Neredeyse iki kat daha kısa yaşıyor. Bazen üç kat.
Aslında tam tersi olması gerekir.
Hayvanat bahçesinde çok iyi ve zamanında besleniyorlar. Diğer hayvanlara yem olma ihtimalleri de yok.
Peki neden daha erken ölüyorlar?
Çünkü doğalarında olan mücadele etme hakkı ellerinden alınıyor. Mücadele etmeden önlerine gelen yiyeceğin nereden geldiğine şaşırıyorlar. Yarın bu yiyecek gelecek mi gelmeyecek mi emin değiller. Kendi çabalarına değil, başkasına bağımlı hale geliyorlar.
Yapabilecekleri en iyi şey, yemeğin kendilerine sunulmasını beklemek.
Emin olamamak ve bu bağımlılık, hayatları üzerindeki kontrolü kaybetmelerine yol açıyor. Yani hayatlarını başkaları kontrol ediyor.
Bu da mutsuzluk ve stres yaratıyor. O da erken ölüme sebebiyet veriyor.
Bu makalede klasik müziğin, beynin uzamsal/mekansal becerilerini geliştirdiğini iddia ediyor. Bu iddiayı da şu deneysel araştırmaya bağlıyor.
DENEYSEL ARAŞTIRMA
Denekleri üç gruba ayırıyorlar.
Bir gruba 10 dakika Mozart’ın bir eserini, bir gruba da başka bir mistik müzik dinletiyorlar. Üçüncü gruba hiçbir müzik dinletmiyorlar.
Daha sonra onlara uzamsal/mekansal becerileri ölçen bir etkinlik yaptırıyorlar.
Görüyorlar ki Mozart dinleyen grup çok daha iyi yapıyor.
Bunun üzerine ‘klasik müzik bilişsel becerileri artırıyor’ diye bir sonuç çıkıyor.
‘Bu bilişsel gelişimdeki artış ise 8 ile 10 puanlık bir IQ skoru artışına denk geliyor’ diye bir ifade kullanıyorlar.
Matematik sınav notlarına göre başarılı ve başarısız öğrencileri ayırt ediyor ve onlar ile görüşmeler ve anketler yapıyor. Derslerine giriyor.
Başarılı ve başarısız öğrenciler arasında çalışma saati, zeka seviyesi, dersi önemsemek veya derse katılım açısından hiç fark çıkmıyor.
SAT (Üniversiteye Giriş Sınavı) sonuçlarına bakıyor. Orada da fark yok. Hatta başarısız olanların SAT sonuçları daha yüksek. (Bunun nedenini aşağıda açıklayacağım.)
Sorusuna yanıt bulamayan Uri, araştırmasını derinleştirmeye karar veriyor.
18 ay bu öğrenciler ile yaşama kararı alıyor. Eline bir video kamera alıp yurda yerleşiyor. Bu öğrencilerin bütün davranışlarını kaydediyor.
Ancak o zaman başarılı ve başarısız öğrenciler arasındaki fark ortaya çıkıyor.
Başarılı öğrenciler ilk önce bireysel çalışıyor ve daha sonra akşamları grup çalışması yapıyor.
Matematik sınav notlarına göre başarılı ve başarısız öğrencileri ayırt ediyor ve onlar ile görüşmeler ve anketler yapıyor. Derslerine giriyor.
Başarılı ve başarısız öğrenciler arasında çalışma saati, zeka seviyesi, dersi önemsemek veya derse katılım açısından hiç fark çıkmıyor.
SAT (Üniversiteye Giriş Sınavı) sonuçlarına bakıyor. Orada da fark yok. Hatta başarısız olanların SAT sonuçları daha yüksek. (Bunun nedenini aşağıda açıklayacağım.)
Sorusuna yanıt bulamayan Uri, araştırmasını derinleştirmeye karar veriyor.
18 ay bu öğrenciler ile yaşama kararı alıyor. Eline bir video kamera alıp yurda yerleşiyor. Bu öğrencilerin bütün davranışlarını kaydediyor.
Ancak o zaman başarılı ve başarısız öğrenciler arasındaki fark ortaya çıkıyor.
Başarılı öğrenciler ilk önce bireysel çalışıyor ve daha sonra akşamları grup çalışması yapıyor.
Başarısız öğrencilerden grup çalışması yapan bir öğrenci bile yok. Bütün çalışmaları bireysel.
İşte benim okul anlayışım! Fazla söze gerek yok! Reformlara buradan başlanmalı!
Not: Bu karikatürün oluşturulmasında bana teknik destek veren Necip Aslan’a teşekkür ederim.
Bu haftaki Tweetlerim
Araştırmala göre çiftlerin özgüvenleri çok benzer. Yani özgüveni yüksek erkek/kadın özgüveni yüksek kadınla/erkekle birlikte oluyor.
Shakespeare, Edison, Picasso, Mozart gibi tüm başarılı insanlar sosyal yargılardan korkmadan sadece üretmişlerdir. En kötü eserler de onlara aittir.
Başlamak eyleminin olduğu yerde, biliçaltında bitirmek eylemi de olacaktır. Onun için diyete başlıyorum demektense, sadece sağlık bir yaşam benimsiyorum demek gerekir.
Tartışmalar için
Boston’da eğitim teknolojileri ve yazılımları üreten bir şirketi gezerler.
Şirket onlara birçok kez ödül almış bir yazılım sunar. Yazılım fen dersleri için tasarlanmış ve etkisi de ölçülmüştür.
Yetkililer bu yazılımı çok beğenir ve hemen kendi ülkelerinde uygulamaya koyar.
Aradan 5 yıl geçer, ama birçok ödül almış bu yazılım öğrenciler üzerinde hiçbir etki yaratmamıştır.
Bu sorunu Amerika’ya iletirler. Amerikalı uzmanlar ‘Mümkün değil’ der.
Hemen atlayıp Latin Amerika’ya giderler ve yazılımın sınıfta kullanımını izlerler.
SORUN BELLİ
Sorun onlar için çok açıktır: sınıfta var olan öğrenme kültürü, yazılıma uygun değildir.
Ama asıl görünmeyen neden öğretmenler.
Öğretmenler hemen kızmayın. Açıklayacağım.
ÖĞRETMENLERİN BAKIŞ AÇILARI
Tüm araştırmalar gösteriyor ki öğretmenlerin %97’si öğrencilerini yaratıcı yetiştirmek istiyor. Buna gerçekten inanıyor.
Bunu sağlamak için de çocukları düşündürecek ve yaratıcı kılacak etkinlikler düzenliyor. Ama buna rağmen yaratıcı çocuklar yetiştiremiyor. Neden?
YARATICI ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ
Bunun yanıtı birçok kez tekrarlanan bir araştırmada gizli.
Bir araştırmada araştırmacılar, tüm literatürü tarayıp yaratıcı çocukların özelliklerini çıkartıyor.
Acaba bu ödevler öğrenmeyi artırıyor mu?
Çocukların başarısına katkısı var mı?
ÖDEVİN ETKİSİ ÇOK AZ
Araştırmalara göre ödevin başarıya etkisi 5. sınıfa kadar çok az. Lise seviyesinde ise en fazla %25. Aslında bu bile çok düşük bir etki. Bu etki de sadece ödevler kaliteli olduğu zaman gözlemleniyor.
Yani ödev ile başarı arasındaki ilişki çok düşük.
Dahası, bilinenin aksine öğrenci başarısı ile ödevler arasında doğrusal bir ilişki yok. Yani ödeve ayrılan zaman artıkça başarı biraz artıyor ama bir noktayı geçtikten sonra başarı düşmeye başlıyor.
Bu ilkokul için günlük ortalama 1 saat, lise için 2 saat olarak görünüyor. Ödeve ayrılan zaman bu süreyi geçerse, ödev çocukları negatif etkilemeye başlıyor.
Bu durumda ideal ödev süresi öğrencinin bulunduğu sınıfın 10 dakika ile çarpılması ile belirleniyor. Örneğin, 5. Sınıf ise 50 dakika, 3. Sınıf ise 30 dakika.