“Farius kim?” derseniz, bilemem. Siyaseten iz bırakan senatörlerden biri olabilir. Lafı, hoşuma gittiği için aklımda kalmış.
Boşuna Google’ı tıklamayın.
Daha “Romalı” yazar yazmaz karşınıza “Romalı Perihan” çıkıyor. Lafı buralardan dolandırmamın sebebi “Büyüklerimiz adına düşünmeyi iş edinen” bir zatın fetvasına gelmek içindi.
“Yolsuzluk, hırsızlık değildir” fetvasına.
* * *
Dünya durdukça başımızda durası büyüklerimiz tarafından “imanı kırık” diye tarif edilen cephe “Eski yazıya mı dönüyoruz?” diye telaşlandı. Her kafadan bir ses çıktı.
Kendi adlarını bile Osmanlı yazısı ile yazamayanlar “Osmanlıcanın fazileti” veya “işe yaramazlığı” üzerine fikirler beyan ettiler. Sonunda beklenen ses “Uzun boylu sevgi insanından” yükseldi.
Yaptırdığı sarayı “Bin odalı” diye diline dolayan Altı Kazık Partisi’ne “Tarafsız Cumhurbaşkanı” olarak laf yetiştirirken “Bunlar sayı saymayı da bilmiyor, orası bin yüz elli odalı” dedi.
Sonra lafı Osmanlıcaya getirip “İsteseler de istemeseler de öğrenecekler” deyip noktayı koydu.
“Herkes oy kullanabilir ama sonunda benim dediğim olur” demokrasisine uyan bir sonuçtu bu.
* * *
Ölçüsüzlüğümüz, birinciye gelen sorunumuzdur.
Hani o televizyonda “yardımseverliğimiz, iyi komşuluğumuz, arkadaş canlılığımız” gibi değerlerin abartılarak anlatıldığı reklâm filminde yaşar gibi yaşıyoruz.
O bir reklam filmi. O da kendi içinde abartılı. Ama gerçekler basit. Ölçüsüzlüğümüz de basit bir gerçek.
Birileri “Nasıl olur, bizim de ölçülerimiz var” diye itiraz edebilir. İnkâr edemeyiz, elbette var. Lakin birilerine özenip, kendimize koyduğumuz ölçüleri aynı hızla “ölçüsüzlüğe” çevirip, işe yaramaz hale getirme becerimiz tartışılmaz.
* * *
Futbol hayatının önemli bir kısmını Batı’da geçirmiş olan Şota televizyonda hayretle konuşuyor:
Hele ki “Osmanlıca mecburi ders olacak, iyi olacak. Bebelerimiz dedelerinin mezar taşını okuyabilecek...” diyenleri hiç sallamayın.
Cehalet adamı böyle konuşturur.
İnsanlığın bir numaralı sorununu tarif ederken boşuna “Bilenler her meseleye kuşkuyla yanaşırken, cahillerin kendilerinden küstahça emin olmasıdır” dememişler.
***
Dedelerin mezar taşından başlayayım...
Sanat Güneşimiz’in sergisi orada.
Girişte bir kontrol masası ve dedektör var. İçeriye insan kılığında giren birisinin “insanlık yapma” ihtimaline karşı “caydırıcı” olarak konmuş.
Dedektörden geçip lobiye giriyorsun. Sergiyi ziyaret eden on kişiden beşinin yaptığı gibi, duvara bakan yanı Zeki Müren fotoğraflarıyla süslü merdiveni göstererek “Sergi yukarıda değil mi?” diye soruyorsun.
Kuyruğun en arkasına gelip “Sırasın sonu burası mı?” diye sorup “Hayır, burası kuyruğun başı, hepimiz ters durduğumuzdan öyle görünüyor..” cevabını alan adamın yaptığı gibi.
***
“Bakalım yürüyenler kaçışacak mı?” der gibi usulca, üşütmeden yağıyordu.
Ucuz ve pejmürde kıyafetlerinden Suriyeli oldukları anlaşılan iki kız çocuğu gelip caddenin ortasına dikildi. Yaşları altı-yedi arasını gösteriyordu. Dikildikleri yer Kadir Amca’nın Saray Muhallebicisi dükkânının tam önüydü.
Ellerindeki kalın mukavvayı yere yaygı gibi koyup, diz kırarak üzerine oturdular.
Kızlardan mor renkte muşamba yağmurluk giyeni Kürtçe bir ağıda başladı. Rengârenk el örgüsü hırka giyeni de ona katıldı. “Kobani” için ağıt yakıyorlardı.
* * *
HEM kendini “Üç Yüz Spartalı” filmindeki Kral Leonidas karakterine benzetmek için sakal bırakacaksın. Hem de futbol sahasına çıktığın zaman, Marilyn Monroe gibi çıtı pıtı olacaksın.
İkisi bir arada olmaz!
Kendine rol modeli yaptığın o “Üç Yüz Spartalıdan” her biri Thermopholis Geçidi’nde, binlerce Med askerine karşı ölümüne savaşmıştı. Filminden gördüğümüz kadarı ile “Ah! Kolum.. Kolum..” veya “Ah! Bacağım.. Bacağım..” deyip yerlerde acıyla kıvrananı yoktu.
* * *
Bizim liglerin Çakma Leonidaslar’ı fazladan artist.
“Çıtkırıldım” olma hali şurada dursun, sıkıştıkları zaman işin içine sahtekârlığı da katıyorlar. Yiğitlerden biri, maç içinde coşup, diğerini tepmek istiyor. Tekmesini sallıyor. İsabet yok.
“Uzun boylu sevgi insanının” kendine yaptırdığı bin odalı Ak Saray belli ki gerçek Aksaray’da oturanlar da dahil, cümlesinin kanına dokunmuş.
“Ak Saray’da oturmasaydı da simit sarayında mı otursaydı?” türünden savunmalar işe yaramamış.
Yapılan ilk ciddi ankete bakılırsa Ampul Partisi’nin oyları yüzde 37’e düşmüş.
***
Araştırmayı SONAR şirketine yaptırmışlar. 2011 seçimlerinden önce “Ampul Partisi yüzde 50.93 alır” diyen firma, sonuçlar yüzde 49.83 çıkınca PR şirketlerinin hayırlısı ilan edilmişti.