İnovasyon denilince akla nedense her zaman bir dijital operasyonun geldiğine dikkat çeken CEO Mete Öz “Bizim yaptığımız da inovasyon. Tamam dünyada bizden önce de maden suyunu yüz spreyi haline getirenler oldu. Ancak biz işin içine güneş koruyucuları, vitaminler vs kattık. Aslında bu alanda bir ürün gamı yarattık. Mineralli maden suyumuzu daha fazla insanın hayatına esenlik katmak için inovasyon odaklı çalıştık” dedi.
Ürünün lansman toplantısının hemen ardından bir araya geldiğimiz Öz ve Kızıl, 2 milyon liralık bir tanıtım bütçesiyle bu yıl yüz spreyi olarak Uludağ’ı tüketiciyle buluşturmayı hedeflediklerini söyledi. Kızıl, “Şirketimizin cirosu 500 milyon TL’yi aştı. Son yıllarda çıkardığımız içecek ürünlerinin ciro içindeki payı yüzde 65’e ulaştı. İlk defa içecek dışında bir alana yöneldik ancak bu alanda da iddialıyız. Dağıtım için güçlü ağımızdan faydalanacağız” diye konuştu.
Özellikle 30 faktörlü koruma içeren maden suyu spreylerinin çok ilgi çekeceğini öne süren Kızıl, “Uludağ olarak son dönemde inovasyona yaptığımız yatırım miktarı 140 milyon TL. Yenilikçi ürünlerimizle sektörümüzde öncü bir duruşumuz var. Bugüne kadar çıkardığımız ürünlerden yola devam edemeyen hiç olmadı, tam tersine başarı grafiklerimiz her zaman yükseldi. Arkasında büyük bir Ar-Ge süreci yatan Uludağ Premium Cilt Bakım Sprey serisinde de benzer bir grafiği göreceğimize inanıyoruz” dedi.
Uludağ Premium Cilt Bakım Sprey serisi için top model Tülin Şahin’in de marka elçisi olarak yer aldığı bir pazarlama kampanyası hayata geçirilecek.
MADEN SUYUNA TARİHİ GÖREV!
LANSMAN toplantısında konuşan Uludağ İçecek Pazarlamadan Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Murat Zengin, maden suyunun özellikle kadınlar tarafından cilt bakımı için tek başına ya da farklı içeriklerle harmanlanarak kullanımının tarihin çok eski dönemlerine kadar uzandığını belirtti. Günümüzün cilt bakım ritüellerinde de maden suyunun önemli bir yeri olduğunu, hatta bazı tüketicilerin ürünlerini bu nedenle de aldıklarını ifade eden Zengin, “Binlerce yıllık bu ilhamı zengin mineralli maden suyumuzla, etkili formüllerle ve kullanım kolaylığı ile buluşturarak yeni bir seriye imza attık” dedi.
MALATYA
TÜRKİYE tarihinin en kapsamlı vergi barışlarından birini yaparak 23 milyar liralık tahsilata imza atan hükümet şimdi de Katma Değer Vergisi’nde (KDV) reforma hazırlanıyor. İş insanı Ahmet Arslan’ın Malatya’da verdiği iftar yemeğine katılan Maliye Bakanı Naci Ağbal daha sonra Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ile aralarında Hürriyet’in de bulunduğu bazı gazetelere açıklamada bulundu. KDV kanunun 1985 yılında çıktığına dikkat çeken Ağbal aradan geçen 30 yılı aşkın süreçte farklı bir rekabet ortamının oluştuğunu belirtti. 100 lira KDV’nin yüzde 60’ının sadece 2 bin firmadan aldıklarını söyleyen Abal, “2.5 milyon mükellef var. Ne zaman sanayi odalarına gitsem bu konuda şikayet geliyor. 1985 yılında çıkmış bir kanun. Sene 2017. Bu işi çözeceğiz. Artık farklı bir rekabet ortamı var” diye konuştu.
Bu konuda çalışmaya başladıklarını da açıklayan Ağbal, konuyla ilgili şunları söyledi: “Belgelerini veren, teminatını verene beş gün iş günü içinde iadesini yapıyoruz. KDV iadelerini hızlı yapmaya başladık. İnşaat sektörü normalde bir sene sonra alır. İlk defa yıl içinde yapmaya başladık. Binayı satıyor ertesi ay alıyorlar. Bürokrasi azaldı. İadede sorun yok. Sorun şurada. İhracatçıya önce KDV öde gel benden al demem doğru değil.
HERKESE ÖDEV VERDİK
Başlangıçta yüklendiği yükü almam lazım. Bu işletmeler üzerinde finansman yükü oluşturuyor. Benim amacım şu. İngiltere’de KDV sistemi nasıl çalışıyorsa Türkiye’de de aynısı olsun. Anglosakson ülkeler içinde İngiltere örneği doğru. Sanmıyorum onlar firmalara yük oluşturacak iş yapmazlar. Gelir İdaresi, Sanayi odaları, TOBB, TİM çalışıyor, herkese ödev verdik. Konuşma zamanı değil, fikir üretme zamanı. Öneri getirin.” Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci de Naci Ağbal’a destek vererek, “İş dünyasının neye ihtiyacı varsa o olacak” dedi.
Maliye Bakanı Naci Ağbal, mevcut KDV sisteminin dış ticaret açısından dengesizlik oluşturduğunu ise şu sözlerle ifade etti: “Bir malı yurtiçinde üretmektense dahili işleme rejimi ile KDV’siz dışarıdan getirmek daha uygun. Bu KDV sistemi bu haliyle yurtiçinde üretimi cezalandırıyor. Ne yaparız da firmalar üzerinde bu yükü alırız diye uğraşıyoruz. Çok fazla oran, istisna farklılıkları var. Oran farklılıkları firmalarımıza yaramıyor, zarar veriyor. Yüzde 18’le alıyor yüzde 8’le satıyor. Aradaki 10 puan üzerinde yük geliyor. Firmalar da artık bunu istemiyor. Oran yapısı sadeleştirilmeli, istisnalar gözden geçirilmeli. Sayın bakanımızla konuşuyoruz. Şu andan şöyle olacak demektense masaya koyalım. KDV’den para topluyoruz. O paradan kaybetmek gibi maceraya gitme durumum yok. Kayıt dışı üzerine girelim.”
BORCUNU ÖDEMEYENİN ÜZERİNE GİDECEĞİZ
YAKLAŞIK 20 yıldır tarım konusunda yazan meslektaşım, Dünya gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım önceki gün “Karkas ette ithalat hazırlığı” olduğuna
dikkat çekti. Yıldırım’ın yazısındaki dikkat çekici pek çok ayrıntıyı paylaşmadan önce aynen katıldığım özet görüşünü aktarayım: “Kırmızı et fiyatı 50 liraya çıktı” denilerek karkas et ithalatı yapılması yönünde ciddi lobi çalışması yapanlar var. Et ve Süt Kurumu da ithalat için hazırlık yaptı. Besilik hayvan ithalatı yapılırken karkas et ithal etmek hem yerli üreticiye hem de besilik hayvan alıp besleyenlere büyük darbe vurur.”
Bir taraftan ette ithalat hazırlığı yapılırken bir taraftan da ramazan ayının gelmesiyle birlikte yine et fiyatlarının artacağına yönelik endişeler vardı. Ramazan ayı öncesi hem hükümet yetkilileri hem de piyasadaki büyük oyuncular et fiyatlarının artmaması için yeterli önlemin alındığını ısrarla vurguladılar. Buna rağmen geride bıraktığımız bir haftalık süreçte yüzde 35’e varan oranlarda ucuza ürün satışı yapan Et ve Süt Kurumu bayilerinin önünde uzun kuyruklar oluştuğuna yönelik haberler yayınlandı. Ben de et piyasasındaki son durumu gözlemlemek için dün kasap, market ve Et Süt Kurumu mağazalarının yolunu tuttum.
FİYATLAR DÜŞMELİ
Kesime hazır yeterli sayıda hayvan bulunduğu ısrarla belirtilmiş üstüne bir de et ithalatı için hazırlık yapıldığı öne sürülmüştü. Ne beklersiniz? Yeterli yerli hayvanımız varsa, et de ithal edileceğine göre arz/talep dengesini göz önüne alıp fiyatların düşmesi kimseyi şaşırtmaz değil mi? Peki öyle mi oldu? Dün İstanbul’un farklı semtlerini dolaştım. Fiyatlara baktım. Her yerde et fiyatlarında bir iki ay öncesine göre artışlar var. Dahası kasaplarla konuştum, fiyatların daha da artacağı konusunda bir endişe de hakim. Kasaplar niye endişeli demeyin. Sonuçta kasaplar eğer kendileri üretim yapmıyorsa, yani zincirin son halkasındaysalar et fiyatlarının artmasını istemezler. Kârları değişmeyeceği gibi bir de üstüne pahalı ürün sattıkları için satış hacimleri düşer. O yüzden kasapların geneli fiyatların artışından rahatsız.
RAMAZAN sofralarının vazgeçilmezi ramazan pidesi bu haftaki Vatandaşın Ekonomisi köşesinin de baş konuğu. 30 gün boyunca alışveriş listesinin en başına yerleşecek olan pidenin Türkiye genelindeki satış fiyatında öylesine farklar var ki.
Sadece fiyatlarda değil. Gramajda da büyük farklılık var. Bir ilde 175 gramlık pide satılırken, başka bir ilde 450 gramlık pide satılabiliyor. Gramaj farklılıkları illerdeki tüketim alışkanlıklarına göre açıklanabilir. Ancak gramaj ve fiyat farkı bu kadar fazla olunca vatandaşın da kafası karışıyor. Ben de il il açıklanan pide fiyatlarını mercek altına alıp doğru bir kıyaslama yapmaya çalıştım. Bunun için önce gramajları eşitledim ve tüm illerde açıklanan fiyatların ışığında 100 gr pidenin aslında kaça satılacağını öğrenmiş oldum. Tabloda da göreceğiniz gibi en pahalı pideyi, 68 kuruşla Bursa, 67 kuruşla Ankara, Samsun, Edirne, Sakarya ve Isparta’daki tüketiciler yiyecek. En ucuz pide ise 40 kuruşla Nevşehir ve Konya’da. Çalışmada sadece pide fiyatlarını açıklayan illeri baz aldığımı söylemem gerekiyor. Ayrıca tam da bu noktada pide fiyatı açıklama konusunda da Türkiye’de bir kaos olduğuna dikkat çekmeliyim.
1 KİLOGRAM 6.6 LİRA
Türkiye’de fırıncıların çatı örgütü olarak Türkiye Fırıncılar Odası gözüküyor. Onların yaptığı açıklamaya göre Türkiye genelinde bir kilogram pidenin 6.6 liradan daha pahalıya satılmaması gerekiyor. Benim yaptığım hesaba göre Bursa, Ankara, Samsun Edirne, Sakarya ve Isparta’da pidenin kilogram fiyatları, açıklanan 6.6 lirayı aşmış durumda.
Federasyonun bu açıklamasının ardından İstanbul için pide fiyatı belirleyen kurum ise İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İSTESOB) oldu. Onlar İstanbul’da 350 gram pidenin 1.8 liraya satılacağını duyurdu. Ancak İstanbul’da 4 bin fırının sadece 900’ü İSTESOB’a bağlı. Yani belirlenen fiyat bu 900 fırını bağlıyor. İstanbul’da geri kalan fırınlar ise İstanbul Ticaret Odası’na bağlı. İTO’nun da fiyat belirleme yetkisi yok. Bu durumda İTO’ya bağlı olan fırınlar ‘kafasına göre fiyat belirleme lüksüne’ sahip.
MASRAF AYNI FİYAT FARKLI
Sektör temsilcilerine göre bu fırınları Türkiye Fırıncılar Federasyonu’nun da denetleme yetkisi yok. Çünkü bağlı oldukları kurum farklı. Sonuçta federasyonun fiyata karışamayacağı öne sürülüyor. Ancak Türkiye Fırıncılar Federasyonu bu görüşe itiraz ediyor. ‘Kilogram fiyatı 6.6 liraya geçerse müdahale eder, fiyatı yüksek olan fırıncıya ceza kesilmesini sağlarız’ diyor. Ramazan geldi çattı, her kafadan bir ses çıkıyor, ortada pek çok görüş ve farklı fiyat var. Korkarım sonuçta olan vatandaşa olacak. Vatandaş çoğu yerde açılanan fiyatların üzerinde para ödeyerek pide satın almak zorunda kalacak. Üstelik un, maya, su, işçilik, kira gibi maliyetler illere göre bu kadar farklılık göstermezken.... Konunun takipçisi olacağım.
RAMAZANDA ET FİYATLARINDA ARTIŞ BEKLENMİYOR
YIL 2012. AYLARDAN NİSAN... “Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası Türkiye’de hayata sekte vurdu. Artan don olaylarından Antalya, Muğla ve Mersin gibi güney illeri de etkiledi. Sera ürünleri zarar görürken, domates, salatalık, biber ve taze soğanın fiyatları arttı. İstanbul meyve ve sebze halinde domatesin bedeli 1,20 lirayı bulurken, salatalık 1,30 liraya, taze soğan ise 3,50 liraya dayandı.”
YIL 2015. AYLARDAN NİSAN... “Soğuk hava sebze-meyve fiyatlarını artırdı. Havaların soğumasıyla birlikte meyve-sebze üretimi azaldı, fiyatlar arttı. Zamlanan ürünlerden biri de domates. Pazarda 1 kilosu 4 liraya yükseldi, marketlerde salkım domatesin kilosu 7 liraya kadar çıkıyor.”
YIL 2015. AYLARDAN TEMMUZ... “Yayla sezonu başladı, domatesin fiyatı arttı. Yaz sezonunun gelmesiyle sera üretiminin sona erdiği Antalya’da, yayla ürünleri piyasaya çıkmaya başladı. Mutfak ve salata masasının vazgeçilmezi domates, halde 1 ila 3.5 TL arasında işlem görüyor.”
YIL 2016. AYLARDAN MAYIS... “Seradan tarlaya geçiş dönemi olması ve hava sıcaklıkları nedeniyle domatesin fiyatı, 3 haftada 1-1,5 liradan 3-4 liraya ulaştı.”
YIL YİNE 2016. BU KEZ AYLARDAN ARALIK... “Ağır kış koşulları, tarım arazilerinde yaşanan afetler, dolayısıyla domates fiyatları yüzde 50’ye kadar arttı. Sofralık normal domates fiyatı 1 lira civarından 1,5 liraya yükselirken salkım domates ise dalında 2 liradan alıcı buldu. Türk ve Rus yetkililerin bir araya gelmesinin ardından uygulanan kotanın da kalkacağı ümit edilirken, ihracatın açılmasıyla birlikte fiyatların daha da yükselmesi bekleniyor.”
DEMEÇLER HEP AYNI
Aradan yıllar geçti Mayıs-Temmuz-Aralık aylarındaki haberler hiç değişmedi. Her yıl aynı aylarda inadına yükseliyor domates fiyatları. Türk yetkililerin konuyla ilgili araştırmaları ise sürüyor. Fiyat artışı haberleri nasıl benzeşse de konuyla ilgili verilen demeçler neredeyse birbirinin aynı...
* “Gıda fiyatlarındaki oynaklığı ortadan kaldırmaya yönelik yoğun çalışma içerisindeyiz.”
ASLINDA çok da değil. Türkiye’nin ilk uydu kenti Bahçeşehir’e ilk yerleşim 1994 yıllarında başladı. Kentin geride bıraktığı 23 yılını kısaca bir hatırlatmak isterim.
- Türkiye’nin en önemli, dünyanın sayılı uydu kent projelerinden biri olan Bahçeşehir projesi, 1996 yılında Birleşmiş Milletler Habitat II Konferası çerçevesinde, “Kurumsal Uygulamalar ve Projeler” ödülüne, 1997 yılında da Kanada’da “Yeni Kentsel Yerleşim Anlayışı” ödülüne layık görüldü.
- Yeşil alanların sulanmasına kaynak sağlamak amacı ile atık su arıtma tesisi kuruldu, tesisin ana amacı hem çevre kirliliğini önlemek hem de yeşil alanların sulanmasına yardımcı olmaktı.
- 26.000 m2 ile Türkiye’nin ilk ve en büyük yapay göleti ve 300.000 m2’lik park da bu kompleks içinde yer alıyordu.
- Bahçeşehir Belediyesi 1999’da kurulmuş ve kısa bir süre sonra da Avrupa Çevre Diploma (2001), Avrupa Şeref Bayrağı (2005) ödüllerini almış, uyguladığı belediyecilik anlayışıyla Türkiye’ye model bir belediye olmuştu.
- Türkiye’de ilk kez Aile Hekimliği uygulamasına, ilk kez kentteki bütün öğrenci çocuk ve gençleri belediye başkanının yetkisi ile donatarak “Çevre Müfettişi” olarak gönüllülüğünün sağlanmasına imza atıldı.
- Türkiye’nin ilk modern halk pazarını kurması, bir kamu kurumunda ilk kez İSO 9001 Kalite Standartları’nın uygulanması dikkat çekti.
Bahçeşehir Belediyesi 2010 yılında yeni kurulan ilçe Başakşehir’e bağlandı,
ARKADAŞLARINIZ ile bir restoranda toplandınız. Masa kalabalık. Siparişleri veriyorsunuz. İçecekler soruldu. Ağırlık rakıdan yana. Garson sordu. Hangi marka olsun. Çok bilinen pahalı markalardan birinde karar kıldınız, “70’lik olsun” diye de eklediniz. Masada bir muhabbettir gidiyor. Garson size doğru yaklaşırken, rakınızın kapağını açmaya başladı. Tek tek kadehlere önce rakı sonra sular koyuldu. “Haydi şerefe…” DURUN… Alkol sağlığa zararlıdır. Ancak ‘Durun’ dememin sebebi bu değil. Alkol tüketmek kendi tercihiniz de acaba içmekte olduğunuz rakı gerçekten sipariş ettiğiniz marka rakı mı? Emin misiniz? Belki tadında bir gariplik var, belki de yok… Ufak da olsa bir şüphe belirsin… Çünkü hem sağlığınızı hem de cebinizi ilgilendiren, rakı sahtekârlığında dudak uçurtan yöntemler var. Bunlardan sonuncusu “pet şişe ile dolum.”
Geçen hafta Vatandaşın Ekonomisi’ne bir iddia-ihbar ulaştı. Piyasada satılan 1.5 litrelik pet su şişelerine sahte ya da ucuz rakı doldurulduğu sonra bunu hiçbir aparat kullanmadan pahalıya satılan markaların boş şişelerine boşaltılabildiği öne sürülüyordu. Bildiğiniz gibi yıllar önce sahte rakı işinin boyutunun iyice artması ve ölümlerin yaşanması üzerine firmalar bilyeli kapak önlemi almıştı. Bilyeli kapak sayesinde rakı sahteciliğinin önlenmesi konusunda önemli bir aşama kaydedilmişti. Okurum, bilyeli kapağa rağmen pet şişe ile rakı şişesine dolum yapılabileceğini öne sürüyordu. İddiayı bizzat denemeye karar verdim.
TEST ETTİM: DOLUYOR
Önce piyasada daha çok tercih edilen ve diğerlerine göre daha pahalıya satılan markalara ait birkaç boş rakı şişesi buldum. Daha sonra piyasada diğerlerine göre daha ucuza satılan bir markaya ait 70’lik dolu rakı aldım. 1.5 litrelik boş bir su pet şişesi de elde edince test için tüm malzemem hazırdı. Önce ucuza aldığım bir şişe rakıyı pet şişenin ağzına dayadım. Pet şişe sanki tam bu rakı şişesinin ağzına geçmesi için tasarlanmıştı. Pet şişe resmen rakı şişesinin ağzına monte oldu. Rakıyı üste boş pet şişeyi alta çevirdiğimde üstteki rakı alta boşalmaya başladı. Kısa sürede rakıyı pet şişeye aktarmıştım. Boşalan rakı şişesini çıkardım. Yerine pahalı markanın rakı şişesini yerleştirdim. Pet şişenin ağzı yine rakı şişesinin ağzına tam olarak oturdu. Rakı dolu pet şişeyi yukarıya boş rakı şişesini de aşağıya çevirdim. Bilyeli şişeye rağmen yukarıdaki rakı pet şişenin içine akmaya başladı. Pet şişeye biraz basınç uyguladığımda akış hızlandı. Bir süre bekledikten sonra ucuz rakıyı pahalı rakının şişesine tamamen aktarmayı başardım. Üstelik basit bir pet şişe ile... Başka hiçbir aparat kullanmadan.
GARSONLARLA İŞBİRLİĞİ VAR
Bana ulaşan iddianın doğruluğunu bizzat kanıtlamam sonrasında rakı üreticileriyle temasa geçtim. Elde ettiğim bilgiler önemli. Sahtecilikle ilgili olarak alınan bütün önlemlere karşın rakıya son 5 yılda uygulanan yüzde 134’lük Özel Tüketim Vergisi artışına paralel zamların kaçak ve sahte rakı piyasasını yeniden harekete geçirdiği anlaşılıyor. Vergi işin içine katılmazsa rakı çok ucuza mal oluyor. Aradaki fiyat farkının çok yüksek olmasını değerlendirip haksız kazanç sağlamaya çalışan kişilerin el altından sağladıkları ya da merdiven altında ürettikleri sahte ya da kalitesiz içkiyi bazı restoranlara sattıkları iddia ediliyor. Bu restoranlarda da bu çetelerle işbirliği yapan garsonların şişeyi müşterilerin masalarına doğru gelirken açtıkları böylece güvenilir bir ürün sundukları izlenimi vermeye çalıştıkları anlatılıyor.
TÜRKİYE’de uçak kullanan yolcu sayısı her geçen yıl artıyor. Özellikle son yıllarda özel havayolu şirketlerinin sayısının ve uçuşların artmasıyla sektörde yaşanan rekabet bilet fiyatlarına da yansımış durumda. Yaz ayları yaklaştı. Tatil planları yapılırken eminim ki herkes gideceği yere uçakla gitmenin yollarını da araştırmaya başladı. İster iş için ister tatil için uçacak olun bugün size bilet almadan önce dikkat etmeniz gereken bir ayrıntıyı aktarmaya çalışacağım. Öncelikle konuyla ilgili okurumun mektubunu paylaşayım:
ARADAKİ FARK CEBE
“24 Ocak 2017 tarihinde İstanbul’dan Milas’a gidiş- 25 Ocak 2017 tarihinde Milas’tan İstanbul’a dönüş için bir acenteden THY bileti aldım. Uçuş sınıfı Q olan biletin fiyatı 560 liraydı. THY’nin mil programına üye olduğum için Q sınıfındaki bu biletin mil karşılığı her yön için 600 mildir. Tarafıma gönderilen bilet numarası ile online check-in yapmak istediğimde işlemi gerçekleştiremedim. Acenteme sorduğumda “sistemsel hatadır” deyip beklememi söylediler. Uçuş öncesi bankodan check-in yapıp THY’nin belirttiğim tarihlerdeki uçuşlarını gerçekleştirdim. Daha sonra mil hesabıma her yön için 600 değil de 300 mil geldiğini görünce acentemi uyardım, acentem bunun “THY’nin hatası” olduğunu belirtip hemen düzeltileceğini söyledi. Bir süre bekledim ancak düzeltme yapılamadı. THY’nin çağrı merkezini aradım. Çağrı merkezi, elimdeki biletle uçmadığımı o biletin iptal edildiğini o bilet yerine daha düşük sınıftan bilet kesildiğini açıkladı. Yeni biletin mil karşılığı ise her yön için 300 mildi.
Acentem bir süre hatanın THY’de olduğunu söylemeye devam edip, daha sonra kendisinin bilet temin ettiği üst acente ile sorunu çözmeye çalıştıklarını söyledi. Kendilerini hem Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’ne (TÜRSAB) şikâyet ettim. Ayrıca uğradığım haksızlık nedeniyle dava hazırlıklarına da başladım. Sonrasında beni arayarak ücretsiz bir adet iç hat bileti ve 600 mil vermeyi teklif ettiler. Sorun sürekli alışveriş yaptığım alt acenteden değil üst acenteden kaynaklanmştı. Benim daha pahalıya aldığım bileti ucuzu ile değiştirmişler aradaki farkı da ceplerine atmışlardı.”
Okurumun mektubu sonrasında konuyu araştırmaya giriştim. THY yetkilileriyle görüştüm. THY yetkilileri, “Acenteyi ilgilendiren bu konu mahkemeye intikal etmiş. Bu tip durumlarda mahkeme bizden bilgi ister. Biz de gereken bilgiyi veririz” dedi.
THY DE MAĞDUR
Aslında THY bu işin mağdurlarından biri. Çünkü bu uçuşta THY’den pahalıya bilet aldığını zanneden yolcu aslında daha ucuza uçuruluyor. Aradaki fark ise THY’nin değil de bu acentenin kasasına giriyor. Düşünsenize size verilen bilet iptal ediliyor, siz konudan habersizken başka ucuz bir bilet devreye alınıyor. Siz uçuş öncesi bankodan check-in yaptığınız için durumu fark etmiyorsunuz. Çünkü banko görevlisi sizden sadece kimliğinizi istiyor. Sizin adınıza düzenlenen bu yeni biletin bilgilerini talep etmemeniz halinde görme şansınız zaten hiç yok. Eğer bana mektup yazan okur gibi millerin düşüklüğünden şüphelenmediyseniz bunu fark etmeniz gerçekten imkânsız. Ortada iki bilet var. Ve ne yazık ki siz sizden habersiz düzenlenen ikinci bilet ile ödediğiniz paradan daha ucuza uçmuş durumdasınız.
İYİCE KONTROL EDİN