Perşembe akşamı yazı için bilgisayarın başına oturduğumda Bingöl’de emniyet müdürünü hedefleyen silahlı saldırı henüz gerçekleşmemişti.
Evet, ölü sayısı 26’yı bulmuştu. Yine kan akmıştı. Ancak gün içinde gelen nispeten sağduyulu demeçlerle gerilim azalır gibi olmuştu. O şartlarda ne kadar azalabilirse tabii.
Kötü ve gündemi hepten karartan haberler önce Gaziantep’ten, sonra Bingöl’den geldi.
Özellikle Bingöl saldırısı mevcut akışı derinden değiştirebilecek bir saldırıydı. Seçilen yer, hedef ve saldırının zamanlaması başka türlü bir planın yürümekte olduğunun işaretiydi. Bu saldırı barış sürecinin kırılma noktalarından biri olacağa benzer. Aslında böyle olaylarla ilgili sağlıklı yorum yapmak çok kolay değil...
Gelen bilgi yeterli ve güvenilir olmuyor. Hele bizim gibi 80 öncesini üniversitede yaşamış, sonradan dönüp o günleri defalarca tartmış olanlar daha da temkinli bakar bu tür terör olaylarına. Neler gördük o zamanlar neler. Tabii bir de o derin 90’lı yıllar var hala hafızalarda. O faili meçhuller. Bir sürü başka şeyler...
O yüzden kimin neyi yaktığı, kimin neyi yıktığı, kimin kimi vurduğu hep şüphe götürür iddialardır benim için. Refleks olarak önce şüphe ederim. Zaten muhtemelen de “gerçekte olanlar” “söylenenler gibi” değildir!
Aslında ilk taşı kimin attığının da çok bir önemi yok. Ortak yaşam, ortak akıl, ortak vicdan geliştirme peşindeyseniz. Aklınızda öncelikle barış varsa...
Yok, nefret dilini bırakamıyorsanız, birikmiş öfkeler üzerinden fatura kesmek istiyorsanız, buyurun sahne sizin. Vurun vurabildiğiniz kadar.
TROLEYBÜSE binip anneanneye babaanneye el öpmeye gittiğimiz bayramlar çok eskilerde kaldı.
O günlerden bugünlere çok şey değişti. Ama asıl şaşırtıcı olan değişir diye beklediğimiz bazı şeyler bir türlü değişemedi. Hala da aşılamadı.
O yüzden de böyle bayramların sabahları bile olumlu yazılar çıkamıyor klavyeden. Çıksa da pek inandırıcı olmuyor.
Yine de iyi bayramlar diliyorum. Daha iyi bayramlar yaşamak umudunu koruyarak...
------
33üncü Dünya Ritmik Cimnastik (sözlükte J ile yazılıyor, Federasyonsa Cimnastik şeklinde kullanıyor) Şampiyonası İzmir’de bir haftadır devam ediyor. 60’a yakın ülkeden 300 civarında civarında sporcu yarışıyor. İlgili link: http://www.izmir2014.org/ . Federasyonun sayfası biraz daha donuk: http://www.tcf.gov.tr/
Ritmik cimnastik genelde kadınların yaptığı bir spor… Cimnastikle balenin bir karışımı olarak görülebilir. Yarışmacılar lobut, top, kurdele, çember ve iple bireysel ya da takım halinde yarışıyorlar. Olimpiyat Oyunlarında yeri olan bir dal…
Keşke kentte buna dair bir heyecan, bir hareket görebilseydik. Böyle önemli bir organizasyon neden aylar öncesinden köpürtülmez, neden büyük bir şölen haline dönüştürülmez anlamak mümkün değil.
Burada Federasyon mu böyle düşük profilli bir tanıtımı tercih etti, yoksa Büyükşehir mi böyle bir olayı patlatmadı o da belli değil.
Günlerim finansal piyasaların göbeğinde geçse de bu köşede ekonomi konusuna az giriyorum. Zira “ekonomi” konu olarak okuyucu nezdinde cazibesini yitirdi.
İşler bir şekilde yürüyor işte. Ekonomi beş yıldır kesintisiz büyüyor. Algı bu.
Zaten biz madende insanlar ölünce maden, asansör çakılınca iş güvenliği konuşuruz. Bu ülkede mutlaka bir şey olur ve biz konudan konuya üşüşürüz. Ekonomiyi de hakkıyla kriz olunca konuşuruz.
Kritik soru şu; Önümüzdeki dönemde daha çok ekonomi konuşmak durumunda kalır mıyız? Hemen cevap verelim; Evet, olabilir. Geçmiş beş altı yıla oranla önümüzde daha farklı, daha zorlu bir ekonomik iklim var.
Geçen hafta sevgili Sıtkı Şükürer ”İzmirya tavırlanması” başlığı altında bir yazı yazdı. Nasıl tepkiler aldı bilmiyorum ama son zamanlarda giderek daha fazla tartışılan bir konu bu.
Kendimce yazıdan çıkardığım sorular şöyle:
Yerel yönetimler, özelde de İzmir ülkedeki merkeziyetçi yapıya karşı nasıl güç kazanabilir?
İzmir ne yaparsa kendi kaderi üzerinde daha çok söz sahibi olur?
Yaklaşık iki yıl önce “Temiz Enerji Pisleşiyor mu?”diye rüzgar enerji santrallerine dikkat çeken bir yazı yazmıştım.
Sonra konuya bir kaç kez daha değindim. Son olarak da geçen yıl bugünlerde meselenin artı ve eksilerini “RES’ler Candır Ama…” başlığı altında toparladım.
O gün bugün Yarımada’da rüzgar gülleri hızla çoğaldı, çoğaldıkça da kamuoyu tepkisi güçlendi.
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi Kültürpark’ı yeniden şekillendirme yolunda bu kez kamuoyunun görüşünü alıyor.
Büyükşehir’in web sayfasında “Kültürpark İçin Söz Sizde” bölümünü tıklayıp görüşlerinizi belirtebilirsiniz:
http://www.izmir.bel.tr/HaberDetay/10647/tr
Benim hayalim biraz ütopik.
Botanik zenginlik mutlaka değerlendirilmeli.
Park “doğa dostu park” olarak yeniden şekillendirilmeli.
Mevcut binaların bir kısmı yıkılmalı, bir kısmı yenilenmeli. Sembolik bir iki yeşil bina bile yapılabilir.
Ne gürültüymüş arkadaş. Üç yazı yazdım. Ege’nin farklı yerlerinden mesajlar gelmeye devam ediyor.
Adının açıklanmasını istemeyen ve gürültüye karşı 6 yıldır bireysel olarak mücadele vermiş bir okuyucu özetle şöyle somut öneriler getirdi:
*** Ses kontrolleri işi Belediye’den alınmalı. Çünkü denetleyici kurum ile mekan arasında kurulan al gülüm ver gülüm ilişkisiyle başa çıkmak imkansız oluyor.*** Noter huzurunda yapılacak ses ölçümlerinin mahkemelerce kabul edilmesi için yasa değişikliği yapılması gerekiyor. *** Bunlar becerilemezse bir dernek kurup gürültüye karşı hukuki mücadele güçlendirilmeli.