“BİZ Menderes gibi şehit olmayı da biliriz.”
Breh, breh, breh!
Seçime çeyrek kala böyle iddialı söz söylemek nereden akıllarına gelir? Bunu söylerken nasıl bir fayda umarlar? Bu lafları duymak zorunda kalanların “Madem öyle, oyum sana” diyeceğine nasıl inanırlar?
Yukarıdaki sorulardan her birinin cevabı, tek başına birer sosyolojik araştırma konusudur.
* * *
BANA göre ‘erkek oyunu’ diye tarif edilen ve topla oynanan sporların en maçosu olarak bilinen futbolun hakkını İngiliz Ligi verir.
Serttir, çabuktur, kıran kıranadır.
Özellikle Ada kökenli futbolcular, bir şövalye gururu ile mücadele eder. En ağır sakatlık hallerinde bile yerde kıvranmayıp, en kısa zamanda ayağa dikilmeyi isterler.
Eğer bir İngiliz, İrlandalı, Galli veya İskoç asıllı futbolcu yerden kalkamadıysa, orada mutlaka ‘ağır bir sakatlık’ durumu vardır.
Bizim liglerle karşılaştırıldığında; İngilizlerinkine ‘erkeklerin ligi’ demek yanlış olmaz.
Bizim liglerimiz ise, mavi kafa kâğıtlı yiğitlerin er meydanıdır.
Lakin belki de Avrupa’nın ‘en feminen ligi’ bizimkidir.
YETENEĞE göre değil de üne göre bir tasnif yaparsanız, Osmanlı’dan bu yana gelen asker kökenli ressamların ikinci ünlüsü hiç kuşkusuz Kenan Evren Paşa’dır.
Birincisi elbet ki Osman Hamdi’ye inat resim yapan Şeker Ahmet Paşa’ydı. Vasat bir ressam olan Şeker Ahmet Paşa’nın bugün tablolarına çok para verilmesine kulak asmayın.
O vakitler Müslüman evlerine tasvir asılmadığından piyasası yoktu. Sultan Abdülhamid’in maddi-manevi desteği ile resim yapardı.
* * *
Sultan Hamid’in el altından Şeker Ahmet Paşa’yı niye fiştiklediği hâlâ sırdır. Benim aklıma Paşa’nın devlet adamlığının ressamlığından daha berbat olması ihtimali geliyor.
CEHALET ile heves yan yana geldi mi, ortaya “durum komedisi” çıkar. Tıpkı Amasya’nın orta yerindeki köprünün üzerine dikilen “Selfie Çeken Şehzade” heykelinin yarattığı komedi gibi.
Amasya, fetihten önceki adıyla Amasseia, Osmanlı coğrafyasının önemli sancaklarından biriydi. Önemi de on iki şehzadeye ev sahipliği yapmasından, bunların da altısının tahta çıkmasından geliyor.
Özellikle Fatih’in büyük oğlu İkinci Beyazıt, bu şehirde taht sırası için 27 yıl beklemiştir. Amasya da kendini en çok bu şehzade ile özdeşleştirmiştir.
* * *
İZMİR’den gelen kız kardeşim İstanbul’a meraklanan her taşralı gibi sabah akşam sokakta.
İki gün önce de İstiklal Caddesi’nde “Belki hayatın anlamına denk gelirim” diye gezinirken o acayip fırtınaya yakalanmış.
Hava aniden kapanmış. Sağanak bir yağmurla birlikte gelen sert rüzgâr tozu dumana katmış. Birkaç saat önce insanlara “Yaz erken geldi” dedirten hava gitmiş, kış havası aniden bastırıp, Taksim’i gafil avlamış.
Nazi uçaklarının hava saldırısından kaçar gibi koşuşturanlar paçayı ancak Metro’ya kapağı attıklarında kurtarıyor.
* * *
Suç dosyasına bir isim vermek icap ederse, diziden ilhamla “Filinta” diyelim. TRT dizinin sahibi gözüküyor. TRT 1’den yayınlanıyor.
“Tarihi dönem dizisi” kılığına girmiş faciayı seyrettikten sonra ne diyeceğimi bilemedim.
Ayıptır, yazıktır, günahtır.
Sultan Abdülhamid’in düşmanları, onunla dalga geçmek için bir dizi planlayıp çekseler, bundan ötesini zor hayal ederlerdi.
* * *
OSCAR umudunu Nuri Bilge Ceylan’ın nam yönetmenin “kağnıya koşulmuş manda” ağırlığındaki filmlerine bağlayan ahalimizin yüzü bir gün gülecekse, futbol oyununa ödül konduğu vakit gülecek.
Çünkü dünyanın en “teatral futbolu” bizim liglerde oynanıyor. Sahnelerde göremeyeceğiniz, perdeden veya ekrandan seyredemeyeceğiniz performanslar sahada sergileniyor.
Ne yazık ki bunca çaba, bunca yetenek gösterisi zayi olup gidiyor.
“Marifet var, iltifat yok.”
Benimki sadece bir fikir, peki uygulanabilir mi? Bal gibi uygulanabilir. Burada marifet “Oscar Ödülü” konacak kategorileri doğru belirlemekte.
ARTİSTİK TEPKİ
GALATA Köprüsü’nün altındaki mekânlardan birine oturmuşum, manzarayı seyrediyorum.
Mekânın tabelası burayı “bar” diye tarif ediyor ama ben kuşkuluyum. İsteyen çay içiyor. İsteyen rakı-balık takılıyor. Nargilesi de var. İsteyen bira veya meşrubat tüketiyor. Kahve mi, kafe mi, nargile salonu mu, lokanta mı, anlayamazsın.
Haftanın üç günü canlı müziği bile varmış. Müzik yaptıklarında “damsız” müşteri almıyorlarmış. Türk sanat müziği veya pop şarkılar icra ediliyormuş.
Çoğu yabancı turist olan müşteriler de bu müzikle dans ediyormuş. Sırf“Türk sanat müziği ile nasıl dans edildiğini” görmek için bile buraya gelinir.
* * *