Patrick Özdemiroğlu

Akıl yaşta değil şarjdadır

7 Mart 2015
Telefondan kafasını kaldıramayanlar toplanın! Yeni çıkan iki model, halihazırda piyasayı domine eden iki modeli kırıp geçebilecek mi? Hangi ‘akıllı’yı tercih etmeli?

Samsung Galaxy S6 & Edge

İlk kez heyecan getirdi!

Şarjın 10 dakikada yüzde 40 doluyor olması, ‘şarja şarz denilmesi’ ile ilgili toplumsal gerginliği bile yumuşatacak bir gelişme. Ancak altı çizilmesi gereken nokta Samsung’un sıfırdan yeni bir cihaz yaratmaya cesaret etmesi... Tasarımdan yazılıma yepyeni bir telefon var karşımızda. Riskli ama heyecan verici (Risk: microSD kart takılamıyor ve batarya değiştirilemiyor.)

HTC One M9

Selfie’cilere müjde!

M9, öncülü M8’e büyük bir yenilik getirmediği için eleştiriyi hak etmekle birlikte güçlü olduğu alanlarda hâlâ rakipsiz. Ultrapiksel teknolojisinin ön kameraya alınması selfie çekenler için (yaklaşık 7 milyar kişi) avantaj. BoomSound hoparlörlerle müzik konusunda rakiplerinin önüne geçiyor. S6’nın aksine microSD ile hafıza alanını genişletmek daha esnek bırakılmış.

Yazının Devamını Oku

Candy Crush’ım kendi kararım

28 Şubat 2015
“Böyle şeylerle hiç işim olmaz” diyen ben durduk yere nasıl mı bağımlı oldum?

Şöyle: Tabletim bana bir şeker uzattı ve “Bunun geldiği yerde daha çok var, rahat ol” dedi. İşin buraya geleceğini bir an bile düşünmemiştim

Merhaba. Ben Patrick Özdemiroğlu. Ben bir bağımlıyım. Ancak içim rahat. Çünkü bunu daha iyi bir baba ve daha iyi bir evlat olmak için yaptım.
Öncelikle Candy Crush’ın ne olduğunu bilmeyen Türkiye’deki 8 kişi için kısa bir özet geçerek başlayayım: Aynı renkte şekerleri yan yana getirip patlatmak suretiyle görevleri tamamlayıp bölümleri geçtiğimiz bir mobil oyundan bahsediyorum (Biliyorum, hâlâ rasyonel gelemiyor.) Oyunu henüz tecrübe etmemişler ise Candy Crush’ı “Haa bizi Facebook’tan ve arkadaşlarımızdan soğutan şey” olarak hatırlayacaktır.
Benim söz konusu oyunla tanışmamsa iki hafta öncesine dayanmakta. Birisi düşüp bayılana kadar devam eden ‘Monopoly’ maceraları, “Süreyi durdur” feryatlı ‘tabu’ seansları, Lüleburgaz’ın il olmadığıyla sürekli yüzleştiğimiz ‘isim-şehir’ serüveni tabii ki baba olmanın vazgeçilmez bir parçası. Ancak yetmiyor. Kısa süre önce 9 yaşındaki kızım ve annemin kendi aralarında bir dil geliştirdiklerini fark ettim. Kendi jenerasyonlarının önemli temsilcilerinden olan bu ikili, iPad üzerinden oynadıkları Candy Crush ile ilgili sürekli kıkırdaşmakta ve tartışmaktaydı. Jargonlarını anlamıyor, aralarına giremiyor, bu popüler grubun bir parçası olamıyordum. Resmen ortaokula geri dönmüş gibiydim.
Hayatımdaki iki önemli insan ve birbirine çok benzeyen iki farklı nesili daha iyi anlamak için yıllarca mesafemi koruduğum Candy Crush’ı denemeye karar verdim. Oyunun Kasım 2014’te çıkan yeni ve modern versiyonu ‘Soda’da karar kıldım. Artık ben de çikolatadan soğutan, bir pavyonun yıllık ortalamasından daha fazla şişe açtıran bu oyunun neferlerinden biriyim.

Sürecin sonucunda hissettiklerim ise şöyle:

Yazının Devamını Oku

Patrick'ten acımasız gerçekler

14 Şubat 2015
14 Şubat özel: Beyaz atlı prens gelmeyecek!

Sevgililer Günü’nün bu güzel ortamını bozmak istemezdim ancak ‘Bay ve Bayan Doğru’yu bekleme fiili bize atalarımızdan miras kalan bir gelenek değil. Atalarımız eş seçerken modern insandan daha rasyonel davranıyor ve daha mutlu oluyordu. Ben değil, bilim böyle diyor...
Mesleğe, işe, dosta, alacağımız akıllı telefona, içmemek gereken o son ‘shot’lara karar vermek de çok önemli gibi gözükebilir ama bir insanın hayatında yaptığı en önemli seçim hayatını kimle geçireceğiyle ilgili olan... Söz konusu kararla ilgili CTRL+Z mekanizmasının maddi/manevi ağırlığından bağımsız konuşuyorum.


Çöpçatan arkadaş


Ve dijital dünya, modern insanın önüne sürekli daha fazla opsiyon getirmeyi ihmal etmiyor. Çöpçatan arkadaş ve uygulamalar; servis yapan garsonlara teşekkür etmeyenlerin, rakıyı sodayla içenlerin, tabu oynarken cikcikleyen aparatı gereksiz öttürenlerin bile ruh eşini bulmasını mümkün hale getiriyor. LinkedIn’den karşı cins tavlamaya çalışanlara, annesine Instagram’dan kısmet beğendirenlere hiç değinmiyorum. (Değindi)
Bu çeşitlilik, ilişki yaşayan insanoğlunda “Dışarıda kesin daha iyisi vardır. Neden bunun acayip huylarına ve hallerine katlanıyorum” hissiyatı yaratıyor. Ancak gerçek şu ki güzel gezegenimizde acayip huyları olmayan biri yok! At biniciliği yapan bir ‘Bay Doğru’ da... Bana inanmıyorsanız Amerikalı bilim insanlarına sorun. Michigan State Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre evrimsel ve istatistiksel olarak var olan sevgiliyle devam etmek, ‘seçilmiş’ kişiyi bulmaktan daha rasyonel bir rota. Aşırı seçici davranan insanlarımız, gerçekte var olmayabilecek bir ideal uğruna birçok değerli opsiyona yeterince şans vermiyor.


Yazının Devamını Oku

Tinder bu kez üzecek!

7 Şubat 2015
Kanepeden kalkmadan çapkınlık yapabilmenizi sağlayan Tinder’a bağımlı mı oldunuz? O zaman gardınızı alın. Size bazı kötü haberlerim var

Gerçek aşk sadece iki insan evladının birbiriyle sonsuza kadar anlaşmasının imkansızlığından ötürü avuçlardan kayıp gitmiyor. Parmakların ve (ilgili motor becerilerinin) artık kalp dediğimiz doku kadar kadar ilişkilerde önemli bir rolü bulunmakta.
Evet, çöpçatan uygulamalardan ama özellikle Tinder’dan bahsediyorum. Tinder’ı bilmeyenler için özet geçeyim. Bulunduğunuz lokasyona göre karşınıza sevgili adayı fotoları geliyor; beğendiklerinizi sağa, beğemediklerinizi sola ittiriyorsunuz. Duygu ve dürtüler karşılıklıysa bir sohbet penceresi açılıyor. Her dijital çöpçatan işinde olduğu gibi kadınlar egosunu üç öğün besleyip kendini iyi hissediyor, erkekler iki favori eylemlerini; çapkınlık ve tembelliği birleştirebiliyor.
Ve bu basit kazan kazan modeli, kullanıcının günde 1.2 milyar foto kaydırdığı sosyolojik bir realite (herkesin yaptığı şeylere delilik diyemiyoruz) haline gelmiş durumda. Günlük 10 milyon aktif kullanıcısı olan bir mecradan bahsediyoruz.
Tabii ki her devrim evlatlarını yediği gibi her büyük dijital platform da kendi uyanıklarını yaratıyor. ‘Yalnız’ mühendislerin Tinder’da sürekli fotoları sağa kaydıran robotlar yapmasını başka türlü açıklayamıyoruz. Ancak ‘yalnız’lara kötü bir haberim var. Söz konusu mühendislerden bol miktarda Tinder’da da istihdam edilmesinden olacak, uygulama sağa kaydırmalara günlük limit getirmeyi test etmeye başladı. Montla umumi tuvalete girmenin bile unutturamayacağı kadar kötü bir havadisi paylaştığım için hemcinslerimden özür diliyorum.

Tinder’a paralı özellikler geliyor!


Yazının Devamını Oku

Önce match ettim, sonra da check ettim...

31 Ocak 2015
Plazalarda yarı Türkçe, yarı İngilizce bir dil konuşuluyor. Ne söylediklerini anlayabilmeniz için ‘plaza Türkilizcesi’ sözlüğü hazırladım... Bu hizmet de size son favour’ımdır!

Plazada çalışmanın en temel kuralı yakınmak ve şikâyet ettiği mevzuun bir parçası olmaktır. Beyaz yakalı, ‘Sürekli toplantıya girdiği için iş yapamamaktan’ yakınır ama bunu söylerken sağ işaret parmağı çılgınca toplantı daveti atıyordur. Beyaz yakalı, ‘Powerpoint sunum hazırlamaktan çalışamadığını’ söyler ama slaytlar olmadan bakkaldan ekmek bile alamaz haldedir. Beyaz yakalı, plaza dilinin ne kadar saçma ve komik göründüğünü, “Çok irite (rahatsız) edici değil mi?” diyerek protesto eder. Ama belki de bu ‘case’i ‘set’ ettiğimiz (bu durumu, ayarladığımız) bir toplantıda tartışmalıyızdır. Başka türlü krizi ‘handle’ etmek (ele almak, idare etmek), ‘brain storming’ (beyin fırtınası) yapmak ve ‘input’larımızı (veriler, girdiler) masaya yatırmak mümkün değildir. Ve plazalardaki temel sorunların arkasında hep başkası vardır. Özeleştiri kavramı (İngilizcesi bile) pek uğramaz buralara.

Ancak plaza Türkçesi kullanan beyaz yakalılara biraz haksızlık ediyoruz bence. Japonya’da Line gibi bir teknoloji devinin CEO’su İngilizce bilmez. Japonya değerli insan yetiştirmek, Japonca da teknoloji üretmek için başka dillere ihtiyaç duymaz. ABD’de “İngilizcemizi koruyalım” kampanyaları ses getirmemektedir.

Teknolojiyi tüketirken dünya lideri, üretirken dünya tembeli olan bir memlekette ithal edilmiş kurumsal payelerin geçer akçe olması sürpriz değil. Ancak soruna plaza Türkilizcesi’ni konuşanları yargılayarak değil, bir teknoloji firmasında çalışanların neden tüm okumalarını İngilizce yapmak zorunda olduğunu sorgulayarak yaklaşmakta fayda bulunmakta.

Bu yazının temel amacıysa ‘corporate’ hayatın (şirket yaşamının) bir parçası olan bazı İngilizce terimlerin ne anlama geldiğine açıklık getirmek.

Yazının Devamını Oku

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

24 Ocak 2015
Tamam meseleyi biraz abartmış olabilirim. Ama Whatsapp’ın artık bilgisayarlarımıza da girmesi öyle hafife alınacak bir gelişme de değil!

Mobil ürünler bir zamanlar bilgisayarımıza uzak kaldığımızda kullanıcı deneyiminin aksamaması için geliştirilirdi. Ama mobil cihazlarla olan ilişkilerimiz o kadar Safiye Soyman ve Faik Bey oldu ki, web ürünler artık akıllı telefonlarımızı elimize alamadığımız boşlukları doldurmaya yaramakta.
Evet, Whatsapp bu hafta itibarıyla bilgisayarlarda da kullanılmaya başlandı. Ben bu satırları kaleme alırken eminim ürünün sadece Chrome’da çalıştığını, iPhone kullanıcılarının bu özellikten mahrum kaldığını, telefonun internete bağlı olma şartını, uygulamanın son sürümünü yüklemeniz gerektiğini, buna rağmen menüde web özelliği gözükmezse ‘modern büyü’ dediğimiz cihazı kapayıp açma yoluna gidebileceğinizi çoktan keşfettiniz.
Ancak 700 milyon aktif kullanıcının günde 30 milyar mesaj attığı bir platformun daha geniş cephede hizmet verecek olmasının travmatik toplumsal sonuçlar yaratacağını da hesaba katmalıyız.
İşte insanoğlunu bekleyen sosyolojik realiteler:
- Son gelişmenin Facebook’un Whatsapp’ı satın almasının ardından gerçekleştiğinden yola çıkan ABD’li savcılar, modern toplum üzerine oynanan bu çirkin tezgâha “dur” demek için Mark Zuckberberg’i ‘22 Ocak verimliliğe darbe operasyonu’ kapsamında gözaltına alacak.
- Şirketler iş telefonu olarak sadece iPhone verecek veya iş ilanları askerliğini yapmış ve 24 ay taahhütlü iPhone almış olan adaylara seslenecek.
- Sevgilisinin mesajına yanıt vermemek için “Canım ofiste sürekli telefon elimde takılamıyorum” bahanesini kullanan gençler 14 Şubat’ı 15 Şubat’a bağlayan geceyi yalnız geçirecek.

Yazının Devamını Oku

Bu ‘şarz’ benim!

18 Ocak 2015
‘Ona şarz değil şarj denir’ mücadelesini kaybetmiş olabiliriz ama batarya savaşlarını kazanmak hâlâ elimizde.

Akıllı telefonlar hayatımıza giren harika kadınlar gibi... Tanışmadan onlara ihtiyaç duyduğumuzu bilmiyor ama bir kere göz göze geldikten sonra ışığının sönmesine katlanamıyoruz. Ne yazık ki bizim davranışlar bütünümüzün sonucunda -eninde sonunda- ikisinin de pilleri tükeniyor. İlişkiler konusunda ahkâm kesecek son kişi olabilirim ama akıllı telefon bataryalarıyla ilgili ipuçları vermemin önünde bir engel bulunmamakta.
Defalarca yazıldığı üzere, “Candy Crush’sız bir hayat mümkün”, “İhtiyacınız yokken GPS ve Wi-Fi’ı kapatsanız mı acaba”, “Hazır ayaktayken parlaklığın altını kısar mısın” gibi klasik önerilerle gelmeyeceğim. Bugünkü yazı hayat kalitemizi doğrudan etkileyen ve sık duymaya başlayacağımız daha modern bir kavramla ilgili: Akıllı telefon şarj yönetimi.

Ölümden başkası yalan: Akıllı telefon pilleri sonsuza kadar yaşamaz. Ama dikkatli davranarak ömürlerini uzatmak, performanslarını artırmak mümkün.

En az üç şarj aleti: Biri evde, biri ofiste, diğeri çantada konuşlanmak üzere en az bir şarj cihazı her koşulda yanınızda olmalı. Kafe veya restoranda yakında priz olan masaları seçip, her ihtimale karşı taşınabilir harici şarj aletlerini de istihdam etmelisiniz.

Yazının Devamını Oku

Bu yazı okunur: Seks, merak ve teknoloji

3 Ocak 2015
Belki bir ‘kontes fıkrası’ değil ama aşağıdaki yazının içinde de popüler olmak için gerekli öğeler mevcut


Teknoloji birçok alanda -her gün biraz daha fazla- hayatımızı kolaylaştırmaya devam ediyor. Hiç sevişmiyormuş gibi davranmayı seçen toplumlar bile teknolojinin nimetlerinden faydalanırken cinselliğin es geçilmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmekte. Evet, şişme bir hanımefendi sipariş edildiğinde ‘nasılsa şikâyet edemez’ güveniyle bir koli gazete kâğıdı gönderen girişimcilerin ‘cennetten tabu’ sattığı toplumlardan bahsediyorum (Bkz: Bir arkadaşımın başına geldi klasörü.)


Robotlarla seks


Kaderimizden kaçamayız. Yapay zekâ üzerine yapılan araştırmalar 2025 yılında insanoğlunun inişli çıkışlı ilişkilerini robot seks partnerleriyle de yaşayacağını söylüyor. Kaldı ki, insanların yüzde 20’sinin yataklarından mesaj attıkları, romantik bir yemek masasının etrafındaki zatı muhteremlerin yüzünü aydınlatan detayın akıllı telefon ışığı olduğu, bar kesişmelerinin yerini profil fotolarının aldığı günümüzde de robot partnerlerden çok uzakta olduğumuzu söyleyemeyiz. (Minik not: Tinder’da günde 1 milyardan fazla foto kaydırılıyor.)

Yazının Devamını Oku