ASLINDA bu konuyu kasım ayında ele almıştım. Fakat konuyla ilgili o kadar çok elektronik posta ve telefon alıyorum ki, tekrar yazmam gerektiğini düşündüm. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl 21 Eylül’de hükümet önemli bir karar aldı ve banka kredi kartı borçlarının 72 aya kadar yeniden yapılandırılabileceğini açıkladı. Konuyla ilgili düzenleme Resmi Gazete’de 27 Eylül 2016’da yayınlandı. Düzenleme kredi kartlarında bu tarihe kadar olan borçların yeniden yapılandırılmasını kapsıyordu.
Ben de kasım ayında ele aldığım yazıda bu borçların kredi kartında borçlandırılması durumunda faizin yüksek olduğunu, tüketici kredisi faizlerinin daha düşük olduğunu belirtmiştim.
72 aylık kart borcu yapılandırmasından faydalanan faydalandı. Kredi kartlarıyla ilgili sorun bitti mi? Hayır. Bankalar Birliği’nin verilerine Aralık 2016 itibariyle toplam 82 milyar liralık borç stoku var. Bunun yüzde 9.4’ü tasfiye olacak alacaktaymış. Yani tamı tamına 7.7 milyar liralık borç ödenememiş ve tasfiyeye düşmüş.
Ekim ayında ise toplam kredi kartı borçlarının yüzde 10’u tasfiyeye düşmüş durumdaymış.
ÇARE OLDU MU HAYIR
Peki, kredi kartları neden tasfiyeye düşüyor. Borç ödenemediği için. Öncelikle altını çizelim. Burada hesapsız harcama yapan, kredi kartını ödeme aracı değil de bir nevi borçlanma aracı olarak gören tüketicilerin yani bizlerin de kusuru var.Kredi kartı harcamalarının nasıl yapılacağı, limitlerin nasıl kullanılacağı konusunda kapsamlı bir bilinçlendirme çalışması yapılması şart.
Cebimize girmeyecek parayı harcadığımız sürece ne bu yapılandırmaların arkası kesilir, ne de faiz girdaplarının sonu gelir.Peki ama hükümetin yaptığı düzenleme kart borçlusunun bugüne kadar biriken borçlarının ödenmesine çare oldu mu? Bu sorunun cevabı da bence hayır.
Bir kere kart borcunun yeniden yapılandırılması sırasında önemli ayrıntılar gözden kaçırıldı. Kart sahipleriyle banka arasında bir sözleşme var. Tüketici bu sözleşmeyi imzalamakla birlikte tüm koşulları kabul etmiş oluyor. Banka da sadece vatandaşa değil yasalara karşı da sorumlu. Düzenleme kart borçlarının 72 aya kadar yapılandırılması diye çıkınca borçlar kart üzerinden yapılandırıldı. Böylece zaten borcunu ödeyemeyen borçlu yeni bir faiz yüküyle karşılaştı. Nasıl mı? Örneği ile açıklamaya çalışayım.
KAMPANYALAR havada uçuşuyor. Sıfır faizler, 240 aya ulaşan vadeler... Vergi indirimi başta olmak üzere hükümetin verdiği teşviklerin de etkisiyle konut satışları doludizgin gidiyor. Bu ara, “Hangi evi alayım” sorusu pek revaçta. “Neresi prim yapar”, “Hangi ev kullanışlı”, “3 oda 1 salon mu kârlı, 1+1 mi”, “Şu semtten metro geçecekmiş değil mi, orası mı mantıklı”, “Falanca ilçeye üniversite de kurulacakmış, değerlenir mi” sorularını sıkça duyuyoruz.
Herkes ya oturacağı ulaşımı kolay konforlu bir evin hayalini kuruyor ya da kısa sürede verdiği paranın çok üzerinde bir kazanç sağlayacak yatırımın derdinde. Üzülerek gözlemliyorum... Çoğunluğun, ‘alacağı ev nasıl inşa edilmiş, depreme ve diğer doğal afetlere ne derece dayanıklı, yasal belgeleri var mı yok mu’ ilgisi yok. Bakın Türkiye deprem kuşağında bir ülke. Son günlerde Çanakkale’de arka arkaya yaşanan sarsıntılar, Ayvacık’ta köylülerin çektiği sıkıntılar, bırakın şehirleri köylerde bile evlerin ne derece sağlam olması gerektiğini ortaya koydu.
Türkiye’nin doğusundan batısına, ilinden ilçesine, köyünden kasabasına her nereden ev alırsanız alın, ne olur işin maddi tarafını ikinci plana alın. Önceliğiniz önce o evin sağlamlığı, tüm yasal belgelerinin tamam olup olmadığı olsun.
Ev alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Öncesinde bu konuyu bana öneren ve bu yazıdaki bilgilerin toparlanmasında büyük emeği olan emlak muhabirimiz Gülistan Alagöz’e teşekkür etmeliyim.
İşte İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı Nazmi Durbakayım ile Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) Başkanı Fethi Hinginar’ın katkılarıyla derlediğimiz ev alırken dikkat etmeniz gereken noktalar:
1- Ruhsat yoksa risk var
Mayıs 2014’de yürürlüğe giren Yeni Tüketici Kanunu, konut zede oluşmasını engellemek için ruhsat almayan projelerde satışı yasakladı. Ancak bunu hâlâ yapan firmalar var. Kurumsal firmalardan küçük ölçekli firmalar ruhsat çıkacak beklentisi ile satış yapıyor. “Ruhsat işlemleri çok uzun sürdüğü için kapora alalım, yer ayırtalım. Senetle satış yapalım” diyenlere inanmayın. Aksi takdirde hiç tamamlanmayacak bir projeye para ödemiş olabilirsiniz.
2- Kat irtifakı ve iskan şartı
SON günlerde dikkatinizi çekmiştir. Elinde parası olanın da olmayanın da konut alabilmesi için adeta bir seferberlik yaşanıyor. Son olarak dün açıklanan Bakanlar Kurulu kararlarıyla KDV’de bir takım iyileştirmeler yapıldı. Bu yazının konusu ise hafta başında açıklanan 20 yıl vadeli konut kredisi kampanyaları.
Emlak Konut GYO önderliğinde hayata geçen proje sayesinde isteyenler 240 aylık taksitlerle konut alabiliyor. Üstelik yüzde 20 peşinat yerine ilk etapta yüzde 5 peşinat verip kalan kısmı daha sonra da ödeyebiliyorlar. Peki ama konut kredisi kullanıp ev alacaklar için 240 ay yani 20 yıl boyunca taksit ödemek ne derece mantıklı? Yoksa onun yerine vatandaşın daha kısa vadede daha az para ödeyerek konut alması mümkün mü?
Hiç uzatmadan cevap veriyorum, evet mümkün. Bakın nasıl?
PEŞİNAT YÜZDE 5
Önce kampanyanın koşullarını bir hatırlayalım.
Alacağınız evin bedeli ne kadarsa öncelikle yüzde 5 peşinat veriyorsunuz. Yasal olarak ödenmesi gereken kalan yüzde 15 peşinatı ise konutu teslim alacağınız tarihe kadar ödemeniz gerekiyor. İsterseniz bu ödemeyi teslim tarihinde yapabilirsiniz ya da bu tarihe kadar ara ödemeler şeklinde.
Kalan yüzde 80’lik bölümü ise kampanyaya katılan 9 bankadan alacağınız kredilerle taksitlendirme şansınız var.
HÜRRİYET Ekonomi Servisi’nin gıdadan sorumlu muhabiri Burak Coşan, geçtiğimiz günlerde elinde ilginç bir haber olduğunu söyledi. Konuyu dinleyince bunun tam da ‘Vatandaşın Ekonomisi’ köşesine yakışacağını söyledim. Bugünkü yazıda Burak’ın emeği çoktur, baştan hakkını teslim edeyim.
Eminim bir süredir sizin de dikkatinizi çekiyordur. Marketler meyve-sebzelerin satış fiyatlarının yanı sıra artık alış fiyatını da açıklıyor.
Bu aslında bir zorunluluk. Eylül 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren tebliğe göre, meyve-sebzenin satış fiyatının yanında yer alan künyelerde alış fiyatının da yazılması zorunlu.
Bu uygulamada, amacın vatandaşın satın aldığı ürünün market tarafından kaça alındığını bilmesi, fahiş kârla ürün satışının engellenmesi olarak açıklanmıştı.
SAHADAKİ GARİPLİKLER
İşte tam bu noktada, sahada bazı gariplikler yaşanıyor. Öncelikle belirtelim, marketlerin bir bölümü uygulamayı hayata geçirmiş. Özellikle de büyük markalı marketlerde satış fiyatının yanı sıra aldığınız meyve-sebzenin alış fiyatı afişe ediliyor. Bununla da kalmayıp ürünün nereden geldiği, hangi tarihte hangi bahçeden üretildiği gibi bilgileri eksiksiz paylaşıyorlar.
Ancak marketlerin bir bölümünün özellikle de kıyı da köşede yer alanların bu uygulamayı dikkate almadığı görülüyor. Onlar klasik yöntemle etiket üzerine ispirtolu kalemlerle satış fiyatını yazmakla yetiniyorlar.
Örneğin firmaların nakit sıkıntısını rahatlatmak amacıyla Hazine garantisi ve Kredi Garanti Fonu aracılığıyla 250 milyar liraya kadar kredi hacmi oluşturuldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) dün son 6 yılın en yüksek verisine ulaşan işsizlikle ilgili yeni bir proje başlattı. “Türkiye’nin Geleceğine Sen de 1 İstihdam Sağla” projesiyle istihdam sağlanması bunun da ekonomiye güç sağlaması hedefleniyor. Bu projelerin her biri çok önemli çok kıymetli. Ancak örnek olarak verdiğim bu iki projede de şirketlerin kredi alabilmesi, istihdam sağlayabilmesi için öncelikle altyapıda iyileştirmeler yapılması gerekiyor. Bu konuda önemsediğim iki noktanın altını çizmek istiyorum. Öncelikle şu anda şirketlerin yeni kredi almasından çok mevcut yüksek faizli kredilerini yeniden yapılandırmasının gerektiğini düşünüyorum. Şirket borçlarının yeniden yapılanabilmesi için de Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun (BDDK) mevzuatta bankaların eline rahatlatacak, şirketlerin de maliyetini düşürecek değişiklikler yapması gerekiyor. Konuyu geçtiğimiz ay da gündeme taşımaya çalışmıştım. Devletin sicil affı için çalışmalar yaptığı bir ortamda ekonominin içinden geçmekte olduğu zorluklar dikkate alınıp, şu anda temiz sicile sahip şirketler de unutulmamalı. Bu konu sicil affı kadar, iş dünyasına yeni kredi verilmesi kadar önemli ve hayati.
Döviz fiyatları 2016 yılında tırmanışa geçti. 2016 yılı başında 2.91 TL olan dolar kuru yıl sonunda 3.52 TL’yi gördü. Yıllık artış yaklaşık yüzde 21’e ulaştı. Bu 212 milyar dolarlık net döviz açık pozisyonu olan özel sektör için bir çırpıda karşılanamayacak bir maliyet. Şirketlerin döviz kurunda yaşanan hızlı artış karşısında hükümetten talep ettiği önlemi geçtiğimiz hafta Habertürk gazetesi gündeme getirdi. Meslektaşım Ahmet Kıvanç’ın haberine göre, “Döviz kredisi kullanarak 3-5 yıla varan yatırım yapanlar, döviz kurundaki artışın tamamının 2016 yılı bilançosuna yığılması durumunda çok büyük zarar yazacaklarını, ilave sermaye konulmadığı takdirde bankaların kredilerini geri çağırabileceğini ifade etti. Yatırımcılar, kur farkının, dövizin hareketli olduğu 1990’lı yıllarda uygulandığı gibi, bilançoda bir yıla yığmak yerine birkaç yıla yayılması talebinde bulundu.”
Bu konuda Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı M. Cengiz Göğebakan’ın geçtiğimiz yıl yazdığı bir makale elime geçti. Uzun olduğu için bir bölümünü paylaşıyorum:
“Fakültelerde ve ders kitaplarında bilanço için “bir işletmenin bir anlık fotoğrafıdır” denilir ve bilançolar işletmelerin genellikle yıl sonları itibariyle geçerli olan mali sonuçlarını gösterir. Gerçekten de bilançoların anlık bir durumu ifade etmeleri nedeniyle, henüz ödeme vadesi gelmemiş olan yabancı para cinsinden kredi borçları sanki yıl sonu kurundan işlem görmüş gibi bilançolar ve dolayısıyla da gelir tablolarında TL karşılığı ile işlem görmektedir. Böyle olunca, işletmelerin borçları kur farkı kadar yükselmekte ve kur farkının doğurduğu fark (yatırım finansmanı için kullanılanlarda yatırım maliyetlerine eklenmesi imkânı hariç) gider yazılmak suretiyle Gelir Tablolarında işlem görmektedir. Ancak aslolan, bilançolardaki varlık ve yükümlülüklerin tahsil edilme veya ödenme tarihleridir. Öyle ya, yabancı para bir borç sadece ödeme günü geldiği zaman, o günde geçerli olan kur karşılığı TL olarak ya da o günkü kurdan yabancı para temin edilerek ödenecektir.”
90’LARDA DÖVİZ
Maliye, 1990’lı yıllarda, döviz alış bedeli uygulamasını esas almıştı. 2000’li yıllarda döviz kurunun artmak yerine uzun süre düşmesi vergi kaybına yol açtığı için bu uygulamaya son verilmişti.
Göğebakan, “Henüz realize olmamış kur farkı zararını ödeme vadesinden önce ve tek seferde bilançoya borç olarak kaydetmek ve gelir tablosunda giderleştirmek yerine, finansal borçların vadelerine uygun bir zamana yayarak mali tablolara farklılaştırarak kaydetme (reeskont ya da peşin ödenmiş gider mantığında olduğu gibi) yönteminin benimsemesi, mali tablolardaki görünen ile gerçek arasındaki farkı kısmen de olsa kapatabilecektir” diyor.
Özetle, Başbakan Yardımcısı
BANKA ile vatandaş arasındaki kredi, kredi kartı, banka masrafları sık sık haber olur. Son yıllarda bu konuda önemli kısıtlamalar getirildi, bazı keyfi uygulamalara son verildi. Ancak Vatandaşın Ekonomi’sinde bu hafta kredi alışverişinde çoğu kişinin bilmediğini düşündüğüm önemli bir meseleyi ele almak istiyorum. Konumuz banka kredileriyle birlikte bize satılan hayat sigortaları.
Önce önemli iki noktanın altını çizerek başlayalım.
1-Tüketici kanununa göre, her ne kredi alırsanız alın, hayat sigortası yaptırmanız bir zorunluluk değil. Yani tamamen tercihinize kalmış.
2-Hazine’nin 2015 yılında yaptığı düzenlemeye göre tüketici, kredi ile bağlantılı bir poliçeyi, teminat ve süreye uygun biçimde istediği şirkete yaptırabilir.
İADE BİLE EDİYOR
Hayat sigortaları bankalar için çok ciddi bir teminat. Vatandaş için de öyle...
Diyelim ki bir bankadan ihtiyacınız için kredi aldınız ve (gecinden versin) vefat ettiniz. Hayat poliçesi sayesinde sizden sonra kalanlar krediniz için her hangi bir ödeme yapmak zorunda kalmıyor. Banka, sigorta şirketinden kredinin tamamını tahsil ediyor. Bununla da kalmıyor, eğer kredinin tamamı kapsam dahilindeyse, o güne kadar ödenen taksitleri de mirasçılara iade ediyor. Hem bankalar hem de mirasçılar için çok önemli bir teminat hayat sigortası. O yüzden Türkiye’de hayat sigortasının ve sigortacılığının gelişmesi, desteklenmesi lazım.
Ancak...
"Pahalı da pahalı...” şarkısıyla başlıyor reklam. Sonra genç bir erkeğin yanındaki genç bir kadın, “Bu adama pahalı bir gömlek giydirmeden yapamıyorum” diyor. Satıcı soruyor:
“Bir gömleğe servet harcarım diyor musun, kazığı seviyor musun.” Hem kadın hem erkek aynı anda bağırıyor, “kazığı çok severim.” Satıcı, “Geç o zaman içeriye” diyor. Reklam, “giydirme” üzerine diyaloglarla sürüyor ve şöyle bitiyor: “Bu bir delilik. Bir gömleğe servet ödemeyin. Gelin bir gömleği 19.90 TL’ye alın.” Yukarıda bahsettiğim reklam filmi 2 yıl öncesine ait. Söz konusu firmanın benzer içerikteki yeni reklamı dikkatimi çekince, eski reklamları da gördüm. Aklıma takıldı... 19.90 TL’ye gömlek olur mu? Firma bütün gömleklerini 19.90 TL’ye mi satıyor? Satıyorsa nasıl para kazanıyor? O satabiliyorsa diğer firmalar neden satmıyor? Yoksa gerçekten aldatılıyor muyuz? Hemen bu soruların peşine düştüm.
ÇOK SATIP AZ KÂR EDİYOR
İlk önce diğer firmalarda daha ucuza gömlek sattığını iddia eden söz konusu firmanın CEO’suna ulaştım. Reklamın iki yıl önceye ait olduğunu hatırlattı ve ekledi:
“Hala bizde 19.90 TL’ye gömlek var biliyor musunuz.”
“Tüm gömlekleriniz bu fiyata mı” diye sordum.
“Hayır, 24.90, 39.90 en pahalısı, leke tutmaz yüzde 100 pamuklusu 49.90, 59.90 TL” cevabını aldım.
“Peki, nasıl oluyor da 19.90 TL’ye gömlek satabiliyorsunuz”
DÜN Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’ın, Osmangazi Köprüsü geçiş fiyatının 88.75 TL’den 65.65 TL’ye düştüğünü açıklamasının hemen ardından İDO’nun da Eskihisar-Topçular feribot geçiş ücretinin de tek yön 60 TL’den 45 TL’ye gidiş gelişin ise 100 TL’den 80 TL’ye düşürüleceğine ilişkin bilgiler kulislere sızdı.
Eğer bu bilgi resmileşirse Ulaştırma Bakanlığı’nın açıkladığı indirim kararına feribot işletmecilerinin kayıtsız kalmayacağı da anlaşılmış olacak. Ulaştığım bilgilere göre Osmangazi Köprüsü’nün açılmasıyla, feribot yüzde 45 müşteri kaybetti. Yani müşterinin yüzde 45’lik bölümü yeni köprüye kaydı. Bunların çok önemli bölümünün de otomobiller olduğunu belirtmekte fayda var. Ticari araçlar, maliyet yönünden avantaj sağladığı için köprüden geçmek yerine zaman kaybetseler de feribotu tercih etmeyi sürdürüyor. Köprü ve feribot fiyatlarının karşılıklı aşağıya çekilmesi sonucunda bu tablonun çok da değişmeyeceğini düşünüyorum. Dün art arda yapılan açıklamalar sonrasında ortada bir gerçek var. Köprü-feribot rekabetinden karla çıkan vatandaş oldu.
DEVLETİN GARANTİSİ 140 TL
Osmangazi Köprüsü bir yap-işlet-devret projesi. Bu bağlamda devlet işletmeci firmaya her gün için 40 bin araçlık geçiş garantisi vermişti. Bu yılda 14 milyon 600 bin araç ediyor. Araç başına verilen garanti ise 35 dolardı. Ancak her yılbaşı Amerika’daki enflasyona göre garanti fiyatta güncelleme yapılıyor. 2017 itibariyle araç başı garanti ücretin 40 dolara çıkması bekleniyor. 40 dolarlık garanti güncel fiyatlardan 140 TL ediyor. Köprüden geçen araçların 65 TL’si vatandaştan kalan 75 TL ise devletten çıkıyor. Araç geçişi 40 binin altında kalırsa aradaki fark kadar araç için 140 TL’nin tamamını devlet ödüyor. 89 TL’lik fiyat nedeniyle köprüden geçen araç sayısı bazı günlerde ancak 20 bine ulaşmıştı. İndirim ile araç sayısında artış hedefleyen devlet böylece kendi ödeyeceği garanti ücretini azaltmayı hedefliyor. Ancak aynı zamanda feribot fiyatlarının da aşağıya çekilmesi bu senaryoyu biraz güçleştireceğe benziyor.
PARA MI ZAMAN MI
3 Aralık Cumartesi günü Hürriyet’te yayınlanan Vatandaşın Ekonomisi köşesinde İstanbul’dan (Mahmutbey) Gemlik’e iki farklı yoldan gitmenin maliyetini çıkarmıştık. Köprüdeki indirim sonrası feribot fiyatının da ineceği varsayımıyla dün bu analizimizi güncelledik. Ortaya şöyle bir tablo çıktı. Yeni otobanları, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü, Osmangazi Köprüsü’nü kullanıp İstanbul’dan Gemlik’e ulaşmak bize yakıt da dahil 187.3 TL’ye mal olmuştu.
Şimdi bu yolculuğun bedeli 166.25 TL’ye geriledi. Mahmutbey’den Gemlik’e TEM otoyolu, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Eskihisar-Topçular feribotuyla ulaşmanın maliyeti 3 Aralık’ta 103.75 TL olmuştu. Eğer feribot fiyatları resmen 45 TL’ye çekilirse, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün de 2.25 TL zamlandığı düşünülürse şimdi bu güzergahın yakıt dahil toplam maliyeti 91 TL olacak. Otoyollara yüzde 15 zam yapılacağı açıklandı. Devletin ve özel sektörün işlettiği otoyolların yeni fiyatlarıyla ilgili ayrıntılı açıklama yapılmadı. Bu yüzden hesaba katmadığımı belirtmem gerekiyor.