Paylaş
Bilmem haberiniz var mı? Ben dünyanın birçok yerine keşkek pişirmek için davet ediliyorum. Artık bana “Keşkekçi Teyze” demeye başladılar.
Milli yemeğimiz olan keşkek, 2011 yılında UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne kabul edildi.
Sonrasında da uluslararası yemek platformlarında konuşulur oldu.
Bu yazıyı okurken kiminizin “İçli köfte, su böreği, analı kızlı, dolma veya mantı varken neden keşkeği seçmişler ki?” diye aklından geçirdiğini tahmin ediyorum.
KADINLARLA ERKEKLERİ BULUŞTURAN LEZZET
Anadolu’nun bazı yörelerinde herise ya da herse adıyla da bilinen keşkek, sadece etle buğdayın bir araya getirilip pişirildiği herhangi bir yemek değildir. Düğün, nişan gibi sevinçli günlerimize eşlik eden bir kutlama yemeği, yani özel gün yemeğidir.
Hikayesi, ülkemizin dört bir yanında yapılan ortak bir yemek oluşuyla, yüzyıllar öncesine uzanan tarihiyle ve ritüelleriyle kocaman bir dünyadır aslında. Yani çok kültürlü, kişilikli bir yemektir.
Yurtdışında yüzlerce kişiye keşkek yedirmiş bir yemekçi olarak, insanların yüzünde hep tatlı bir tebessüm oluştuğunu gördüm.
İlk önce bir hikaye şeklinde keşkeğin UNESCO macerasını, bir aşk yemeği olduğunu anlatıyorum. Ardından ikram faslına geçiyoruz.
Benim anlattığım bu aşk hikayesinin etkisiyle lezzet algısı üst seviyelere çıkıyor. Ağızlara atılan bir lokma çok lezzetli bin lokmaya dönüşüyor adeta.
Çünkü davetlilere keşkeğin Anadolu düğünlerinin vazgeçilmez başyemeği olmasının yanı sıra kadınlarla erkeklerin bir araya gelip ortaklaşa pişirdikleri bir yemek olduğunu anlatıyorum.
Bir gün önceden etleri hazırlayıp buğdayı suyla ıslatan kadınlar, ertesi gün köy meydanındaki büyük kazanlara etle buğdayı koyar, ateşi yakarlar. Artık sıra erkeklere gelmiştir.
Çünkü yemeğin güç kuvvet isteyen aşamasına geçilmiştir.
Uzun tahta kepçelerle saatlerce et ve buğdayı dövüp ezerek macun kıvamına getirirler. Buğdayın sütlü özü, yumuşayan etle karışır, iç içe geçer. Mevlana’nın dediği gibi “Et ve buğday tek vücut haline gelir”...
ÇAY BALYALARI DENİZE ATILIYOR
Boston Türk Kültür ve Sanat Festivali Kurucu Direktörü sevgili Erkut Gömülü’nün organize ettiği Boston Türk Festivali’ne davet edilince çok mutlu oldum.
Hem keşkek pişirecek hem de Boston Üniversitesi Gastronomi bölümü öğrencilerine Türk mutfağı dersi verecektim.
Dünyanın en prestijli üniversitelerinden Harvard, MIT, Yale gibi okulların, ünlü tıp merkezlerinin olduğu Boston, aynı zamanda kültür ve sanat hayatının da çok yoğun olduğu Avrupai bir şehir.
Kırmızı tuğlalı şirin evleri, İtalyan ve Çin mahalleleri, Kennedy Ailesi ve Benjamin Franklin efsanelerinin yanı sıra çok kültürlülüğün hakim olduğu bir yerleşim bölgesi.
Bostonlular, Amerikan bağımsızlık mücadelesinin başladığı şehirleriyle gurur duyuyor.
ABD tarihine geçen bu eylem, tüm ülkede bağımsızlık ateşinin yakılmasına sebep olmuş. 1770’lerde Büyük Britanya’nın yani İngilizlerin sömürgesi olan Boston şehri, aynı zamanda çok önemli bir ticari limanmış.
İngilizler Hindistan’dan yükledikleri gemilerle yolladıkları çayları, bir de üzerine yüksek vergi koyarak satmaya kalkışınca Boston halkı büyük tepki gösterip ayaklanıyor.
16 Aralık 1773’te Boston Limanı’na demirleyen İngiliz gemilerindeki tonlarca çayı denize döküyorlar ve bağımsızlıklarını ilan ediyorlar.
Her yıl kurtuluş sahnesi temsili olarak canlandırılıyor, çay dolu balyalar denize atılıyor ve ufak bir gemi yakılıyor.
Uzun yıllardır Boston’da yaşayan ve Türk kültürünü anlatmak için gece gündüz çalışan Erkut Bey’in anlattığı bu hikayeyi dikkatle dinledim.
VALİ YARDIMCISI: SENEYE DE GELİN
Çok kısa bir Boston
turunun ardından, hemen Boston Üniversitesi Gastronomi bölümüne doğru yola çıktık. Beni bekleyen öğrencilere, bugüne dek hiç bilmedikleri Türk mutfağını anlattım.
Sonra da öğrencilerle mutfağa girip akşamki davet için kalburabastı, pastırmalı nar ekşili yeşil salata ve keşkek hazırladık.
Yemek davetinin biletleri günler öncesinden tükenmişti.
Yüzlerce davetliye kısa bir Türk mutfağı kültürünü anlatıp, yemeklerimizi servis ettik. Massachusetts Eyalet Vali yardımcısı bana teşekkür ederken “Seneye de gelin” dedi.
Büyük bir mutlulukla otele dönerken, dünyanın bir ucundaki ülkenin insanlarına yemeklerimiz ve ülkemizi anlatmanın gururunu yaşıyordum.
Paylaş