. Kalpten ilk çıktığı bölgede çapı en fazla 4 cm olan aorta, seyrettiği yol boyunca beyine, kollara, tüm organlara ve bacaklara dallar verir. Böylece dokularımız için gerekli olan temiz (satüre) kan gereksinimi sağlanmış olur.
Peki Anevrizma nedir, nasıl oluşur?Aortanın, bulunduğu bölgedeki çapının 1.5 katı ve üzerine çıkmasına balonlaşma (anevrizma) denilmektedir. Anevrizma oluşumunda en önemli faktör, damar yapısındaki elastik dokunun setleşmesi ve travmaya karşı duramaz hale gelmesidir. Bunun en önemli nedenleri; elastik dokunun genenik nedenlerle bozulmuş olması, yaşlanma, damar sertliği, enfeksiyon ve travmadır. Ağır darbeler (trafik kazası, yüksekten düşme gibi) acil müdahaleyi gerektiren akut anevrizmalara neden olabildiği gibi, kronik travma olarak kabul edebileceğimiz yüksek tansiyon da zaman içinde anevrizma oluşuma yol açabilmektedir.

EN ÖNEMLİ BULGU AĞRI

Anevrizma belirtileri nelerdir, ne gibi riskler yaratır?

Yazının Devamını Oku

Genetik faktörlerin yanına eklendi

11 Nisan 2015
Estetik Cerrah Op.Dr. Bülent Cihantimur, son yıllarda saç dökülmesine sebep olan genetik faktörlerin yanına bir de sağlıksız beslenme koşullarının eklendiğini söylüyor.

Sevgili okurlar, bu hafta konumuz, saç dökülmesi ve saç ekimi. Saç dökülmelerine karşı en etkili yöntem saç ekimi olarak bilinirken, bu alanda da tıpta her gün yeni ilerlemeler kaydediliyor. Bunlardan biri de organik saç ekimi yöntemi. Bu önemli konuyu hafta boyunca sizden gelen sorular doğrultusunda ‘organik saç ekimi’ yöntemini geliştiren Estetik Cerrah Op.Dr. Bülent Cihantimur’la konuştuk.

Öncelikle saç neden dökülüyor?
Saçın dökülme sebeplerini incelediğimizde, aslında hemen hemen her hastalığın çıkmasına ya da tetiklenmesine neden olan, stres, sağlıksız beslenme, hava kirliliği ve genetik altyapıyı gözlemleyebiliriz. Son yıllarda artmasının altında ise bu etkileri artık daha fazla yaşıyor olmamız yatıyor. Sağlıksız beslenmenin ilk belirtileri saç ve tırnaklarda ortaya çıkar. Genetik sebeplerin yanı sıra sağlıksız beslenme dökülme sorunlarına neden oluyor.

Peki saç ekimi nasıl yapılıyor?
Saç ekiminde donör (verici) alandan yani kellik sorunu yaşayan hastanın kafasında genellikle ense bölgesinde bulunan alandan saç kökleri alınır ve olmayan alana transfer edilir. Transfer öncesi, saçtan yoksun alana kimyasal enjekte edilerek gözeneklerin açılması sağlanır. ‘Organik saç ekimi’ yönteminde ise ekim yapılmadan önce kel alanın canlandırılması üzerinde duruluyor.

Yazının Devamını Oku

Kanserde ürküten tablo

4 Nisan 2015
Medikal Onkolog Doç. Dr. Gökhan Erdem, “2014 yılı verilerine göre Türkiye’de 97 bin erkek ve 32 bin kadın kanser tanısı almıştır. Erkeklerde akciğer kanseri kadınlarda ise meme kanseri en sık görülen kanserdir” diyor.

Sevgili okurlar 1-7 Nisan arasında bütün dünyada kanser haftası olarak etkinlikler düzenlenir biz de bu konuya dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için bu hafta konumuzu kanserden korunma ve erken tanı olarak seçtik. Konuyla ilgili Ankara Liv Hastanesi doktorlarından Medikal Onkolog Doç. Dr. Gökhan Erdem ile konuştuk, sizlerden gelen maillerden derlediğimiz soruları sorduk, o da yanıtladı.

Kanserden nasıl korunabiliriz?
Kanserden korunma temelde birincil ve ikincil korunma olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. Birincil korunmada amaç kanser oluşumunu önlemektir. Sigarayı bırakma, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, ideal vücut ağırlığını koruma, güneşten korunma, hepatit B ve HPV aşılaması, yüksek riskli kadınlarda uygulanan her iki yumurtalığın ve memenin alınması başlıca birincil korunma yöntemleridir. İkincil korunma ise var olan kanserin şikayet ve bulgular ortaya çıkmadan saptanmasıdır. İkincil korunmada amaca ulaşmak ancak kanser tarama programları yardımıyla mümkündür.

Peki her kanser tarama için uygun mudur?
Ne yazık ki her kanser tarama için uygun değildir. Büyük halk kitlelerini ilgilendiren tarama programları belli prensipler çerçevesinde uygulanmalıdır. Tarama yapılacak kanserin görülme sıklığı ve şiddeti toplum için önemli bir halk sağlığı sorunu olmalıdır. Hastalığın biyolojisi diğer bir deyişle seyri erken tanı için uygun olmalıdır. Erken tanı konulduğunda etkili bir tedavi seçeneği olmalıdır ve son olarak tarama testlerinin kolay, ucuz ve güvenilir olması gerekir.

Erken tanı hayat kurtarır mı?
Artık slogan haline gelmiş bu ifade kanser tarama programlarının en temel hedefidir. Aslında bazı kanserler için doğru olan bu ifadenin doğru olmadığı durumlar da vardır. İlk bakışta kulağa hoş gelen bu durum teknolojideki gelişmelere paralel olarak yapısında önemli sorunları barındırmaktadır. Yanlış pozitif tarama sonuçları ve taramanın doğal bir sonucu olan fazladan tanı koyma (overdiagnoz) tarama programına katılan insanların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Yazının Devamını Oku

Tam kapalı bel fıtığı ameliyatı

28 Mart 2015
Sevgili okurlar bu hafta konumuz bel fıtığının cerrahi tedavisinde yeni bir yöntem olan tam kapalı bel fıtığı ameliyatı (Perkütan Endoskopik Lomber Diskektomi).

Bel fıtığı, belde yer alan vücudun temel iskelet yapısını oluşturan, ‘omur’ denen kemik yapıların arasında destek görevi yapan ve hareketlerde sürtünmeyi en aza indiren diskal yapının zamanla dejenere olup, aynı zamanda yerinden çıktığı bir hastalıktır. Tam endoskopik bel fıtığı cerrahisi ise küçük bir cilt kesisinden bir kanül kullanılarak, disk mesafesine ulaşmayı ve özel bir kamera sistemi ile fıtığın cerrahi olarak çıkarılmasını sağlayan bir cerrahi tekniktir. Bu önemli yeniliği Ankara Bayındır Hastanesi doktorlarından Ortopedi Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Karaeminoğulları ile konuştuk. Sizlerden gelen sorulara yanıt aradık.

- Bel fıtığı nedir ve nasıl bulgular verir?- Bel fıtığı belde yer alan omurların arasındaki disklerin dışa doğru uzaması yani fıtıklaşmasıdır. Bel ağrısı doktora başvuru sebeplerinin başlarında gelir. Zaten bel ve bacak ağrısının önemli sebeplerinden birisi de bel fıtığıdır. Genellikle ani bir hareketle ciddi bir bel ağrısı oluşur, daha sonra ağrı bacağa yayılır. Etkilenen bacakta uyuşma ve güç kaybı da eşlik edebilir.

- Peki tanı nasıl konur?
- Doktorun detaylı sorgulaması ve fizik muayene sonrası genellikle röntgen ve MR çekilir. Kaliteli çekilmiş bir MRG ve doğru değerlendirme ile tanı koymak zor değildir.

- Tedavisi her zaman amelyat mıdır?
- Her zaman cerrahi tedavi gerekmez. Fizik tedavi ve ağrı kesiciler başarılı olmaz ve güç kaybı belirgin ve ilerliyor ise cerrahi tedavi seçilir.

- Cerrahi tedaviden biraz bahsedermisiniz? - Cerrahi tedavide amaç, diskin fıtıklaştığı parçanın çıkarılmasıdır. Önceleri klasik açık cerrahi uygulanırken, cerrahi sonrası oluşan problemlerden kaçınmak için mikroskop kullanılarak daha küçük bir kesi ile operasyon teknikleri geliştirildi.

- Bel fıtığı ameliyatı sonrası gelişen sorunlar nelerdir?

Yazının Devamını Oku

Erken tanı önem taşıyor

21 Mart 2015
Lenfödem genellikle kollarda veya bacaklarda şişme ile ortaya çıkıyor. Ancak yüz, boyun, karın ve genital organlarda da lenfödem gelişebiliyor.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz lenfödem. Hücrelerimiz bir sıvı ortamında bulunmaktadır. Hücrelerin içinde bulunduğu bu sıvıya lenf sıvısı adı verilir.
Lenf sıvısının vücuttaki dolaşımını lenf kanalları sağlamaktadır. Lenfatik sistemde, kan dolaşım sisteminde olduğu gibi, dolaşımı kolaylaştıracak kalp ve atardamar benzeri bir mekanizma yoktur. Bunun yerine, lenf sıvısının, lenf kanalları üzerindeki dolaşımı kas hareketleri ile (günlük yaşantımızdaki hareketlilik) ile sağlanır. Şayet vücutta biriken lenf sıvısı miktarı, lenfatik sistemimizin taşıyabileceğinden fazla olursa lenfödem oluşur. Bu erken tanı ve tedavi gerektiren hastalığı sizlerden gelen sorular doğrultusunda Hacettepe Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Doktorlarından Prof. Dr. Pınar Borman ile konuştuk.

- Öncelikle lenfödem nedir?- Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen dönemlerde etkilenen dokularda kronik inflamasyon ve dokularda sertleşme ile cilt üzerinde değişikliklerin görüldüğü bir durumdur. Genellikle kollarda veya bacaklarda şişme ile karakterizedir ancak yüz, boyun, karın ve genital organlarda da lenfödem gelişebilir.

- Lenfödemin nedenleri nelerdir? Hangi durumlarda gelişebilir?- Lenfödem primer ve sekonder nedenlere bağlı olabilir. Primer nedenler arasında doğumsal herediter olarak görülebilir. Doğumsal olarak da erken çocukluk veya geç ergenlik dönemlerinde yüz, kol, bacak veya karın gibi bölgelerde lenfödem görülebilir. Ailede bu durum var olabilir veya olmayabilir. Ancak daha sıklıkla sekonder nedenlere bağlı gelişmektedir. Bu nedenler arasında kanser tedavileri, yaralanmalar, enfeksiyonlar, aşırı şişmanlık, aşırı varis oluşumu ya da lipödem gibi nedenler sayılabilir. Ülkemizde lenfödemin nedenleri arasında en fazla kanser cerrahileri dikkat çekmektedir. Özelikle meme kanser cerrahileri sonrasında kolda ve gövde yarısında görülebilmektedir. Sadece meme kanseri değil, karın içi organ veya yumurtalık ya da rahim kanserine bağlı ameliyatlardan sonra da gelişebilmektedir. Kanserli hastalarda erken tanı ve gelişmekte olan tedavi yöntemleri ile sağ kalım oranları ve süreleri artmıştır. Bu süreçte cerrahi tipi, çıkarılan lenf nodu sayısı, kemoterapi, radyoterapi bölgesi ve radyoterapi dozuna da bağlı olarak değişen derecelerde lenfatik sistemin taşıma kapasitesi bozulabilmekte ve lenfödem erken dönemde veya tedaviden yıllar sonra gelişebilmektedir.

HER ŞİŞLİK LENFÖDEM DEĞİLDİR

- Peki her şişlik (ödem) lenfödem midir?- Özellikle alt ekstremite yani bacaklardaki her şişlik lenfödem olmayabilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarının yapacağı detaylı anamnez alma ve muayene ya da gerekli görülürse görüntüleme yöntemleri ile ayırıcı tanı yapılıp varsa lenfödem tanısı konabilir. Bacaklardaki şişlikler; kalp hastalıklarına, toplardamar yetersizliklerine, toplardamarda pıhtı oluşumuna, lipödem denilen yağ dokunun yapısal bozukluğuna, endokrin hastalıklar ya da felç dolayısıyla hareket kaybına bağlı gelişebilir. Bu açılardan her şişlik lenfödem olmayabilir.

- O zaman lenfödem hangi bulgularla kendini gösterir?

Yazının Devamını Oku

Dermanı işportada arıyorlar

7 Mart 2015
‘Her 10 erkekten biri yaşamı boyunca en az bir kere erektil disfonksiyon (sertleşme) sorunu yaşıyor.

Her 6 hastadan biri de sertleşme sorununun çözümünü internet, aktar ve işporta tezgâhları gibi eczane dışı kanallardan arıyor. Bu sebeple sorunun çözümüne yönelik bir gelişme yaşanmıyor, hatta bazen daha da kötüsü, ölüme varan sonuçlar yaşanabiliyor. Sahte ilaçlar öldürüyor.’
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz ‘erkeklerde erektil disfonksiyon.’
Erektil disfonksiyon halk arasında ‘sertleşme sorunu’ olarak da bilinen ve çoğu zaman doktora gitmekten çekinilen ve saklanan bir durumdur. Erektil disfonksiyon; sertleşme güçlüğü ya da penisteki ereksiyon süre ve gücünün cinsel ilişki için yeterli olmamasıdır. Erkekler için olduğu kadar çiftler için de önem arz eden bu konuyu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim Arştırma Hastanesi üroloji Kliniği doktorlarından Doç. Dr. Levent Işıkay ile konuştuk.

* Sertleşme sorunu olarak da bilinen erektil disfonksiyon nedir, kısaca açıklar mısınız?
Bir erkeğin ereksiyon olabilmesi için kan damarlarının genişlemesi ve penisteki corpus cavernosum zerreciklerine kan dolması gerekiyor. Bu zerreciklere yeteri kadar kan pompalanmadığında ve dolayısıyla yeterli sertleşme sağlanamadığında veya sürdürülemediğinde erektil disfonksiyon ortaya çıkıyor.

* Sertleşme sorununa neden olan etkenler neler?
Sertleşme sorunu psikolojik ya da fizyolojik kaynaklı olabilir. Depresyon ve anksiyete (endişe) ereksiyon sorununun psikolojik nedenleri olarak gösterilebilir. Pelvis yaralanması, obezite, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp ve damar hastalıkları ise sorunun fizyolojik etkenleri arasında gösterilebilir.

* Sertleşme sorunu yaşayanlara ilk aşamada ne önerirsiniz?

Yazının Devamını Oku