Bu çocuklara Osmanlıca dersini kim verecek?

EĞİTİME kafalarına göre ayar vermeye çalışanlara kulak asmayın.

Haberin Devamı

Hele ki “Osmanlıca mecburi ders olacak, iyi olacak. Bebelerimiz dedelerinin mezar taşını okuyabilecek...” diyenleri hiç sallamayın.
Cehalet adamı böyle konuşturur.
İnsanlığın bir numaralı sorununu tarif ederken boşuna “Bilenler her meseleye kuşkuyla yanaşırken, cahillerin kendilerinden küstahça emin olmasıdır” dememişler.

***

Dedelerin mezar taşından başlayayım...
Eğer bugünün kuşakları Osmanlıcadan sorumlu tutulacaksa, dedelerinin mezar taşları tamamen Latin harfiyle yazılmış. Orada bir sıkıntı yok yani. İsteyen parmak hesabı yapsın. Çocuklar on bir– on yedi yaş aralığında. Analar-babalar otuz-kırk yaş aralığında.
Dedelerin tamamı Cumhuriyet çocuğu, hepsi Latin elifbası ile büyümüş. Zahmetin sebebi buysa, boşuna...


TARİHE DÜĞÜM ATMAK

Cumhuriyet, Latin harflerine geçerken çok katı davrandı. Kültürel bağlarımızı koparıp, attı. Bunu kabul ediyorum.
Ancak “O bağları yeniden birbirine ekleyip, devam edeceğiz” dersen fena mahcup olursun.
Osmanlıca dediğin şey, senin elinde şirazeden çıkmış orta dereceli okullarda haftada iki-üç saat dersle öğretilebilecek bir şey değil.
Hele elinden iPhone’u, Tablet’i düşürmeyip, konuşmasını bile unutan kuşaklar için hiç değil. Hem o dersi kime verdireceksin?
Bak bakalım, senin edebiyat fakültelerinde, ilahiyat fakültelerinde bir Osmanlıca kitabeyi görür görmez “gazete başlığı gibi” okuyabilecek kaç kişi var?
O fakülteleri bitirenlerin yüzde doksanı Osmanlı yazışmalarında kullanılan “Rik’a Yazıyı” bile okuyamazlar.
Üstelik ortada tek tip yazı yok. Sülüs, Nesih, Divanî, Divanî Celi, Ta’lik, Rik’a, Küfî, İcazet, Mali Siyakat, Muhakkak, Reyhani.
Say sayabildiğin kadar.

***

İbn-i Mukle’nin yarattığı Sülüs ve Nesih mezar taşlarında en çok kullanılan yazı türü.
İslam kültürü, resim yasak olduğundan bütün gücünü yazıya vermiş. Çeşitlemeye gitmiş. Misal hattatlardan Sultan Aliyy-i Terbizî rüyasında Hazreti Ali’yi görmüş. Hazreti Ali ona “Ta’lik yazıyı” tarif etmiş.
“Bu yazının harflerini bir kazın boynuna, göğsüne, kanatlarına, kuyruğuna, gagasına benzet” demiş. O da benzetmiş. Ortaya çıkan ve adına Ta’lik denen bu yazıyı, değme Osmanlıca uzmanı sökemez.
Hele mali yazışmalarda kullanılan Siyakat’ı okuyabileni ben daha dünya gözüyle görmüş değilim.


ŞİFRE GİBİ YAZIDIR

Bir de Aklam-ı Sitte denen yazı topluluğu var. Sülüs, Nesih, Muhakkak, Rik’a, Tevki, Reyhani adı verilen altı tür yazının toplamına böyle deniyor. Haydi, bulun bunların tamamını bilen hocayı da dersini okutun.
Üstelik Osmanlıca yazısı devirden devire değişiyor.
Sultan Mecid dönemindeki resmi yazışma ile Sultan Abdülhamid döneminin resmi yazışması dahi birbirini tutmaz. Yazı dönemden döneme karakter değiştirir.
Rahmetli Aziz Nesin geride binden fazla dosya bırakmıştı. Tamamına yakını eski yazıydı. Ali Nesin’den bir-iki dosyanın fotokopisini almıştım. Fakülteden gelen hocamla birlikte Aziz Bey’in yazısını on beş günde çözebildik.
Kazım Karabekir Paşa’nın bizzat yaptığı itiraftır.
Paşa anılarını yazıp bitirdikten sonra defterleri eline almış. Çoğu yerde kendi yazısını kendi okuyamamış. Veliler “nereye gidiyoruz” diye endişelenmesin.
Bizdeki eğitim neye ağırlık verirse ahali ona düşman olur. Cumhuriyet’in eğitim anlayışı, şimdiki düşmanını yarattı. Bunların eğitim anlayışı da neyi dayatıyorsa, ahali ondan nefret edecektir. Bu şaşmaz.

***

Haaa! Osmanlıcaya bu kadar meraklıysan işe ‘Osmanlı Arşivi’ni korumaktan başlayacaktın. Babıâli’deki tarihi arşiv binasının yenisini Kağıthane’ye, o sel yatağına yapmayacaktın.
Mimarlar, mühendisler “Yapma, etme” diye yalvardı, uyardı. Şaha kalkmış “kibir” kimseyi dinlemedi. Yeni binaya taşınan ve iki sel gören arşiv şimdiden çürümeye başladı.
Derdi de Eğitim Şurası’nda zırvalayanlara değil “Neredesiniz Geziciler?” diye laf sokulanlara düştü.
Ayet kibir sahiplerine “Nûn. Ve’l-kalemi vema yesturûn...” yani “Yazıya ve yazanlara saygı duyun” diyor. Anlayana!

Yazarın Tüm Yazıları