Paylaş
YEDİ sekiz ay önce “sahadaki yabancı sayısını” altıdan beşe indiren ortak akıl (!) geçirdiği ruhi bunalım sonucu fikrini değiştirdi.
Kendisini Türkiye Teknik Direktörü ilân eden milli zatı, gazete leşkerlerinin önüne çıkartıp, yeni düzenini ilân etti:
“Bundan böyle yabancı sayısı on dört olacak”
Spor medyası şaşkınlık içinde birbirinin yüzüne bakıp, bir mânâ çıkarmaya çalışıyor..
Cümle spor servislerinde “Hoppala Hasan dayı! Edep yerim seyirdi!” halleri var ki giderilecek gibi değil.
***
Birkaç ağırbaşlı spor yazarı, çekine utana bir şeyler karalamaya çalıştı ama o kadar. Tepemizdeki baskı yüzünden kimse ileriye gidemiyor.
Çünkü bu kararı kimin verdiği belli değil.
Kendisine “Türkiye Teknik Direktörü” gibi yakışıklı(!) bir unvan bulan milli zat mı?
“Aman benim şirketten uzak dursun da kimin evini yıkarsa yıksın” diyen babası tarafından itilip, kendini federasyonun başında bulan zengin evlat mı?
Yoksa Amerika’nın keşfinden tutun da hangi dilde felsefe yapılacağına kadar her konuda tek belirleyici olan “Uzun boylu sevgi insanı” mı?
İŞİN ASLINI BiLSEK
BU cevherleri kimin ürettiğini bilmiyoruz. Bilsek ona göre hareket edeceğiz. Temsil bu akıllar “Türkiye Teknik Direktörü” unvanlı “milli zatın” başının altından çıkıyor deyip, alkışı oraya tutacağız.
Ya değilse? Ya bu işi akıl eden “zengin evlat” ise. Attığımız taş boşa gitmez mi?
Bendeki ihtimaller sıralamasının sonunda “Uzun boylu sevgi insanı” var. Onun böyle hafif işlerle fazla içli dışlı olacağını pek sanmıyorum.
O golcü arandığı günlerde “Milli Zat Stadyumu’nda” sahaya çıktı. Üç golünü atıp hat trick yaptı. Şimdi artık önündeki maçlara, yani seçimlere bakıyor. İhtimal danışmışlardır. O da “Ne haliniz varsa görün” demiştir.
“Başladığım işi bitirmeden gitmem” sözüyle tanınan “zengin evlat” listemin ikinci sırasında.
Başkanlığı sırasında Beşiktaş’ın işini mali olarak bitirdikten başka “Yüz milyonluk alacağımı size bağışladım” derken, az daha “gitti paralar” diye yatağa düşürdüğü babasının da işini bitiriyordu.
Şimdi federasyonun başında, futbolumuzun işini bitiriyor. Çok şükür işin seyirci kısmı tamamlandı, sahadaki-
ler için de gün sayıyoruz.
***
Böyle bir akıl ondan çıkmaz, demiyorum. Beşiktaş bir İngiliz takımından sekiz gol yediğinde “Eyvahlanıp” memlekete dönemeyeceğini düşünmüştü. Yakınındakileri “İskoçya’ya gidip iki futbolcu transfer edelim de memlekete öyle dönelim” diye zorlamıştı.
Ara transfer çoktan geçmişti. Etrafındakiler transferin teknik olarak mümkün olamayacağını söylediklerinde bile “gidip futbolcu getirelim” diye diretiyordu.
O futbolcuları getiri gösterecek, imzayı temmuzda belki attıracak belki attırmayacaktı. Akıl işte. Şişede durduğu gibi durmayan akıl. Zor caydırdılar.
BENCE MiLLİ ZAT
SULTAN İkinci Mahmut zamanına kadar Harem Ağaları divan toplantılarına katılırdı. O günlerin birinde Divan toplanmış, hararetle İngilizler ile aramızdaki gerginliği tartışıyor.
Savaş çıktı çıkacak. İngiliz Donanması’nın Çanakkale Boğazı’nı geçip de İstanbul’a kadar gelme ihtimali konuşuluyor. Tedbir aranıyor.
Harem Ağası da düşmanın nereden geçeceğini merak edip, yanındaki paşaya “fısıltıyla” soruyor. Paşa parmağı ile harita üzerinden Çanakkale Boğazı’nı işaret edince, Harem Ağası harekete geçiyor.
Haritaya hamle yapıp iki elini Boğaz’ın üzerine koyduktan sonra, sırıtarak yüzüne baktığı Padişah’a eylemini açıklıyor:
“Kapadiii..”
Sadrazam da “Allahım şunun aklını bana 24 saatliğine ver de bir gece rahat uyuyayım” deyip herkesi güldürüyor. Harem Ağalarını divan toplantılarından ebediyen uzaklaştıran aklın aynısı, şimdi futbolumuza yön veriyor.
Onun için diğer bütün ihtimalleri eleyip “Milli Zat’a” geliyoruz.
Allah günah yazmasın ama ben ondan şüpheleniyorum. Rüzgâr kim bilir nereden esti, o da harmanı oraya savurdu.
***
Hayatı boyunca sallayıp, savurduğu için yöntem bize yabancı değil. Tabii arada bir tutturduğu, medyadaki havarilerine “İlahi tüfek! Attığı taşa bak, vurduğu kuşa bak!” dedirttiği oluyor.
Kuş kaçtığı zaman da bedeli başkaları ödüyor.
“Türkiye Teknik Direktörü” her şeyin kendisine sorulmasını ister ama mali sorumluluk kabul etmez.
Beş yabancıdan bir gecede on dört yabancıya geçiş işi, ihtilâl gibi bir şey. Her babayiğidin potkası sıkmaz. Bu akıllar ve bu cesaret ancak ayda sekiz yüz bin küsur lira maaş alan bir kafadan çıkar.
Bence futbolumuzdaki “devrim ateşini” o yakmıştır.
Paylaş