Paylaş
ÇOCUKLUĞUMDA, babamın muayenehanesinin iki-üç mekân ötesinde konuşlanmış bir davavekili vardı. Bahri Amca derdik.
“Davavekili” deyimi, avukatın olmadığı yerde vatandaşın adli işlerini gören kimselere denirdi. Çoğu pratikten yetişme, genç avukatlardan daha bilgili insanlardı.
Dava dilekçeleri yazarlar, duruşmalarda yol gösterirlerdi. Birinciye gelen müşterileri de okuma-yazma bilmez köylülerdi.
* * *
Çocukluğumda tanıdığım Bahri Amca seksen yaşını çoktan aşmıştı. Birinci Dünya Harbi’ni asker kaçağı olarak idare etmiş, Ermeni kırımını görmüştü.
Kurtuluş Savaşı’nda garp cephesinde savaştığını iddia ederdi ama sohbetlerine yandan kulak misafiri olduğum kahvenin yaşlıları inanmazdı. Daha büyüktür derlerdi.
Bahri Amca şiddetli muhalifti. Çok lafın yalansız, çok malın dolansız olmayacağına inananlardandı. Kendine göre ölçüleri vardı. Ona göre insan kısmı kendindeki eksikliği lafla çoğaltırlardı.
Biri sabah akşam namuslu olmakla mı övünüyor? Bahri Amca’ya göre o namussuzun önde gideniydi. Biri çalmadığını mı söylüyor? Bahri Amca’ya göre o hırsızların piriydi.
AMAN ÇOK YAŞA!
Bir yolsuzluk, hırsızlık haberi patlak verip de gazetelere düştü mü Bahri Amca’ya gırgır mevzusu çıkardı.
Akşamüstü mahallenin başındaki Cumhuriyet Kahvesi’nde arkadaşlarıyla buluştuğunda ikide bir “Ben namusum için yaşarım” deyip yolsuzluk yapanları siyaseten savunanlara laf sokardı. O laflar bana pek bir incelikli, esprili gelirdi.
Her akşam bir ufak içen ve seksenli yaşlarına bakmayıp düğünlerde delikanlılarla birlikte “kazaska” oynayan Bahri Amca seçimin tek partilisini de çok partilisini de görmüştü.
Hilesiz seçim olmayacağına inanırdı.
Laf sırası geldiğinde 1946 seçimlerinden başlar, saydırırdı. O seçimde “açık oy, gizli tasnif” uygulaması yapılmıştı. Sandıktan çıkan oylar değil de kafadan atılan oylar tutanaklara geçirilmişti.
1950’den itibaren ise “çoğulcu zorbalığı” yaşandı. Sandık başı zorbalıklarından başka, para konuştu.
Saat akşamın dördü oldu mu iktidar partisinin kamyonları mahalle aralarına dalardı. Oy vermemiş ihtiyarları, hastaları evlerinden çıkarıp, kasasına halılar serilmiş kamyonlarla sandıklara taşırlardı.
Neresinden bakarsanız bakın, o zamanların “seçim hileleri” küçük ölçekli şeylerdi. Belki beş-on milletvekilliği, belki beş-on belediye başkanlığını etkilemişlerdir. Cüretleri bugünkü boyutlara asla varmamıştı.
KÖROLASI KEDİ
Bahri Amca yaşadıklarını, gördüklerini kendisiyle birlikte alıp götürdü. Biz modern zamanların “sandık hırsızları” ile baş başa kaldık.
Yirmi-otuz ilde birden eşzamanlı başlayan ve saatler süren elektrik kesintileri gördük. Hırsıza doğal çalışma ortamı yaratma bakımından bir prodüksiyon harikasıydı bu kesintiler.
Yüzlerce oy torbası kaybedildi. Trafolara kediler girdi dediler. “Eeeyy! Haddini bilmez sokak kedileri” diye kükreyen olmadı.
O torbaların kaybolması neyse de, “seçmen” tarifine giren insanlar da kayboldu. Öyle beşer onar değil, yüz binlercesi birden.
Hepsinden önemlisi, listelerden insanlar topluca silindi. 2014 seçimleri için hazırlanan seçmen listesinden düşürülen vatandaş sayısı 2 milyon 477 bin kişi olarak hesaplandı.
Bu rakam Bahri Amca’nın hayatta olduğu yıllarda İstanbul ile Ankara’nın toplam nüfusundan fazla.
Bir yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimini yaşadık. Bu kez listelerden 1 milyon 785 bin seçmen düşürüldü.
Bu kadar insan nasıl buhar oldu? Nerelere gitti? Hesabını veren yok.
* * *
Bu kafayla yeni bir seçime gidiyoruz. Anketlere göre ahalinin yüzde 54’ü (ki yarıdan fazlası eder) dürüst bir seçim yapılacağına inanmıyor.
Bu iş neden böyledir, diye sorulamıyor da.
Gazeteler, televizyonlar üzerinden biraz mızmızlandın mı bağımsız adalet imdatlarına yetişiyor. Mahkeme kararı ile tekzibi dayıyorlar.
“Yayın yoluyla mağdur edilen müvekkilimiz namusu için yaşamakta olup..”
“Dellooo!” çek, at sandıktan kendini.
Paylaş