Paylaş
Dünya durdukça başımızda durası büyüklerimiz tarafından “imanı kırık” diye tarif edilen cephe “Eski yazıya mı dönüyoruz?” diye telaşlandı. Her kafadan bir ses çıktı.
Kendi adlarını bile Osmanlı yazısı ile yazamayanlar “Osmanlıcanın fazileti” veya “işe yaramazlığı” üzerine fikirler beyan ettiler. Sonunda beklenen ses “Uzun boylu sevgi insanından” yükseldi.
Yaptırdığı sarayı “Bin odalı” diye diline dolayan Altı Kazık Partisi’ne “Tarafsız Cumhurbaşkanı” olarak laf yetiştirirken “Bunlar sayı saymayı da bilmiyor, orası bin yüz elli odalı” dedi.
Sonra lafı Osmanlıcaya getirip “İsteseler de istemeseler de öğrenecekler” deyip noktayı koydu.
“Herkes oy kullanabilir ama sonunda benim dediğim olur” demokrasisine uyan bir sonuçtu bu.
* * *
Ahalimizin içinde “Eli göbekte, gözü köçekte” diye tarif edilen bir gamsız takımı var ki dil tartışmaları onları bozmaz.
En çok bozulanlar kimler mi? Kendilerini “Nesnel gözlemin devingen niteliğinin, nesnel koşut devingenliğinde dolayımsızca yansıdığını görmeye mahkûm ettik kendimizi” diye ifade eden Türk Dil Kurumu müritleri.
Bir de “tartışmanın şiddetinden” kaygılanıp bundan sonra sırada “Masa üstünde darı, her erkeğe dört karı” uygulaması var diye dövünenler var. İşbu risalenin amacı onları rahatlatmaktır.
ESKİ BİR TARTIŞMA
Bu alfabe meselesini, daha doğrusu “Arap harfleri ile zor bela yazılan Türkçeyi” ıslah etme meselesini kafamıza takalı neredeyse 180 yıl oluyor.
Mustafa Kemal’den önce Enver Paşa, ondan önce de Sultan Abdülhamid “Osmanlıcayı ıslah etme” meselesine kafa yormuşlar. Hatta Enver Paşa, klasik Osmanlıca ile yazılı emirlerin cephede kargaşa yarattığını görmüş.
Cephedeki askere kendi icadı olan “Enveri Yazısını” kullandırmış.
Osmanlı aydınlarının ve yöneticilerinin “Osmanlıcadan şikâyet etme” refleksi daha da eski. Hatta “Acaba Ermeni Alfabesine geçilse..” türünden utangaç tartışmalar bile başlatılmış.
Araştırmacı Murat Çankara’nın verdiği bilgilere göre bu tartışmanın ilk öncüleri de edebi değerlerimizden Ahmet Mithat Efendi ile Namık Kemal.
Ahmet Mithat Efendi “Bir alfabenin kıymeti, başka bir dili yazıp eksiksiz anladığında belli olur” diyen biri ve Ermeni alfabesinin herhangi bir aydın tarafından dört-beş günde öğrenileceğini savunuyor.
* * *
Namık Kemal ise Osmanlıcıdan daha çok “Türkçü” bilinen biri. Hatta siyaseten Osmanlı topraklarında Ermeni ve Rum techirini yani zorla göç ettirilmesini öneren ilk aydınlardan.
Rumlardan hiç hazzetmediğini de Rum devşirmesi Edhem Paşa’nın sadrazam yapılmasına kızıp, istifaya kalkışmasından biliyoruz.
Namık Kemal babasına yazdığı mektupta “Ben Hurşit Paşa’nın elli kuruşa satın aldığı Sakızlı Rum Köle’nin emrinde çalışmam..” deyip içini döküyor.
GELDİĞİMİZ YER BU
Aynı Namık Kemal, 1800’lü yılların sonuna doğru Ermeni alfabesinin daha kullanışlı olduğunu hatta Rum alfabesinin de bu özellikte olduğunu yazıyor.
Bereket versin babası “Oğlum akıllı ol” diye cevap yazmış da Namık Kemal resim sanatımızdaki gururumuz Osman Hamdi’nin de babası olan Edhem Paşa’nın memuru olarak kalmış.
Rum kökenli sadrazama itiraz eden Namık Kemal’in Osmanlıca yerine Ermeni hatta Rum alfabesini tercih etmesi enteresan.
Ağır Osmanlıca ile yazdığı herhangi bir romanını okumaya kalkışan birinin intihara kalkışacağı Halit Ziya Uşaklıgil ile Ahmet Vefik Paşa da Ermeni alfabesi ile yazılan ders kitaplarının daha anlaşılır olduğunu savunanlardan.
* * *
Osmanlı aydını, bugün tartışmaya açılan Osmanlıcadan şikâyet ede ede Cumhuriyet’e gelmiş. Daha kolay yazılıp okunan, okunurken de anlaşılan Latin harflerine geçmişiz.
Bundan sebeplenen vatandaşımız, Türkçesine güvenip kendi ilanını bir kartona kendisi yazıyor, penceresine gururla yapıştırıyor: “Satılık karalüferli daire”.
Soruyorum şimdi. Bu ilanı yazan vatandaşımızın genini taşıyan sabilere çok daha ağır bir jargon olan Osmanlıcayı vermek ne kadar akıllıca?
Düşündükçe sinirimden midem eşkiyor.
Paylaş