İki çocuk, bir kitap ve çikolata

YAĞMUR o saat İstiklal Caddesi’nde yürüyenleri test edercesine aheste bir ahenk tutturmuştu.

Haberin Devamı

“Bakalım yürüyenler kaçışacak mı?” der gibi usulca, üşütmeden yağıyordu.
Ucuz ve pejmürde kıyafetlerinden Suriyeli oldukları anlaşılan iki kız çocuğu gelip caddenin ortasına dikildi. Yaşları altı-yedi arasını gösteriyordu. Dikildikleri yer Kadir Amca’nın Saray Muhallebicisi dükkânının tam önüydü.
Ellerindeki kalın mukavvayı yere yaygı gibi koyup, diz kırarak üzerine oturdular.
Kızlardan mor renkte muşamba yağmurluk giyeni Kürtçe bir ağıda başladı. Rengârenk el örgüsü hırka giyeni de ona katıldı. “Kobani” için ağıt yakıyorlardı.


* * *


İncecik seslerini büyüklerinden belledikleri ağıdın notalarına dönüştürüp, akılları sıra Kobani’de yaşanan trajediyi dillendiriyorlardı.
Ancak işlenmemiş ve tiz çocuk sesinin o trajediyi komediye döndürdüğü akıllarına bile gelmiyordu.
Birkaç genç, çocukların önüne bozuk para bıraktı. Kızlardan mor kabanlısı daha bir gayrete geldi. Hırkalısı ise paraya pek takılmıyor gibiydi.
Onun aklı Kadir Amca’nın muhallebici dükkânının vitrinindeydi. Dönüp dönüp vitrindeki pastalara, özellikle de ortada duran devasa boyuttaki çikolatalı olanına bakıyordu.

Haberin Devamı

ÇİKOLATANIN TARİHİ

Şu sıralarda tarih araştırmacısı Saadet Özen’in yazdığı “Çukulata-Çikolatanın Yerli Tarihi” kitabını okuyorum. Yapı Kredi Bankası Yayınları bu enteresan kitabı geçen hafta okuyucuya tanıtmıştı.
Kitap çikolatanın ve onun ham maddesi olan kakao çekirdeğinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan hikâyesini “Şehir Arşivcisi Cengiz Kahraman Koleksiyonundan” ender fotoğraflarla anlatıyor.
Sohbet tadındaki bu akademik çalışma çok şey öğretiyor.
Misal, bizim coğrafyaya ilk giren çikolata firması Nestle’nin aynı zamanda Padişah İkinci Abdülhamid’in de çikolatacısı olduğu gibi.
Başlangıçta eczanelerde ilaç olarak satılan ve acı tada sahip çikolatanın yavaştan yavaşa nasıl bir zevk ve statü aracı olduğunu öğreniyoruz. Çikolata üzerine yazılmış tek kitap olma özelliğine sahip olan çalışmada cevabı verilemeyen bir soru var.
“Çocuklar çikolatayı neden bu kadar çok seviyor?”
Saadet Özen bu soruyu dilendirirken, sosyoloji biliminin buna cevap bulamadığının da altını çiziyor.


* * *

Haberin Devamı


Şimdiki çocuklardan “mülteci olmayanlar” şanslı. Raflar küçük bir harçlıkla alınabilen çikolata paketleriyle dolu.
Bizim çocukluğumuzda ise çikolata hasretti.
İstanbul, Ankara ve İzmir’in haricinde Anadolu illerinde çikolata getirip satacak cesarette perakendeci bile çıkmazdı. Salaklaşıp da büyüklerimizden çikolata istediğimizde ağzımıza iğdeyi tıkarlardı.

AĞIZLARDAKİ UMUT

Yenidünya meyvesinin kahverengi renkte çekirdekleri olurdu. Mahalledeki şakacı abilerden veya ablalardan biri, bu çekirdekleri yeterince ağzımızda tutarsak zamanla çikolataya dönüşeceklerini söylerdi. İnanırdık.
Orta boy fındık iriliğindeki, zarı soyulmuş beyaz çekirdeği ağzımıza tıkar, yanağımızda gezdirip dururduk. Ticari yeteneği olanlar beş-altı çekirdeği birden ağzına tıkardı.
Tükürük ile temas eden çekirdeği rengi yavaştan yavaşa kahverengiye dönüşürdü. Arada bir ağzımızdan çıkarıp üretim kalitesini kontrol ederdik. Tohumun kahverengine giden görüntüsü koyulaştıkça umutlanıp “Yakında çikolata yiyeceğim” diye sevinirdik.
Ağızdaki çekirdek sofrada sorun yarattığından, çoğu zaman çikolata yerine dayağımızı yer otururduk.
Dayak çikolatanın zihnimizdeki tadını bozmazdı.


* * *

Haberin Devamı


“Yardım” derken aklımıza illa ki kılık kıyafet takviyesi, ayakkabı yahut karavana aşı geliyor.
Çikolata, şekerleme veya oyuncak gelmiyor.
Bu göç travmasının atlatılmasını belki de böyle ufak tefek güzellikler sağlayacak. Yüz binlerce mülteci çocuğu için çikolata şimdilik rüya.
Yılbaşı geliyor. Onca anlı şanlı çikolata firması var. Biraz himmetle her biri birkaç kamyonu yollara çıkarabilir.
Kobani, Rakka,
Kerkük
ağıtları söyleyip dilenirken gözü vitrinlerdeki çikolatalara takılanlar için ne kadar güzel olur.

Yazarın Tüm Yazıları