Şenol Kalyoncu

Menopoz kötüye gidiş değildir

1 Kasım 2014
Sevgili okurlar bu hafta konumuz Menopoz... Zaman zaman “hayatın değişimi” olarak algılansa da negatif bir anlam taşıyan bu tarif yerinde değil.

Zira menopoz esnasında fiziksel, zihinsel ve cinsel değişiklikler olduğu doğru ancak bunlar “kötüye gidiş” olarak nitelenemez. Menopoz doğal bir süreçtir. Biz de bu hafta bu süreç hakkında her şeyi sizlerin sorularınız doğrultusunda Medicana International Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. M. Tamer Mungan ile konuşacağız.

- Öncelikle menopoz nedir?
- Ortalama 50’li yaş gurubunda ortaya çıkan, yumurtlama fonksiyonunun sona ermiş olması ile karakterize, 6-12 ay süre ile adet görememe sürecine doğal menopoz denilir.

- Daha genç yaşlarda doğal menopoz olabilir mi?
- Bazen, 40 yaşından evvel herhangi bir cerrahi işlem yapılmaksızın, over fonksiyonlarının ortadan kalkması söz konusu olabilir. Genellikle bu durum prematür over yetmezliği olarak adlandırılır.

- Menopoz belirtileri nelerdir?- Adetin kesilmesi ile tanısı konan bu süreçte kadın bedeni değişik şikayetlere neden olur. Kemik matriksinde erime ile kırık veya çatlaklar gelişebilir. Öte yandan cilt ve genital organ kurulukları nedeni ile cinsel yaşantıda zorluklar söz konusudur.

- Ateş basması ve terlemeler için tedavi uygulanır mı?

Yazının Devamını Oku

Kordon kanı hazinesi

25 Ekim 2014
Sevgili okurlar bu hafta konumuz kordon kanı ve kordon dokusundaki kök hücreler ile bunların saklama yöntemleri.

Yıllardır nakil için uygun kemik iliği arandığından televizyonlar, gazeteler aracılığıyla haberdar olduk; oysa bu nakil için aranmakta olan hücreler doğduğumuz anda sağlığımızın garantisi olarak değerlendirilebilecek şekilde bize sunulmaktadır. Büyük önem taşıyan bu hücreler yeni doğan bir bebeğin göbek bağından alınan kordon kanında ve göbek bağının içerisindeki kordon dokusunda oldukça yüksek miktarlarda bulunmaktadır. Kordon kanı ve kordon dokusundaki kök hücrelerle ilgili konunun uzmanı ve kök hücre bankalarından Cryosave’in yöneticisi olan Genetik Uzmanı Şebnem Ünver Diker sorularımızı cevaplandırdı.

- Kordon kanını ne için ve kim için saklamak gerekiyor?- Kordon kanından elde edilen kök hücreler doğumdan sonra herhangi bir zamanda ortaya çıkabilecek lenfoma, lösemi ve benzeri 70’ten fazla kan hastalığında kök hücre nakli için kullanılabilir. Bu kişinin ebeveynleri ve kardeşleri de bu kök hücrelerden belirli bir uyum oranı yakalandığında faydalanabilir.
- Bu tedavilerde kordon kanı dışında kök hücrelerin elde edilebildiği bir kaynak var mı?- Kök hücreler kordon kanı dışında kemik iliğinden ve kan dolaşımından elde edilebilir; fakat bu uygulama cerrahi müdahale ile mümkün olmaktadır. 1999 yılında kök hücre nakillerinde kordon kanının tercih edilme oranı neredeyse yüzde 1 iken şu anda kemik iliğinden elde edilen kök hücrelerle oranı başa baş gitmektedir.
- Kök hücrelerin özellikleri nedir ve göbek bağındaki hücrelerin kemik iliğindeki hücrelere göre avantajları nelerdir?- Kök hücreler büyük miktarlarda çoğalabilen, özel işlevler gören hücrelere uzmanlaşabilen ve bu şekilde bölünüp yeni doku oluşturabilen hücrelerdir. Kordon kanından alınan kök hücreler ise kemik iliğindeki kök hücrelere göre hem sadece 9 aylık oldukları için daha genç, hem anne karnında dış dünyanın etkilerine minimum düzeyde maruz kaldığı için daha sağlıklıdır.

NEDEN SAKLANIYOR

- Kordon kanı nasıl elde ediliyor?
- Kordon kanının elde edilmesi çok basit ve acısız bir işlemdir. Bebek göbek bağından ayrıldıktan sonra bağ içindeki toplardamara iğneyle girilir. Kordon dokusunu saklamak için de göbek bağından 20-25 santimetrelik bir parça alınır.

Yazının Devamını Oku

Ağrı çekmek kader değil

18 Ekim 2014
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz ‘ağrı tedavisi’ yani ‘algoloji.’ Hayatımızın en azından bir döneminde mutlaka ağrı çekmişizdir.

Çoğunlukla bu ağrılar, normal yaşantımızı devam ettiremeyecek şekilde bizi rahatsız eder. Bazen sebebi tespit edilmiş bazen de edilememiş bu ağrılar kronik hale gelmişse, özel tedavi gerektirir. İşte biz de bu hafta ağrı tedavisi nedir, ne zaman ihtiyaç olur, tedavide hangi yöntemler vardır gibi konuyla ilgili tüm merak edilenleri Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji A.B.D öğretim üyesi Prof. Dr. Avni Babacan ile konuştuk.
Öncelikle ağrı nedir, nasıl tanımlanır?
Ağrı, genellikle bazı şeylerin yolunda gitmediğine dair vücudun bir uyarısıdır. Ağrı bir dost da olabilir, düşman da. Eğer ağrı olağan dışı bir şekilde şiddetliyse en kısa sürede tıbbi yardıma başvurmak en akılcı davranıştır. Şuna dikkat edilmelidir ki: İlk kez yaşanan bir ağrı akut ağrı olup, genellikle değerlendirilmesi gereken bir uyarıdır.
Kronik ağrı ne zaman ortaya çıkar?
En büyük problem, geçmesi gereken ancak geçmeyen ağrılarda yaşanır. Ağrınız tahmin ettiğinizden uzun sürüyorsa kronik ağrı probleminiz olabilir.
Peki ağrı tedavisine dünyada ve Türkiye’de nasıl bakılıyor?Ağrı, binlerce yıldır var olsa da, dünya tıbbı için 30 yıllık bir dal. Dünyada birbiri ardına ağrı merkezleri kurulmaya başlanırken, Prof. Dr. Serdar Erdine Türkiye’nin ilk Ağrı Merkezi’ni, 1985’te İstanbul Tıp Fakültesi’nde kurmuştur. Yeni bir dal olan Algoloji (ağrı) Bilim Dalı, bu kliniklerin kuruluşuna öncülük etmiş, artık ağrı uzmanlığı gündeme gelmiştir. Ağrı kliniklerinde tedavisi güç, şiddetli ağrılar ve bununla ilgili sorunlar; alanlarında özel eğitim almış olan ağrı uzmanlarınca tedavi edilmektedir. 2002’de kurduğum Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ağrı Bölümü’nde ise benle birlikte iki doçent, iki yandal asistanı, bir asistan, iki hemşire, iki sekreter ve bir personel hizmet veriyor.
Ağrı neden zamanında tedavi edilmelidir?

Yazının Devamını Oku

Vücudu arındırıyor stresi azaltıyor

11 Ekim 2014
Detoksla, vücudun toksinlerden arındırıldığını belirten Dr. Sevil Özkan, “Detoks programları, detoks diyetle birlikte, fiziksel, ruhsal stresin azaltılması amaçlı rahatlama tekniklerinin kullanımını içeriyor” dedi.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz detoks programları. Kelime anlamıyla detoks, toksinlerden arınmak demektir. Toksin ise günlük hayatta maruz kaldığımız çeşitli çevresel faktörlerden dolayı vücudumuzda biriken ve vücuda zarar veren maddelerdir. İşte bu maddeleri uzaklaştırmak amacıyla son zamanlarda bazı yöntemler kullanılmaya başlanmıştır. Bu ilginç ve bilinmeyeni çok olan konuyla ilgili hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Dr. Sevil Özkan’la konuştuk.
-Öncelikle detoksun tanımını yapar mısınız?
Detoks vücudun toksin denen vücuda zarar verme yetisi olan maddelerden arındırılmasıdır. Bu maddeler vücuda soluduğumuz hava, yiyecek ve içeçeklerden ya da ciltten girer. Bu toksinlere örnek, kirli hava, sigara, deterjan, alkol, toksik metaller gibi maddelerdir.
-Detoks programları neleri içermektedir?
Detoks programları, detoks diyetle birlikte fiziksel, ruhsal stresin azaltılması amaçlı rahatlama tekniklerinin kullanımını içerir. Detoks diyetlerde prensip, vücudun doğal detoks mekanizmalarını çalıştırmak için doğru gıdaların yenmesi, nikotin, alkol gibi toksik ajanların bırakılması, organik gıda tüketilmesi, şeker, yağ, tuz ve tatlandırıcı ilavelerinin kesilmesi, gıdaların doğal hallerine yakın tüketilmesidir. Detoks diyetlerde ana hedef toksinlerden arınmak olsa da kilo kaybı da sağlanmaktadır.

BAĞIRSAKLARIN ROLÜ BÜYÜK

-Detoks programlarda diyetle birlikte hangi yöntemler kullanılıyor?

Yazının Devamını Oku

Kasık fıtıkları

4 Ekim 2014
Sevgili okurlar bu hafta konumuz, kasık fıtıkları.

Fıtık, bir organın vücut duvarından dışarıya doğru şişkinlik oluşturması veya çıkması olarak tanımlanır. Vücudun çeşitli bölgelerinde oluşabilir genelde oluştuğu bölgeye göre isimlendirilir. Kasık bölgesinde oluşursa kasık fıtığı olarak tanımlanır. Fıtık genelde zararsızmış gibi görünür ancak doktorunuz sizi muayene ettikten sonra genellikle ameliyat önerir. Çünkü fıtığın sıkışması ve sonrasında gelişebilecek komplikasyonlar hayatı tehdit edici olabilir. Bu konuyu, hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erdal Anadol’a konuştuk.

- Hocam öncelikle fıtığı tanımlayalım.Fıtık nedir ve nerelerde görülür?
Fıtık, bir organın vücut duvarından dışarıya doğru şişkinlik oluşturması veya çıkması olarak tanımlanır. Vücudun kasık, uyluk, göbek, mide gibi yerlerinde görülebilir.

- Kasık fıtığı nedir?
Kasık bölgesinden çıkan fıtıklar, tüm fıtıkların yaklaşık yüzde 90’ını oluşturur. Bu olguların büyük çoğunluğu erkeklerdedir.

- Kasık fıtıklarının nedenleri nelerdir?
Kasık fıtıkları doğuştan olabileceği gibi zaman içerisinde o bölgeyi zayıflatan olaylar neticesinde de oluşabilir. Karın içi basıncı arttıran herhangi bir olaydan sonra (öksürük, zorlayarak idrara çıkma, ıkınma gibi) karın boşluğu duvarının dışarıya itilip küçük bir kese oluşturmasıyla kasık fıtığı ortaya çıkar. Karındaki basıncın zamanla artması kesenin daha da büyümesine ve bağırsağın bir kısmının bu kesenin içine kaymasına neden olabilir.

- Kasık fıtığı teşhisi nasıl konulur?

Yazının Devamını Oku

Antibiyotik bilinçli kullanılmalı

27 Eylül 2014
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz gereksiz antibiyotik kullanımı ve sonuçları.

Bilindiği üzere antibiyotikler vücuttaki çeşitli enfeksiyonların tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak günümüzde sebebi tam olarak tespit edilmemiş, bakteriyel bir enfeksiyon olduğu kesinleşmemiş hastalıklarda, özellikle soğuk algınlıklarında hemen antibiyotiğe başvurulmaktadır. Bu da daha ciddi problemlere neden olabilmektedir. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı ve sonuçlarıyla ilgili sizlerden gelen sorular doğrultusunda Uzm. Ecz. Başak Bükin ile konuştuk.

- Öncelikle antibiyotikler nedir ve hangi amaçla kullanılır?
- Antibiyotik, mikroorganizmalara (bakteri, parazit, mantar gibi) karşı kullanılan ilaç grubudur. Antibiyotikler etkiledikleri mikroorganizma gruplarına göre çeşitli etken maddeler ve dozlar içerebilirler. Antibiyotik kullanımındaki amaç herhangi bir bakteri ile enfekte olmuş vücudu bu bakterilerden temizleyerek iyileşmesini sağlamaktır. Ancak antibiyotik kullanmaya başlamadan önce enfeksiyon kaynağının tespiti önem taşır. Enfeksiyona yol açan temel iki sebep vardır. Virüsler ve bakteriler. Eğer yaşanan enfeksiyon virüs kaynaklıysa kullanılan antibiyotik işe yaramayacaktır.

- Hastalığa göre kullanılan antibiyotikler değişir mi?
- Elbette. Üst solunum yolu hastalıkları, alt solunum yolu hastalıkları, mide bağırsak hastalıkları, üriner sistem hastalıkları gibi hastalıklarda kullanılan antibiyotiklerin etken maddeleri değişiklik gösterir. Hekim laboratuar testleri sonucunda tedaviye karar vererek en uygun etken maddeyi içeren antibiyotiği seçecektir.

- En çok karşımıza çıkan grip şikayetiyle antibiyotik kullanımı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?- Eczanelerde de hastalarımızın en çok antibiyotik kullanımı için başvurduğu konu gribal enfeksiyonlar. Hastaneye gitmek istemeyen hastalar, en yakın sağlık danışmanı olarak biz eczacılardan yardım istiyor. Şu anda antibiyotiklerin eczanelerden reçetesiz temini mümkün. Ancak bir hekime danışmadan ve gerekli tahlilleri yaptırmadan antibiyotik kullanımı doğru değil.

- Antibiyotiklerin doğru kullanılmasının önemini açıklayabilir misiniz?

Yazının Devamını Oku

Yaşlılıkla gelen korkulu rüya ‘alzheimer’

20 Eylül 2014
Daha çok 65 yaş ve üzerindeki bireylerde görülen alzheimer riski, kişi yaşlandıkça artıyor. Bu risk 65 yaşında yüzde 1 ise 85 yaşında yüzde 50’ye yaklaşıyor.

Sevgili okurlar, bu haftaki konumuz alzheimer hastalığı. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında Ankara’da; Türkiye Alzheimer Derneği Ankara Şubesi, alzheimer hastalarına bakım verenlere yönelik ücretsiz bir kurs düzenliyor. Biz de bu hafta bu hastalığa dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için, Türkiye Alzheimer Derneği Ankara Şubesi Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Noroloji Anabilimdali Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esen Saka Topçuoğlu ile hem bu etkinlikleri, hem de alzheimer hastalığı hakkında konuştuk.

* 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü. Bu günün amacı nedir?

Bu günün amacı, alzheimer hastalığına dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak. Hedef kitlesi hem bu hastalara hizmet verenler ve bu hizmetleri veren servisleri yöneten kademeler, hem de hasta ve hasta yakınları.

* Alzheimer hastalığı nasıl bir hastalıktır?

Yazının Devamını Oku

Yaşlılığın izlerine ‘dur’ deyin

13 Eylül 2014
Kadınların en büyük kabusu olan yaşlanmanın etkisini azaltmanın ve birkaç yaş daha genç görünebilmenin sırlarını Uzman Dr. Sinan İbiş anlattı.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz ‘yaşlılığın izleriyle mücadele’.

Zamanla birlikte cildimiz de diğer organlarımız gibi yaşlanmakta ve çoğu insan bu görünümden rahatsız olup, daha genç görünmek istemekte. Bu konuda günümüzde uygulanabilecek birçok teknik mevcut. Cildin sağlığının, estetiğinin ve güzelliğin geliştirilmesinde 30 yıldır çalışmalarını sürdüren Uzman Dr. Sinan İbiş’le, cilt yaşlanması ve cildin yenilenmesi konusunda sizlerden gelen sorular doğrultusunda en çok merak edilenleri konuştuk.

* Öncelikle ciltte ilk yaşlanma belirtileri nerelerde görülüyor?

Cildimizde en erken ve en fazla etkilenen bölgelerin başında göz çevresi geliyor. Göz çevremizdeki cildimiz, diğer cilt kısımlarına göre çok daha ince ve narin bir yapıya sahip. Çok sık olarak göz çevresindeki kasların yoğun ve dengesiz kullanımına bağlı olarak yüz ifadesinde bozulma ve derin çizgiler sıklıkla mutsuz bir yüzün ilk belirtilerini oluşturuyor. Özellikle ekran başında çalışanlar, çok fazla uyuyan veya uykusuz kalanlar, dikkati gerektiren işleri yapanlar başta olmak üzere birçok kişide gelişen göz çevresi şişlikleri ve morlukları da mutsuz yüzlerde sıklıkla görülen şikayetler. Yüzün diğer kısımlarında ise ağız köşeleri ile burun kanatlarını birleştiren alanlarda derin oluklarda yüzün yer çekimine karşı mukavemetini yitirmeye başlamasıyla ortaya çıkıyorlar.

* Cildimize zarar veren başlıca etkenler nelerdir?

Cildimize baktığımızda özellikle sigara içenlerde, klimatize ortamlarda çalışanlarda, yeterince su içmeyenlerde, sağlıksız ve dengesiz beslenenlerde cildin normal yapısını kaybetmeye başlamasıyla ciltte de birçok olumsuzluklar görülebiliyor. İşte bu şikayetlerin tümü aslında yüzümüzdeki cilt yaşlanmasının ana belirtilerini oluşturuyor. Genç, güzel ve çekici bir yüz elde edilmesi için yapacak çok şey var.

Yazının Devamını Oku