Bilmem haberiniz var mı? Ben dünyanın birçok yerine keşkek pişirmek için davet ediliyorum. Artık bana “Keşkekçi Teyze” demeye başladılar.
Milli yemeğimiz olan keşkek, 2011 yılında UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne kabul edildi.
Sonrasında da uluslararası yemek platformlarında konuşulur oldu.
Bu yazıyı okurken kiminizin “İçli köfte, su böreği, analı kızlı, dolma veya mantı varken neden keşkeği seçmişler ki?” diye aklından geçirdiğini tahmin ediyorum.
Şehirlerinin önünde koşan kişiler vardır. Memleketlerine olan sevgileri, topraklarının değerlerine olan bağlılıkları, tutkuları ve sevdaları hiç bitmez.
Yaşamları boyunca her ortamda, her yakaladıkları fırsatta memleketlerinin yemekleri, tarihleri, doğal güzellikleri, insanları, havası ve suyunu anlatırlar.
Dünyanın neresine giderse gitsinler, hep gurbet hasreti, memleket özlemi duyarlar. Çünkü onlar için yaşadıkları toprakların eşi benzeri yoktur. Ben bu değerli kişileri, memleketlerinin kahramanları, tanıtım yüzleri olarak görüyorum.
KAYISILI LEZZETLER YARIŞMASI
Gaziantep, sahip olduğu zengin mutfağını, yemek kültür mirasını, güneşten, topraktan, tarihten gelen yüzlerce lezzetini tanıtma çalışmalarına bir yenisini daha ekledi.
Gaziantep Uluslararası Gastronomi Festivali’nin (GastroAntepFest) davetlisi olarak Gaziantep’e gittiğimde çok heyecanlıydım. Çünkü dünyaca ünlü pek çok Michelin yıldızlı şefle tanışma imkanı bulacaktım. Pek çok etkinlik, workshop, sergi, konferans arasında koşuşturmaktan, ünlü şef André Lima de Luca’nın hazırladığı “fıstıklı salsa soslu kuzu ızgara”nın tadına bakamadım. Ama bir Türk şef olarak, dünyanın en iyi restoranlarından birini Bangkok’ta işleten sevgili Fatih Tutak’ın “Antep katmeri”nin doyumsuz lezzetini yakalayabildim.
Hayranlıkla izlediğim Fatih şefin uluslararası başarısı, kendi tarih ve coğrafyasının yemeklerini, hikayelerini taa Bangkok’taki restoranına taşıması, kendi geleneksel değerlerini evrensel bir anlayışla yorumlayarak yabancılara beğendirmesi, gerçekten takdiri hak ediyor.
Onunla fotoğraf çektirirken Bursa’da oturan annesine de selam söylemeyi ihmal etmedim. Bir yemek yazarı olarak hayranlık duyduğum İtalya’nın en ünlü kasabı Toskanalı et ustası Dario Cecchini ve ailesi de Gaziantep’e gelmişti. Baklavanın efsane lezzetinin yanı sıra “beyran”ve “kelle paça çorbası”na da bayılmışlar.
Dünyanın en büyük turşusunun kurulmasına katkıda bulunmak, bu muhteşem deneyime eşlik etmek üzere Ankara’nın Çubuk ilçesine gittim. Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek amacıyla Çubuk Belediyesi uzun süredir hazırlık yapıyordu. Geçtiğimiz yıl Çubuk turşusuna coğrafi işaret tescili aldıktan sonra belediye, turşunun kalite standardını yazılı bir şartnameye dönüştürmüş.
Artık bundan böyle “Çubuk turşusu” tescillenip, marka haline gelmiş oldu.
Güzel ülkemizde nereye giderseniz gidin, tabiat güzelliklerimiz ve tarihi eserlerimizin yanı sıra muhteşem bir damak tadıyla karşılaşırsınız. Hemen hemen her şehrimizin, ya da köyümüzün kendine özgü yiyecekleri, yemekleri veya tarımsal ürünleri vardır.
Artık her yöremiz, yerel lezzetleriyle ön plana çıkıp kendilerini tanıtmak istiyor. Bütün bu çalışmaları yerel üreticileri desteklemek ve kırsal kalkınmayı geliştirmek adına da çok değerli adımlar olarak görüyorum.
1950’li yıllarda Çubuk ilçesinin Aşağı Çavundur Köyü’nden Feyzullah Gül, İstanbul’dan Ankara haline turşu almaya gelenlerden ticari anlamda nasıl turşu yapılacağını öğrenir. İstanbul Çengelköy’den turşu yapımına en uygun salatalık tohumunu getirip köyde eker.
Ürettiği turşuları önce Ankara halinde daha sonra İstanbul piyasasında satmaya başlar. Bu sayede Aşağı Çavundur ahalisi işin kârlı olduğunu görüp turşuculuğa başlar. Şimdilerde ise Türkiye’nin hatta dünyanın en lezzetli turşuları Aşağı Çavundur Köyü’nde kurulmaktadır.
Salatalık başta olmak üzere 50’den fazla sebze ve meyvenin turşusu yapılmaktadır. Ama bence işin sırrı, tohuma kaçmış, çiçeklenmiş bir dereotu çeşidi kullanmaları ve tüm kadınların sevgilerini katarak turşuyu kurmaları.
Karadeniz Bölgesi’nin en kalabalık ve sanayisi en gelişmiş şehri olan Samsun, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün şehri olarak da anılır.
Samsun’un simgesi haline gelen şaha kalkmış at üzerindeki ünlü Atatürk heykeli ise Anadolu’da gördüğüm en etkileyici anıtlardan biridir. Çocukluğumda bu anıt önünde pek çok fotoğraf çektirmişliğim vardır.
Mühendis babamın 1962 yılında İmar ve Bayındırlık Müdürü olarak Samsun’a atanmasıyla beraber, güzel Samsun yıllarımız başlamıştı.
Biz çocuklar da babamın görevi dolayısıyla çevre ilçe, belde ve köylere giderdik ama deniz kenarındaki bir şehirde ilk defa uzun süreli yaşamanın keyfini de çıkarıyorduk. Çay bahçelerine gidip oturmak, sahilde dondurma yiyerek dolaşmak, bolca hamsi ve kalkan balığı yemek çok hoşuma giden etkinlikler arasındaydı.
AMAZON KADINLARI
Bugün Atakum denilen kilometrelerce uzunluktaki muhteşem sahil şeridine biz bir zamanlar “matasyon” derdik. Yeni mezun, yakışıklı bir inşaat mühendisi olan Turgut amcam biz çocukların denize girmesinden, kumda oynamasından sorumluydu, gözünü bizden ayırmazdı. Sonra da bize en sevdiğimiz “Amazon Kadınları” hikayesini anlatırdı.
Yarın Kurban Bayramı’nın arifesi...
Büyükler, dost ve akrabalar ziyaret edilecek, eller öpülecek, gönüller hoş edilecek.
Yaz sıcaklarına rastlayan bayramları fırsat bilip tatile çıkanlar da telefonlarla kutlamalarını yapacak. İslamiyete göre hali vakti yerinde olan herkesin kurban kesmesi uygundur.
Öte yandan kurbanlık hayvanlık kesmek, Anadolu’da pek çok adetimizin ve geleneğimizin bir parçasıdır.
Nişan töreni veya söz kesilmesinden sonraki ilk Kurban Bayramı’nda kız ya da erkek tarafı birbirlerine kurbanlık koç gönderir. Buna “gelin koçu götürme adeti” denir. Kız evine giden koçun boynuzlarının arasına kurdeleyle bağlanmış bir altın takılır.
MALZEME LİSTESİ
◊ 5-6 adet orta boy yeşil kabak
◊ 1 demet dereotu
◊ Yarım demet taze yeşil soğan
◊ 1 demet maydanoz
◊ 10-12 yaprak taze nane
◊ 4-5 tepeleme yemek kaşığı un