◊ Zaman zaman yaptığın bazı çıkışlarla gündeme bomba gibi düşüyorsun. “Oyunun kuralı bu” deyip gündem mi yaratmaya çalıyorsun, yoksa samimiyetinden gaf mı yapıyorsun?
- İnan oyunla kuralla, hesapla, kitapla alakası yok, içimden ne geliyorsa öyle davranıyorum. Bu oyunun bir kuralı varsa o da oyun oynamamak, samimi olmak bence.
◊ Mesela geri dönüp kendine dışarıdan baktığında... Pandemide dezenfekte edeceğim diye cep telefonunu yıkaman mı daha komik, “Et daha da pahalansın ki hayvanlar kurtulsun” açıklaman mı?
- Pandeminin başında telefonumu akan musluğun altında sabunla yıkamam komik oldu tabii. Ama diğer cümlem komik değil ki zaten. Gayet ciddi ve ciddiye alınmasını istediğim bir açıklama. Vicdanla oldurulamayan bir şeyi başka yöntemlerle oldurmaya çalışma çabam.
◊ HAÇİKO Derneği’ni kurdun. Bir sanatçı için Türkiye’de hayvansever olmak... Prim mi yapar, ayağına mı dolanır?
- İkisi de umurumda değil. Hedefim sağlam, yolumda yürüyorum. Amacım; bilinirliğimi, tanınırlığımı kullanarak ulaşabildiğim kadar çok insana hayvan haklarını anlatıp var oluşumu anlamlandırmak. Tarihin akışını sevgi, merhamet ve hayvanlar lehine biraz olsun değiştirmek...
◊
Selen Görgüzel eski eşinden değeri 90 bin lira olan vasat bir otomobil ve New York’ta bir daire aldı.
Dışarıdan bakınca “mükemmel ayrılık”. Tatlı tatlı, anlaşa anlaşa. Ama madem her şey bu kadar “tatlış”, niye konuşma yasağı var, işte orası muamma.
Kendi boşanmasıyla ilgili konuşma yasağı olan Selen Görgüzel, tuttu Cem Yılmaz-Ahu Yağtu boşanmasıyla ilgili konuştu.
Cem Yılmaz’ın nafaka indirim talebine karşı icra davası açan Ahu Yağtu hakkında şunları yazdı sosyal medyada:
“Kimse kusura bakmasın. Bu, anneliği, eş olma halini sömürüdür! Evlilik ticareti yapan hemcinslerimi esefle kınıyorum!”
Bize ne Ahu Yağtu’nun kaç para nafaka alacağından?
Mahkeme elbet bir karar verecek.
Etçi şef ve sosyal medya fenomeni Nusret Gökçe, geçen yaz satın alıp yerleştiği, içinde Nusr-et Restoran da olan binaya Kapicciiiinoo adında bir kahveci kondurdu. Vızır vızır da iş yapıyor. Öyle ki et lokantasının müdavimi olan Arap turistler bile keşfetmiş, ailece kahve keyfine geliyorlar.
Maçka Caddesi’ne bakan kahveci dükkânı küçük. Olsun olsun 40-50 metrekare, hepi topu 25-30 kişilik. Ama yoğun saatlerde talebi karşılayabilmek için girişteki merdivenlerin üzerine bile oturma yerleri yapmışlar.
İçi çok şık. Ahşap ağırlıklı ama modern bir atmosferi var. Yakışıklı, kocaman bir de bar kondurmuşlar. Kahvenin yanında iyi gidebilecek badem likörü gibi şişelerin yanında her çeşit başka içki de mevcut.
İlginç bir şekilde fiyatlar makul. En azından Nişantaşı ortalamasına göre. Türk kahvesi, espresso, ristretto gibi sıcak kahveler 28-42 lira. Kapicciiiinoo’da ben tabii ki kapuçino denedim. Genç bariste, yani kadın kahve pişiricisi yumuşak içimli mi sert içimli mi tercih ettiğimi sordu. Tam da sevdiğim usul, kaymak tadında, ‘paşa kahvesi’ kıvamında hazırladı kahvemi. Demleme ve soğuk kahveler bir tık daha pahalı: 35-47 lira. Onların dışında sıcak-soğuk çay (30-44 lira), smoothie ve detoks seçenekleri sunuyorlar (30-52 lira).
◊ CEM YILMAZ HAKLI ÇÜNKÜ:
2013’te boşandılar, oh be, ne âlâ memleket: 20 ay evli kal, 20 sene nafaka öde! Olur mu öyle şey? Hani kadın-erkek eşitliği vardı? Niye erkek nafaka ödüyor? Nafaka boşanma durumunda aciz durumda kalacak kadını korumak içindir. Oyuncu ve model Ahu Yağtu aciz kadın mı?
◊ AHU YAĞTU HAKLI ÇÜNKÜ:
Cem Yılmaz döviz kurunun artışını öne sürerek nafakada indirim aldı. Sanki Türk lirasıyla maaş alan devlet memuru... Önceki yıl 2 milyon dolara villa, geçen yıl 3 milyon liralık NFT sattı. Kendi varlığı dolar üzerinden katlanırken iyi, nafaka öderken mi kötü?
◊ CEM YILMAZ HAKLI ÇÜNKÜ:
Boşanırken 500 bin dolar verdi. Yemeyip kenara koysa faizi bile nafakayı katlardı. Nedir bu doymazlık? Cem Yılmaz sürekli çalışıp üreten bir insan. Vaktiyle bir nikâh kıydı diye, devamlı çalışıp çalışıp eski karısına mı verecek kazandıklarını?
Demet Akalın, Bodrum’da sahneye çıktığı bir mekânda kendisi için patlatılan şampanyayı beğenmeyince garsonun başından aşağı döktü.
Mekânın ismini vermeyelim ki, eğer reklam amaçlıysa alet olmayalım.
Önce şu şampanya patlatma işini ele alalım:
Şampanya nedir ve neden patlatılır?
Şampanya, ismini Fransa’da üretildiği Champagne bölgesinden alan bir köpüklü şarap türü. Sadece bu bölgede üretilen köpüklü şaraplara şampanya denir ve pahalıdır.
Bizdeyse her köpüklü şaraba “şampanya” deniyor.
Yeter ki çalkalayınca patlasın.
Hani hep haberlerini duyuyoruz ya: “Filanca sanatçının ayağına sahnede 40 şişe şampanya patlatıldı...”
Daha önce de benzerleri olmuştu, en son Bursa’da Ece Seçkin’in başına geldi. Sahneye telefon fırlatıldı, sanatçı son andaki bir refleksle gözünü kurtardı ama boynu yaralandı.
Bu telefon fırlatma olayında anlamadığım birkaç nokta var.
Birincisi, konserden sonra boynundaki morluğu paylaşan Seçkin altına şöyle yazdı: “Sahneye fırlatılan telefonla ilk kim video çekti bilmiyorum ama berbat bir akım başlatılmış...”
Bu bir sosyal medya akımı mı?
Yani takipçi ve etkileşim almak için mi yapılıyor?
Öyleyse kolay.
Paylaşımı yapan tespit edilir, ensesine binilir.
İkincisiyse böyle bir teşebbüsün maliyeti...
◊ 4 yıl önce de “Yalan” diye bir klibin vardı. Nedir bu, yalanla ilgili bir takıntı mı var?
- Benim çok dürüst biri olduğumu söylerler. “Yalan”ı ben yazdım, “Yalancı”yı Emrah Karakuyu yazdı. Tesadüf. Ama yalanı da sevmiyoruz.
◊ “Yalancı”, bir dinlenişte sevilip ezberlenen Eurovision şarkılarını andırıyor. Bir yaz şarkısı mı bu?
- Benim ilk yaptığım yaz şarkısı. Ben hiçbir projeme yaz şarkısı olarak başlamadım. Aslında detaycılığım, bir kere daha, bir kere daha stüdyoya girmelerim, tekrar klip çekmelerim yaz aylarına itti. Normalde çalışma zamanlarıma denk gelen mart falan...
◊ Mart...
- Öyle garip bir vücut saatim, yıl saatim var. Yaza denk gelen tabii birçok şarkı oluyor, yaz daha eğlenceli şarkıların dönemi. Ama ben albümümü falan yazın çıkarmadım. Yaz şarkısı çok güzel bir şey bu arada. Çünkü dopamin ve serotonin salgılatıyor. Onları yazabilmek, söyleyebilmek şu anki müzik janrlarının arasında en zorlarından biri. Bu şarkıyı biraz da klibi, yaz şarkısı yaptı. Afro beat ve reggaeton karışımı bir altyapısı var. Sıcak bir şarkı olduğu aşikâr. Enerji dolu. Ama kışın da bunu dinlemenin bir yolu vardır... Yoksa müziğin mevsimi olduğuna inanmıyorum ben.
◊
Galata Kulesi’nin giriş kapısını karşınıza alın, sağdan aşağı doğru kıvrılan Galata Kulesi Sokak’tan 50-60 metre kadar aşağıya inin. Sağ kolda göreceğiniz beyaz dekorlu, şık bahçe; i guru. İsminin neden böyle tuhaf olduğuna sonra geliriz.
Bahçeden içeri adımınızı atar atmaz Bodrum Yalıkavak’taki ferah sahil mekânlarından birine girmiş gibi hissediyorsunuz. Zarif bir bar, bahçeye yayılmış konforlu oturma grupları ve masalar, aralarda göz okşayan yeşillikler...
Bütün bunlara da fonda belli belirsiz çalan yabancı pop, house müzikler eşlik ediyor.
Açılalı iki hafta olan i guru’yu şimdilik sadece Galata-Karaköy hattının hipster ve ekspatlarıyla civar otellerde kalan turistler biliyor. Ama sadece turistlere bırakılamayacak kadar güzel; biraz kent bilgisi cakası satmak isterseniz, birlikte gideceğiniz kişileri şaşırtacak, “Burada böyle bir yer mi varmış” dedirtecek kadar da yeni.
Bahçenin insanı içine alan Güneyli atmosferi aslında sadece bir illüzyon. Açık alandan iki katlı kapalı alana girdiğinizde somut gerçekle tekrar yüz yüze geliyorsunuz: Kadim kent İstanbul’dasınız ve burası en eski yerleşim noktalarından biri. Çünkü kapalı alanın arka duvarı Cenevizliler tarafından 1.400 yıl önce inşa edilmiş Galata Kulesi surları. Tuhaf bir duygu. Arkanız Yalıkavak, içeri giriyorsunuz karşınız, elinizle dokunun bakın, ortaçağ Konstantinopolis’i...
Kahvaltıdan DJ’e