“GLOBAL olmak ne demek? Çin’de Çinli, Japonya’da Japon, Kore’de Koreli ile çalışmak, yani bulunduğumuz yerde lokal olmak. Ama bunları tek bir marka altında birleştirip, tek bir strateji altında koordine de etmek. İkisini aynı anda yaptığınız zaman artık dünya çapında globalsinizdir.”
Yukarıdaki sözlerin sahibi Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker. Çin’in 20 milyon nüfuslu dev kenti Şanghay’dayız. Şanghay Yıldız Holding’in davetlisi olarak katıldığımız Japonya’yı da içeren Uzakdoğu turumuzun son durağı. Yıldız Holding’in Godiva’yı satın almasının üzerinden 5 yıl geçti. Avrupalı lüks çikolata markası Godiva, 5 yıl önce uzun süredir yerinde sayarken satış sürecinin ardından her yıl iki haneli büyüme rakamlarına imza attı, Bu süreçte Yıldız Holding yani Ülker Grubu ise global bir şirket haline geldi.
OYUN VE LİG DEĞİŞTİ
Seyahatin son günü birlikte olduğumuz Murat Ülker, Şanghay’da basın mensuplarının karşısına çıkarak bu globalleşme sürecini anlattı. Dahası Yıldız Holding ve Godiva’nın geleceği ile ilgili çok net mesajlar da verdi. Ülker, Türkiye’de yıllarca muhafazakâr bir grup olarak anıldı. Murat Ülker de buna vurgu yaparak başladı sözlerine ve şunları söyledi: “Ülker hiçbir zaman iş yapış şekillerinde ve iş tutuş biçiminde muhafazakâr olmadı. Çağın şartları neyse, her daim o şartlara ayak uydurmaya çalıştık. Godiva’yı aldıktan sonra nelerin değiştiği konusunda birkaç not aktarmak isterim. Oynadığımız oyun değişti, ligimiz değişti, tüketicilerimiz değişti, çalışanlarımız değişti global olduk. Bu globallik bize ne sağlıyor? Ortak satın alma, ortak inovasyon ve global satış kanalları arasında sinerji oluşturabilmeyi sağlıyor. Ülker’in zaten yurtdışında işleri, fabrikaları vardı. Bundan cesaret alarak şimdi Uzakdoğu gibi yeni piyasalarda da iş yapabilir miyiz diye bakıyoruz. Kısacası, dünya kazan biz kepçe gezip duruyoruz.”
BATI DA MARKA PEŞİNDE
Murat Ülker yazarımız Vahap Munyar’a geçtiğimiz hafta verdiği demecinde, “Bir Godiva daha istiyoruz” demişti. Ülker bu konuda kararlı ve belli ki flört edilen birçok şirket var. Murat Ülker, “Batı’da olabilirse büyük bir markayı alabilir miyiz diye bakıyoruz? Tabi kolay işler değil bunlar. Doğu’da da özellikle bisküvi konusunda çalışmalar yapıyoruz. Endonezya ve Çin’den bahsediyorum” dedi.
Çin’de de bir ‘Yıldız’ doğuyor
MURAT Ülker Doğu’daki yeni yatırımları bünyesine alacak Çin’de bir Yıldız Holding kuracaklarını da söyledi. Çin’in çok büyük ve zor bir ülke olduğuna dikkat çeken Murat Ülker, “Ülker International için Çin’de bir ofis açarak buralarda sadece ticari olarak değil, şirket olarak da bulunma kararı verdik. Burada bakkallarda satılacak bir ürüne sahip olmayı isteriz. Bu zor bir iş, bölgesel damak farklılıkları bile var ama Çin çok büyük bir pazar” diye konuştu. Ülker Bisküvi’nin Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Alain Strasser’ı da tanıtan Murat Ülker, “İlk defa 90’lı yıllarda bu pazarlara gelmiştik. Bu pazarlarda neler yapılabilir, araştırmak istemiştik. O zamanlar ilk ‘joint venture’larımızı yapmıştık. Bugün aramızda bulunan Alain Strasser, o tarihte ortaklık yaptığımız şirketi temsil ediyordu. Yıllar sonra birlikte çalışalım diye kendisinden rica ettim. Şu anda tesadüfen burada bulunuyor. Burada ekmek ve kek işi yapan fabrikalarını ziyaret etmek için gelmiş. Biz de görüş alışverişinde bulunma imkanı yakaladık, bizim için bir avantaj oldu” dedi.
Mahdi Shams, taleplerden biri olan yönetim kurulu üyeliğinden ayrılması şartını yerine getirdi ve cuma günü görevinden istifa etti. Diğer iki şartta da uzlaşılması üzerine ABD’nin el koyduğu Onur Air’e ait uçak yedek parçalarını serbest bırakması ve ambargoyu kaldırması bekleniyor.
OBAMA-Ruhani, görüşmesiyle 35 yıl aradan sonra yeni bir döneme giren ABD-İran ilişkileri, ekonomiye de yansımaya başladı. Dubaili işadamı Mahdi Shams’ın ortak olduğu Onur Air’e ABD tarafından uygulanan ambargo kalkıyor. Mahdi Shams’ın İran asıllı olması gerekçesiyle ABD, şirkete ambargo uygulamaya başlamış bu nedenle de uçak yedek parçalarına el koymuştu. Yaklaşık 250 bin dolar bedelindeki yedek parçalar arasında uçak koltuk ekipmanları da vardı.
ABD, Onur Air’e uygulanan ambargonun kalkması için üç şart öne sürdü:
1) Mahdi Shams’in Onur Air yönetim kurulu üyeliğinden ayrılması,
2) Onur Air’in kesinlikle İran’a uçmaması,
ABD ile Avrupa Birliği arasında devam eden serbest ticaret anlaşması görüşmeleri olumlu sonuçlanırsa ABD malları Türkiye’ye gümrüksüz girecek. Türkiye ise ABD’de gümrük duvarı ile karşılaşmaya devam edecek. Çünkü Türkiye, AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının bir parçası olamıyor. Gümrük Birliği nedeniyle kendi pazarında AB’nin parçası olarak görülüyor ama dışarıya çıktığı zaman Avrupa’dan ayrı bir statüde tutuluyor.
YOĞUN BİR MESAİ HARCIYORABD ile AB arasındaki olası bir anlaşmadan zarar görmek istemeyen Türkiye yoğun bir diplomasi politikası izliyor. Özellikle Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan konuyu ısrarla takip ediyor ve ABD ile ticarette yeni bir sayfa açabilmek için yoğun bir mesai harcıyor. İşte bu aşamada ABD serbest ticaret anlaşmasına gidebilecek bir sürecin ilk adımı pazartesi günü Washington’da atıldı. Ekonomi Bakanlığı’nın davetlisi olarak geldiğimiz Washington’da süreci yakından gözlemleme fırsatı buldum. Hemen belirteyim bu sürecin sonucunda serbest ticaret anlaşması olup olmayacağı net değil. Nedenlerine gelince...
Washington’da Türkiye-ABD Yüksek Düzeyli Çalışma Komitesi’nin ilk toplantısını gerçekleştiren Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan düzenlediği basın toplantısında, “Bugün, Türkiye ile ABD arasındaki ticarette tarihi bir gündür. Serbest ticaret anlaşması konusunda, alt yapı çalışmalarının başlaması, değerlendirme ile etki analizinin oluşturulması ve Türkiye olarak bizim ısrarlı talebimizin yerine geldiği gündür” dedi.
KOMİTENİN EŞ BAŞKANLARIÇağlayan ‘tarihi gün’ vurgusunu yaparken ABD tarafının sakin bir açıklama yapması dikkat çekti. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “ABD Ticaret temsilcisi Froman ile Ekonomi Bakanı Çağlayan bir araya gelerek ABD-Türkiye Yüksek Düzeyli Komite (HLC) çalışmalarını başlattı. İki yetkili Komitenin eş başkanlığını yürütecek. Komite Başbakan Erdoğan’ın Mayıs ayındaki ziyareti sırasında Başkan Obama tarafından ilan edilmişti. Komitenin amacı AB ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini incelemek ve ABD, Türkiye ticaret ve yatırımının serbestleştirilmesini sağlamak amacına hizmet edecek. Toplantı sırasında Çağlayan ve Froman HLC’nin nasıl ilerleyeceğinden ve iki ülkenin kısa vadede değerlendirebileceği konulardan bahsederken ticaret ve yatırım ilişkilerimizin geliştirilmesine odaklandı. Teknik ekiplerine ABD Orta Doğu Ticaret Temsilcisi Yardımcısı Daniel Mullaney ve TC Ekonomi Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Cemalettin Damlacı başkanlığında HLC için öncelikli işbirliği alanlarını belirlemeye devam etme talimatı verirken bulgularını eş başkanlarına en yakın zamanda paylaşmalarını rica ettiler.”
Ekonomideki tablo 5-6 ay öncesine göre çok farklı. Herkes hesabını yeni baştan yapıyor, geleceği kestirmeye çalışıyor. Ancak bu çok da kolay bir iş değil. Bir taraftan Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) politikalarındaki dalgalanma bir taraftan da Suriye başta olmak üzere dış kaynaklı yükselen tansiyon ekonominin geleceğine ilişkin tahminleri oldukça güçleştiriyor. İşte biz de bu ortamda mikrofonu TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’a tuttuk. Yılmaz, TÜSİAD’ın 20 Eylül’deki YİK toplantısı öncesinde gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
KENDİMİZ KRİZ YARATMAYALIM
FED’in parasal sıkılaştırma politikası izleyeceğinin anlaşılması sonrasında ekonomi yönetiminin eylem ve söylemlerini yeterli ve doğru buluyor musunuz?
-Türkiye ekonomisinin 2008-2009 döneminde küresel krizle birlikte yaşamış olduğu durgunluk, ekonominin iyi yönetimi ve uluslararası sermaye piyasalarında doğan fırsatlar sayesinde atlatıldı. Artık, gelişmiş ülkelerdeki yeniden toparlama eğilimi olağanüstü genişleyici para politikalarından çıkılmasını gerektiriyor. Bu durumda, bizim de içinde olduğumuz gelişen piyasa ekonomilerinin yüksek oranlarda büyümelerini sağlayan likidite bolluğu sona erecek. Cari açıkların finansmanı zorlaşacak. Cari açığı eski düzeyde finanse edemeyeceğimize göre dış kaynak girişi ile dış tasarruf ihtiyacı arasındaki dengeyi teorik olarak ya faiz ya kur sağlayacak. İkisini birden kontrol etme çabası, ikisinin birden kontrolden çıkması sonucunu yaratabilir. (İkisini birden kontrol etmek teorik olarak mümkün değildir.) Bugünkü para politikası yaklaşımı, enflasyon hedeflemesini, kurun piyasada belirlenmesini ve politika faizinin bir araç olarak kullanılmasını gerektiriyor. Bu konuda her kurumun kararlı ve net olması ve bu anlayış çerçevesinde tam bir eşgüdüm içerisinde çalışması beklenir. Türkiye ekonomisinin temelleri dönemsel dalgalanmalara dayanıklıdır, yeter ki kendimiz kriz yaratmayalım!
KUR FARKI ZARARI KARŞILANMALI
2 TL’nin üzerine çıkan kurların ekonomiye ve iş dünyasına nasıl yansımasını bekliyorsunuz?
Doluluk oranı yüzde 65’e ulaşmış. Ancak Atlasjet’in Mikanos’a uçmaya başlaması hiç de kolay olmamış. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ersoy ve İcra Kurulu Başkanı Sami Alan bu zorlu hikâyeyi ve sektörün son durumunu anlattı.
“BİZ Türkiye’den Mykonos’a uçarken ETS’nin bir rakibi bizi ‘Montrö anlaşmasına göre Türk uçakları adalara inemez’ diyerek Yunan hükümetine şikayet etti. 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi’ne göre Ege’deki adalarda Gökçeada, Bozcaada dahil tarifeli uçuş yapılamayacağı iddia edildi ve sadece insani amaçlı acil kurtarma vb. uçuşlara izin olduğu savunuldu. Bununla ilgili ciddi tartışmaların yaşandığı günlerde Yunan turizmciler bir rapor hazırladı ve Yunan Turizm Bakanlığı’na sundu. Özetle şöyle dediler: ‘Böyle bir adım bizi bitirir. Harcamalara baktığınızda 1 Türk 10 Avrupalı’ya bedel.’ Ardından de geri adım atıldı. Şimdi haftada 5 sefer yapıyoruz. Ortalama doluluk oranı yüzde 65.”
Bu sözlerin sahibi Atlasjet Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ersoy. Ersoy’un yanısıra şirketin İcra Kurulu Başkanı Sami Alan ile birlikte Yunanistan’ın meşhur adası Mykonos’tayız. Malum Yunanistan’da kriz sürüyor. Elde kalan tek değer turizm. Bu yüzden eskiden daha başka işlerle uğraşmış, iyi okul bitirmiş kim varsa ama şoför, ama rehber ama garson şu anda turizm sektöründe tutunmaya çalışıyor. Hepsi geçmiş parlak günleri arasa da onlar sayesinde turizmde işgücünün kalitesi hayli yükselmiş.
Atlasjet Mykonos’a uçmaya başladığında hayli dikkat çekici bir reklam sloganı kullanmıştı. Yunanistan’ın eşcinseller ve cinsel özgürlükle birlikte anılan adasına vurgu yapan şirketin sloganı “Mykonos’a uçan tek delikanlı biziz” olmuştu… Atlasjet, haftanın 5 günü Mykonos’a karşılıklı sefer düzenliyor. Sami Alan “Doluluk oranımız çok çok iyi. Türkiye’den buraya yoğun bir ilgi var. Bu yıl 9 bin kişiyi geçti. Yılsonuna kadar 11 binin üzerine çıkacağımızı sanıyorum” dedi.
TAVAN VARSA TABAN DA OLUR
Murat Ersoy’a Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın “Uçak biletlerine tavan fiyat” çıkışıyla ilgili ne düşündüğünü sorduk. Ersoy, “Tavan fiyat olursa bir de taban fiyat olması lazım. Bu durum serbest piyasaya aykırı. Bir yanda İstanbul-Ankara uçuşu var, diğer yanda İstanbul-Van uçuşu… Şunu bilmek gerek: İstanbul-Van uçuşu, İstanbul-Viyana uçuşundan daha maliyetli bir uçuş” dedi.
Buna Türkiye de dahil birçok ülke destek veriyor. ABD’nin belirlediği ürünler ve koşullar hariç bu ülkeye mal satışı ve alışı yasak. İzin verilen ürünlerin satılması veya alınması da belirli bir izin aşamasından geçiyor. Buna uymayan şirketler ya da şahıslar tespit edildiğinde ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorlar. ABD’nin geniş bilgi alma ağı sayesinde ambargo duvarını aşarak ticaret yapmak neredeyse imkansız.
Hele para transferi mümkün değil. Dünyada bankalar arasında fon transferi SWIFT adı verilen online bir uygulama ile sağlanıyor. Dünyanın önde gelen banka ve finansal kuruluşları arasındaki para transferine aracılık eden SWIFT, 200 ülkedeki 7200 kuruma hizmet veriyor. Aralarında Türk bankalarının da bulunduğu bu kurumların hepsinin birer SWIFT kodu var. SWIFT Belçikalı bir şirket. Ancak veri bankasının ABD topraklarında olması nedeniyle 2001’deki terör saldırılarının ardından Washington’un bilgi paylaşımı konusunda bu şirketi ikna ettiği biliniyor.
Kısacası İran’a para transferi sıkı takip altında.
Ancak, Türkiye’de SWIFT engeli aşılıyor ve İran’la Türkiye arasındaki para köprüsünün çalışmasını sağlıyor. Peki ama nasıl?
Yer İstanbul. Bankacılık açısından hareketli bir semt. Bir yatırım bankasının şubesinin giriş katı. Genç müşteri temsilcisi “Hoş geldiniz, buyurun” dedikten hemen sonra müşteri olarak bankaya gelen Türk hemen soruyor:
“İran’a bir mal satışı gerçekleştirdim. Faturası elimde. Para tahsil etmem gerekiyor. Sizin yapabileceğinizi söylediler, mümkün mü?”Genç bankacı, mümkün olduğu söylüyor ve ekliyor:
“Belirli bir komisyon (yüzde 4+5) karşılığında bunu yapabiliyoruz. İsterseniz İran’a para da gönderebilirsiniz.” Müşterinin ‘ambargo’ hatırlatması yapması sonrasında ise sözlerini şöyle sürdürüyor:
Baktım gazetedeki çalışma arkadaşlarımın hepsinin ilgisini çekti. Nasıl çekmesin? Artık herkesin cebinde kredi kartı var. Taksitlisi, puanlısı, taksitsizi, aidatlısı, aidatsızı, sadakatlisi, sadakatsizi vs. Kredi kartı artık yaşamımızın bir parçası. Hayatımızı kolaylaştıran bu ödeme aracı bazıları içinse kabus. Ayağını yorganına göre uzatmayan ya da evdeki hesabı çarşıya uyduramayanların borçları hayat karartıyor. Yüksek faizle katlanarak artan borçlarla savaşmak her yiğidin harcı değil.
SAYILARI HIZLA ARTIYOR
Son dönemde kart borcu ödeyemeyen sayısındaki artış Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nu (BDDK) da telaşlandırdığından, tedbir için önemli hazırlık var. Nasıl olmasın? Düşünün... 2012 yılının tamamında 453 bin kişi olan kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı bu yılın sadece ilk beş ayı sonunda 410 bin kişiye ulaşmış. Kişi sayısı bir tarafa alacak toplamı da 2012 yılının başından bu yana yüzde 43 artmış. Üstelik bu alacağın yüzde 84’lük kısmı ise taksitli kredi kartlarında oluşmuş.
Şimdi BDDK bu kötü gidişata engel olmak için hem bankalara hem de tüketiciye bir takım kısıtlamalar getiriyor. Örneğin 1000 TL geliri olan, bundan sonra sadece 1000 TL limitli kart taşıyabilecek. Limiti 15 bin TL’ye kadar olan kartlarda asgari ödeme yüzde 25’ten 30’a, 15 bin TL’nin üzerindeki kartlarda ise yüzde 30’dan 35’e çıkarılıyor. Ancak bunlar henüz kesinleşmemiş, yani hazırlık aşamasında düzenlemeler.
DENKLEM BİR BOZULURSA...
Hazır bu düzenlemeler yapılıyorken bir konuyu hatırlatmakta fayda var. Ailelerin bir bölümü şu anda tamamen kredi kartına dayalı bir ödeme düzeni oluşturmuş durumda. Hesap kesim tarihi, son ödeme tarihi ve asgari ödeme miktarı onların hesap denkleminin en temel unsurları. Fişi çektiğiniz anda, ya da bunlarla ilgili bir düzenleme yaptığınız anda bu denklemin bir anda bozulmasına neden olabilirsiniz. Bu durumda kart ve kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısındaki artışı engellemek için yapmaya çalıştığınız düzenleme ilk etapta yeni borçlulara ve mağduriyet hikayelerine neden olabilir. Tıpkı hızla giden bir arabanın sürücüsünün kazaya engel olmak için yaptığı sert frenin aracın içindekilere zarar vermesi gibi...
Hazır bu düzenlemeler yapılırken, kredi kartındaki kronik borçlular ve takibe düşen kredi borçluları için de işleri kolaylaştıracak bir şeyler yapılabilir diye düşünüyorum. Peki ne olabilir? Zor konu, tartışmak gerekir...
Meğer aynı problemi yaşayan ne çok kişi varmış. Okul ortalaması düşmesin diye ne çok veliden çocuklarını başka bir okula aldırması istenmiş.
Okurum Aydan Hanım yaşanan durumu çok iyi özetliyordu: “GÜNAYDIN.. Bu durumu yeni öğrendiyseniz hakikaten günaydın.. Ama paylaştığınız için teşekkürler.”
Demek ki çok uzun suredir bu sorunu pek çok kişi yaşıyordu. Belki tam da benim eleştirdiğim nedenden yani “çocuğunun başarısız, işe yaramaz” gösterilmesinden rahatsızlık duyan veliler arasında bu durum bir sır olarak kaldı.
Dün pek çok okurum bana biraz da sitemle bu okulu neden açıklamadığımı sordu. Birçoğu çocuklarını özel okula göndereceğini okulu kendilerine bildirmem durumunda bu okuldan uzak duracaklarını yazdı. Bazı okurlarım ise okulu açıklamam halinde boykot kampanyası başlatacağını ilan etti. Ben işte tam da bu nedenle bu okulun ismini açıklamadım. Amacım eğitim dünyasındaki çok önemli bir çarpıklığı kamuoyunun gündemine taşımaktı. Dün hürriyet.com.tr ve bana ulaşan yorumlardan anlıyorum ki bunu sağladık. Milli Eğitim Bakanlığı son yıl üniversitede başarısız olacağı gerekçesiyle okulundan gönderilmeye çalışılan öğrencilerle ilgili kendilerine şikayet ulaşması halinde kapatmaya kadar varan yaptırımlar uygulayabileceklerini açıkladı. Şimdi görevimiz bu işin takipçisi olmak.
Bu arada hemen belirtmeliyim. Benim yazımda kaleme aldığım okulu velilerin büyük bir bölümü doğru tahmin etti. Demek ki bu okulun benim deyimimle doping yapan bir okul olduğu iyiden iyiye biliniyor. Ayrıca gelen maillerden anladığım bu okul tek örnek değil. Başka okullar da üniversite sınavına doping yaparak giriyor. Bunun en büyük nedeni eğitimin önüne ticari başarıyı koymaları. Milli Eğitim ve eğitim dünyasına düşen en büyük görev de aslında tam bu noktada başlıyor: Eğitimi tekrar ticari başarının önüne geçiren tedbirleri almak.
VAKIF OKULLARINA NE OLUYOR?