Paylaş
“Farius kim?” derseniz, bilemem. Siyaseten iz bırakan senatörlerden biri olabilir. Lafı, hoşuma gittiği için aklımda kalmış.
Boşuna Google’ı tıklamayın.
Daha “Romalı” yazar yazmaz karşınıza “Romalı Perihan” çıkıyor. Lafı buralardan dolandırmamın sebebi “Büyüklerimiz adına düşünmeyi iş edinen” bir zatın fetvasına gelmek içindi.
“Yolsuzluk, hırsızlık değildir” fetvasına.
* * *
Merkez medyaya baktım. Müştemilatında yazı yazdığım, sevgili köşebazım Akif Beki dışında kim varsa, bu değerli fetvayı tersinden anlamış. Sadece Akif Beki doğru anlamış.
Onun anladığı da şöyle:
“Yolsuzluk, hırsızlık değildir” lafından kasıt tebamıza “Haydi kamu bankalarına koşun, devleti yağmalayın” çağrısı yapmak değildir. Bunu böyle anlayıp, ileri geri yazı yazanları fena halde ayıplıyorum.
ARADAKİ İNCE FARK
Ben de fetvayı tersinden anlayanlardan biri olduğum için “Nerede yanlış yaptım?” diye sorup, değerli fıkıh hocamızın laflarını didikledim.
“Yolsuzluk, hırsızlık değildir” hükmünden gidersek iş netleşir.
İmanı kırık bir vatandaşımız “parasızlıktan bunalıp” banka şubesine dalarsa, Tahtakale’den tedarik ettiği çakma tabancayı veznedarın burnuna dayayıp “Sökül paraları” derse, aldığı paralarla kaçıp kaybolursa bu icraatın adı “hırsızlık” oluyor.
İmanı kırık başka bir vatandaşımız bankaya giderse.
Bankanın genel müdürüne “Efendim bir iş kuracağım, bana acilen kırk milyon dolar lazım” derse.
Bunu söylerken de “Filanca memleket büyüğü yakınım olur” diye kendine imaj yaparsa.
Krediye teminat olarak da karısının babasından kalma 145 bin lira değerindeki kooperatif evini teminat gösterirse.
O görüşmeden sonrası Sayın Genel Müdür’ün evine bir-iki ayakkabı kutusu gönderip krediyi alırsa, bu icraatın adı “yolsuzluk” oluyor.
Dahası da var.
Kredi olarak aldığı kırk milyon doları iç edip bir daha geri ödemezse yine “hırsızlık” yapmış sayılmıyor. “Yolsuzluğu abartmış” oluyor.
Doğru mu anlamışım Akif Abi?
* * *
Sen bir memleket büyüğünün koluna bilmem kaç yüz bin Euro değerinde saat takarsan. Taktıktan sonra da “Bu saatin adı Patek Philippe’dir. Padişahlara bile nasip olmamış bir saattir” diye başına kakıp işlerini halledersen bu da hırsızlığa girmiyor.
Hatta daha alışveriş netleşmediği için yolsuzluğa da girmiyor.
Olsa olsa “Yedi ölümcül günahtan biri olduğu” çoktan unutulmuş “açgözlülük” kapsamına giriyor.
FUKARAYA GÖRE DEĞİL
Şimdi ahalinin kafası karışmıştır. Oysa “fetva” açık ve nettir. Herkesin gözünün önünde çalarsan “hırsızlık”, kimseye görünmeden soyarsan “yolsuzluk” oluyor.
Aradaki farkın doğru bellenmesi için kaliteli eğitim şart.
Eğitimde işe yarayan tek yöntem, yeni doğan bebeğin göbeğini kesip, bir üniversitenin bahçesine gömmek değildir.
Yahut iyi eğitim görmüş birinin yeni doğan bebeğin ağzına üflemesi de değildir.
Vatandaşa gerçeği belleteceksin, hatta kafası basmıyorsa, ezberleteceksin. Geçen haftaki Milli Eğitim Şûrası tarafından yapılan “Hafızlık Eğitimi” tavsiyesini bunun için önemsiyorum.
O tavsiyeler yasalaşırsa, çocuklarımız ilkokulun dördüncü sınıfından sonra “iki yıl hafızlık eğitimi almak üzere” okula ara verebilecekler!
Bence bu öneri toplumun harcı olacaktır.
Hafız olarak yetiştirilmiş bebelerimiz büyüdüklerinde, önlerine böyle karışık bir mesele geldiğinde, “Yolsuzluk, hırsızlık değildir. Yolsuzluk, hırsızlık değildir. Yolsuzluk, hırsızlık değildir” diye kafa sallayarak toplumsal huzura sahip çıkacaklardır.
* * *
Fikri bozuk vatandaşlarımıza küçük bir hatırlatma yapıp, risalemi öyle bitireyim.
“Yolsuzluk, hırsızlık değildir ama ince sanattır.”
Kendi başına “Ben de yaparım” dedin mi “şeye” basarsın. Tıpkı üzüm yiyen köpeği “pekmez dışkılayacak” diye kovalayanın açıkgözün “şeye” basması gibi.
Allah işini bilmeyenleri ıslah etsin, di mi Akif Abi?
Paylaş