Patrick Özdemiroğlu

Dükkanın önünü kapatmayalım

24 Mayıs 2015

Çalışırken başınıza üşüşen iş arkadaşlarından mı rahatsızsınız? Teknoloji onun da çaresini buldu


Haftanın ürünü: Wired In


Biz beyaz yakalılar; sürekli zamanla yarışan, tabakhane ile sıcak komşuluk ilişkileri kurmaya çabalayan organizmalarız. Ancak adına ‘teslim tarihi’ (Siz kendisini ‘deadline’ olarak tanıyorsunuz) denen kavramın önündeki en büyük engel aslında işyerinin ta kendisi. Sizi kırarak, kızdırarak, bazen gerekli bazen gereksiz meşgul ederek odaklanmanızı engelleyen, verimliliğe tepki olarak doğan kişilere de kısaca ‘iş arkadaşı’ diyoruz. Söz konusu kişilere karşı evrensel korunma yöntemi olan kulaklıklar (sürekli büyüse de) çoğu zaman yetersiz kalabiliyor. Ve verimliliğinizi korumak için pasif agresiflikten daha fazlasına ihtiyacınız var. Onun adı da: Wired In.
Bu ürün, birisine “başımdan gider misin lütfeağn” demenin medeni ve dijital bir yöntemini sunuyor. Masanıza yerleştirip ürünün ışığını açtığınızda kendi seçeceğiniz bir sıfat ile (‘Kafam başka yerde’ gibi) ne kadar odaklanmış olduğunuzu masaya yaklaşanlara anlatabilirsiniz. Bluetooth ve app desteği olan cihaz Kickstarter’da 26 bin dolar destek aldı bile.

Haftanın olayları:


Yazının Devamını Oku

İncelikler yüzünden

16 Mayıs 2015

Herkesin bir ‘dizüstü bilgisayar alma rehberi’ne ihtiyaç duyduğu anlar vardır, olacaktır. Size bir emlakçı edasıyla “Kaç paraya kadar nasıl bir şey arıyorsunuz” diye soruyor ve alternatilflerimi sıralıyorum


Eski bir San Fransisco atasözü der ki: “Dizüstü bilgisayarını doğru seçmeyen dizüstünü döver.” En az 2-3 yıl size yarenlik edecek kadar sıcak, sürekli kucakta dolaşmasına rağmen kucağa alışmayacak kadar uysal, ortalama bir arkadaştan daha az mavi ekran verecek kadar zeki, sırlarınızı mezara (Doğubank) götürecek kadar sadık bir dosttan bahsediyoruz.
Söz konusu hayat arkadaşını seçerken ‘incelik’ ve ‘hafiflik’ sizin için öncelikliyse bu yazının hedef kitlesi sizsiniz.

Apple’ın Macbook Air kisvesi altında sarılarak uyuma hissi yaratacak şirinlikte bir aygıt çıkarmasının ardından diğer cihaz üreticileri boş durmayarak ‘ultrabook’ adı verilen ince dizüstü PC’leri üretmeye başladı. Peki hangisini almalı? Bilmiyorum. Tek doğru şu: Satın alım kararı ‘hangi cihazın diğerinden iyi olduğu’ gibi imkansız bir parametre ile değil alıcının ihtiyaç ve arzuları doğrultusunda verilmeli.
Gelin 2015’in olağan şüpheli ‘ultrabook’larına göz atalım:

Dell XPS 13

Yazının Devamını Oku

Yeni teknoloji şirketlerinden havalı icatlar!

2 Mayıs 2015

Dijital hayat; akıllı telefonlardan, tabletlerden, kâğıt kalınlığındaki dizüstü makinelerden ibaret değil. Birçok kişi ve firma, internet ahalisine sırtını dayayarak hayatı kolaylaştıran acayip aygıtlara imza atıyor


Her dakika adını duyduğunuz dev şirketler sürekli yeni ürünler çıkarıyor. Ancak harika teknolojik oyuncaklar yaratmak onların tekelinde değil. Gelin, yeni kurulmuş startup şirketlerin ürettiği bazı aygıtlara göz atalım:
-Instrument 1: Çok yönlü müzisyenler için... Artiphon’un ürettiği müzik aleti Instrument 1; gitar, piyano, keman, basgitar gibi kullanılabiliyor. Hakkında bir Kickstarter kampanyası başlatılan ürün 1.3 milyonluk destek toplamayı başardı.
-Beam: Akıllı cihazları projeksiyon aletine, her düz yüzeyi geniş ekrana çeviren mucizevi bir ürün. LED lamba işlevi de gören beam, ampul soketine takılıyor. Akıllı telefonun ekranını herhangi bir yüzeye yansıtıp filmleri duvarda izlemek, oyunları masa üstünde oynamak mümkün. Kickstarter kampanyasında 759 bin dolar toplayan Beam’in önsiparişleri başladı. Fiyat 429 dolar.
-Prynt: Fotoğraflar çekiliyor ama bir harddiskin köşesinde tek başına yaşlanıyor. Kickstarter’da 1.5 milyon dolardan fazla destek toplayan Prynt, telefonları şipşak fotoğraf makinelerine dönüştürüyor. Tek yapmanız gereken telefonu fotoğraf çekmeden önce Prynt’in içine yerleştirmek. Ürün ön siparişte 129 dolar.

Yazının Devamını Oku

E-posta kabusunu yönetmenin 7 yolu!

11 Nisan 2015
Gönül isterdi ki okuduğumuz e-postaları cevaplamak yerine Twitter’da olduğu gibi ‘fav’layıp geçebilelim.

Ama olmuyor, olmayınca da kriz büyüyor

Beyaz yakalıyız. Düzenli olarak işe gidiyoruz. Ay ışığında şeytanla raks etmekten daha zor bir mesai bu. Joker gülümsemesi ile anlaştığımız iş arkadaşlarımıza kurumsal laflar batırıyoruz. ‘Doğru’ ile ‘başarılı7 arasındaki bir ipte cambazlık yapıyoruz. Öz-motivasyon alanında kişisel gelişim harikaları yaratıyoruz. Aybaşlarında banka hesaplarında güneş tutulması gibi görünüp kaybolan rakamlar bütününü hak etmek için çırpınıyoruz. Ancak bir adım geriye gelip baktığımızda eforun çoğunu tek bir aksiyonun belirlediği görünüyor: E-posta yanıtlamak!
E-posta dediğiniz, pijamayla ayak uzatıp TV karşısında mandalina soyar durumdayken habersiz misafirliğe gelen akraba gibi bir şey. Rahat, sonu gelmez ve vazgeçilmez. Her koşul ve her yerde alıcısına ulaşan bir unsurdan söz ediyorum. “Patrick tuvalete girdi, en azından çıkana kadar gelmeyeyim” gibi bir zerafetten bahsedemiyoruz e-posta dünyasında.
Ancak e-postaların bizi yönettiği bir iş hayatından sıyrılmak, bu harika aracın verimliliği öldürmediği bir dünya yaratmak mümkün. Nasıl mı?
1. Sürekli açık tutmayın: Gün boyunca gelen e-postalar odağınızı bozabilir. Posta kutusunu kontrol edeceğiniz aralıklar belirleyin, dışında kalan zamanlar için “X saate kadar e-postalarımı kontrol edemeyeceğim. Acil durumlar için X numaradan ulaşabilirsiniz” benzeri bir otomatik mesaj yaratarak krizleri önlemeniz mümkün.

Yazının Devamını Oku

Dijital mahremimize GİRMEYİN kardeşim!

4 Nisan 2015
İnternet ortamındaki saygınlığımız Mark Zuckerberg denen zevatın iki dudağınını arasında.

Ama “Mark işi çocuk nasıl olsa” diyerek konuşu boşlamayın, kendi önlemlerinizi vakitlice alın



Mesele dijital dünya olduğunda modern insan hızlıca bir enformasyon avcısına dönüşebiliyor. Facebook ve Instagram gibi ürünlerin başarısının ardında insanoğlunun içindeki röntgenciyi ortaya çıkarması yatmakta. Mark Zuckerberg bir gün kafayı kırıp herkesin Facebook dolaşım geçmişini yayınlama kararı alırsa; evlilik ve sevgililik kurumları tedavülden kalkar, “Biz arkadaşız” beyanı tarih olur, insanlar ellerinde meşaleler ile ‘o arkadaşın’ evini basar ama o arkadaş başka bir baskına gitmiştir, dünya nüfusu 100 milyona düşer, paralar yakılır, kamu düzeni bozulur, halkı kin ve düşmanlığa sevk eden Mark kardeşimiz 216’dan tutuklu yargılanır, gezegenimiz (muhtemelen Mel Gibson’sız) bir Mad Max deneyimine hızlıca geçiş yapar.
Çünkü yakalanılmadığı sürece her eylemin serbest olduğu bir ‘medeniyet’ içinde nefes alıyoruz. Dijitalleşen taraflarımızı bundan bağımsız düşünemeyiz. Her geçen gün gerçeğinden daha reel hale gelen bir dijital hayat ve kimlik oluşturuyoruz.
Sonuç;

Yazının Devamını Oku

‘Horlama tapeleri’ hayat kurtaracak!

28 Mart 2015

Üniversite öğrenci evlerinde erkekler ‘horlayanlar ve horlamayanlar’ olarak ikiye ayrılırken; yaşın ve kilonun alıp başını gitmesiyle bu kategorizasyon çiftler için “Tekme atıldığında bir süre susuyor” ve “Kükremesi nedeniyle komşular evi satıyor” şeklini almakta.
Aslen uyurken yapılan konuşmaları kaydetmek için geliştirilen (Bu kısmına hiç takılmadım fark ettiyseniz) Sleep Talk Recorder adlı uygulamayla uyku bozukluklarını tespit etmek, horlayan eş, sevgili ya da arkadaşları tedavi olması için motive ve ikna etmek mümkün. Hem iOS hem de Android platformalarında çalışan uygulama sadece olağandışı bir ses duyduğunda kayda giriyor.

Yastık altı uygulaması: Pillow Uyku biraz uyku, bütün isteğim buydu!


Dijital dünyada ‘takip etmek’ deyince akla; eski sevgili, sevgili adayı, olmayacak sevgili, ‘gıybet’ potansiyeli yüksek iş arkadaşı ve hizipçi akraba geliyor. Ancak takip etme fiilini hak eden bir yakınımız daha var: Uyku!
Pillow adlı uygulama iPhone’u bir uyku izleme aygıtına çeviriyor. Uyumadan önce uygulamayı açıp, uyanılacak saati belirlemek ve telefonu yastık altına koymak yeterli. Yataktaki hareketleri algılayan Pillow, uykunun tüm evrelerini sabah grafik olarak gösteriyor. Ne kadar ve hangi kalitede uyku çektiğinizi de... 4.99 dolarlık paralı versiyonsa Apple’ın sağlık app’iyle entegre çalışarak uyku kalitenizi gün içinde yaptığınız hareket, tükettiğiniz içki gibi faktörlerle beraber değerlendirebiliyor.

Yazının Devamını Oku

Yollardan sonra app’lerden sonra

21 Mart 2015
Yelp, TripIt, Foodspotting, Airbnb gibi çok popüler uygulamaları daha önce okudunuz veya deneyimlediniz.

Ancak seyahatlarde mutluluk minik detaylara saklanabilir. Bu hafta küçük dertlere büyük çözümler bulan uygulamalara bakıyoruz



Am I Going Down?


Ne yazık ki uçak iniş yaptığında alkışlayan bir türün mensuplarıyız. Belki de ünlü komedyen Louis CK’in dediği gibi; herkesin uçak yolculuğu sırasında “Aman tanrım, gökyüzündeyim ve bir sandalyede oturuyorum” diye avaz avaz şaşırarak içinde bulunduğu durumu kutlaması gerekiyordur. ‘Am I Going Down’ adlı uygulama da bineceğiniz uçağın düşme ihtimalini size söyleyip bir mucizenin parçası olduğunuzu istatistiksel olarak hatırlatıyor. Bu terapinin bedeli 0.99 dolar. Tek yapmanız gereken hava yolu şirketini, uçağın cinsini, iniş ve kalkışın yapıldığı havaalanını sisteme girmek.

AirPnp


Yazının Devamını Oku

Apple Watch almalı mı almamalı mı?

14 Mart 2015
iPhone’unuzu tamamlayacak şık bir cihazı kolunuzda taşıyıp ‘cool’ görünmek istiyor, fit olmayı önemsiyor ve ‘halim vaktim yerinde’ diyorsanız hiç durmayın.

APPLE WATCH ALMAK İÇİN 5 NEDEN!

1. SAĞLAMLIK: 3 farklı model halinde çıkıyor. Apple Watch ve Sport modellerinde kullanılan materyal (ekran safir kristal) cihazı çiziklere karşı dayanıklı hale getirmiş. Kolunuza bağlayacağınız için saati bir telefona göre daha az düşüreceğinizi varsayıyorum. Üçüncü mode Apple Watch Edition ise zaten Prens William düğününden daha maliyetli. “Aman!” diyorum.

2. ZARİFLİK: Beklenenden çok daha hafif, ince ve kullanması keyifli. 6 farklı kayış ve her bileğe uygun farklı boyutlarıyla farklı zevklere hitap etmekte. Tasarım ve hissiyat ölçeğinde bu ürün de Apple gibi Apple.

3. SÜPER KAHRAMANLIK: Saat ile arama yapmak ve aramaları yanıtlamak mümkün. (aynı durum mesajlar için de geçerli) Artık kendinizi “Batman” gibi hissetmek için tek eksiğiniz para, pul, uşak, pelerin, batmobile ve Christopher Nolan.

Yazının Devamını Oku