Fakat adı geçen herkes erkek.
Müzisyen Emre Aydın’dan ilginç bir çıkış geldi.
Sosyal medya üzerinden bir açıklama yapan Aydın, o kişinin bir erkek değil, bir kadın olması gerektiğini savundu:
“Kimin seslendireceğini değil de kimlerin seslendirmeyeceğini netleştirelim önce. Erkekler kenarda dursun ve 100. Yıl Marşı’nı bir kadın bestelesin ve seslendirsin!”
Ne kadar da haklı Emre Aydın.
Madem Cumhuriyet kadın ve erkek eşit yurttaşların omuzlarında yükseliyor, bu kez neden bir kadın olmasın ki?
Hemen her gün bir televizyona açıklama yapıyor:
“Çocukluk hayalimi gerçekleştirmek istedim. Çocukluğumda caddeden bir limuzin geçiyordu. İlk defa böyle bir araç görmüştüm. Heyecanlanıp araca yaklaşarak bakmak istedim. Şoför inip beni sert bir şekilde azarladı. Ben de bu duruma içerledim. Orada, ‘Bu aracı alacağım ve memleketime gideceğim’ dedim. Dediğim gibi de çok şükür Allah nasip etti...”
Çocukluk hayalini gerçekleştirmesi güzel de limuzin olayını biraz yanlış anlamış sanki Samet Bey. Mesele limuzini satın alıp virajlı yollarda o koca araçla 3 bin küsur kilometre yol yapmak değil.
Mesele ferah ferah, konforlu konforlu içinde oturmak. Yoksa sefasını süren yerine direksiyonda cefasını çeken olursunuz.
Masaj sevdiği için masör olmak gibi bir şey bu.
Keşke o parayla kendine daha mütevazı ve rahat bir otomobil alıp...
Artan kısımla da
◊ 16 yaşından beri pilotsunuz. Bu uçuş tutkusu nasıl başladı?
- Uzun bir hikâye. Bütün bunları anlattığım kitabım ekim sonunda çıkıyor. Ama özetleyecek olursam, ailem İranlı. Savaştan kaçmışlar. Bir yerden bir yere göçmek zorunda kalmışlar. Ben İngiltere, Manchester’da doğdum. Sık sık yer değiştiriyormuşuz. Babam aileyi ayakta tutmak için sürekli iş arıyormuş. Bu yüzden benim gerçek bir evim hiç olmadı.
İçinde en çok bulunduğum şey uçaklardı. Onlar benim pencerelerinden dışarı baktığım evim gibi olmuştu. Bu duyguyu büyüyünce de korumak istedim. Pilot olmalıydım. En kısa haliyle böyle benim öyküm.
◊ 16 yaşında uçak kullanmak yasal mı ki?
- Evet evet, yasal. 16 yaşında başlanır.
İstanbul’a yaklaşık 1.5 saat mesafedeki Lüleburgaz’da piknik yapmak için Tatarköy Barajı, Kent Ormanı, Evrensekiz Barajı gibi yeşillikler içinde, havası temiz, güzel yerler mevcut. Baş başa gelen de var, masaları birleştirip 20 kişilik uzun sofralar kuran da... Mangalınızı güvenli şekilde yapabilmeniz için etrafa beton ızgaralar serpiştirilmiş.
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Buraya kadar üç aşağı beş yukarı Türkiye’nin başka yerlerinde de görebileceğiniz ortamlar. Ama Lüleburgaz’ı diğerlerinden ayıran; yanınızda sevdiğiniz şarkıları canlı çalacak müzisyenler götürebilmeniz. Roman sanatçılarıyla bilinen Lüleburgaz’da
o gün işi olmayan müzisyenler merkez Altıyol’daki Müzisyenler Kahvesi’nde takılıyor. Masalarda oturup davulunu tamir eden de var, ertesi günkü düğünde birlikte çalmak için kendine eküri arayan da... Küçük yer olduğu için hemen hepsi birbirini tanıyor, evleri de buraya yakın.
En çok hangi enstrümanı seviyorsunuz? Keman mı, tef mi, zurna mı? Hemen oracıkta kendi küçük orkestranızı oluşturup hep beraber pikniğe gidebiliyorsunuz.
Değmeyin keyfimize
Eksik bir enstrüman varsa iki-üç telefonla arkadaşlar çağrılıp o da tamamlanıyor. Zaten çoğu birden fazla müzik aleti çalabildiği gibi, sesleri de şarkı söylemeye doğuştan yatkın.
Areda Survey’in 1137 kişiyle gerçekleştirdiği “Mutluluk” araştırmasında Türkiye’nin en mutlu bölgesi yüzde 52.5 ortalamayla Ege bölgesi çıkmış.
En mutlu onlar olmasın da kim olsun? İklim yumuşak, topraklar verimli, meyve-sebze bol. Cennet sahilleri var, Türkiye ve dünyanın her yerinden turist çekiyor.
Bizim tonla para ödeyip ancak 1 hafta tatile gidebildiğimiz yerlerde yılın 12 ayı yaşıyorlar.
Bütün bu “ılıman” koşullar bölge insanının karakterini de daha yumuşak, daha mutedil yapıyor sanki; kavgası gürültüsü daha az.
En mutsuz bölgemizse Güneydoğu Anadolu çıkmış.
E malum sebeplerden. O coğrafyada yıllardır süregelen bir huzursuzluk ortamı mevcut.
Dikkat çekense Güneydoğu’dan sonra en mutsuz bölgenin İç Anadolu olması.
Çünkü İstanbul’da yaşayan biri olarak en mutsuz ikinci bölgenin Marmara çıkmasını beklerdim. Demek bizi Trakya ve Güney Marmara kurtarıyor.
Hülya Avşar’ın sakızlı klibinin 250 bin liraya mâl olduğu ortaya çıktı.
Balat’ta çekilen ve yönetmenliğini de Hülya Avşar’ın yaptığı “Yapma Aşkım” klibi için 50 kişi çalışmış.
Kliple ilgili en ilgimi çeken detay, Avşar’ın bu projede 8 saat mesai kuralını uygulaması.
Keşke sadece klibi değil, diğer bütün dizileri falan da Hülya Avşar çekse.
Hatırlarsınız, bir dönem “Yerli Dizi Yersiz Uzun” diye bir kampanya vardı.
Oyuncular ve set çalışanlarının desteklediği bu kampanya, dizilerin çok uzun olması nedeniyle çalışma saatlerinin dayanılmaz sürelere yayılmasına karşı yürütülüyordu.
Hatta ve hatta Gülse Birsel, “Yalan Dünya” gibi dizilerinde bu konuyu ti’ye alıyor, oyuncu repliklerine “Bu kadar uzun yayın süresini başka nasıl dolduracağız” gibisinden sözler serpiştiriyordu.
15 Grammy ödüllü İngiliz şarkıcı Adele, bir yıldır birlikte olduğu spor menajeri Rich Paul ile evlenip ev kadını olmak istediğini açıkladı.
Yapma be Adele, böyle çok daha güzelsin.
Evlenmene, çocuk yapmana kimsenin bir şey dediği yok. Ama daha 34 yaşındasın, bizi de güzel şarkılarından mahrum bırakma yani.
Bunlar birbirine alternatif değil ki. Hele senin imkânlarındaki biri için...
Erkeklerde âşık olunca böyle bir haller yok. “Evleneyim de işi gücü bırakıp ev erkeği olayım” demiyorlar.
Gümüşlük’ü eskilerine sorsanız, tabii ki Zeki Ökten’in 1986’da “Ses” filmini çektiği halleri yok artık.
Ama burası, bütün yarımadada Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığı Bodrum olarak kalmak konusunda hâlâ en dirençli koy/köy.
Biraz Bodrum’un Cihangir’i gibi. Ressam, heykeltıraş, yazar, çizer, oyuncu tayfası takılıyor.
Sadece buraya yerleşenler, tatil yapanlar değil; yerlisi de biraz entel-dantel havalarda. Berberinde caz, bakkalında klasik müziğe denk gelebileceğiniz ender tatil beldelerimizden biri Gümüşlük.
Futbol kulübünün başkanı bile yıllarca Nejat İşler’di, öyle düşünün...
Latife Tekin’in kurduğu Gümüşlük Akademisi gibi bir kültür-sanat-felsefe oluşumunun yıllardır ayakta kalabiliyor olması da bundan...
Bunu seven başka yere, başka şeyi seven de buraya pek bayılmıyor.
Refik (Berkol)