Sefer Levent

Plastikçiler liderliğe koşuyor

31 Mayıs 2013
2013 yılında 5.5 milyar dolarlık ihracat hedefleyen Türk plastik sektörü, Güney Amerika’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyada fuar fuar dolaşıyor.

İhracatçılar hem Çin’deki fırsatları değerlendirmek hem de dünya pazarlarında bu ülkeye alternatif olabilmek için  Chinaplas Fuarı’na çıkarma yaptı.

AVRUPA, Rusya, Türki Cumhuriyetler, Ortadoğu ve Afrika çemberindeki en büyük plastik üreticisi olan Türkiye Çin’deki değişimi lehine çevirmenin planlarını yapıyor. Uzakdoğu ve Asya pazarındaki yeni fırsatların peşine düşen Türk plastik firmaları, bu yıl üçüncü kez Chinaplas Fuarı’ndaydı.
Türk plastik sektörünün ihraç pazarlarını Çin ve Uzakdoğu ile çeşitlendirmesinin de yolunu açacak Chinaplas Fuarı’nda, 10 plastik firması, İKMİB ve PAGDER’in (Plastik Sanayicileri Derneği) ortak milli katılım organizasyonuyla yerini aldı.
Türk plastik sektörü son yıllarda ulaştığı yüksek büyüme rakamları ile Avrupa’nın ve bölgesinin en büyük üreticilerinden biri konumunda. Yılın ilk çeyreğinde 2.2 milyon tonluk üretimle İtalya’yı da geride bırakarak lider Almanya’nın ardından ikincilik koltuğuna yerleşti. İhracatta da başarılı bir tablo sergileyen Türk plastik sektörü, geçtiğimiz yıl 17.6 milyon dolarlık kimya ihracatında 4.3 milyar dolarla ikinci sırada yer alıyor. Sektörün ihracatı ilk çeyrekte de yüzde 15 artışla 1 milyar 250 milyon dolara yükseldi. Türkiye, plastik üretiminde kalitede ulaştığı nokta, bölgesindeki güçlü konumu ve dinamizmi ile Asya pazarındaki payını artıracak potansiyele sahip.

2900 FİRMA KATILDI
Chinaplas Fuarı bu yıl 220 bin metrekareye ulaşan alanda, 38 farklı ülkeden 2 bin 900’ün üzerinde firmanın katılımıyla düzenlendi. Fuarı 115 binden fazla kişi ve 110’un üzerinde alım grubu ziyaret etti. Plastik mamul ve makine, ekipman üreticilerinden hammadde şirketlerine kadar plastik üretim zincirinin farklı halkalarından firmalara ev sahipliği yapan fuar, her yıl Guanghzou ve Şanghay ile dönüşümlü olarak yapılıyor.

Yazının Devamını Oku

Turkcell için yargı ne karar verir?

23 Mayıs 2013
Dün toplanması gereken Turkcell Genel Kurulu yeterli çoğunluk bulunamadığı için gerçekleştirilemedi. Yeterli çoğunluğun bulunamamasının ana nedeni ise Çukurova Grubu ile Rus Altimo’nun oluşturduğu ana hissedar Turkcell Holding’in toplantıda görev yapacak temsilciyi seçmemesi ya da seçememesiydi. Geçmişte trafikte kalan komiserler nedeniyle gerçekleştirilemeyen genel kurullar hatırlandığında asıl sürpriz, genel kurulun yapılabilmesi olacaktı ama olmadı.
Peki şimdi ne olacak? Üyelerin bir bölümünün görev süreleri dolduğu için Turkcell’in yönetim kurulu tartışmalı hale gelecek. Tartışmalı hale geleceği için de çok büyük ihtimalle yargıya gidilecek. Nedenini açıklamaya çalışayım.
Turkcell’in yönetim kurulunda 7 kişi bulunuyor. Bunlardan 3’ü yani Ahmet Akça, Atilla Koç ve Mehmet Hilmi Güler, SPK tarafından geçtiğimiz mart ayında bağımsız üye olarak atandı. Onlarda sorun yok. Yönetim Kurulu Başkanı Colin J. Williams ile Yönetim Kurulu üyeleri Gülsün Nazlı Karamehmet Williams, Alexey Khudyakov ve Karin Eliasson’un görev süresi ise 29 Nisan’da doldu.

ÜYELER DEVAM MI TAMAM MI?

Görev süresi dolan yönetim kurulu üyesi, yenisi seçilene kadar görevine devam eder mi? Ticari açıdan büyük önem taşıyan kararların altına imza atabilir mi? İşte kritik nokta bu. Konuyu uzmanına sorma ihtiyacı hissettiğim için İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abuzer Kendigelen’e danıştım. İşte onun anlattıklarından derlediklerim.
Ticaret Kanunu’nun 410/1. maddesi diyor ki; “Genel kurul, süresi dolmuş olsa bile, yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabilir. Tasfiye memurları da, görevleri ile ilgili konular için, genel kurulu toplantıya çağırabilirler.” Bu madde bazı çevreleri ikiye bölmüş durumda. Dar anlamda yorum yapanlar; “Maddeye göre görev süresi dolanlar genel kurulu toplantıya çağrı dışında herhangi bir karar alamaz” diyor. Geniş yorum yapanlar ise; “Görev süresi dolan yönetim kurulu yenisi seçilene kadar görevine devam eder, toplantılara katılabilir, ayrıca genel kurulu toplantıya da çağırabilir” görüşünde.

Kendigelen dar anlamda yorumu doğru bulduğunu belirtiyor ve ekliyor;
“Ancak bu konuda yargının kararları çeşitlilik gösteriyor. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi konuya ilişkin hemen her kararında eski Ticaret Kanunu’nun 314. maddesindeki ‘yönetim kurulu üyeleri için belirlenen sürenin sona ermesiyle üyeliğin sona ereceğini ifade eden herhangi bir hüküm bulunmamasından yola çıkarak görev süreleri dolan üyelerin yenileri seçilinceye kadar görevlerine devam edecekleri’ içtihadında bulunmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ise, sorunu tartıştığı eski tarihli kararlarında görev süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin kendiliğinden sona ereceğini, dolayısıyla bu andan itibaren anılan kimselerin şirketi idare ve temsil yetkilerinin ortadan kalkacağını ve şirketin organsız kalacağını kabul etmiştir. Sonraki tarihli kararlarında ise bu kez sürenin sona ermesiyle birlikte şirketin organsız hale gelmeyeceği, bu andan itibaren yönetim kurulu üyesinin şirket için ‘zorunlu olan’ veya ‘gecikmesinde sakınca bulunan’ işleri yerine getirme yetkisini koruyacağı görüşünü benimsemiştir.”

YABANCILAR AÇISINDAN KRİTİK

Kendigelen’in anlattıklarından benim anladığım şu; Ticaret Kanunu görev süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin yenisi seçilene kadar görevini yürütüp yürütmeyeceğini net olarak belirtmemiş. Yargıtay kararlarında ise birbirinden farklı yaklaşımlar olmakla birlikte görevi dolan üyelerin ‘en azından’ gecikmesinde sakınca bulunan işlerle sınırlı olarak görevlerine devam edecekleri belirtilmiş. Eğer yakın tarihte yeni bir genel kurul toplanmaz ve yeni yönetim kurulu belirlenmezse, Çukurova, Sonera veya Altimo’dan harhangi biri mevcut yönetim kurulu üyelerinin durumu ile yargıya başvurabilir. Bakalım böyle bir durumda, yargı, özellikle Turkcell’in yabancı hissedarları Sonera ve Altimo açısından kritik önem taşıyan yönetim kurulu üyelikleri için bu kez nasıl bir karar verecek? Bekleyip göreceğiz.
Yazının Devamını Oku

İşte o limana yapılacaklar

18 Mayıs 2013
Doğuş Holding CEO’su projenin detaylarını açıkladı.

DOĞUŞ Holding CEO’su Hüsnü Akhan’ın verdiği bilgilere göre Salıpazarı Limanı’nda yer alan Çinili Han, Paket Postanesi ve Denizcilik işletmeleri binası renove edilerek 5 yıldızlı otel olacak. Liman, kültür-sanat, yeme-içme, alışveriş ve ticaretin iç içe geçtiği, turistlerin yanı sıra İstanbul halkına da açık, tarihi dokuda bir bölgeye dönüşecek.

BAŞBAKAN Erdoğan’ın ABD seyahetini bir tarafta tutarsak son iki günün en gözde konusu eski adıyla Galataport yeni adıyla Salıpazarı Limanı ihalesi oldu. Eski ihaleyle fiyat karşılaştırmalarının yanı sıra ihaleyi kazanan Doğuş Grubu’nun tarihi limana yapacakları da çok tartışıldı. Ben de önceki gün yapılan ihaleye bizzat katılan Doğuş Holding CEO’su Hüsnü Akhan’ı arayıp proje ile ilgili detayları, fiyat tartışmaları ile ilgili düşüncelerini sordum. Hüsnü Akhan bu ihaleyi 2005 yılındaki ihale ile kıyaslamanın yanlış olduğunu söylüyor.

TARİHİ DOKU KALACAK

Akhan, “3 temel fark var. Kiralama 49 yıldan 30 yıla düştü. Emsal 2’den 1.5’A indirildi. Eski ihalede ilk 10 yılda ödeme sadece 36 milyon Euro idi. O ihalenin gerçek bedeli 230 milyon dolardı, biz 702 milyon dolar verdik” dedi. İstanbul’un en prestijli projesini hayata geçirmek için yola çıktıklarını belirten Akhan, tarihi ve mimari dokuya uygun bir proje yapacaklarını söyledi. 

ÜÇ BİNAYA DOKUNULAMIYOR

Tarihi limanda yer alan üç binanın şartnameye göre dokunulmaz olduğunu belirten Akhan, “Bunlar, Çinili Han, Paket Postanesi ve Denizcilik İşletmeleri Binası. Zaten birbirini tamamlayan bu binalara kıyamazsınız. Biz bu binaların dışını güçlendirip içini renove edebiliriz. Biz bu binaları 5 yıldızlı otele çevireceğiz” dedi.

İSTANBUL MODERN KALACAK

Hüsnü Akhan İstanbul Modern’in kullandığı antrepo ve Mimar Sinan Müzesi’nin, Denizcilik İşletmeleri tarafından uzun vadeli olarak kiralandığına da dikkat çekerek, “Bunlar bizim işleteceğimiz alanın içinde ama bizimle alakaları olmayacak. Ancak bu proje sonuçta yeme-içme mekânlarının, alıveriş alanlarının kültür ve sanatla iç içe olduğu bir alana dönüşecek” diye konuştu.

Yazının Devamını Oku

Taktiği ‘bilek güreşi’ vermiş

11 Mayıs 2013
Nihat Özdemir, TAV CEO’su Sani Şener’in Hürriyet’te yayınlanan sözlerinin çok işlerine yaradığını söyledi. Özdemir, “Cevaplardaki manipülasyonlar dikkatimizden kaçmadı. Açıkça belirteyim bayağı bir tüyo kaptık. Beş ortak bir araya gelip satır satır analiz yaptık. Strateji belirlemede o cevaplar çok işimize yaradı” dedi.

MEĞER hepsi birer taktikmiş. Önce iki ayrı grup gibi şartname almak, ihale öncesi hiç konuşmamak, teklifi baştan daha düşük verip rakipleri tartmak vs. İstanbul havalimanının ihalesini kazanan ve beş ortağın sözcülüğünü üstlenen Limak Holding Yonetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir ile önceki akşam birlikteydik. Her ne kadar Sabiha Gökçen Havalimanı terminalininin 18 ay gibi kısa bir sürede bitmesinin öyküsünü içeren kitap için toplansak da başrol 3. havalimanınındı.
Nihat Özdemir rahatttı ama ihaledeki en büyük rakipleri TAV’a karşı da öfkeliydi. İhale öncesi ve sonrasında yaşadıklarını anlattı. İşte  adım adım rekor  ihalenin hikayesi.

İHALE ÖNCESİ TAKTİKLER

* Hatırlarsanız 22 milyar 152 milyon Euro’luk bedel ile Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi olan 3. havalimanının ihalesini Kolin-Cengiz-Limak-Mapa ve Kalyon’dan oluşan 5’li ortak girişim grubu kazanmıştı. İhale öncesinde daha önce birçok ihaleye birlikte giren Kolin-Cengiz-Limak beraber şartname almış, Mapa ve Kalyon ise ayrıca şartname almıştı. İhaleye sayılı günler kala Mapa ve Kalyon, Kolin-Cengiz-Limak’a dahil olunca herkes biraz şaşırmıştı. Nihat Özdemir bunun ihale öncesi bir taktik olduğu söyledi. Tahminim rakiplerine ‘zorlanıyorlar’ imajı verdiler.
* İhale öncesi Hürriyet’te TAV CEO’su Sani Şener ile yaptığım söyleşi yayınlanmıştı. Ben ihaleye katılan tüm gruplara görüşme teklifimi yapmış, ancak sadece TAV’dan ‘olur’ yanıtı almıştım. İşte o söyleşi, Nihat Özdemir ve ortaklarının çok işine yaramış. Özdemir, “Cevaplardaki manipülasyonlar dikkatimizden kaçmadı. Açık söyleyeyim bayağı bir tüyo kaptık. Beş ortak bir araya gelip satır satır analiz yaptık. Strateji belirlemede o cevaplar çok işimize yaradı” dedi.
* İhale öncesinde 5 ortak ayrı ayrı maliyet analizi yapmışlar. Sonra bunları karşılaştırarak doğru fiyatlandırmayı belirlemeye çalışmışlar. Böylece ihaleye verecekleri maksimum teklifi belirlerken hata oranını çok azaltmışlar.

İHALEDEKİ TAKTİKLER

Yazının Devamını Oku

3. Havalimanı’ndan para kazanılır mı?

4 Mayıs 2013
Önce bir itiraf. Gerçekçi olalım. Hükümet üyeleri dahil hiçbirimiz böylesine bir rakam beklemiyorduk.

Hatta iddia ediyorum ihaleye katılanların bir bölümü de rakamların buraya çıkmasını beklemiyordu. 3. Havalimanı ihalesinde IC Fraport’un 20 milyar Euro’luk ilk teklifi duyulduğunda hem ihaleyi canlı takip edenler hem de ekran başındakiler kulaklarına inanamadı. İhale öncesinde kira yarışının 3 milyar Euro civarında bir rakam ile başlaması bekleniyordu.
 
NE VERİRSEN 1 FAZLA

İhaleden ilk çekilen 4 milyar Euro’luk teklifi düşük kalan MAKYOL oldu. TAV’ın zarfından 9 milyar Euro MAPA-CENGİZ-KALYON-LİMAK’ın (Limak Konsorsiyumu) zarfından ise 12.7 milyar Euro çıktı. TAV ve Limak Konsorsiyumu ihalede çıtayı yükselten IC Fraport’un 20 milyar Euro’luk teklifine hemen uyum sağladılar. Bu, ilk tekliflerin taktik teklifler olduğunun açık ifadesiydi. Neredeyse yarı düzeydeki ilk tekliflerini iki katına çıkararak açık artırma savaşına geçtiler. Limak’ın patronu Nihat Özdemir’in kendinden önce teklif veren TAV CEO’su Sani Şener’den başlarda sürekli 1 milyon dolar daha yüksek teklif vermesi de başka bir psikolojik taktikti. Özdemir, Sani Şener’e açıkça ‘ne verirsen 1 fazlasını vereceğim’ mesajı verdi. Daha sonra milyon dolarların havada uçuştuğu bir süreçte ilk çekilen TAV, ikinci pes eden ise IC Fraport oldu.

HAYIR OLSUN DİYE GİRMEDİ

Açık artırma bittiğinde ortaya çıkan rakam 22 milyar 152 milyon Euro’ydu. KDV ile birlikte bu rakam 26 milyar 142 milyon Euro’ya ulaştı. Yani ihaleyi alan konsorsiyum 25 yıllık kiralama süresi boyunca her yıl için devlete KDV dahil 1 milyar 46 milyon lira ödeyeceğini taahhüt etti. Yeni havalimanının 10 milyar 247 milyon Euro’luk yapım maliyeti ise bu rakama dahil değil. Bu durumda 3. havalimanını önce inşa edecek, ardından kiralayacak olan Limak Konsorsiyumu buraya tamı tamına 36 milyar 389 milyon Euro harcayacak. İhale biter bitmez herkesin kafasında aynı soru belirdi? Bu havalimanını yapacak ve işletecek olan konsorsiyum bu masrafı çıkartıp bir de üstüne para kazanabilir mi? Öyle ya, bu kadar ağır maliyetin altına bu konsorsiyum hayır olsun diye girmedi, para kazanacak.

ZOR AMA İMKANSIZ DEĞİL

Ben Atatürk Havalimanı’nın son yıllardaki istatistiklerinden yola çıkarak kendimce bir hesap yapmaya çalıştım.

Yazının Devamını Oku

Altına müdahale şart!

19 Nisan 2013
DÜNYADA altın fiyatlarının şaşırtıcı bir şekilde düşmesi sonrasında Türkiye’de iki şey oldu. Önce Kapalıçarşı’da fiyatlar düştü, sonrasında gelen talep patlamasıyla fırladı.

Öyle bir fırladı ki, tam ve çeyrek altın almak için kuyumcuların kapısını çalanlar ya ‘kalmadı’ cevabı ile karşılaştı ya da fahiş bir fiyatla. Altını işleyen de satan da baktı müşteri çok altın yok, piyasa fiyatının üstüne ekstra zamlar yaptı.
Türkiye’de altın fiyatlarını dünyanın aksine hareket ettiren en temel etken talep patlamasıydı. Sürpriz fiyat düşüşü ile gelen bu talebe hem kuyumcular hem de Darphane tam anlamıyla hazırlıksız yakalandı.

ALTINLAR NEREDE?

Altın almak isteyen vatandaş kuyumcuyu ‘stok yapıp fiyat artışını beklemekle’ kuyumcu ise Darphane’yi piyasaya yeterince işlenmiş altın (çeyrek, cumhuriyet altını) üretmemekle suçladı.
Arkadaşımız Emek Kaplangil dün talebi karşılayamadığı için suçlanan Darphane’nin Genel Müdürü Sadettin Parmaksız ile konuştu. Son günlerde yaşanan dalgalanmalar ve Parmaksız’ın anlattıkları sonrasında altın piyasasının sistem olarak ne kadar başı boş bırakıldığını bir kez daha anladım.
Türkler için altın, vazgeçilmez bir yatırım aracı. Türkiye’de tüm yatırım araçlarında spekülasyonlara engel olunması için bir mekanizma kurulmuş durumda. Döviz piyasasında normalin dışında bir hareket olduğunda Merkez Bankası, hisse senedi piyasasında BİST ve SPK, bankacılıkta BDDK devreye giriyor ancak altın piyasasında bir anormallik olduğunda tüm kurumlarımız seyrediyor. Sakın yanlış anlaşılmasın, ben herhangi bir kurumun kalkıp  piyasaya cumhuriyet altını, çeyrek altın sürmesinden ya da toplamasından bahsetmiyorum. Bahsettiğim tek şey, altındaki ‘arz eksikliği ile oluşan’ suni fiyat artışlarını’ karşılayacak bir sistemin kurulmamış olması.

VER KÜLÇEYİ, AL ÇEYREĞİ

Kuyumcular vatandaştan topladıkları hurda altınları külçe altına çeviriyor. Sonra bunları salı günleri Darphane’ye götürüp sipariş (şu kadar çeyrek altın, şu kadar cumhuriyet altını vs.) veriyorlar, Darphane’de bu siparişleri perşembe günü kuyumculara teslim ediyor. Cuma günü ise altınlar kuyumcular tarafından piyasaya sürülüyor.

Yazının Devamını Oku

Mister No’nun son macerası: Urfalı Dardanel

18 Nisan 2013
KOLAY değil tam 7 büyük bankayla yıllarca süren milyonlarca dolarlık bir borç hikayesi. Davalar, yeniden yapılandırmalar, hacizler, temmerrütler vs. Ama onca borca, onca zorluğa rağmen ayakta kalan bir şirket ve onun her defasında yeni bir hikaye ile karşımıza çıkan patronu...

Dardanel ve Niyazi Önen... Şimdi’de üretim tesislerinin bir bölümünü Urfa’ya taşımakla gündemdeler. İşte sayısız fırtınayı atlatıp Dardanel’i her defasında Çanakkale limanına yanaştırmayı başaran kaptan Niyazi Önen’in son macerası...

Ören’i aradığımda birkaç yıl önce hacizler arasından yarattığı Mister No markasını soruyorum önce. Mister No demişken hatırlatmamda fayda var. 2011 yılının son günleriydi. Kulağıma gelen bir duyumu doğruluğundan emin olduktan sonra kaleme almıştım. Asia Debt Asset Management Hong Kong Limited (ADM Capital) Yıldız Holding’le beraber Dardanel’e talipti. Birkaç gün sonra Dardanel’den yapılan açıklamalar yazımı doğrulamıştı. Anlaşma sağlanmış, Dardanel’in sermayesi bedelli olarak 34.8 milyon liradan 85 milyon liraya çıkarılacaktı. Arttırılan kısım, ADM Capital ve Yıldız Holding’in iştirakleri vasıtasıyla birlikte kurmayı planladıkları bir şirkete geçecekti. Önen Ailesi’nin elindeki hisseleri de aldıktan sonra ADM Capital Dardanel’in büyük ortağı Ülker markasının sahibi Yıldız Holding ise küçük ortağı olacaktı.

ÜLKER’E SATIŞ YATTI

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Dardanel bu olayın üzerinden yaklaşık 5 ay geçtikten sonra borsaya yeni bir açıklama gönderdi. Buna göre ADM Capital, Yıldız Holding ve Dardanel’in sahibi Niyazi Önen her konuda anlaşmasına rağmen, alacaklı bankalardan bazıları ile anlaşmazlık yaşamıştı. Özetle bir çuval incir berbat oldu. Niyazi Önen 10 yılı aşkın bir süredir Dardanel’i koma vaziyetinde bu günlere kadar getirmişti. Alacaklı bankalarla birçok protokol imzalanmış, ödemeler zamanında yapılamamış, yeniden anlaşmalar yapılmış yeniden ödenememişti vs. Anlaşılan borç karmaşası ADM ve Yıldız Holding’in satın alma planlarını da aşan bir haldeydi. Şirket sermayesini yitirmişti. Karamsarlık bulutları tam Çanakkale’nin üzerine çökmüştü ki aniden ortaya bir kahraman çıktı: Mister No.
Sayısız fırtınayı atlatıp Dardanel’i her defasında Çanakkale limanına yanaştırmayı başaran kaptan Niyazi Önen ADM ve Yıldız Holding seferinden yepyeni bir kimlikle dönmüştü. Bizi her daim hayretler içerisinde bırakan Niyazi Önen şimdi de Mister No olarak karşımızdaydı.

NİYAZİ ÖNEN’DEN NO ÇIKTI

Adı ve soyadının ilk harflerini birleştiren Niyazi Önen ‘no’ yani ‘hayır’ın olumsuz etkisini Sergio Bonelli ve Galliano Ferri ikilisinin 1975’te İtalya’da yarattığı çizgi romanın baş karakteri ile giderecekti.

Yazının Devamını Oku

GDO’lu diye pirinçte fırtına neden koptu

14 Nisan 2013
HÜRRİYET, 4 Nisan günü Mersin’de 23 bin ton pirince GDO’lu diye (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) el konulduğunu manşetten duyurdu.

O operasyon günlerdir tartışılıyor. Laboratuvar sonuçları, açıklamalar vs... Bir tarafta Türkiye’ye yurtdışından sokulan pirinçlerin GDO’lu olduğu iddiaları ve tutuklamalar var, diğer tarafta bu pirinçlerde GDO olmadığını iddia eden başta Tarım Bakanı Mehdi Eker olmak üzere yetkililer ve akademisyenler. Kafalar karışık. Öylesine karışık ki tedirginlik nedeniyle pirinç tüketiminde dikkat çekici azalma var. Peki bu kafa karışıklığı nereden geliyor. Dünyada GDO’lu pirinç üretimi var mı?

Türk firmalar bu pirinçleri Türkiye’ye getirdi mi? Biz bu pirinçlerden yedik mi? İşte olayın seyri, ipuçları ve sonuç:

YENİ DEĞİL, 5 AYLIK SÜREÇ

* Tutuklamalara neden olan pirinç operasyonu yaklaşık 5 ay önce başlıyor. Bir ihbar üzerine Göze Tarım ve Tat Bakliyat firmalarına ait pirinçler incelemeye alınıyor ve GDO saptanıyor. Bu iki firma savcılığa saptanan GDO’nun Avrupa standarlarında yer alan binde 9’un altında olduğunu bunun da ‘bulaşıklık’ olduğunu belirtiyor. Savcılık ise Türk mevzuatında bırakın binde 9’u binde 1’e bile müsaade olmadığını bunun bulaşıklık değil GDO’lu pirinç olduğunu öne sürüyor.

ABD’DEN DEĞİL RUSYA’DAN

* İki firmanın ‘bulaşıklık’ üzerine kurdukları savunma başarılı olmuyor. Bu tartışma sürerken yıllık cirosu 1.5 milyar Euro’luk bir firmanın yani Tiryaki’nin pirinçleriyle ilgili yeni bir ihbar yapılıyor. Mart ayında Tiryaki’nin iddia edildiği gibi ABD’den değil Rusya’dan ithal edip Mersin limanına getirdiği ve burada kırık ayıklama işlemine tuttuğu 7 bin ton pirinç var. Bu 7 bin tondan yaklaşık 360 ton kırık olarak ayrılıyor. Kırık pirinçler yem olarak piyasa sürülmek üzere depoda beklerken analiz için örnek alınıyor.

İTÜ ANALİZDE PİRİNCİ YIKADI

* Her üç firmanın ürünü de hem TÜBİTAK hem de İTÜ tarafından analiz ediliyor. TÜBİTAK ve İTÜ raporlarında GDO’ya rastlandığı belirtiliyor. İTÜ bulaşık iddialarına karşı ‘pirinçlerin steril madde ile yıkandığını’ belirtiyor.

Yazının Devamını Oku