Ellerinde bazı müstehcen görüntülerinin olduğunu söyleyen kişiler tarafından tehdit ediliyormuş.
Düşünsenize ailenize, menajerinize, belki en yakın arkadaşınıza bile derdinizi anlatamıyorsunuz.
Tehdidi telefonla mı aldınız artık, mail ile falan mı... Tekrar gelecek mi, tekrar çalacak mı diye içiniz içinizi yiyor.
Aylarca ne huzur, ne uyku, ne başka bir şey...
Çok üzüldüm Kubilay’ın durumuna. Şantaj karşılığı nisanda 40 bin dolarını kaptırmış ama kâbus bitmemiş.
Görüntüler için tekrar 60 bin dolar daha istenince artık soluğu savcılıkta almış.
Çünkü 40, 60...
Seyircisiyle dertleşiyor
HADİSE-MEHMET DİNÇERLER
İlişkideki “yüzükler fora” hali saklanamaz halde. Hadise avantajlı durumda. Seyircisine döndü. Yeri geliyor, konserde ağlıyor, duygularını binlerce insanla paylaşıyor.
Daha mayıs ayında “Kocam beni prenses değil, kraliçe gibi yaşatıyor” açıklaması yapmıştı.
Kraliçeliğe bu terfi çok hoşuna gitmemiş olacak ki “Prenseslerin özgürlüğü kısıtlanamaz” diyor. Ayrılığı ilan eder gibi “Hay Hay” şarkısını “Bye Bye” diye söylüyor.
“Arkanı dön ve çık” diyen bir Ajda hali ki sahnede seyircisiyle kutluyor.
En son manifesto açıkladı:
Bir festivalde bu kadar çok mekân ve müzisyen seçeneği olunca o biletle hangilerine öncelik verileceği önemli bir mesele haline geliyor. Madem öyle, düşün peşime, başlıyoruz...
* “Festival turuna nerede başlasam, nerede bitirsem” diye merak edenlere şöyle bir tavsiye verebilirim: Festivalin ilk saatlerinde Karaköy sahil şeridindeki Sky Karaköy’de güneşin ve güzel havanın tadını çıkarın. Galata Kulesi’nden Tarihi Yarımada’ya, Adalar-Moda-Kadıköy-Üsküdar hattından köprüye, Çırağan, Dolmabahçe saraylarından tekrar Karaköy’e kadar muhteşem bir manzarası var. Yalnız fiyatlar biraz, biraz da değil, epeyce yüksek!
* Karnınız kazınmaya başladıysa ikinci durağınız İstiklal Caddesi’ndeki, taco’larıyla meşhur Meksika restoranı Los Altos olabilir.
* Burada birkaç saat geçirdik mi? Öyleyse devam! İstiklal Caddesi’nde aynı rota üzerinde ilerlediğimiz zaman karşımıza Klein Garten, Kastel Teras ve Rixos Pera çıkacak. Hepsinde elektronik müzik sahnesinin yerli ve yabancı pek çok önde gelen ismi performans sergileyecek. Her birine yarımşar saat mutlaka uğramalı. En çok hangi ortamı beğendiyseniz sonra oraya tekrar dönersiniz.
* Sırada, Taksim Meydanı’na doğru geldiğinizde B. Heaven var. Barcelo otelinin terası. Buranın günbatımı meşhur. Bir kokteyl workshop’u da olacak.
* İsterseniz geceyi daha önce uğradığınız mekânlardan birine geri dönerek tamamlayabilirsiniz ama biraz uzak olmasına rağmen festivalin öne çıkan noktalarından 16 Roof’u listenize eklemeye çalışın. Swissotel The Bosphorus’un en keyifli noktası...
“İtperest”i, putperest gibi “ite tapan” anlamında, aşağılamak için kullanıyorlar.
Tuğba Altıntop gibi hayvanların eziyet görmesine, katledilmesine, aç bırakılmasına karşı mücadele verenler için.
Böyle bir vicdansızlık mümkün mü?
Yahu bu kadın hayatını yüzünden kazanıyor.
Yüzüne 50 dikiş atıldı.
Kim bilir kaç kez daha bıçak altına yatması gerekecek.
Neyse ki şöyle bir açıklaması var:
Hoş geldin sarı yaz... Kimi ayrı yazıyor, kimi birleşik. Kimi eylülde başlatıyor, kimi ekimde. O yüzden tarihlerini bir kenara bırakalım, tarifinden başlayalım sarı yazın. Zaten artık hangisi tam ne zaman, mevsimler de kaydı.
Sonbaharla birlikte Güney Ege’de yaşanan bir mikroklimanın adı bu. Sıcaklar makul seviyelere iniyor; gündüz şort, akşam uzun kollu giyiliyor, deniz sakin ve çarşaf gibi, öğle saatinde denize girilebiliyor, gece klimaya ihtiyaç duyulmadan uyunabiliyor.
Deniz bile ayrı bir lokum. Hava hazirandaki gibi sıcak olmadığı için ne dışarıda darlanıyorsunuz ne denize girdiğinizde henüz ısınmamış suyla ürperiyorsunuz.
Ama asıl fark insanlarda. Yerli ve yabancı turistler el ayak çekmiş oluyor, onların gürültülü su sporu cihazları, yüksek müzikli tekneleri, sesleri birbirine karışan eğlenceleri de...
Koylar motor yağından, beach’ler güneş yağından arınıyor.
Hiçbir yerde kalabalık, kuyruk, acele yok. Garsonlar bile daha sakin ve telaşsız.
Yemekler, sunumlar daha özenli; en güzel odalarda yer var ve daha ucuz.
“Kırmızı Balık” şarkısını hatırlarsınız:
Kırmızı balık gölde / Kıvrıla kıvrıla yüzüyor / Balıkçı Hasan geliyor / Oltasını atıyor / Kırmızı balık dinle / Sakın yemi yeme / Balıkçı seni tutacak / Sepetine atacak...
Rock’çı Gökcan Sanlıman müzikal bir değişim içindeymiş ve bu şarkıyı Teoman prodüktörlüğünde son single’ı için yeniden yorumlamış:
“Son zamanlarda seksi ve eğlenceli parçalar daha çok ilgi alanımda. Romantik tarafımı bir süre geride bırakıp kendimi yenilemek istedim. ‘Kırmızı Balık’ da bu senaryo için çok uygun.”
Bir müzisyenin zaman zaman tarz değiştirmesi iyi bir şey elbette.
Ama çocuk şarkısı?
Duyunca tüylerim diken diken oldu, açtım klibi izledim.
Berlin’de çekilen klipte Sanlıman bazen giyinik, bazen üstsüz. En yatak odası sesiyle şarkıyı söylüyor:
Evdeki cihazların birbiriyle hatta ev dışındaki cihazlarla konuşabilmesi yeni değil.
Örneğin çamaşır makinesi deterjanının azaldığını fark edip bunu buzdolabına söylüyor, buzdolabı da alışveriş listesine deterjan ekleyip bunu markete bildiriyor.
Yahut arabayla eve dönerken navigasyon yaklaştığınızı haber veriyor, klima siz eve gelmeden salonu en sevdiğiniz ısıya getiriyor.
Fakat şimdiye kadar bütün bu haberleşme sadece aynı markanın ürünleri arasında olabiliyordu.
Mesela ipek gömleğinizi mi yıkadınız? Vestel çamaşır makinesi bunu Vestel kurutma makinesine söylüyor, siz hiçbir program seçmeden kurutma makinesi de çamaşırınızı ipekli modunda kurutuyor.
Daha doğrusu kurutuyordu.
Bu yıl farklı markaların ürünleri de birbiriyle konuşabilmeye başlamış.
Yıllarca ne olacağı tartışılan, bir dönem restoran olarak hizmet veren tarihi Moda İskelesi artık bir kütüphane ve kitap-kafe. Şehrin tartışmasız en güzel manzaralı, en püfür püfür, en şirin kütüphanelerinden biri oldu. Raflarda sıralanan 6 bin 500 kitaptan herhangi birini alıp ister kapalı alanda ister terasında, dalga sesleri arasında saatlerinizi geçirebilirsiniz. İki katlı iskelenin giriş katı aynı zamanda kafe olarak tasarlanmış.
İnternet ücretsiz
Sabah 10.00, akşam 22.00 arasında açık olankütüphanede sadece Moda’dan değil, Moda dışından da gelip kitap okuyan, dergi karıştıran ya da sadece fotoğraf çeken her yaştan insana, ders çalışan öğrencilere rastlamak mümkün. Çünkü üyeliğin ücretsiz olduğu kütüphanede internet de ücretsiz. Tek kısıtlama, aylık kişi başı üç kitap alabilme hakkı. Aralarında romanlar olduğu gibi tarih, bilim ve özellikle İstanbul kitapları göze çarpıyor.