Bu gerçekten böyle.
Çünkü insan, bir şeyin olmasını beklerse, kendini haklı çıkarmak için o şeyi olduruyor. Durumu kendi yaratıyor.
Dahası, bir şeyi çok düşünürsek, algıda seçicilik başlıyor ve o şeyi arayıp buluyoruz.
Kırmızı arabaya ilgisi olan bir adamın, sürekli kırmızı araba görmesi gibi.
Ya da kendini şansız gören birisinin, sadece şanssızlıklarını görmesi ve şanslı anlarını gözardı etmesi gibi.
PLACEBO ETKİSİ
Beklentilerin davranışlar üzerindeki etkisi bu kadar büyük. Tıp dünyasında placebo etkisi çok bilindiktir.
Bir araştırmada bir grup hastaya M&M (ilaç görünümlü çikolata) veriliyor ve çok güçlü bir ilaç olduğu söyleniyor. Bu hastaların %50’si iyileşiyor.
Ama sadece kutlama ile kalıyoruz. Öğretmenlerimizin çözüm bekleyen birçok sorunu var. Üzgünlüğü var.
Bu sorunlar çözülmedikçe bir günlük kutlama çok şey ifade etmeyecektir.
ÖĞRETMENLERİN STATÜSÜ
Her geçen yıl öğretmenlerin statüsü daha da azalıyor. Bunun birçok sebebi var. En başında öğretmen maaşlarının düşük olması geliyor. Aslında doktorların ve diğer meslek gruplarının da maaşı düşük ama öğretmenlerinin maaşının düşük olmasının zararları çok daha büyük. Neden mi?
Geçenlerde sohbet ettiğim Prof. Yüksel Kavak bunu çok iyi açıklıyor.
Bütün meslek grupları kaliteli öğrencilerin kendi mesleklerini seçmesini istiyor. Kalite öğrencilerin de yetişmesi öğretmenlere bağlı.
Bundan dolayı öğretmenler öncelikli olmalı. İlk olarak onların statüsü artırılmalı.
MESLEĞİ İCRA ETME
Öğretmenliğin geleceği masaya yatırılacak.
Umarım aşağıda sıralayacağım sorunlar detaylıca tartışılır. İzlenimlerimi ve sonuçları haftaya paylaşacağım.
ÇOCUKLAR DÜŞÜNEMİYORMUŞ
Çoğu öğretmen ‘çocuklar düşünemiyor, fikir üretemiyor’ diye şikayette bulunur.
Çocukların sınıfta sessiz kalmasını yanlış yorumluyoruz.
Çocuklar düşünemedikleri için sessiz kalmıyor. Çocuklar tek doğrunun empoze edildiği sınıf sisteminde, farklı fikirler sunmayı ve düşünmeyi gereksiz bulduğu için konuşmuyor.
‘Öğretmenler sınıfta nasıl düşünme sistemi yaratır?’ sorusu tartışılmalı.
ÇOCUKLAR ÖDEVLERİNİ AİLELERİNE YAPTIRIYOR
MAHKUMLAR
Bildiğiniz gibi birçok ülkede mahkumlar şartlı tahliye ile serbest kalabiliyor.
Hangi suçluların daha çok şartlı tahliye aldığını merak eden araştırmacılar, İsrail’de mahkeme heyetinin kararlarını inceliyor.
Ama bir türlü hangi suçluların daha çok şartlı tahliye aldığını keşfedemiyor.
Aynı suçu işlemiş, aynı süre yatmış aynı milletten iki kişiden birisi şartlı tahliye ile serbest kalabilirken, diğeri kalamıyor.
Bir türlü tutarlılık bulamayan araştırmacılar bu durum karşısında şaşırıyor.
Acaba heyetin kararına etki eden faktör ne?
HEYETE GİRME SAATİ
Bu yılki zirvede yer alan ‘Eğitimde Liderlik ve Değişim’ oturumuna başkanlık yapmak üzere beni de davet ettiler.
İngiltere Eğitim Bakanı, Eski İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Pakistan Eğitim Bakanı ve Nobel Vakfı Başkanı dahil birçok politika yapıcı ve düşünür buradaydı.
Eğitim dünyasının en büyük düşünürleriyle birlikte olmak, onları dinlemek ve onlarla sohbet etmek bana inanılmaz bir zevk verdi.
EĞİTİMİN NOBEL ÖDÜLÜ
Katar Emiresi ‘Neden eğitim alanında Nobel ödülü verilmiyor?’ diyerek sitem etmiş ve eğitim alanında Nobel’e eşdeğer bir ödül verilmesini istemiş.
Katar Vakfı da 500.000 Dolar değerinde eğitim alanında ödül vermeye karar vermiş. Bu ödül eğitim alanında verilen en prestijli ödül.
Bu yılki ödül Bangladeşli Fazle Hasan Abed’e verildi.
Geride kalanlar şu anda fiziksel olarak hayatta kalma savaşı veriyor. Ama bir de psikolojik savaşları var. Bu konuda da onlara acilen destek verilmesi gerekiyor.
Bu psikolojik savaşın adı da ‘sağkalma suçluluğu’ (survivor guilt).
SAĞKALMA SUÇLULUĞU
Birçok kişinin ölümüne sebep olan bir kazadan ya da doğal afetten sağ kurtulan kişilerin yaşadığı suçluluk duygusu.
İlk olarak yahudi soykırımı sonrasında keşfediliyor bu travma.
Sağkalan, ölen kişilerden kendisini sorumlu tutuyor.
‘Elimden hiçbir şey gelmedi’ ya da ‘ben sebep oldum’ psikolojisi ile kendilerini suçlayabiliyorlar.
DEĞERSİZLİK DUYGUSU
Konuşmasını söylem analizi yöntemine göre analiz etmeye çalıştım.
Açıklaması ile ilgili şu tür yorumlarda bulunmak mümkün.
SÖYLEM ANALİZİ SONUÇLARI
Açıklamasında duygudan uzak oldukça resmi bir dil kullanmış. ‘Ben’ dilini bir kez bile kullanmayarak, acı ve üzüntü duygusunu sahiplenmemiş.
Yazı daha çok güç ve statü dengesi içinde suçlama şeklinde kalem alınmış.
Kendisini durumun dışında gören, durumu sahiplenmeyen, çözüm için sorumluluk almayan ve en önemlisi de ötekileştiren bir düşünce tarzı hakim yazıda.
Ayrıca durumu savaş olarak nitelendiren ve bu yüzden de savaşın zıttı barışa vurgu yapan söylemlerde bulunmuş. En çok savaş ve barış kelimelerini kullanmış. Bu da durumu biraz siyah-beyaz gördüğü anlamına gelebilir.
En önemlisi de hiç şehit kelimesini kullanmamış.
Ama fiziksel şiddetin yanısıra, kadınları etkileyen daha görünmez, tehlikeli ve sinsi bir şiddet türü var.
Bu şiddet türünü örneklendiren olayları anlatayım, adını siz koyun.
ÖRNEK 1: TRAFİKTE ÖLÜMCÜL SIKIŞTIRMACA
İstanbul Ümraniye’de yaşayan arkadaşımı arıyorum. Endişeli şekilde ‘Birazdan arayacağım seni’ diyor.
2 saat sonra arıyor.
‘Hayrola ne oldu?’ diyorum.
‘Ya sorma Aslı’yı (eşi) kamyon sıkıştırmış. Ağlıyordu. Hemen işten çıkıp onun yanına gittim’ diyor.
‘Nasıl sıkıştırmış?’