Evet, konumuz iOS cihaz hafızalarında yer açmanın pratik yolları
Akıllı telefonlar pahalı cihazlar. Özellikle Türkiye’de yaşıyorsanız. Dört kişilik bir ailenin akıllı telefon masrafıyla ikinci el, sorunsuz, sadece çamurluk iki parça boyalı, LPG ruhsata işli, ciddi kazası olmayan bir otomobil edinmek mümkün. (Alana şimdiden hayırlı olsun) İşte bu nedenle satın alma kararı verirken üçün beşin hesabını yaparak 8 veya 16 GB’lık modellere yöneliyoruz. Ve bir gün Instagram’da hit olacak (23 like) mükemmel kareyi yakalamak üzereyken veya iCloud skandalının parçası olması muhtemel yaratıcı bir selfie üzerinde çalışırken ‘hafıza dolu’ uyarısı alana kadar bu kararımızı sorgulamamız gerekmiyor. Özellikle kolunun altında 1 GB’lık dosya ile gelen iOS 8 nedeniyle birlik beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde bu yazının sanki tam sırası...
Olağan şüphelileri bulun
İşletim sisteminiz hangi uygulamaların en geniş yeri kapladığını bir sır gibi saklamıyor. Ayarlar > Genel > Kullanım rotasından GB’larınızı sömüren suçlu uygulamaları sırasıyla görebilirsiniz. Tek ve basit bir kural var. Sürekli kullanmadığınız (ücretli olsalar dahi) uygulamaları hemen silin. Tekrar ihtiyaç duyduğunuzda ücretsiz şekilde kendilerini hortlatabilme lüksünüz mevcut.
Safari’ye hafızasını kaybettirin
Tabii ki SMS ve iMessage’ı bile ofsayta düşüren Whatsapp’tan bahsediyorum. Ancak Uzakdoğu’dan gelen büyük oyuncu LINE; Avrupa, Güney Amerika ve Türkiye pazarında hızla büyümeyi hedefliyor. Büyük derken mübalağa sanatından faydalanmıyorum. 560 milyon kayıtlı üyesi, aylık 170 milyon aktif kullanıcısı ile küçük bir Facebook haline gelmiş bir mobil platform LINE... Peki LINE ülkemizdeki rakiplerine alternatif olabilir mi? Madde madde bakalım:
Avantajları:
-Teknoloji ve özellikler açısından eksiği yok, bir hayli fazlası var.
-Sadece sohbet balonu değil sosyal bir mecra sunuyor.
-Türk insanı LINE’da var olan zaman tüneli yapısına bayılıyor.
-Çevrimdışı ve çevrimiçi dünyaları birleştiren taksi çağırma, yemek söyleme, ödeme yapma, oyun oynama, müzik dinleme gibi özelliklerle hayatın her alanına dokunma iddiası mevcut.
-Türkiye pazarının öneminin farkındalar. Türk kullanıcısı tuttuğu sosyal platformları çok hızlı büyütebiliyor. (Friendfeed el sallıyor)
Eskiden bir iPhone sahibini masaya telefonunu koyarken yansıttığı özgüvenden tanırdık. Bu günlerde daha çok kafelerde prize yakın masa arama, telefonu şarja takması için garsonlara ricacı olma, cihazların neticesine ilginç batarya çözümleri monte etme gibi faaliyetlerle kendilerini ele veriyorlar. Yeni işletim sistemi iOS’in parlak yeni özelliklerinin iPhone’ların kelebek pil ömrüne ömür kattığını da söyleyemiyoruz.
Ancak birkaç küçük müdahaleyle şarj süresini yukarılara çekmek mümkün. “iPhone’u Nokia 6150’ye çevirdin hacım” sitemlerine peşinen göğüs gererek başlıyorum:
1. Suçlu uygulamalara gereğini yapıniOS 8 hangi uygulamaların pili sömürdüğünü gerçek zamanlı olarak bizlere gösteriyor. Daha az kullanın, kapatın ya da silin gitsin. Sizden değerli mi? (Ayarlar > Genel > Kullanım> Pil kullanımı)
2. Otomatik Wi-Fi aramayı kapatınTelefonunuzun sürekli etraftaki kablosuz bağlantı noktalarıyla flört etmesi bataryayı yiyip bitiriyor. Bu ilişkiye son vermek sizin elinizde. (Ayarlar > Wi-Fi > Ağlara bağlanmadan sor)
Kabul edin, akıllı telefonlarınızı birçok arkadaşınızdan (hatta sevgilinizden) daha çok seviyorsunuz. “Hayır öyle değil” diyorsanız şöyle bir test yapın kendinize: Evde bıraktığınız zaman hangisi daha çok acı veriyor?
Akıllı telefonlar ve modern insan arasındaki yegâne sorun da bu aslında. Kaybediyoruz, ayrı düşüyoruz, bazen elimizden kayıp yere çarpıyor, kimi zaman yan kesiliyor. Çünkü insanoğlu ne kadar çabalarsa çabalasın söz konusu akıllı telefonlar bizim tam olarak bir parçamız haline gelemedi. İşte giyilebilir cihaz çılgınlığı tam da bu noktada başlamakta.
Peki, bu yeni dünyada neler oluyor? Bu hafta benim favori ürünlerimden bahsedeceğim.
LG KizON: Çocukları çaldırarak bulun!
Güzel dilimizin en nadide kelimelerinden olan ‘pimpirik’ çoğu insanın hayatına bir çocukla birlikte gelir. Çocuk yapmadan önce belediye otobüsüne akbilsiz binecek kadar gamsız olan kitleler, bebek sahibi olunca hayatlarını ‘endişeli bekleyiş sürüyor’ seviyesine indirgiyorlar. Çünkü modern insanın çocukerkil hayat tarzı, kendi yaşamını ertelemeyi gerektiriyor. LG KizON da kandaki pimpirik oranını azaltmak için dizayn edilmiş harika bir ürün. KizON kol bandı GPS ve WiFi kullanarak çocuğun nerede olduğunu gerçek zamanlı olarak velilere iletebiliyor. Ebeveynler aradığında cihaz otomatik olarak yanıt veriyor, çocuklar da acil bir durumda önceden tanımlanmış numarayı tek tuşla arayabiliyor. Cihazın 36 saatlik batarya ömrü mevcut, pil yüzde 25’in altına indiğinde ise anne babaya otomatik bilgi gidiyor.
FuelWear Flame Base Layer: Üşümeye son!
Yaz mevsimine ısınamadım. Kulak misafiri sivrisinekleri, “Sıcak neyse de rutubet çok!” diyen teyzeleri, harareti bir türlü alamayan çayı, fazla mesai yapan ter bezlerini, yönetmenin annesinin bile izleyemediği yeni filmleri, dışavurumcu tatilcileri, Instagram’ın yamuk ayaklarını hiç özlemiyorum. Yıllık izinlerin yazın kullanılmasındaki öğrenilmiş çaresizliğe de, deniz veya havuza girmekle ilgili aşırı heyecana da, şezlonglarda güneşe söylenen “Beni yak
kendini yak” türküsüne de isyanım var. Hata çok eski. Okullar yazın açık olmalı, tatiller bahar aylarında başlamalıydı. Neyse ki mevsim artık sonbahar...
Ve bu güzel dönemi daha da güzelleştirecek mobil uygulamalar var:
Acaba yağmur yağacak mı?
Yağmur berekettir, romantizmdir, aşktır. Ancak Özer Bal’ın bir şiirinde dediği gibi, “Yağmurda yürümek güzeldir, yürümüyorsanız eğer...” Bu nedenle ertesi gün yağmur yağıp yağmayacağı bilgisi insanoğlu için oldukça önemli. Will it rain tomorrow (Yarın yağmur yağacak mı?) adlı uygulama sizi boş detaylarla sıkmıyor. İkonuna basmanız yeterli, ekranda kocaman bir “EVET” ya da “HAYIR” ibaresi belirmekte.
Uygulama hem Android hem de
Sir Jonathan Ive’ın elinden çıkma iÜrünler yine bir sonbahar akşamı müritleriyle tanıştı. Peki aradığımızı bulduk mu?
Cihaz üreten her teknoloji firması ürün lansmanı yapıyor. Ancak sadece bir tanesinin etkinliği gezegen genelinde Dünya Kupası finali gibi heyecan yaratıyor. Sadece birinin mağazasının önünde insanlar kamp kuruyor. Bunun basit bir nedeni var: Apple, kullanıcılarını mutlu eden bir marka ve ürünlerini sadece parayla değil sadakatle de takas ediyor.
Tim Cook’un Apple’ının ise Steve Jobs imzalı bu sadakatin ömrünü uzatmak için sağlamcı gitmek ve rakiplerini takip etmek yerine delice ve dâhice haline geri dönmesi gerekmekte.
Bu girizgâhın ardından gıcır ürünler iPhone 6, iPhone 6 Plus ve Apple Watch’ın artı ve eksilerine artık göz atabiliriz.
İYİ
iPhone’lar büyüdü. iPhone sahiplerinin masaya telefon koyarken yaşadığı travma sona eriyor. iPhone 6, 4.7, iPhone 6 Plus ise 5.5 inç ekrana sahip. Retina ekran ve daha ince tasarım da harika görünmekte.
Telefon kredi kartı yerine geçecek. Apple Pay ile kredi kartı bilgileri cihaza girilecek. Telefonu NFC noktasına yaklaştırmak ödeme yapmak için yeterli olacak. Sistem ABD’de başlıyor. Sahip olmadığımız parayı daha kolay şekilde ezmek için bir süre daha beklememiz gerekmekte.
Delilik çok göreceli bir kavram. Çoğunluğun çıldırdığı sosyolojik dönemeçlerde delirmemek bir davranış bozukluğu gibi algılanıyor. İtiraf edin, Facebook hesabı açmayan o ‘tanıdığınızın’ bir sorunu olduğunu düşünüyorsunuz. Gece dışarı çıktığınızda grup selfiesi içinde yer almak istemeyen özgüvenli arkadaşın durumu da çok farklı değil. Çünkü artık sosyal kabullenme için özgüvenin yüksek olması yetmiyor, özçekimin de güçlü olması gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta gezegen tek vücut oldu ve ünlülerin ‘çıplak selfie’lerini konuştu. Peki neden selfie diye bir realite var? Ve bunun çıplak çekildiği fraksiyonlar niye ve nasıl oluştu? Klinik olarak günde kaç selfie’ye kadar normal sayılabilir? İçme suyumuza ne kattılar? Bu soruların yanıtını vermek kolay değil. Ancak selfie gibi akımlar büyüyerek devam edecek çünkü kökleri çok insani temellere dayanıyor. Benim gözlüğümden hadise şöyle görünüyor:
GÖRÜLMEYE İHTİYACIMIZ VAR: 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 70’i çıplak foto ve video içeren mesaj aldığını söylüyor. Temel insani içgüdüler... İletişim kurmaya olan ihtiyacımız tarih kadar eski ama fiziksel mesafeler sürekli büyüyor. İnsan, görülmeye olan ihtiyacını karşılamak için yeni yollar bulmak durumunda. Ve daha az kumaş, daha çok görülmek demek.
ÇÜNKÜ YAPABİLİYORUZ: Mesele teknolojik yenilikler olduğunda ‘yapabiliyor olma refleksi’, neden-sonuç ilişkisi akılcılığına, sahasında 10 maçtır yenilmiyor. Profesyonele yakın foto çeken kameraları akıllı telefonlara sığdırmak büyük bir deha gerektiriyordu. Kullanıcı davranışları için aynısını söyleyemeyeceğim.
Delilik çok göreceli bir kavram. Çoğunluğun çıldırdığı sosyolojik dönemeçlerde delirmemek bir davranış bozukluğu gibi algılanıyor. İtiraf edin, Facebook hesabı açmayan o “tanıdığınızın” bir sorunu olduğunu düşünüyorsunuz. (Şahsen ben kendisine arkadaş bile demem çünkü listede değil)
Gece dışarı çıktığınızda grup selfiesi içinde yer almak istemeyen o özgüveni yüksek arkadaşın durumu da çok farklı değil. Çünkü artık sosyal kabullenme için özgüvenin yüksek olması yetmiyor, özçekimin de güçlü olması gerekmekte.
Geçtiğimiz hafta gezegen tek vücut oldu ve ünlülerin ‘çıplak selfie’lerini konuştu. Peki neden selfie diye bir realite var? Ve bunun çıplak çekildiği fraksiyonlar niye ve nasıl oluştu? Klinik olarak günde kaç selfie’ye kadar normal sayılabilir? İçme suyumuza ne kattılar? Garsonlardan başka bu durumdan gerçekten memnun olan var mı?