Bu bir yazılı talimattı ve “büyük yerden” geliyordu. İçinde yazılanlar hiç kuşkuya yer vermeyecek şekilde net ve açıktı.
Kâğıtta kelimesi kelimesine böyle yazmıyordu ama mealen aynı kapıya çıkıyordu. “O zırtonun fahri vatandaşlığını iptal edin” diyordu.
***
Bizim risale içinde “Zırto” olarak temsil ettiğimiz zat, Amerikalı bir gazeteciydi. Adı Stephan Kinzer’di. Gaziantep’e gelmiş, Zeugma antik kentinin mozaikleri hakkında on beş sene önce bir yazı yazmıştı.
Hani şu taşındıktan sonra restore edilirken, üzerindeki suretlerin teşhis edilemez hale geldiği söylenen mozaikler için.
Adamın kalemi, aynen Ertuğrul Özkök’ün kalemi gibi hisliydi. O da Özkök gibi yemek tarifi bile yazsa, yiyeni ağlatırdı. Amerikalının yazısı sadece Belediye Başkanı Fatma Şahin’i değil, bütün Gaziantep’i hislendirmişti.
Fatma Şahin Hanım, benim canım, bu güzel yazıya karşılık olsun diye Amerikalı gazeteciye “fahri hemşerilik” beratı verme kararı aldı. Amerikalı kim bilir ne kadar sevinecekti?
Kız ciddi anlamda zengin biriyle evlenmek dileğindedir ve bunun için James Dimon’dan akıl ister. Önce kızın mektubunu okuyalım.
KIZIN MEKTUBU
“Sayın Morgan, Sizinle dürüst olacağım. Bu yıl 25 yaşına giriyorum. Çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. Yıllık geliri en az 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. Açgözlü olduğumu düşünebilirsiniz fakat New York’ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar maalesef orta sınıf sayılıyor. Çok şey istemiyorum. Sizin sitenizde yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan biri var mı? Hepiniz evli misiniz? Bu konuları merak ediyor ve sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek?
Bugüne kadar birlikte olduğum erkekler arasında en zengini yılda 250 bin dolar kazanıyordu. Bu para, Central Park’ın batı yakasında yaşamak isteyen birine yetmez. Şimdi size samimiyetle soruyorum:
1) Zengin bekârlar nerede takılır? (Lütfen bar, restoran, spor salonu, kulüp, vs gibi mekânların isimlerini ve adreslerini yazar mısınız?)
2) Hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?3) Çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? Birkaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebiliyorlar.
4) Kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? Benim hedefim evlenmek. Zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım? Saygılarımla”
İnsan kısmında iki göz var.
Maç yayınlarında ise on altı kamera birden görev yapıyor.
İki kamerayı bir çift göz sayarsan hesap değişir. Sekiz kişi aynı anda aynı yere bakıyormuş gibi olur.
Üstelik senin gözün zoom yapamaz. “Kamera” dedikleri on altı süper gözün önünde yaşanan bir olaydır, elinden kurtulan olmamıştır.
Üstelik o kameranın inanılmaz bir hafızası var.
Yetmiş altı sene önce, futbol sahalarında ilk kez hakem yumruklayan Ankara Demir Spor kalecisi Necdet’in eylemini gazete arşivlerinden biliyoruz.
Bilgisayarı tıkladığın zaman karşına çıkmaz.
Beşiktaş maçındaki Burak Bey’in halleri ise her “tıklamada” karşımıza çıkacak. Yeniden yaşamış gibi olacağız.
Taşrayı bilmem ama İstanbul semaları bayrak çöplüğü olmuş.
Karşılıklı iki direk bulan arasına ip çekiyor. Üzerine naylon bozması bir nesneye basılmış bayraklarını diziyor.
Ortaya mide bulandırıcı, çirkin, hatta iğrenç bir görüntü çıkıyor. Sanki İstanbul’un çöpçüleri greve gitmiş de sokaklarda atılan çöpleri rüzgâr havalandırmış gibi tuhaf bir manzara.
* * *
Kurumların kendilerini şekil yaparak tarif etmelerine itirazımız yok. Herkes kendine bir bayrak yapabilir, o bayrağını gururla sallayabilir. Lakin bunların tepemize astıkları şeylere bayrak denemez.
O kurşun ile başlayan mücadelenin sonunda imparatorluk yıkıldı, yeni bir rejim ile birlikte Cumhuriyet doğdu.
O yıllarda kurulan Cumhuriyet, bugün Ampul Partisi’nin dilinden düşmeyen “Yeni Türkiye” sözcüklerinin tam karşılığıdır.
Ellerine geçen Türkiye’yi on üç yılda eskitip, tabanı delik fukara ayakkabısına çevirdiklerinden, yenisini kurmaya karar verdiler.
“Yeni Türkiye” lafının icat sebebi budur.
* * *
ÇOCUKLUĞUMDA, babamın muayenehanesinin iki-üç mekân ötesinde konuşlanmış bir davavekili vardı. Bahri Amca derdik.
“Davavekili” deyimi, avukatın olmadığı yerde vatandaşın adli işlerini gören kimselere denirdi. Çoğu pratikten yetişme, genç avukatlardan daha bilgili insanlardı.
Dava dilekçeleri yazarlar, duruşmalarda yol gösterirlerdi. Birinciye gelen müşterileri de okuma-yazma bilmez köylülerdi.
* * *
Çocukluğumda tanıdığım Bahri Amca seksen yaşını çoktan aşmıştı. Birinci Dünya Harbi’ni asker kaçağı olarak idare etmiş, Ermeni kırımını görmüştü.
Bizdeki teknik direktörlerin işi zor. Hem ‘laf anlamamak için yemin etmiş’ futbolculara bir şey öğretmek için yırtınacaklar.
Hem de hiçbir ciddi sorumluluğu olmayan, cebine giren paraya bakıp kendini ‘yaradılış harikası’ sanan yöneticilerin egosunu idare etmeye çalışacaklar.
Bunlar yetmeyecek. Cebinde harcayacak 100 lira parası olmadığı halde, kulüplerin 5-10 milyon dolarlık transferlerini sorgulayan medya leşgerleri ile uğraşacaklar.
Bunların hepsini becerdiler diyelim. Sırada seyirci var.
Çalışmaya geldi mi “Ne iş olsa yaparım abi” diye boyun büken, iş tuttuğu takıma geldi mi “Kursunu görmedim ama bu işi dünyanın en iyi hocalarından daha iyi bilirim” diye diklenen 90 Ay Kü (IQ) ortalamalı seyirci. ‘Laf anlamaz ormancının’ daha da laf anlamazı.
***
BİZİM ahalinin değişik bir zekâsı var.
Bu zekâ bilime uymuyor. Bilime bir şey katmıyor ama fırsatını yakaladığında bilimin canına okuyor.
Almanın yapıp, ebesinin nikâhına sattığı pahalı otomobile fötr şapkadan şanzıman yatağı yapan da bizim insanın zekâsı. O arabayı daha ucuza sürebilmek için mutfak tüpünü takan da bizim insanımızın zekâsı.
Aynı zekâ defalarca “eğitim reformu” yaptı, bir hayrını görmedi. Defalarca “Anayasa” yaptı, bir şeye benzetemedi.
Aynı zekâ “kendine hasar verme” konusunda da dünya birincisi.
* * *